İlk oyunu 1998 yılında çıkan Anno serisi, strateji oyunlarında kendine has bir yeri olan yapımlardan. Eskilerden The Settlers veya yakın dönemde 6. oyunu ile karşımıza çıkan Tropico serisi gibi yapımlarla benzer oyun tarzlarına sahip olsalar da ele aldığı dönemler, senaryo modunda sunduğu hikayeler ve oynanıştaki ufak tefek farklılıklar ile kendi yolunu çizebilmiş ve bugüne kadar devam edebilmeyi başarmış durumda.
Son iki oyunda seriyi geleceğe taşımayı tercih etmişti yapımcılar, ancak özellikle son oyunun bu yönüyle oyuncuları çok da cezbetmediği söylenebilir. Serinin 7. oyunu Anno 1800 ile bir kez daha geçmişe, Endüstri Devrimi dönemine gidiyoruz ve bu öze dönüşün yerinde bir hamle olduğuna şahitlik ediyoruz.
Takvimler 1800'leri gösterirken...
Anno 1800, şehir kurma-strateji oyunlarından alışkın olduğumuz şekilde bir senaryo modu ve bir de serbest oynama (sandbox) modu ile geliyor. Senaryo modundaki hikaye öyle film tadında, sizi kendinizden geçirecek bir hikaye değil. Ama bu tarz bir oyun için yeterli görülebilecek düzeyde.
Karakterimiz ununu elemiş, eleğini asmış, gitmiş bir sahil kasabasına yerleşmiş, bir dostuyla balık tutup gündeliğini çıkartan kendi halinde bir eleman. Günün birinde kız kardeşi Hannah'dan bir mektup alıyor, babasının ihanetle suçlanıp hapsedildiğini, sonrasında da öldüğünü öğreniyor. Bir gemiye atladığı gibi kız kardeşinin yanına gidiyor. Cenazenin ardından Hannah, elde kalan parayla bir ada aldığını, sıfırdan başlayıp tekrar kendilerini ispatlamaları ve babalarının suçsuz olduğunu kanıtlamaları gerektiğini söylüyor abisine. Böylece ilk adamıza yerleşiyor ve işe koyuluyoruz.
Bir taraftan şehir yönetiminde başarılı olup adamızı geliştirmeye çalışırken, bir taraftan da kötü amca Edward Goode ile uğraşıyoruz. Bu arada Kraliçe'nin temsilcisi Sir Archibald Blake'in gözüne girmeyi başarıyor, onun yardımıyla Edward belasından yakamızı sıyırıp karakterlerimizin babası Samuel'in ölümünün ardındaki sır perdesini aralayacak bir yolculuğa başlıyoruz. Yolculuk bizi Yeni Dünya'ya, Latin Amerika kıyılarına götürürken, kendimizi "Pyrphorians" adlı gizli bir örgüt ile çatışırken buluveriyoruz. "Yakarız bu gezegeni" mottosuyla hareket eden bu küresel tehdide en güzel cevabı sahada vermek için cansiperane bir mücadeleye girişiyoruz sizin anlayacağınız.
Aslında temelde hep aynı mantık üzerinden gidiyor bu tarz oyunlar; Anno 1800 de istisna sayılmaz. İlk şehrinize yerleştiğinizde bir liman ve bir marketten ibaret bir toprak parçası var elinizde. Önce evler inşa edip nüfusu buraya çekmeye çalışıyorsunuz. Sonrasında "baltalar elimizde, uzun ip belimizde" parçası eşliğinde ormanların göbeğine dalarak odun topluyor ve yeni inşaatlarınız için kereste üretiyor; tarlalar kurup buğday yetiştiriyor, değirmenlerde buğdayı öğütüp un yapıyor ve üretim sürecini ekmek üretimiyle taçlandırıyorsunuz. Sonrasındaysa adım adım açılan yeni üretim zincirleriyle çeşit çeşit ürün üretir hale geliyorsunuz. Amaç gayet basit: Daha çok nüfus, daha fazla üretim, daha büyük ve müreffeh bir şehir, hatta şehirler. Şehir kalabalıklaştıkça ihtiyaçlar da çeşitlenip artıyor. Dengeleri yakından takip etmek durumunda kalıyorsunuz çoğu zaman.
Görevden göreve yelken açalım...
Oyun içerisinde sadece üretim zincirini kurmak ve kaynak yönetmekle ilgilenmiyorsunuz tabii ki. Mesela kurtarma görevleri, koruma (eskort) görevleri, saldırı / yok etme görevleri gibi görevler alabiliyorsunuz diğer liderlerden. Veya şehirde yangın çıkartıp duran kundakçıları avlıyor, bir kadının sarhoş kocasını meyhane köşelerinden toplayabiliyor, çocuklar rahatça koşturup oynayabilsinler diye etraftaki başıboş köpeklerin toplanması talebiyle karşılaşabiliyorsunuz.
Farklı gelebilecek bir görev türü ise keşif veya sefer (expedition) görevleri. Ana hikâye akışında yapmak durumunda kaldığınız Isabel Sarmento'yu bulmak için çıktığınız veya bir anlaşma metnine ulaşmaya çalıştığınız seferler gibi görevler yanında korsan avladığınız veya zoolojik keşifler peşinde koştuğunuz görevler de mevcut. Bu görevleri Frostpunk'taki "şöyle mi yapalım, yoksa böyle mi" tarzındaki tercihler gibi düşünebilirsiniz; ama o kadar derin bir tercih sistemi beklemeyin. Daha çok mini oyun tarzında kısımlar bunlar.
