Dragon Age: Inquisition İlk Bakış

BioWare'dan ortayı bulma çabaları.

Çok değil, sadece dört-beş yıl kadar önceydi. BioWare ekibi yeni bir RPG üzerinde çalıştıklarını, kökenlerine dönmek istediklerini ve G.R.R. Martin’in “Taht Oyunları” kitaplarındaki gibi “yetişkin” öğeler barındıracak, üstüne bir de Baldur’s Gate serisinin ruhani takipçisi olacak bir oyun yapmak istediklerini açıklamıştı. Biz de Pelennor Çayırları’ndaki savaşa katılmaya hazırlanan Rohan Ordusu gibi coşkulu naralarla karşılık vermiştik onlara.

Ardından  Marilyn Manson’ın “This is the new shit!” adlı parçası eşliğinde Dragon Age: Origins ile çıkmışlardı karşımıza. Taktiksel savaşları, zengin ve orijinal dünyası, seçimlerimize ve ırkımıza göre şekil alan senaryosu, akıllardan kolay kolay silinmeyecek Morriganları… ay, şey… karakterleri gibi unsurlarıyla çoğumuzun beğenisini kazanan bir oyun olmuştu Origins.

Ondan iki yıl sonraysa çoğumuzun unutmak istediği, “Haydi, böyle bir şey hiç yaşanmamış gibi davranalım!” nidalarıyla andığımız Dragon Age 2 çıktı piyasaya. Üstelik çok da münasip olmasına rağmen tanıtım videolarında Manson’ın o meşhur şarkısından eser dahi yoktu. The Witcher 2’nin de aynı zamanlarda çıkması ve “gerçek” RPG nasıl yapılır bir güzel göstermesi de işin tuzu biberi ve de Geralt’ı olmuştu tabii (İlk Witcher oyununun bir BioWare motoruyla yapılması da ilginç bir ironidir hani).

Ama görünüşe göre BioWare, Dragon Age markasından öyle kolay kolay vazgeçmeye niyetli değil, hatta işleri yoluna koyma konusuna kafayı bir hayli takmış durumdalar. Çünkü önümüzde yeni bir Dragon Age, yeniden filizlenen umutlar ve yeni soru işaretleri var.

İki ileri, bir geri

DA: Inquisition, Origins’ten 10 yıl sonrasını konu alıyor. Thedas topraklarında işler bir hayli karışık vaziyette: Ferelden hâlâ Darkspawn akınlarının yaralarını sarmakla meşgul, Orlais’de iç savaş yaşanıyor, ikinci oyundaki olaylar yüzünden Chantry ve Büyücüler Loncası savaş hâlinde, Tapınak Şövalyeleri ile Seeker of the Truth ise Chantry’den ayrılıp bağımsızlığını ilan etmiş durumda.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi gökyüzünde açılan büyülü bir yarık yüzünden Fade’teki envai çeşit iblis, canavar, ejderha ve yaratık hiçbir büyücüye bağlı olmadan ya da herhangi bir taşıyıcı bedene ihtiyaç duymadan canlarının istediği gibi Thedas topraklarında cirit atıyor, etrafı yakıp yıkıyor ve mönüde elf, cüce ve insanların bulunduğu çılgın bir parti veriyor. Bilin bakalım tüm bu karışıklığı düzeltme göreviyse kime düşüyor? (Hayır, sana değil Blazkowicz).

DA: Inquisition, önceki oyunların geleneğini sürdürerek bize yepyeni bir kahramanı yönetme şansı sunuyor. Ama bu kez Hawke gibi sadece sınıfını ve cinsiyetini seçebileceğimiz hazır bir karakterimiz olmayacak; aksine, Origins’teki gibi elf, cüce ve insan ırkları arasından dilediğimizi seçebileceğiz. Bununla birlikte ırkımızın bize sağladığı bazı avantajlar ve dezavantajlar da olacak. Örneğin insanlar başlarında bir cüce görmek istemeyecek, bir elfe ise kaçınılmaz olarak ikinci sınıf vatandaş olarak bakacak ve hareketleri tamamen bu unsurlara göre şekillenecek. Aynı şey seçtiğimiz sınıflar için de  (savaşçı, büyücü, hırsız) geçerli olacak elbette ve bu da bizlere farklı oyun tecrübeleri sunacak, ki olması gereken de bu!

