Indie Nöbeti #1

Yeni yazı serimize hoş geldiniz!

Devasa reklam kampanyalarıyla desteklenen, yüksek bütçeli ve büyük dağıtımcıları arkasına alan AAA yapımlar her an gözümüzün önünde.

Oyunların çıkışından aylar önce fitili ateşlenen reklam kampanyaları ve motoru ısıtılmaya başlanan hype makinesi, sektörü çok yakından takip etmeseniz bile illa ki bu oyunların radarınızda kalmasını sağlıyor. Peki arkasında harcayacak reklam bütçesinin gücü olmayan yapımlara ne oluyor? Oyun sektörünü yakından takip etmiyorsanız gözünüzden kaçması muhtemel, büyük dağıtımcıların desteği olmadan sessiz sedasız piyasaya sürülen oyunlardan bahsediyorum. Kimi zaman bir avuç insanın üzerinde yıllarca kafa patlattığı, kimi zamansa sadece bir kişinin bebeği olan oyunlar… Genel markete hitap etmediği ve çok da büyük bir finansal dönüş beklemediği için risk alabilen, “Indie” yani bağımsız yapımcı oyunları.

“Indie Nöbeti” yazı serimizde hem yeni çıkmış hem de zamanında oyuncularla buluşan ama gözünüzden kaçmış olabilecek bağımsız oyunlardan bahsedeceğiz. Şimdilik her bölümde üç oyun olmasını planlıyoruz. Bunun yanında o bölümde üstünde durduğumuz oyuna kısa bir bakışımızı da YouTube kanalımızda bulabilecekseniz.

O halde ne dersiniz, başlayalım mı?

VIRGINIA

Yapımcı: Variable State

Türü: First-person macera

Çıkış Tarihi: 22 Eylül 2016

Oynayış Süresi: 1.5 saat

virginia-big

Sinemada anlatılan hikâyelerle, onların oyunlardaki emsalleri arasındaki en büyük fark birinin interaktif, diğerininse yönetmenin kontrolünde olmasıdır. Oyunların sinematikleştirilmesi uzun yıllardan beri tartışma konusu olan bir durum. Bunu hem sinemaya aktarılan oyun serilerinde, hem de sinematografi ve hikâye anlatımıyla beyazperde sunumlarına benzetilmeye çalışan oyunlarda gördük. Bir film anlatmak istediği her şeyi, yönetmenin kontrol ettiği kamerayla izleyiciye aktarabilir. Bu “çizgisellik” zaten filmin erişmek istediği esas noktadır. İzleyici, yönetmenin göstermek istediğini görür. Oyunlarsa, ara-sahneler dışında oyuncunun direkt kontrolünde olan oynanış sekanslarında ne kadar isteseler de bu hissi tam olarak veremezler. Küçük bir fare hareketi, oyuncunun sabırsızca karakterini zıplatması, oyuncuyu yönetmenin göstermek istediği odak noktasından koparır.

İşte tam da burada Virginia’nın en başarılı olduğu noktaya geliyoruz. Oyunun konsepti çok tanıdık aslında: “Yürüme Simülasyonu” olarak adlandırılan, bir ortamda karakterin yürüme ve objeleri inceleme eylemleri dışında başka bir şey yapmadığı bir oyun. Virginia’yı emsallerinden ayıran en önemli özelliği ise, oyunun yönetiliş tarzı. Evet, yönetme kelimesini özellikle kullandım çünkü Virginia bu kelimeyi hak eden nadir oyunlardan biri. Virginia bir yönetmen oyunu. Her anı İran halısı gibi özenle işlenmiş, usta yönetmen David Lynch’in imza stilleri olan boğucu ve yoğun atmosfer, zor anlam verilen sembolizm ve görsellikleriyle süslenmiş durumda.

Virginia 1990’larda bir çocuğun kayboluşunu araştıran iki FBI ajanının hikâyesini anlatıyor. Anlatıyor dediğime bakmayın, alışık olduğumuz bir yürüme simülasyonu gibi her odada size hikâye dökümü yapan notların bulunduğu, diğer karakterlerle konuştuğunuz bir oyun değil bu. Hatta oyunda hiç diyalog yok. Tüm hikâye, karakterlerin jestleri ve ekranda olan olaylarla anlatılıyor. Bu anlatımı güçlendiren iki unsur var. İlki oynanış esnasında rastlayacağınız zaman, mekân ve sahne atlamaları. İkincisi de Prag Filarmoni Orkestrası’nın oyuna özel yaptığı müzikler. Tıpkı bir film gibi kurgulanmış özel anlar müzikle bire bir uydurulduğu için, hem üzerinde çok düşünülmüş bir oyun oynadığınız hissini alıyor, hem de başarılı yönetimi sayesinde Virginia’nın sinematik deneyimini tadabiliyorsunuz.

