Until Dawn'ın Yıldızları Devam Oyununu İşaret Etmeye Başladı

Bu kadarı tesadüf olamaz

Supermassive'i radarımıza sokan slasher korku türündeki Until Dawn yayınlanalı 9 yıl oldu. Geçtiğimiz günlerde oyun yeniden tasarlanmış versiyonuyla PC oyuncularıyla da buluştu ama anlaşılan Supermassive'in bu markaya dair daha büyük planları var.

Oyunda Sam Giddings'i canlandıran Hayden Panettiere ve Dr. Hill'i canlandıran Peter Stormare nedense aynı gün içinde yeni bir oyuna gönderme yapmaya karar verdiler.

Panettiere katıldığı bir röportajda "seride daha ileriye gideceklerini" söylerken, Stormare ise Instagram'da paylaştığı görselde "remake ile Until Dawn devam oyunu onaylanmış mı oldu?" sorusunu sordu.

Bu ikisinin de çıkış sebebi Until Dawn Remake'e eklenen yeni gizli son aslında. Bu sona dair herhangi bir şey yazmayacağım, gereksiz spoiler vermeye gerek yok ama bu sonun devam oyunu için kapıyı araladığını söyleyebiliriz. Panettiere ve Stormare'in mesajları da bu kapıyı biraz daha açan tarzda işaretler.

Panettiere ise yeni bonus videoda "Until Dawn yıllardır ortalarda, sanırım insanlar bu oyunu çok seviyor. Bununla daha ileriye gidecek olmaları da buna talep olduğunu gösteriyor" şeklinde konuşmuş.

O zaman topun artık Sony tarafında olduğunu söyleyebiliriz. "Until Dawn 2 ne zaman?" sorusuna cevabı onlar verecek çünkü.

YORUMLAR

Tomb Raider Yeniden Yapımları Tomb Raider IV-VI Remastered ile Devam Ediyor

"14 Şubat'ta ne hediye alsak?" derdine son

Tomb Raider Yeniden Yapımları Tomb Raider IV-VI Remastered ile Devam Ediyor

Oynadınız Mı? – Phoenix Springs

Gerçeküstü bir yolculuk sizleri bekliyor

Oynadınız Mı? – Phoenix Springs

Oynadınız Mı?” serimize yine kendine has bir görsel tarzı olan bir oyunla, Phoenix Springs ile devam ediyoruz sevgili Oyungezerler. Gerçeküstü bir hikâyenin konu edildiği bu dedektiflik – macera oyunu, bir yandan eskinin “point & click” macera oyunlarını anımsatan bir yandan da türe kendince bir dokunuş yapmış, hoş bir oyun. Hal böyleyken kendisinden bahsetmezsek olmazdı, öyle değil mi? Biz de öyle yaptık, bu sefer de Phoenix Springs’e doğru yol aldık.

Phoenix Springs'te neler oluyormuş bakalım...

Oyunumuza bir trende başlıyoruz. Baş karakterimiz Iris, kardeşi Leo Dormer’ı anımsıyor ve onu bulduğu güne dönüyoruz hep birlikte. Önce kendi evinde ufak tefek araştırmalar yapıyor, sonrasında bu araştırmalar sonucunda ulaştığı adrese gidip kardeşinin orada olmadığını görüyor. Hemen yan binada oturan bir adamdan kardeşinin bir üniversiteye girdiğini öğreniyor.
Etrafta yaptığı araştırma ve bu adamla yaptığı 2. konuşma sonunda bu üniversitenin hangi üniversite olduğunu öğreniyor ve oraya doğru yol alıyor. Üniversitede yaptığı araştırmalarla kardeşinin önemli bir akademisyen olduğunu, alanında önemli işler yaptığını öğreniyor.

Oradan ulaştığı bir diğer adres ise, kardeşinin yeni evi. Burada da bir miktar araştırma yapıp yeni bilgiler ediniyor (Mesela kardeşinin üniversiteye girişi, çalışmaları ve çeşitli kamu kurumlarıyla iş birlikleri hakkında bilgilere erişiyor burada). En sonunda da kaçış odasının kapısını açıp kardeşini buluyor. Ama burada bir sürpriz bekliyor bizi. Şimdi hikâyeyi açık etmemek için detaya girmeyeyim, şu kadarını belirtmekle yetineyim. Leo, ablasına “Phoenix Springs’e gitme” diyor. Ablası da onu dinlemiyor tabii. İşte başlangıçta gördüğümüz o tren de Phoenix Springs’e gitmek üzere bindiği tren. Zaten bütün olayların çözüleceği ve neler olup bittiğini anlayacağımız yer de burası.