Karakterimizin Origins’teki gibi bir geçmişi olmayacak, hepsi de oyuna Engizisyon’un başındaki kişi olarak başlayacak ve nihai amacımız Thedas topraklarındaki bu karmaşaya bir son vermek olacak. Bu uğurda ittifaklar yapacak, düşmanlıklar kuracak, soruşturma ve sorgulamalar yapacağız. Bazıları bizden korktukları bazıları da saygı gösterdikleri için soruşturmalarımıza yardımcı olurken kimileri de işlerine burnumuzu sokmamıza müsaade etmemek için ellerinden geleni artlarına koymayacak.

İşin güzel tarafı, bu tamamen onların sorunu; çünkü hiçbir organizasyona ve iktidara bağlı olmayan, kendi kendine yeten bir güç olan Engizisyon tüm politik sınırlamaları bir kenara atıp direkt olarak sonuca gitme yetkisine sahip. Bu da yeri geldiğinde kaleleri bile kuşatabileceğimiz anlamına geliyor. Tabii bu güce oyunun hemen başında ulaşmıyoruz. Görevleri tamamladıkça, başkalarına yardım ettikçe, değerli nesneleri topladıkça saygınlığımız ve ünümüz de eş zamanlı olarak artacak. Engizisyonu dilediğimiz gibi büyütmek, yönetmek ve geliştirmek tamamen bizim elimizde olacak.

Kötü olan haberse diyalog tekerleğinin yerini koruması. Mass Effect’te başarılı olan diyalog tekerleğinin rol yapmaya daha fazla dayalı bu tarz oyunlardaki yetersizliği DA: II’de gayet de açık bir şekilde görülmüştü. Ağzımızdan tam olarak hangi kelimelerin çıkacağını bilmediğimiz için karakterle özdeşleşememek şöyle dursun hangi seçeneğin iyi, hangisinin kötü olduğunu daha en baştan gözümüze sokması işin heyecanını pis kaçırıyordu.

Fakat BioWare’in bu konuda geri adım atmaya hiç niyeti yok gibi görünüyor, çünkü forumlardaki tüm eleştirilere, “Biz kararımızı verdik, artık bunu tartışmanın manası yok. Bize güvenin,” cevabını veriyorlar. Diyalog tekerleğini getirdiği tek artı karakterlerin tüm konuşmalarının seslendirilecek olması elbette.


Rakipsiz kalmamanın artıları

BioWare’in yeni grafik motoru Frostbite sayesinde Inquisition’ın haritaları öncekilerden kat be kat daha büyük olacak. Sadece tek bir şehre bağlı kalmayacak olmamız yeterince güzel bir haber değilmiş gibi Origins’teki keşfetmeye dayalı oynanışın geri geleceği de açıklanan özellikler arasında. Buna göre tıpkı The Witcher 2’deki gibi açık-dünya oynanışı tadı veren devasa haritalarda dolaşma imkânımız olacak ve buna benzer birkaç farklı bölge bulunacak. Bunlardan birinin Orlais olduğu kesinlik kazansa da diğerleri için henüz net bir açıklama yapılmadı; fakat Ferelden’e bir kez daha ayak basabilirmişiz gibi geliyor bize.

Ayrıca bu sefer her yere tabanvayla gitmek zorunda da değiliz, çünkü oyuna at sürme seçeneği de ekleniyor. Haritaların gece-gündüz döngüsü ve hava muhalefetlerinden etkileneceği de açıklanan bir diğer yenilik. Örneğin bir bataklıktan geçerken yağmur yağarsa yürüyüş hızımız azalacak ya da öğle vaktinde bir çölden geçmek bayağı zor olacak.

