Baldur's Gate 3 - İnceleme

20! Kritik başarılı!

Geçmiş maceralarını sorduğumda kendisinden beklemediğim bir bilgelikle cevap verdi Minsc: “Ozanlar düşmüş tanrıların ve büyük savaşların şarkılarını söyler hep. Ama bu aslında hikâyenin sadece küçük bir parçasıdır. Aralardaki o ufak anlardan bahsetmez hiçbiri…” Baldur’s Gate 3 baştan sona bu irili ufaklı anlardan oluşan bir tecrübe. Bir kez daha Faerûn tanrılarına kafa tutuyoruz, ozanların asırlar boyunca şarkısını söyleyeceği işler başarıyoruz. Ama günün sonunda büyü slotlarımız bitmiş, zırhımız ezilmiş, gücümüz tükenmişken kamp ateşi başında yol arkadaşlarımızla laflarken buluyoruz kendimizi. Bir yandan erzakta o akşam ne varsa onu kemirirken Scratch ve Owlbear’ın bir topun peşinden birlikte koşturmalarını izleyip gülümsüyoruz…

1998’de Baldur’s Gate 1 ile popülerlik yakalayan izometrik RYO’ların en ilginç yanlarından birisi de görselliğin ve prodüksiyon değerlerinin muadillerine kıyasla çok da ön planda olmamasıydı. Hoş, gerek de duymuyorduk o zamanlar doğrusunu isterseniz, çünkü FRP dediğimiz şey de tamamen hayal gücümüzde çakan kıvılcımlarla aydınlanan sahnelerden ibaret değil midir işte? Ha masaüstünde zindan haritası üzerine konulmuş minyatürler olmuş ha el çizimi arka planların üzerine yerleştirilmiş 2 boyutlu sprite’lar… Boşlukları biz kendimiz dolduruyorduk nasıl olsa. Yani en azından Larian gelip Baldur’s Gate 3’ü hayatımıza sokana ve bilgisayar ortamındaki RYO’ların kaderini sonsuza dek değiştirene kadar. Çıta arşa çıktı, muhtemelen bundan sonra artık yepyeni bir standartla karşı karşıyayız!

Lafı dolandırmayacağım arkadaşlar, karşımızdaki gerçekten de müthiş ölçekte, devasa bir oyun. 6 senelik özverili bir çalışmanın, tutkunun ürünü olduğunu her halinden belli ediyor. Zamanında Erken Erişim’e ilk girdiğinde yine incelemesini yapmış (OGZ #157) ve oyunun ne biçim potansiyeli olduğundan bahsetmiştim. Gayet naif bir şekilde “Tahmini 1 sene sonra Erken Erişim’den çıktığında” falan demiştim bir de… 3 sene sonra nihayet çıkışına yetiştik ama ne mutlu ki bu kadar uzun beklediğimize de fazlasıyla değdi hani!

Erken Erişim’de en çok tartışılan mevzulardan birisi bu oyunun adının neden Divinity: Original Sin 3 değil de Baldur’s Gate 3 olduğuydu. O zaman da anlatmaktan dilimde tüy bitmiş olsa da kaçıranlar için son bir kez daha tekrar edeyim: Evet, karşımızdaki oyun köküne kadar Baldur’s Gate’in devam oyunu. İlk bakışta öyle çok belli olmuyor; illithid’ler falan işin içinde, Absolute diye bir tanrı var diyorlar. Eee, Bhaal’la alakası var mı peki mevzunun? Var tabii, olmaz mı! Larian’ın (ve RYO’larıyla meşhur daha birçok firmanın) çok uzun süre Baldur’s Gate lisansının peşinde koşturmuş olduğunu biliyoruz zaten. Larian lisansı kapınca “Fan servis dayayalım gerisi gelir nasıl olsa!” dememişler, gerçekten eldeki hikâyeye bir devam gelecek olsa en etkileyici nasıl olurdu ona çalışmışlar. Alakasız başlamış gibi gözüken hikâye öyle yerlere, öyle şekillerde bağlanıyor ki ilerleyen bölümlerde “Aa, bunu da unutmamışlar!”, “Ooo çok iyi düşünmüşler bunu!” diye diye hal oldum oynadığım süreç içerisinde. Hem zaten şimdi mevzuyu o kadar düz şekilde ele alacak olsaydık Baldur’s Gate 2 de bambaşka bir şehirde geçiyordu, oyunun adını taşıyan şehri şöyle uzaktan bile görmüyorduk. Ağzımı açtırmayın şimdi benim…