Hikâyenin bundan sonraki kısmını bizzat tecrübe etmek üzere sizlere bırakmış olayım. Fakat şu noktayı da belirtmeden geçmeyeyim. Bana göre Phoenix Springs iyi yazılmış bir hikâyeye sahip. Artı hanesine eklenebilecek şeylerden birisi kesinlikle bu.

Giriş kısmında da belirtmiştim, kendine has bir görsel tarzı olan oyunlardan Phoenix Springs. Zaten ilk dikkat çeken yanı da büyük ihtimalle görsel tarzı olacaktır diye düşünüyorum. Mekanların ve nesnelerin tasvir ediliş şekli kadar renk paletiyle de kimliğini pekiştiriyor bu görsel tarz. Atmosferi görsel yönden de beslemek konusunda iyi bir iş çıkarıldığı kanaatindeyim.

Seslendirme kısmındaysa ilginç bir durum söz konusu. Oyunda ortam sesleri ve müzikler dışında (-ki bu konuda tam da olması gerektiği gibi bir performans sergilendiğini söylemek mümkün) duyacağınız tek ses baş karakterimiz Iris’in sesi, sadece o seslendirilmiş. Zaman zaman tek düze, neredeyse yarı mekanik bir ses tonuyla anlatılan bir hikâye dinliyor gibiyiz. Fakat bu ilk anda düşündürdüğü gibi olumsuz bir etki doğurmuyor üzerinizde, en azından benim için durum böyle. Bence burada da hem hikayeyle hem atmosferle uyumlu bir tablo ortaya konulmuş. Yani benim için seslendirme kısmında da sınıfı geçen bir oyun oldu Phoenix Springs.

Oynanış kısmında ise basit bir yapı söz konusu. Yine giriş kısmında belirttiğim gibi özünde “point & click” tarzında bir macera oyunu bu. Fakat bu sefer envanterinize nesne toplamıyorsunuz. Onun yerine araştırılacak veya soruşturulacak (zaman zaman da hatırlanacak) konuları ya da kelimeleri biriktiriyorsunuz. Bir anlamda ipucu olarak da değerlendirilebilir bunlar. Sonrasında bilgisayarlarda, kitaplarda vb. bunları araştırıyor, karşılaştığınız kişilere bu konuları soruyorsunuz.

“Basit bir yapı” olarak nitelendirmem sizleri yanıltmasın. Bu, zevk almayacağımız anlamına gelmiyor. Dedektiflik yapmaktan hoşlananlar, bu oyunda da sevebilecekleri detaylar bulacaklardır. Bilgisayarda hangi sorguyu yapayım, bulduğum notu neyle ilişkilendireyim, karşımdaki kişiye hangi konuyu sorayım diye düşünmek, beyin hücrelerinize egzersiz yaptırmak keyifli olabiliyor. Ayrıca başarım kovalayanlardansanız, oyunun başarımları da yaptığınız sorgularla ilişkili. Bu yönüyle de ilginizi cezbedebilir.

Öte yandan oyuna dair eleştirilebilecek bir nokta da tam olarak burada saklı aslında. Hata yapmak gibi bir durum söz konusu değil. Nasıl şifre kırmak için “kaba kuvvet saldırıları” yapılabiliyorsa, burada da araştırma yaparken notlarınız arasında yer alan bütün ipuçlarını sırayla deneyebiliyor, hangisinin doğru tercih olduğunu bu şekilde bulabiliyorsunuz.

Keşke burada oyuncuyu biraz daha zorlayabilecek, rastgele her kelimeyi/konuyu denemekten alıkoyup üzerine düşünmeyi gerektirecek bir sistem kurulabilseydi. Ama sonuçta düşük bir bütçeyle ve küçük bir ekiple geliştirilen bir bağımsız yapım bu. Bir yandan da temelde çizgisel bir hikâyenin anlatıldığını da gözden kaçırmamak lazım. İyi tasarlanmamış bir akış, oyuncuların belirli bir noktada kitlenip kalmasına da yol açabilirdi.