Frostbite’ın sağladığı bir diğer avantaj da çevrenin bir nebzeye kadar yıkılabilir ve “tekrar onarılabilir” olması. Örneğin eğer yanımızda bir büyücü varsa yıkılmış bir köprüyü yeniden inşa edebileceğiz. Aynı şekilde arazilerde dolaşırken bulduğumuz bir harabeyi Engizisyon için ileri bir karakol hâline getirmek yine bizim elimizde. Şehirlerin mimarisinde Origins tarzı yapılar kullanılacağının ve birbirinin aynısı zindanlarla karşılaşmayacağımızın üzerine bastıklarını belirtmeyi de unutmayalım.

Oyunun savaş mekaniğindeyse bir kez daha değişikliğe gidilmiş. BioWare bu konuda geri adım atmayıp taktiksel dövüş mekaniğini olduğu gibi geri getirmiyor; fakat tamamen aksiyona dayalı dövüş mekaniğini de kullanmıyor. Aslına bakarsanız yaptıkları şey tam olarak ikisinin ortasını bulmaya çalışmak. Savaşlar ne sürekli oyunu durdurmamızı gerektiren taktiksel bir yapıya ne de aynı düğmelere sürekli basıp ortalığı abartılı bir kan gölüne çevirdiğimizi aşırı hızlı oynanışa sahip olacak.

Hızın azaltılması oyuncuya düşünüp plan yapma ve doğru anda doğru hamlede bulunma şansı verecek. Her düşmanın farklı bir davranışı ve farklı özellikleri olacağı için onları alt etmek adına değişik yöntemler kullanmamız gerekecek. Örnek vermek gerekirse kalkan taşıyan bir rakibe önden ne kadar saldırırsanız saldırın hiçbir yararını göremeyeceksiniz. Onun yerine doğru anı bekleyip arkasına yuvarlanmalı ve… (Durun biraz, Geralt mı o?) Rakiplerimiz tek tek gelirken onları alt etmek nispeten kolay olsa da ortaklaşa çalışıp işimizi bitirmeye çalıştıkları mücadeleler bizi bayağı terletecek.

Geç olsun, Üç olmasın

Ekibimizdeki tüm karakterleri yönetebileceğimiz gibi envanterlerinin yönetimi de tıpkı Origins’teki gibi yine emrimize amade olacak. Zırhlarını, silahlarını vs dilediğimiz gibi değiştirebileceğiz yine. Dilersek de Origins’teki gibi her birine bir davranış biçimi atayıp (uzaktan saldır, beni koru, senin görevin Jim…)  sadece kendi karakterimize yoğunlaşabileceğiz. Rakiplerimizin çoğunun bizimle birlikte seviye atlamayacak olması, içlerinde bazılarının bizden çok çok güçlü olacak olması da bir başka güzel ayrıntı.

Şu an için oyunda yer alacağı kesinleşen ve ekibimize katabileceğimiz karakterler Vivienne, Varric ve Cassandra ile sınırlı. Hepimizin en büyük aşkı… ee, şey… en büyük merak konusu Morrigan’ı da ekibimize katıp katamayacağımız elbette. Cevap maalesef hayır. Şimdilik hakkında bildiğimiz tek şey  oyundaki rolünün “büyük” olacağı. Bir de Morrigan ile Flemeth’in kaderi, Red Lyrium meselesi ve Grey Wardenların aktiviteleri gibi kafamızdaki pek çok soruya cevap bulacak olmamız.

Son olarak BioWare’in önceki kayıt dosyalarımızı Inquisition’a aktarabileceğimizi belirttiğini, hatta onlara ihtiyaç duymadan seçimlerimizi taşıyabilmemiz için bir yol aradığını da belirtelim.

Dragon Age: Inquisition’ın, 2014’ün üçüncü çeyreğinde PC, Xbox 360, Xbox One, PS3 ve PS4 için çıkması planlanıyor.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum