Bonfire Studios kurulalı tam 10 sene olmuş. 2014’te Blizzard’dan Rob Pardo öncüllüğünde ayrılan ekibin bir sonraki oyunlarının ne olacağını görmek için o gün bugündür bekliyoruz yani. Ama bir şey söyleyeyim mi, bunca zamandır sessiz sedasız, gizli kapaklı çalışan ekibin eskinin Blizzard’ı standartlarında bir cilayla ve anlayışla oyun yapmaya devam ettiğini görmek güzel. Zira geçtiğimiz ay gerçekleşen Arkheron oynanış testi sırasında oyunu bolca kurcalama imkânı buldum…
Önce bir Arkheron neyin nesiymiş, ona bakalım: En temeline inecek ve fazlasıyla basitleştirecek olursak 3 kişilik takımların kapıştığı bir MOBA / Battle Royale kırması karşımızdaki. Ama dediğim gibi bu kafanızda bir ilk izlenim oluşması için basitleştirilmiş bir tanım. Zira eski Blizzard anlayışı halihazırda piyasada tutmuş fikirleri, malzemeleri alıp bunlarla bambaşka şeyler yapmak ya da yapacağı şeyleri iyice rafine etmek üzerineydi; Arkheron’da da tam olarak bunu görüyoruz.
Oyun neredeyse tamamen PVP üzerine dönüyor. Arkada anlatılan muğlak bir hikâye var gibi ama asıl oynayacağımız şey için bir arkaplan oluşturmak ve bir iki göreve bağlam sağlamak dışında bir işlevi yok gibi. (Tabii tam sürümünde ekstra bir hikâye anlatımı olursa onu bilemeyeceğim, test sırasında gördüklerimden yola çıkarak konuşuyorum)
Her maçın başlangıcında oyun sizi tırmanmanız gereken meşum kulenin en alt katına atıyor ve sizinle aynı durumda olan 15 takım arasından hayatta kalıp bir sonraki kata çıkmaya çalışan ekip olmaya çalışıyorsunuz. Kulede türlü türlü tehlike var tabii. Başta çıplak ellerinizle rahatlıkla haklayabildiğiniz düşmanlar karşınıza çıkıyor. Sonra yakınlardaki sandıkları yağmalayarak kendinize silahlar ve ekipmanlar bulmaya başlıyorsunuz. Derken işler bir anda kızışmaya başlıyor, hasar bile veremediğiniz ama sizi avlamaya çalışan gücünüzün ötesindeki düşmanlar arasından sıyrılıp diğer takımlarla mücadele etmeye başlıyorsunuz; çok geçmeden kuledeki çember daralmaya başlıyor, güvenli noktalardan birine sığınıp bir üst kata tırmanmak için hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Ama güvenli noktalar sınırlı olduğundan sizinle aynı noktaya yönlenen diğer takımlarla yolunuz kesişiyor tabii. Başarılı olursanız ne âlâ!
Böyle böyle elenen takımlar arasında kulenin en tepesine ulaşan tek bir takım kalana kadar devam ediyor maç. Eğer elenirseniz de hemen tekrar yeni bir maç bulup yeniden başlayabiliyorsunuz -ki açıkçası League of Legends ve DOTA2’nin gereksiz uzun süren maçlarından bayan, Heroes of the Storm’un kısa ve öz maçlarına bayılan birisi olarak bu hızlı döngüyü tam kararında buldum. En azından benim için on ikiden vurmuşlar o dozu yani.
Arkheron’u oynanış şekli itibariyle baştan “MOBA” şemsiyesi altında ele aldık ama türün gereksiz fazlalıklarından kurtulmuş ve Battle Royale oyunlarından da bolca besleniyor. Karakterinizin gücü ve yapabildikleri tamamen ekipmanlarından geliyor. Ekipmanlar ve silahlar da artık kulede ne bulduysanız onlara göre şekilleniyor. Tabii favori silahlarınızı her zaman hemen bulamayabiliyorsunuz. Bu noktada da kuledeki çerçöp düşmanlardan topladığınız birimlerle gidip Shrine’dan istediğiniz silahı ve ekipmanı satın alabiliyorsunuz. Tabii burada satılanlar bu ekipmanların en düşük kalite versiyonları oluyor. Daha yüksek kaliteli olanları için ya kulenin daha tehlikeli noktalarını arşınlayacaksınız ya da yendiğiniz düşmanları infaz ederek üzerindekileri düşürmelerini sağlayacak ve onları toplayacaksınız. Aynı anda iki silah, bir amulet, bir Crown taşıyabiliyorsunuz. Bir de “Anchor Ability” adı verilen bir yetenek ve iksir bulundurabiliyorsunuz yanınızda.
Bu arada ekipmanlar ve silahlara değiniyorken… Eğer olur da komple aynı sete dahil olan ekipmanları dizerseniz size ekstra bonuslar sağlamasının yanında bir nevi “ultimate” form olan “Eternal” haline geçebiliyorsunuz. Bu çok daha güçlü olan formu bir kere kullandığınızda ekipmanlarınızı değiştirmek ya da başka bir forma geçmek mümkün olmuyor ama, o yüzden neyi toplayacağınıza önden karar vermek gerekiyor. Tabii karakterinizin saldırıları ve güçleri doğrudan elinizdeki silahlara dayandığından biraz öğrenme eğrisi gerekiyor. Neyse ki bunu da hesaba katmışlar, oyunun istediğiniz seti deneyebileceğiniz bir eğitim modu, hatta botlara karşı oynayabileceğiniz bir versiyonu da bulunuyor.
Açıkçası Arkheron bana koca bir hafta sonu boyunca keyifli vakit geçirtti. Yensem de yenilsem de bir sonraki maça geçmek için hevesliydim. Bu da bana deliler gibi Heroes of the Storm oynadığımız dönemi hatırlattı -ki şu aralar o dönemi çok özlediğim bir ruh halindeyken bunun “yeni büyük şey”imiz olabileceğini düşündüm ister istemez. Ama bu noktada oyunun ne kadar iyi olduğundan bile daha önemli bir şey var ki, o da topluluk. Arkheron başarılı olmak için bütün gereksinimleri bünyesinde taşıyor ama oyuncular arasında hit olup olamayacağına tabii ki ne kadar aktif ve iyi bir topluluğu olduğu karar verecek günün sonunda. Eğer o topluluğu yaratmayı başarırsa keyifle uzun süre oynarız ama. Ben şimdiden “Ekip olsa da kuleye tırmansak şimdi…” diye kaşınmaya başladım hatta…






