Oyunda savaşlar ve diplomasi de yer alıyor. Diğer liderlerle iyi geçinmenin yollarını bulmak önemli. Bazen çok kibirli komşularınızla ufak tefek inatlaşmalar yaşayabilir, yeri geldiğinde çatışabilirsiniz. "Para her kapıyı açar" düsturunu benimsemeniz de mümkün tabii :) Zira oyunda rakip adaları ele geçirmenin bir yolu da satın almak. Ama ister savaşla ister satın alarak bir adayı elde etmiş olun, sonuçta karşınızda bomboş bir ada buluyor, orada her şeyi sıfırdan yapmak durumunda kalıyorsunuz. Kimi oyuncuları rahatsız edebilecek bir detay bu. Belki, Civilization'daki gibi bir miktar yıkım ve isyanla karşılaşsak ve her şeyi sıfırdan inşa etmek durumunda kalmasak daha iyi olabilirdi.
Denge Dengeoğlu yönetiminde yeni şehirler inşa ederken...
Şehirlerde barınma ihtiyacını karşılayan binalar yükseltmelerle geliştiriliyor. Başlangıçta kurduğunuz binalar ilk çalışan sınıf için uygunken, sonrasında yeni sınıflar için bu binaları geliştirmeniz gerekiyor. Ancak bu geliştirmeleri geri alabiliyor ve binaları eski haline döndürebiliyorsunuz. Oyun içerisinde hızlıca reaksiyon almanız gereken durumlarda ve kaynaklarınız (veya arazi) yeni binalar inşa etmeye imkân vermediğinde başvurabileceğiniz bir yöntem bu.
Eski Dünya'da çalışanlarımız Çitfçi (Farmer), İşçi (Worker), Esnaf / Zanaatkar (Artisan), Mühendis (Engineer) ve Yatırımcı (Investor) iken Yeni Dünya'ya gittiğinizde Jornaleros ve Obreros sınıfları ile karşılaşıyoruz. Buradaki ayrım gayet mantıklı. Sonuçta Endüstri Devrimi Avrupa'da doğuyor; Latin Amerika'da ise o dönemlerde tarımsal üretim hâkim. Dolayısıyla, Yeni Dünya'daki çalışanlarınızın iki sınıftan ibaret olması tarihsel bir arka plana dayanıyor.
Amerika kıtasına yolculukla birlikte çalışan sınıfına ek olarak ürünlerde de değişiklik söz konusu; muz, kahve, tortilla gibi yeni ürünler ekleniyor üretilebilecekler listenize. Haliyle bunları üreteceğiniz binalar, tarlalar, bağ bahçe falan da farklılık gösteriyor. Yani iki farklı dünyada temelde aynı mantığa dayanmakla birlikte şeklen farklılaşan bir oynanış var.
Benzer şekilde halkı mutlu tutmak için yapmanız gerekenleri de es geçmemek lazım. Bir kilise dikmenin de okul yapmanın da sağladığı faydalar var. Dilerseniz peyzaj işlerine de girebilir, temiz ve güzel çevre ile halkınızın yüzünde güller açmasını sağlayabilirsiniz. Kimileri boks arenası ile mutlu oluyor, kimileri hayvanat bahçesiyle.
Şehirlerde halkınızın mutsuzluğu veya kaynakların yetersizliği dışında karşılaşabileceğiniz temel iki sorun var; yangınlar ve isyanlar. Siz siz olun, şehrinizi geliştirdikçe mümkün olan hemen her köşeye bir itfaiye merkezi ve karakol dikmeyi ihmal etmeyin.
Belirtebileceğimiz bir detay da belirli aralıklarla basılan gazetelerdeki yer alan haberlerin halkın mutluluğunu veya tüketim miktarını etkileyebildiği. Şehrinizi kontrol altında tutmak için gazetede hangi haberlerin yer alacağı da önemli. Eğer önünüze gelen taslakta hoşunuza gitmeyen bir durum varsa yeni haberlerle değiştirebilir, halkın hangi haberleri okuması gerektiğine karar verebilirsiniz. Böylece dünya yanıp tutuşurken, halkınız mutluluktan sarhoş olup tüketim çılgınlığına kapılabilir.
Kadı kızının hatırı kalmasın...
Gelelim oyuna getirilebilecek olumsuz eleştiriler kısmına. Oyunun en büyük eksisi pahalı olması. Bu sadece ülkemiz için geçerli bir eleştiri de değil üstelik. Ne kadar iyi bir strateji oyunu olursa olsun 60$ gibi bir etiketle çıkması çok da makul görünmüyor. Oyunun bir diğer eksisi nadir de olsa yaşanabilen FPS düşüşleri. Son olarak beni rahatsız eden bir detayı daha paylaşmış olayım. Bazen ana görev içerisinde, bazen de yan görevler olarak aldığımız koruma (eskort) görevleri oluyor. İşte bu koruma görevlerinde siz ne yaparsanız yapın diğer gemiler sizin gemilerinizden hızlı ilerliyor. Koruyacağınız gemi uçup giderken sizinki deniz üzerinde kağnı yürütüyormuşsunuz gibi hissettirebiliyor. Sırf bu yüzden yerine getiremediğiniz görevler olduğunda da iş can sıkıcı bir hal alıyor.
Toparlayacak olursak, Anno 1800 birkaç ufak kusuruna rağmen iyi bir şehir kurma-strateji oyunu olmuş. Şu hedefe de ulaşayım, bir de şunu inşa edeyim, bu da eksik kalmasın, aman bir görev daha bitirivereyim derken bir bakıyorsunuz saatler akıp geçmiş. Böyle olunca da türü içerisinde tavsiye edilebilecek oyunlardan birisi haline geliyor. Ah bir de böyle yüksek bir fiyatı olmasaydı...