Sevgin Cumalı ve Atıl Önder'den.
İnsanın hayatında bazı konuları belirli standartlara oturtması beraberinde kafa rahatlığını da getiriyor. Sözgelimi pazar sabahları saat 10’da uyandığınızda alt kattan burnunuza enfes kızarmış ekmek kokularının geldiğini, aşağıya inip bir yudum portakal suyu içtikten sonra kapının önüne giderek gazetenizi aldığınızı ve harika bir kahvaltı sonrası salona kurduğunuz imparatorluğunuzun sınırları dahilinde yine bir vahşi batı düellosuna denk gelip Spagetti Western’e doyduğunuzu düşünün.
Evet, bu 5 satır boyunca “Akşama ne yiyeceğim ben?”, “Evde temiz bir şey ya da onu geçtim, insanlık namına herhangi bir şey kaldı mı acaba?” diyen bir gencin standarda olan özlemini okudunuz. Belki hayatın pek çok noktasında bunu yakalayamıyoruz ama Brian Tyler sayesinde içinde aksiyon geçtiğini bildiğimiz tüm işlerden gerekli hazzı sonuna kadar alacağımızdan eminiz. Neden? Çünkü biz buna değeriz.
Zaten bir insanın CV’sinde aynı anda Rambo, The Expendables, Fast Five, Battle Los Angeles ve Iron Man 3 olması yeteri kadar dehşet verici değilmiş gibi Tyler, Lego Universe ile 2010 yılında oyun müziği piyasasına da girerek çatışmaları bir kat daha heyecanlı, yarışları bir kat daha adrenalin yüklü yapmayı başardı. Özellikle Call of Duty: Modern Warfare 3’de başladığı ve sonrasında Need For Speed: The Run’da tamamladığı “Adrenalin Pompalamak İçin Yanyana Dizilecek Notalar” kitabının son sözünü Far Cry 3 ile yapmıştı... Ya da biz öyle sanmıştık.
Tyler bu kez, co-op oynanış denildiğinde akla gelen ilk serilerden biri olan Army of Two’nun son oyunu için “7 notayla en fazla ne yapılabilir ki?” sorusuna yanıt aramış. Army of Two: Devil’s Cartel’de yeni ajanlarımız Alpha ve Bravo’nun Meksika’yı kökten uca dümdüz edişinde bize eşlik eden Tyler, bu maceraya tabi ki ana tema müziğiyle başlıyor. Birleşik Devletler’deki tüm hırsızların ve uyuşturucu kaçakçılarının geçmek için taklalar attığı Meksika sınırlarını ilk 20 saniyesinde adeta çizen parça, ortalarına doğru gerçek yüzünü gösterip Army of Two’dan ne beklememiz gerektiğini bize söylüyor: Bol bol aksiyon.
Sonrasında Chronicle ile tempoyu biraz daha düşürüyor albüm. Yine Tyler’ın bestelediği Modern Warfare 3’teki I Stand Alone parçasını andıran Chronicle yerini korkusuz ikilimizin karanlık ama kararlı yolcuğunu fon müziği olacak Fearless Crew’a bırakıyor. Tüm albüm boyunca kendini hissettiren gergin ama aksiyon dozu yüksek bu ton Wide Awake’le biraz daha pekişiyor. Parçaların genelinde geride kalan yaylıları en baskın haliyle duyabiliyoruz Wide Awake ile. Ortada yolunda gitmeyen bir şeyler var ve bunu düzeltmek için zamanımız gitgide azalıyor.
Outskirts ile girişte verdiği bir doz Meksika sosunu şık bir tabakta ve şefin tavsiyesiyle servis ediyor Tyler. İşte oradayız. Siesta’mızın en tatlı yerinde çıkagelen eli silahlı ve maskeli iki kendini bilmez dükkanımızı yerle bir etmekle meşgul. Neyse, şimdilik onları Allah’a havale ediyoruz. Ne de olsa Isolation’da yine karşılaşacağız. Kendisi Outskirts’ün bir varyasyonu ki bu bizi albümle ilgili en sıkıntılı noktaya getiriyor: 17 parçalık bu albümde çok fazla varyasyon var. Ana tema müziğinin bir kısmının oyun ya da film içerisindeki diğer parçalarda geçmesi çok sık rastlanan bir durum olmasına karşın Brian Tyler bu gerçeğe sırtını gereğinden fazla yaslamış gibi görünüyor.
Nightfall, Rising, Ghost Town... Hepsi Army of Two: Devil’s Cartel’in remixleriymiş gibi duruyor. Öyle ki bir yerden sonra hangi şarkının aklınızda kaldığı anlayamıyorsunuz. Özellikle Need For Speed: The Run’da yarattığı parçalar arasındaki o bariz ton farkını Devil’s Cartel’de hissetmek pek mümkün değil. Aralara serpiştirdiği yerel tatlar da bu durumu kurtarmaya yetmemiş maalesef.
Yine de 7 dakikalık bir coşku seli olan Into Combat ve sonrasında albümü sonlandıran End Game, bu pis elektriği üstümüzden atmamızı sağlamış. Davul, daha fazla davul ve trombon. İşte hayatı keyifli kılan şeyler.
Sonuç olarak Army of Two: Devil’s Cartel size yıllara meydan okuyacak bir sanat eserinden çok, yağlara meydan okuyacağınız bir koşu bandında en büyük destekçiniz olmayı vadediyor. Çünkü siz buna da değersiniz.