İpuçlarıyla ilgili şöyle bir detay da var. Araştırmalarınız esnasında çok sayıda ipucu buluyorsunuz, fakat bunların bir kısmı bir noktaya varmıyor, sonuçlandıramıyorsunuz. Bölüm bittiği anda sonuca ulaşmayan o ipuçlarının araştırmalarda kullanılamaz hale geldiğini görüyorsunuz. Bardağın dolu tarafından bakacak olursanız, bu güzel bir şey. Hikâyenin akışıyla doğrudan ilgili olmayan konular böylece ayıklanmış oluyor, siz de boş yere o ipuçlarının peşinden koşup durmaktan kurtulmuş oluyorsunuz. Diğer taraftan baktığımızda, bazı oyuncular ortamın bu kadar da steril kılınmasından hoşlanmayabilirler, daha zorlu bir tecrübe isteyebilirler, onu da anlayabiliyorum.

Bu arada oyunun tek bir sonu olmakla birlikte oraya varış konusunda ufak tefek birkaç değişiklik söz konusu. Hikâyenin bazı noktalarını es geçip finale varabiliyorsunuz. Dolayısıyla tekrar oynayıp daha önce gözden kaçırdığınız detayları da kovalamayı düşünebilirsiniz.

Gelelim oyuna dair son sözlere. Phoenix Springs, bir oturuşta bitirilebilecek (ortalama 3 saat civarında bir oyun süresi var), hoş bir oyun. Bulmaca çözmeyi seviyorsanız, dedektiflik yapmaktan hoşlanıyorsanız, macera oyunlarıyla ilgiliyseniz, gerçeküstü hikayeler hoşunuza gidiyorsa bence birkaç saatinizi de Phoenix Springs’e ayırabilirsiniz.

En Değerli 5 Pokemon Kartı!

Gotta buy'em all!

En Değerli 5 Pokemon Kartı!

Günümüzde “oyun kartları” artık sadece oyun oynamak için kullanılmıyor. Evet, hala aramızda Magic oynayanlar olduğunu çok iyi biliyorum ama siz de benim ne demek istediğimi anlıyorsunuz diye düşünüyorum. Bu kartlar artık oldukça pahalı hobiler haline geldi ve fiyatlar dudakları uçuklatıyor.

Ben de bugün ufak bir araştırma yaparak Pokemon tarihinin en pahalı 5 kartını sizler için listelemek istedim. Aslında Pokemon bu işin görünen yüzü zira dünyaca ünlü müzayede şirketi Sothebys’in sitesinde, akıl almaz fiyatlara satılan futbolcu/oyuncu kartlarını görmeniz mümkün. Fakat kafalar karışmasın diye sadece Pokemon dünyasından örnekler aldım.

Önce bu kartların nasıl değerlendirildiği ile ilgili bazı bilgiler vereyim zira aramızda bu konuya uzak okuyucularımız var. Koleksiyonluk kartlar genellikle sektörün en önemli değerlendirme şirketleri olan PSA ya da BGS ikilisine gönderiliyor. Bu iki şirketin notlama şekilleri farklı olsa da (PSA tam puanları kullanırken BGS yarım puanlar da kullanıyor), değerlendirme şekilleri aynı.

Örneğin baskının merkezde, en doğru şekilde durması kart koleksiyonu dünyasında epey önem arz ediyor. Eğer baskı biraz kaymış olsa bile, bu değerlendirme notundan kırılıyor. Bir diğer önemli detay da kartın kenarlarında yıpranma olmamış olması. Bunun gibi ufak detaylar kartın notlarını değiştiriyor.

Peki kartın notu neden önemli? Çünkü bu değerlendirmeye göre elinizdeki kartın değeri de bir hayli artıyor. Şu anda rekoru elinde bulunduran Mickey Mantle kartı, 9.5 derecesi alarak toplamda 12.6 milyon dolara satılmıştı.

Dev bir çılgınlıktan bahsediyorum kısacası. Şimdi basit detayları öğrendiğinize göre, gelin Pokemon dünyasına bakalım.

5 - 1998 Pokémon Blastoise #009/165R Commissioned Presentation Galaxy Star Hologram – (Satış Fiyatı 360.000$)

Listenin 5. sırasında bir Blastoise var. Bu kartı özel kılan şey ise, kendisinin piyasaya sürülmemiş olması.

1998 yılında Pokemon TCG ile bir anlaşmaya imza atan Magic: The Gathering’in yaratıcısı Wizards of the Coast, bu kartı bir prototip olarak üretiyor. İddialara göre şu anda fotoğrafına baktığınız Blastoise’den sadece 2 adet mevcut. Bazıları bu sayının daha fazla olduğunu söylüyor olsa da bilinen sadece tek bir kopya olduğu net.