Virginia içine girmesi ve masaya koyduğu sembolizmi anlaması zor bir oyun. Aynı David Lynch filmleri gibi, oyun bittikten sonra bir kenara atamayacaksınız. Bu oyunu kafa patlatmadan ve üzerine düşünmeden bitirmiş sayılmazsınız. Oyunun başından ayrıldığınızda tatmin olmaktan ziyade, yoruma açık hikâyesi nedeniyle kafanızda bir ton soru işareti olacak. 

 

THUMPER

Yapımcı: Drool

Türü: Ritim aksiyon

Çıkış Tarihi: 10 Ekim 2016

Oynayış Süresi: 7 saat

thumper-big

Thumper, yapımcısının üzerine yapıştırdığı “Ritim şiddet” türünün hakkını sonuna kadar veriyor. Ritim oyunlarına aşinayız, bolca şiddet içeren aksiyon oyunları da sektörün mihenk taşlarından biri zaten. Peki bu iki tür nasıl oluyor da aynı cümlede kullanılabiliyor? Bunun cevabını vermek aslında oldukça zor. Hani anlatılmaz yaşanır deriz ya, Thumper işte tam da bu. Ben yine de size elimden geldiğince tarif etmeye çalışacağım.

Önce yavaş başlayan ve derinden gelen bir bas. İlerlediğim yolun köşelerine çarptıkça çıkan tok metalik ses kulaklıklarımda yankılanıyor. Her temas farklı bir perküsyon, her dokunuş Xbox One kumandamı titretiyor. Önce aşağı sonra yukarı, bir, iki, aşağı yukarı. Ritmi yakaladım artık, sola dönüş yapıyorum, tok bas kulaklarımdan içeri giriyor, bütün vücudumu sarsıyor. Ses efektlerinden önüme hangi engelin geleceğini anlayabiliyorum. Şimdi sağa döneceğim, sonra hızlıca sol ve sağ. Yukarı, aşağı ve sonra yine sağa dönüyorum. Yakaladığım ritim ve hız bağımlılık yapıcı. Yol değişmeye başlıyor, düzleşiyor. Karşıma boss’un geldiğini anlıyorum. Müziğin tonu değişiyor, daha karanlık ve korkutucu artık. Tam o sırada yolun ucundan kafasını çıkarıyor. Her tarafı çivilerle kaplı, Cehennem’in dibinden çıkma bir kafatası! Şok dalgası gönderiyor bana. Ellerim titriyor, ciğerimde hissediyorum bası. Bir iki, yukarı aşağı. Boss’un döngüsünü ezberlemem lazım, tek bir hata bütün emeklerimi boşa çıkarabilir. Hata yapıyorum, hiç bekletmeden en başa atıyor oyun beni. Tekrar. Sağ sol, uzun sağ, yukarı ve aşağı. Nihayet yeniyorum yaratığı. Bas azalıyor, ritim yavaşlıyor. Kalp atışlarım düzelmeye, alnımdaki terim soğumaya başlıyor. Yeni bölüm başlamadan önce 15 saniyelik dinlenme sürem var. Kulaklığımı düzeltiyor, koltuğuma yerleşiyorum. Müziğin sesi artmaya başlıyor.

Önce yavaş başlayan ritim ve derinden gelen bir bas…

 

THE BEGINNER’S GUIDE

Yapımcı: Everything Unlimited

Türü: Macera

Çıkış Tarihi: 1 Ekim 2015

Oynayış Süresi: 2 saat

thebeginnersguide-big

Video oyunları ve interaktif hikâye anlatımı arasındaki fark aslında o kadar büyük ki, tüm video oyunları birer interaktif hikâye olsa da, her interaktif hikâye bir video oyunu değil. Mesela; The Beginner’s Guide’a bakın. Oyun “Coda” isimli bir yapımcının, üzerinde çalıştığı konseptlerin bir araya getirilmiş hâli. Bunu bize anlatansa, Stanley Parable’dan da tanıdığımız Davey Wreden. Anlatıcımız Davey, Coda’yla arkadaşlıklarını ve bu ilişkinin nasıl koptuğunu; oyun yapmanın yükü ve bu yükün kendisi üzerindeki etkilerini anlatıyor.

The Beginner’s Guide’ı anlatmak hiç de kolay değil. Çünkü aslında bu bir oyun değil. The Beginner’s Guide, kendi hataları sonucu Coda ile olan ilişkisini koparan Wreden’in Coda’ya ulaşma çabası. Stanley Parable gibi akıllı ve şaşırtıcı bir hikâyesi, zeki bir anlatım tarzı ve farklı sonları yok. Ama kesin olan tek şey var; Davey Wreden’in size anlattığı hikâyenin sonunda boğazınızın düğümlendiğini hissedeceksiniz. 

YORUMLAR
Parolamı Unuttum