Hani bazı oyunlar vardır ya, duyurulduğu ilk andan beri ilginizi çeker. Hemen hemen her haberini takip edersiniz. İyi haberde umutlanır, kötü haberde oyunun başına bir şey gelecek diye kaygılanırsınız. En sonunda oyun çıkar, oynarsınız ve “Oh be işte bu oynadığım en güzel oyunlardan biriydi!” dersiniz. Heh işte, Unknown 9: Awakening o oyunlardan biri değil.
Hani bazı oyunlar vardır, şöyle Steam kütüphanenizde gezinirken “Ben bu oyunu ne ara satın almışım ya?” dersiniz. Sonra indiririr, biraz oynamaya başlarsınız ve “Oynadığım en iyi oyun değildi kabul ama eğlenceli birkaç saat geçirdim!” dersiniz. Unknown 9: Awakening o oyunlardan biri de değil.
Yani kibarlığımı bozmadan Unknown 9: Awakening hakkında nasıl bir şeyler söyleyebilirim bilmiyorum ama… Belki meramımı daha detaylı anlatabilirsem kimsenin kalbi kırılmaz.
O odanın içinde, oda onun içinde...
Unknown 9: Awakening, zamanın da öncesinde bulunan 9 bilinmez Tanrısal varlığın hikâyesini anlatarak başlıyor. Sahin adındaki bir medeniyet, kendi yıkımlarını engellemek adına zamanın çemberik döngüsünü kırınca bu dokuz “olgu” insanlığın ve diğer medeniyetlerin sürmesini kendine görev bellemiş durumda. Ben daha “Sahin ne? Dokuz Bilinmez ne alaka?” diye kendi kendime geçirirken oyunumuzun ana karakteri Haroona ile tanıştım.
Adından şüphelenmem gerekiyordu gerçi ama daha sonra araştırınca öğrendim ki “Unknown 9” çizgi romanıyla, internet dizisiyle ve hatta podcast serisiyle bir marka olmuş durumda. Oyundaki hikâyeyle diğer materyallerin anlattığı hikâye ne kadar paralel bilmiyorum fakat şundan eminim ki geliştirici ekip hikâyelerini anlatmak konusunda inanılmaz derecede hevesli. O kadar hevesli ki ana karakterimize Netflix’in The Witcher’ından tanıyabileceğiniz Anya Chalotra ablamız can veriyor.
Heves tek başına yetmiyor maalesef. Sinematik ara sahneler, yan materyaller bol olsa da öykünün kendisi tek başına hayran bırakacak türden değil ne yazık ki. Bunun da sebebi biraz karikatürize olmuş karakter kadrosu. Giydiği kostümden bile villain olduğunu anladığınız Doktor Çokkötü, ana karakterimizin akıl hocası ve süper kahraman iyilik timsali ana karakterimiz orta okul müsameresinden fırlama gibi hissettiriyor kimi zaman.
Savaşma…
Hikâyesi ve anlatımı öyle de ya da böyle tartışabilir. Fakat asla tartışılmayacak bir şey varsa o da Unknown 9: Awakening’in dövüş sistemiyle oynanış döngüsünün kötülüğü. Öylesine kötü bir dövüş sistemi var ki, ben asla gizlilikle oynamayan biri olarak, bu oyunda sürekli gizliliğe başvurdum. Dövüşün kendisinden önce tuş takımı bile fiyasko ne yalan söyleyeyim. Daha da kötü olanı Haroona nedenini anlamadığım bir şekilde yakın dövüş komutlarınıza gerekli çeviklikte cevap vermiyor. Bu sizi büyü yapmaya ve gizli gitmenize teşvik etmek için ya da lore gereği yapılmış bir şey mi, inanın kestiremiyorum. Emin olduğum tek şey Haroona’yı yumruk yumruğa bir kavgada kontrol etmek çok sıkıcı.
Oynanış döngüsü de… Şöyle özetleyebilirim ki:
Ve… Bu kadar işte. Bize eşlik eden NPC’nin gittiği yönün tam tersi yöne gittiğinizde de birtakım toplanabilirler buluyorsunuz. Karakteriniz bir süre sonra Terminatör’e dönüşüyor gerçi ama yine de bu güçlü olma durumu oynanış döngüsünün sıkıcılığını kırmaya yetmiyor. Hatta şu an fark ediyorum ki bu döngü öylesine sıkıcı ve sakız gibi uzatılmış durumda ki ben de aynı şekilde bu paragrafı uzatıyorum. Steam’deki oyun süremle oyunun içindeki oyun sürem arasında 4 saat fark olduğunu biliyor muydunuz mesela? Oyunu oynarken sıkıldığımdan Alt + Tab atıp öldürdüğüm vakte eşdeğer bu süre!
Genellikle ortalama, ortalama altı oyunlar oynayınca “Çok güzel potansiyel varmış ama harcanmış” geyiği yapmayı severim. Fakat Unknown 9: Awakening’i oynarken o kadar sıkıldım ki bunu bile yapasım gelmiyor. Hayatında hiç gizlilik oyunu oynamamış kişiler dışında önerebileceğim bir kitle de bulamıyorum kendime. “Oynadığım en kötü oyun” demeyi çok cüretkâr buluyorum fakat yine de oynayın demeye gönlüm razı değil.