Bu Blastoise, 2021 yılında Heritage Auctions tarafından açık artırmaya sunuldu. Son teklif ise 360.000 dolar oldu.

4. 1999 Pokémon Game Base Charizard - Holo 1st Edition (Satış Fiyatı 420.00$)

Pek çokları için kart koleksiyonu tutkusunu başlatan kart Charizard olabilir. Ash’in umursamaz ejderhası, pek çok Pokemon paketinin içerisinden çıkabiliyordu. Peki ama bu kadar fazla bulunan kart neden bu kadar değerli?

Şu anda baktığınız örnek, yukarıda bahsettiğim değerlendirme kuruluşu PSA’den 10 puan almayı başarmış. PSA’in kendi sitesine göre şu ana kadar 3.000’den fazla 1st Edition Charizard değerlendirmeye alınmış fakat bunların sadece 120 kadarı 9 ve üstü not alabilmiş.

Bunlardan biri 2020 yılında rapçi Logic tarafından 226.000 dolara satın alınmıştı. Fakat Charizard’ı 4 numaraya koyan satış, PWCC tarafından 2022 yılında gerçekleştirildi. Müzayedede son fiyat 420.000 dolar oldu.

3 -1998 Pokemon Japanese Promo Trophy Pikachu Silver 2nd-2nd Tournament (Satış Fiyatı 444.000$)

Tabii ki tek değerli kartlar Pokemon’ları içermiyor. Özel turnuvalarda verilen kartlar, en az paketlerden çıkanlar kadar nadir. İşte o örneklerden biri şu anda baktığınız turnuva kartı.

1998 yılında düzenlenen ilk Pokemon TCG turnuvası olan Lizardon Mega Battle (Lizardon, Charizard’ın Japonya’daki ismi), ilk üç oyuncusuna özel kartlar hediye etmişti. Birincilere verilen Gold kartın, Silver kadar değerli olmamasının nedeni ise bu kartların nadirliği.

PSA’in verilerine göre değerlendirme için toplamda 7 adet Gold kart gönderilmiş. Lakin kartın Silver versiyonu için sadece 4 adet kopya var. Buna ek olarak Silver kartların değerlendirmeleri de 9’un üstünde.

Bu sebeple kartın Gold versiyonları 128.900 dolar civarında alıcı bulurken, PSA 10 değerlendirmeli bir Silver versiyon 2023 yılında açık artırmayla 444.000 dolara satıldı.

2 - 1995 Pokemon Japanese Topsun Charizard Scarce Blue Back (Satış Fiyatı 493.230$)

Neredeyse 500.000 dolar… Günümüz kuruyla neredeyse 17 milyon TL… Sadece 25 centlik bir sakızın içerisinde…

Evet, bu özel kart 1995 yılında sadece sakızların içerisinden çıkabiliyordu. İlk Pokemon kartlarını üreten Topsun tarafından tasarlanan bu özel kart, Pokemon kültürünün de en önemli örneklerinden biri.

Şu anda dünya üzerinde bu karttan 31 adet bulunduğu biliniyor. Lakin bu 31 karttan sadece 1 tanesi PSA’den 10 değerlendirmesini alabilmiş. Bu özel kart, 2023 yılında Goldin’in düzenlediği müzayedede 493.230 dolara satıldı.

1 - 1998 Pokemon Japanese Promo Illustrator - Holo CoroCoro Comics (Satış Fiyatı: 5.275.000$)

Pokemon tarihi ve kültürünün en acayip temsilcilerinden biri ilk sırada. Tarihin en nadir Pokemon kartı olarak bilinen “1998 Pokémon Japanese Promo Illustrator - Holo CoroCoro Comics”, kendi çapında bir Guinness Dünya Rekoru’na da sahip. Kendisi, dünyanın en pahalı Pokemon kartı olarak nam salmış durumda.

Bu kartlar, Pokemon çizim yarışmasının kazananlarına özel olarak tasarlanmış. Kendilerini özel kılan şey ise dünyada bu karttan toplamda sadece 39 adet bulunması. Ve bu 39 adet kart arasında PSA’den 10 değerlendirmesini alan tek bir kart var.

2021 yılında YouTuber Logan Paul tarafından satın alınan kartın şu anki fiyatının 7 milyon dolar üstünde olduğu öne sürülüyor. Buna ek olarak bu kartın PSA 7 versiyonu 2022 yılında 900.000 dolara satılmıştı.

Parolamı Unuttum