Ağlamıyorum, gözüme tadpole kaçtı…

Bilmeyenler için kısaca maceramızın giriş kısmına değinelim: Daha karakterimizi bile yaratmadan önce gözümüzü bir Nautiloid’de açıyoruz. Nautiloid’ler Mind Flayer’ların (Türkçe çevirisinde Zihin Yüzücü olarak geçiyorlar) boyutlar arası seyahat etmek için kullandığı gemiler ve burada gözümüze soktukları tadpole aracılığıyla bizi de Mind Flayer haline getirmek için hazırlık yapıyorlar. Şans bu ya, Mind Flayer’ların azılı düşmanları olan bir grup Githyanki, kırmızı ejderhalarıyla birlikte Nautiloid’e saldırınca ortam tam bir kaosa dönüyor. Biz de bu karmaşadan faydalanarak serbest kalıp bizim gibi kaçırılıp hayata tutunmuş başka bir grup maceracıyla birlikte mevzuya atılıyoruz. İlk hedefimiz Mind Flayer’ı kafamızdan çıkartmak için bir şifacı bulmak. Lakin çok geçmeden de öğrendiğimiz üzere beynimize kurulup kira ödemeyi de reddeden bu tadpole’dan kurtulmak o kadar da kolay değil. Erken Erişim sürecinde 3 senedir suyunu çıkarttığımız Act 1 müthiş cilalı bir şekilde önümüze seriliveriyor bu noktada. Daha önce oynamış olsanız da sindire sindire tekrar oynamanızı ve acele etmeden keyfine varmanızı tavsiye ederim çünkü birçok yerde bir sürü yeni olay ve diyalog serpiştirmişler; ne kadar ezberlediyseniz de yine sürprizlere gebe yani bu kısımlar. Ama ana hatlarıyla ne olup bittiği yine aynı tabii.

İnternette “Oyunu 35 saatte bitirdi!” falan gibi yorumlar görebilirsiniz, bu yalan da değil hani. Muhtemelen gerçekten de oyunu aşağı yukarı böyle bir sürede bitirebilirsiniz lakin bunu yapmak okumaya başladığınız bir kitabın sayfalarını atlayarak sonuna bakmak gibi bir yerde. Çünkü Larian gerçekten her bir köşeyi bambaşka bir sürprizle donatmış. Eğer her köşeye bakayım, araştırayım, bulduğum kitapları okuyayım, herkesle konuşayım derseniz 35 saatte Act 1’in yarısını bitirmeniz bile mümkün değil, öyle diyeyim size. İşin güzel yanı vaktinizi ayırıp her şeyi görmeye kassanız bile yine aslında her şeyi görmüş olmuyorsunuz. Karşınıza çıkan olaylarda verdiğiniz cevaplar, attığınız zarların sonuçları, dövüşler sonucunda ölenler ve kalanlar… Hepsi oyununuzu bir şekilde etkiliyor ve gerçekten de her oynadığınızda farklı bir oyunmuş hissiyatı veriyor. Bir de bunlar birike birike farklı permutasyonlara evriliyor ki, gerçekten arka planda ne gibi hesaplamalar dönüyor ve bunca sonuç ve varyasyona uyacak ne kadar çok alt metin yazılması gerekiyor hayret ediyor insan düşününce. Ama daha da güzeli, sanki gerçekten de bilgisayar oyunu değil de canlı bir DM’le profesyonel bir masaüstü oyunu oynuyormuşsunuz hissi veriyor -ki açıkçası benim Baldur’s Gate 3’te en takdir ettiğim şeylerden birisi de bu oldu. Baştan aşağı tam olarak mükemmel bir masaüstü FRP simülatörü aslında. Daha önce hiç oynamadıysanız ve masaüstü FRP’nin nasıl bir şey olduğunu düşünüyorsanız Anlatıcı yerine DM’i, companion’lar yerine beraber oynadığınız arkadaşlarınızı düşünün. Görseller grafik kartından değil ama hayal gücünüzün süzgecinden geçtiğinde aşağı yukarı böyle bir tecrübe yaşıyorsunuz iyi bir grupla. Hele ki iki senedir yoğunluktan FRP oynayamamış ve çılgınca özlemini yaşayan birisi olarak daha da ihya etti o yüzden oyun benim bu açlığımı.

Nerenin edisyonusun bakayım sen?

Şimdi Dungeons & Dragons’ın kendine ait bir sistemi var bildiğiniz üzere. Oyunda da şu anki güncel versiyon olan 5th Edition sürümünden uyarlanan bir sistem kullanılıyor. Bundan öncesinde bu sistemi en yakın şekilde bilgisayar ekranlarına taşıyan oyun SOLASTA’ydı ancak kendisi artık tacı asıl sahibine devrediyor çünkü Baldur’s Gate 3 sistemi neredeyse birebir ve muhteşem şekilde ekranlara taşıyor. Tabii ufak tefek kural ve sistem değişiklikleri var -ki o kadarını biz kendi masalarımızda oynarken bile yapardık zaten hep. Kaldı ki bunlardan bazıları gayet gerekli ve güzel (Monk’ların masaüstünde sıkıcı ve güçsüz kalmasına karşılık oyunda çılgın atması ve oynanışının çok keyifli olması mesela). Bu açıdan bence Larian’ın en dahiyane hareketi öncelikli olarak bu sistemi ve oyun alanını tabana inşa etmeleri oldu. Çünkü daha baştan elde inanılmaz esnek ve oyuncuya neredeyse masaüstündeki kadar büyük bir serbestlik sağlayan bir oyun dünyası vermiş oldular böylece.

Düşman silahınızı elinizden mi düşürdü? Alın en yakındaki sandalyeyi kapıp kafasına geçirin. Hatta Barbar mısınız? Sandalyeyi boşverin ya, yanındaki arkadaşını alıp silahınızı düşürenin ağzının ortasına geçirin direkt, tutan mı var? Kapalı bir kapı var ve Astarion’u kampta sincap emiklesin diye mi bıraktınız? Sorun değil, kapının dayanıklılık durumuna bağlı bakıp uygun bir silahla kırın geçin. Keza sandıklar için de işe yarıyor bu… Hayvanlarla konuşarak normalde öğrenemeyeceğiniz detayları öğrenebilirsiniz mesela bir Larian klasiği olarak. Hatta onun bir adım daha ilerisi olarak konuştuğunuz herkesin zihnini okumaya, yerde gördüğünüz cesetleri büyü yoluyla kaldırıp onları sorgulamaya çalışabilirsiniz. (Direkt öldürdüğünüz kişiler konuşmayı reddediyor. Ama kılık değiştirirseniz kandırabiliyorsunuz, heh) Zebellah gibi bir elf ya da insan olduğunuz için bulduğunuz ufak bir delikten geçemiyor musunuz mesela? Oyunu Erken Erişim’deyken alan herkese hediye edilen Shapeshifter Maskesiyle kendinizi ufak ırklardan birine çevirip öyle geçin. Ya da druid’seniz kedi olun… Ha, ben arada bir kuş formuna geçip normalde ulaşılması zor kısımlara uçarak düşmanların arkasına da dolaşıyordum mesela, o da çok işe yarıyor. Bu arada bu saydığım örneklerin hiçbirinin spesifik bir sahneyle alakalı olmadığının farkındasınız değil mi? Bunun üzerine daha belli özel anlarda ve özel arenalarda yapabilecekleriniz, yaptıklarınız eklenince gerçekten de anlatmaya doyamayacağınız tarzda bir ton anınız oluyor oynarken.

İkinci altın nokta oyunun sizi bir şeyleri başaramadığınız için acımasız bir şekilde cezalandırmaması. Çünkü başarısız da olacaksınız zaman zaman; ne kadar iyi oynarsanız oynayın bazı şeyler zarın inisiyatifine bakıyor günün sonunda. Tabii ki başarılı olmanın avantajları ve cazibesi var ancak başarısız olduğunuzda da yolun sonuna getirmiyor oyun sizi, genellikle daha zor bir durumun içerisine bırakıyor ve bu sefer saplandığınız kuyudan nasıl kurtarabileceğinizi bulmak için yaratıcılığınızı zorlamaya başlıyor. Hatta genellikle bu başarısızlık senaryolarında başınıza gelenler çok daha akılda kalıcı ve ilginç anılara yol açıyor. Aynı gerçek bir masaüstü oyununda olduğu gibi. Burcu’nun anlatmayı çok sevdiği meşhur bir masaüstü oyun anı var mesela: Bizim için hazırladığı yan görevi fark etmeyip ana göreve odaklandığımız için önce o kasabayı sonra da bölgeyi veba salgını vurmuştu. Biz o görevi yapsaydık standart bir yan görevi tamamlamış olacaktık ama yapmayı ihmal ettiğimiz için mevzunun büyümesi ve dünyanın belli bir bölgesini etkileyecek hale gelmesi çok daha ilginç bir sonuç yarattı aslında ve daha sonraları da kaç seans boyunca buradan çıkan hikâyeyle oyalandık. Baldur’s Gate 3’teki durum da aynı hesap. Yaptıklarınız, yapmadıklarınız veya yapamadıklarınız sizin Baldur’s Gate 3 maceranızda birer sayfa tutuyor. Bir araya geldiklerindeyse tonla farklı sonuca evrilen hikâyenizi anlatan koca kitabı oluşturuyorlar.

Act 1 Barbie, Act 2 Opphenheimer…

Kendimi tutamayıp D&D nerd’lüğü yaptım yine biraz, kusuruma bakmayın. Oyuna dönecek olursak…  İlk Act’in ana hikâye gidişatında Goblin Kampı vs Druid Korusu konusunda meseleyi artık nasıl çözmeye karar verdiyseniz verdiniz. Oyun size çok geçmeden bir başka seçim şansı veriyor: Moonrise Towers’a gitmeniz lazım ama hangi yoldan gideceksiniz? Mountain Pass üzerinden Gith Creche’ine uğrayarak mı yoksa yer altına inip Underdark’tan mı? Ben biraz da incelemeyi yetiştirmenin telaşıyla tek birini seçmek zorundayız diye düşünerek Underdark’a daldım ama mesela Burcu önce Underdark’a girip orayı tamamladıktan sonra bir de dönüp Mountain Pass’e girdi ve oradan da bir ton önemli olay çıktı. Ben saf gibi oraları kaçırdığım için şaşırmış Pikachu gif’i modunda ağzım açık bakakaldım yan tarafımdaki monitöre. Aklınızda olsun sizin de, benim gibi atlamayın. Ya da uğraşmak istemiyorsanız atlayın, sizin bileceğiniz iş…

Neyse, Act 2’ye geçtiğinizde oyunun tonu bir hayli değişiyor, çünkü Shadow-cursed Lands’e ayak basıyoruz Moonrise Towers’a giden yolda. Shar tarafından lanetlenmiş bu topraklarda herhangi bir ışık kaynağı olmayanı gölgeler kapıyor. O yüzden çok daha ağır, karanlık ve karamsar bir ton hakim. Her istediğiniz yere öyle pat diye gidemiyorsunuz, önce laneti aşacak kadar güçlü bir ışık kaynağı elde etmeniz gerekiyor. Act 1 kadar yoğun ve her tarafından farklı bir içerik fışkıran bir bölüm olmasa da vermeyi amaçladığı tonu fazlasıyla iyi veren bu bölümde konunun da biraz daha ciddileştiğine tanıklık ediyoruz. Üstelik 3 senedir döndüre döndüre oynadığımız Act 1’den kafamızı kurcalayan bazı sorulara yanıt sunması da güzel bir tatmin hissi verdi bana.

Act 2’nin sonlarında tren raydan çıkıyor resmen, şöyle iyice bir sallanıp sersem oluyorsunuz ve tekrar raylara döndüğünüzdeyse önünüzde nihayet görmeyi beklediğiniz o şehir beliriyor: Baldur’s Gate. Şehir gerçekten de Larian’ın bahsettiği üzere bayağı büyük. Önce civar kasabalara ve dış duvara uğrayıp ondan sonra aşağı şehir kısmına ayak basıyoruz. Ben hemen yine D&D nerd’ü olarak Elfsong Tavern’a koşup kendimi oyun sonu görevlerinden birine soktum yanlışlıkla; o yüzden sizi de uyarmış olayım: Tez canlılık yapmayın, önce bir şehrin havasını soluyun, taze deniz havasını ciğerlerinize çekin. Düşmanlarınızın bir yere kaçtığı yok, merak etmeyin.

Bu da aslında bizi hem öveceğim hem de biraz söveceğim kısma getiriyor. Şehir gerçekten çok güzel, çok canlı ve içindeki görevler ilginç falan ama yüzeyi pırıl pırıl olan şehrin altını biraz kazımaya başlayınca sorunlar baş göstermeye başlıyor. Act 3 ne yazık ki bir Larian klasiği olan “son bölüm laneti”nden muzdarip. Act 1’deki cila ve nefis akışın burada pek esamesi okunmuyor. Hadi Act 2’nin de sorunları vardı yer yer ama bu kadar büyük bir oyunun hiç hatasız olmasını da beklememek lazım diye biraz göz yumdum, yalan yok. Lakin Act 3 bu konuda biraz azıtmaya başlayınca benim bile tadım kaçtı ne yazık ki.

Mesela şu en son Panel From Hell’lerde çok övdükleri “Baldur’s Mouth gazetesinin manşetini değiştirebileceksiniz!” mevzusu aslında gayet lineer bir görevmiş ve değiştirebileceğimiz manşet seçenekleri bile oldukça sınırlı. Hadi onu da geçtim, müthiş buglı olduğundan lineer şekilde seçtiğiniz sonucu da doğru kabul ettiremiyordunuz en son -ki o kadar uğraştıktan sonra amaçladığım dışında bir sonuç geldiğini görmek sinir bozucu yani. Benzer şekilde ilk iki bölümdeki çeşitlilik, farklı farklı seçenekler ve sonuçlar da bu bölümde biraz daralmış ne yazık ki. Bunun sebepleri konusunda internette çeşitli fikirler ve teoriler dönüyor ancak Larian’dan herhangi bir açıklama gelmiş değil henüz. Şimdilik çoğunluğun birleştiği fikir oyunu Starfield’la pişti olmamak için çıkışı 1 ay öne çekmenin Act 3’ün cilasını negatif etkilediği yönünde. Hatta Larian CEO’su Swen’in oyun çıkmadan 2 hafta öncesine kadar reklamını yaptığı üst şehir kısmının oyunda erişilemez halde olmasını son dakikada bazı ciddi kesintiler yapılmış olabileceğine yoranlar var. Bu yüzden bazı yoldaşların üst şehirde yapılacak görevlerinin yarım kaldığı iddiaları falan da cabası tabii. Bu anlaşılır şekilde çok can sıkıcı bir durum ancak bakın bu kadar büyük bir eksi bile tartıdaki diğer artıların yanına koyduğunuzda hafif kalıyor. Bütün kusurlarına rağmen Act 3’te de yine tonla akılda kalıcı, heyecan verici ve ilginç anınız olacak, oynarken müthiş eğleneceksiniz ama onu da vurgulayayım tekrardan. Mass Effect 3 gibi inişi tutturamadığı için serinin ağzınızda bıraktığı tadı bozanlardan değil yani, merak etmeyin. Ayrıca Larian lanetinin bir diğer yüzü de Larian’ın eninde sonunda o son bölümleri çekip çevirip nefis hale getirerek ücretsiz güncellemesidir; onu da hatırlatmış olayım. Baldur’s Gate 3 için de Definitive/Enhanced Edition bekleyebiliriz yani muhtemelen.

Pantolonunu üzerinde tutmakta zorlanan bir maceracı ekibi…

Söz konusu Baldur’s Gate olunca bunca macerayı ve yolu yanımızda kimlerle aştığımız da mühim. Önceki Baldur’s Gate’lerin yol arkadaşları ve aralarında dönen muhabbetler bugün bile efsane statüsünde sonuçta. Bugüne bugün oyun dünyasında bir Minsc, Jaheira, Aerie, Viconia, Imoen, Edwin, hatta Sarevok kolay yetişmiyor ne de olsa. Larian yanımıza katılacak karakterlerde nicelik yerine niteliği tercih etmiş ve üzerimize kimisini asla yanımıza almayacağımız bol keseden karakterler atmak yerine daha seçmece bir ekiple karşımıza çıkmış. Origin karakterlerinin (Dark Urge hariç) tamamı yoldaş olarak da yanımıza katılabiliyor zaten. Bunlara ek olarak bir de oyuncuların Erken Erişim’deki yoğun isteği üzerine Druid kampını kurtardıysanız Halsin’i, Goblin kampını desteklediyseniz de Minthara’yı eklemişler. (Yalnız Minthara yolunu tercih ederseniz Halsin’e ek olarak Karlach ve Wyll’i de kaybediyorsunuz, ona göre) En son da pastanın üzerindeki çilek misali önceki oyunlardan tanıdığınız iki ismi yanınıza katma şansı yakalıyorsunuz.

Peki bu karakterlerden kaçı gerçekten akılda kalıcı ve partinizde yer almayı hak ediyor? Hepsinin farklı kişilikleri, beklentileri, zevkleri var ve her biri gayet ilginç karakterler; başta zıt gitseniz veya çok klişeymiş gibi gözükseler de dış katmanlarını aştıkça her birinde “Dur bakalım ya, neymiş bir öğrenelim” dedirtecek bir nokta buluyorsunuz. Astarion özünde kötüye yakın bir karakter olduğundan (ee malum, vampircik kendisi) sürekli didiştiğim bir karakter olmasına rağmen ilginç bir dinamik yaratan bir isim mesela. Normalde bu tarz RYO’larda, bilhassa da Bioware oyunlarda benim çok sinir olduğum bir mevzu vardır: Siz ana karaktersiniz diye herkes size hastadır ve ne deseniz sorgusuz sualsiz kabullenirler. O da olmazsa zaten sürekli hediye vermek suretiyle ilişkinizi fulleyebilir ve ilişkinin en sonunda da seks sekansıyla “ödülünüzü” alıp o karakterle nihayete ulaşırsınız.

Baldur’s Gate 3 bu rotaya sapmadan daha doğal ve gerçekçi ilişkiler, karakterler resmediyor. Mesela Astarion dedim ya, kendisi sürekli “Bak elimize geçen bu gücü kullanmak lazım, hadi madem sen kullanmayı reddediyorsun bari bana ver ben kullanayım yahu! Resmen bütün bu güce sahipken elimizin üstünde oturuyoruz!” diye beni tadpole kullanmaya teşvik etmeye çalışıyordu. En son “Hayır dedim, hiç kimse tadpole falan kullanmıyor” dedim diye “Bu zamana kadar uysal davrandım ama hedeflerimle aramda durmaya devam edersen bir gün içinden geçebilirim, haberin olsun” diye gözdağı verdi resmen. Açıkçası benim her dediğime “Sen öyle dediysen öyledir ustam” diye kafa sallayan kötü çocuklardan sonra zıt düşsek bile karakterli ve kendi isteklerinin de ardında duracağını söyleyen bir yol arkadaşı hoşuma gitti. Tabii günün sonunda herkesin farklı fikirleri ve amaçları olsa da hiçbiri taşa kazılı değil; gördüğünüz ve yaşadığınız maceralar zaman içinde en katı fikirler bile doğal ve gerçekçi bir şekilde erozyona uğrayıp yeni şeylere de yol verebiliyor. Daha ilk andan itibaren birbirlerinden zerre hazzetmeyen ve hatta bir noktada eğer araya girmezseniz birbirlerini gırtlaklayabilen Lae’zel ve Shadowheart’ın zaman içinde karşılıklı bir saygı geliştirip çok sıkı fıkı dost olabilmesi gibi mesela.

Gelgelelim internetlerde en çok olay olan ve konuşulan kısımlardan birine. Evet, oyunda seksin türlü türlüsü var ve her karakterin bunu ele alış biçimi de farklı. Bu mevzunun en çok konuşulmasının sebeplerinden birisi bazı karakterlerin gerçekten de “Selam Gale’cim, nasılsın?” sorusuna pantolonunu sıyırıp “Sana bir büyü şovu göstermeye hazırım!” şeklinde karşılık veriyor olması. Bazı karakterlerin konuşma ağaçlarının biraz buglı olması ve “İlgilenmiyorum” dediğinizde “Tamam, bundan sonra dünya ahiret arkadaşız!” deyip bir sonraki konuşmanızda yine bıyık burup gözlerini süzerek beklemesi biraz üzücü olabiliyor. Ama işin bug kısmını es geçecek olursak gerçek hayatta ilişkilerin işleyişine yakın bir anlayış var. Karakterlerin kimisi öylesine takılmayı tercih ediyor, kimisi seksi o kadar ciddiye almıyor ve o karakteri anlamak, tanımak aslında o ilişkide çok daha büyük bir ödül olabiliyor. Hediye, hediye, hediye, seks denklemini kırıyor özetle. Biraz fazla hevesli olabildiklerini inkar etmiyorum şimdi tabii ama sonuçta ilginizi çekmiyorsa her zaman reddedebilirsiniz, kimse sizi zorlamıyor. (Gale hariç. Sal artık beni Gale. Yeter. Vallahi ilgilenmiyorum ya.)

Toparlayacak olursam, ben yeni yol arkadaşlarımızı genel olarak sevdim. Her birinin birbiriyle ilgili yaptıkları yorumlar, olan olaylara verdikleri tepkiler, arada bir birbirlerine laf atmaları falan tam kararında olmuş. Tamam, kabul Baldur’s Gate 2 bu konuda hâlâ lider gözümde ama Baldur’s Gate 3 de çok gerisine düşmüş de değil hani…

O zırh o asayla hiç uymuş mu yalnız??         

Yoldaşlarımızı genel olarak karakterlerine göre yanımıza alıyor olsak da parti dizilimine de dikkat etmek gerekir. Her karakterin de belli bir atanmış sınıfı olduğundan partinizi iyileştirecek birini arıyorsanız Shadowheart’a, kilitleri ve tuzakları haklayacak birine ihtiyaç duyuyorsanız Astarion’a başvurmanız kaçınılmaz. Ama karakterlerin hikâyesel sınıfları belirli olsa da aslında onları istediğiniz gibi eğip bükmekte serbestsiniz. Bunun için tek ihtiyacınız olan kişi… Withers. Kampınıza yerleşip ölenleri diriltme ve karakterleri sıfırlama hatta isterseniz Hireling denen ekstra (ama diğer yoldaşlar gibi dolu dolu arka planlara sahip olmayan) karakterleri kiralama gibi çok yararlı fonksiyonları var. Ben Shadowheart’ın Trickery Domain’ini War’la değiştirip savaşlarda daha aktif rol oynamasını sağladım mesela. Jaheira’yı da düz Druid yerine Baldur’s Gate 2’dekine uygun şekilde Fighter/Druid’e çevirdim. Siz isterseniz çok daha fantastik şeyler yapıp Gale’i Fighter, Karlach’ı Warlock, Lae’zel’i Monk falan da yapabilirsiniz. Bu karakter resetleme işi sizin için de geçerli bu arada, oyuna başladığınız sınıfı beğenmezseniz ya da yeni şeyler denemek isterseniz hop diye değiştirebiliyorsunuz 100 altın bayılıp. (Karakterinizin tipini ve ırkını değiştiremiyorsunuz bir tek ama o konuda da yamayla bir şeyler eklenecek sanırım ileride)

Sınıflar ve yeteneklerinizin bu şekilde esnek olması masaüstüne biraz ters olsa da burada hoş bir değişiklik olmuş, çünkü bazen bulduğunuz güçlü bazı ekipmanlar doğrultusunda karakterlere ince ayar çekmek de gerekebiliyor. Larian yine akıllıca davranıp 5th Edition’ın en anlamsız bulduğum özelliklerinden biri olan “sadece 3 büyülü nesneye bağlanma” mevzusunu komple rafa kaldırmış. Hiç öyle bağlanma falan gerekmeden istediğiniz ekipmanları kullanabiliyorsunuz. Açıkçası oldukça ilginç ve belli yeteneklerle birlikte inanılmaz iş yapan kombolar da çıkıyor bu sayede ortaya. Mesela Helmet of Arcane Acuity, her başarılı saldırınız için büyülerinizin atak zarını ve direnme zorluğunu (DC) bir arttırıyor. Sword Bard gibi bir turda birkaç atak yapan bir karakteriniz varsa büyülerinizin dayanılmaz olacağını söyleyebilirim. Arcane Acuity alıp başını yürümüşken özellikle kalabalık savaşlarda Hypnotism ve Confusion inanılmaz iş yapıyor.

Bu arada ekipmanlara ve envanter kısmına gelmişken… Erken Erişim’e göre aslında güzel derleyip toplamışlar envanteri. Hele o anahtarlık, erzak torbası gibi şeyler eşya kaosunu bir tık toplamakta inanılmaz faydalı olmuş ama sanki bir tık daha öteye de taşıyabilirlermiş. Bir yerden sonra zaten her şeyi kamptaki Stash’e yollamaya başlıyorsunuz ve eğer vakit ayırıp her şeyi kendi çantalarında toplamaya devam ederseniz aradığınızı bulduğunuz bir envanter mümkün oluyor. Yine de bunu da biraz daha otomatiğe bağlasalar tadından yenmezmiş hani. Ha bu arada bazı şeyleri teker teker seçmek için CTRL, topluca seçmek için SHIFT’e basılı tutabiliyorsunuz. Ben çok geç fark ettim ve hayatım değişti sonrasında, ıskaladıysanız diye onu da söyleyeyim dedim.

Bununla birlikte son bir eleştiride daha bulunacağım: Kamp mekanı için ayrı kostümler koymaları ve istediğimiz zaman bu kostümlere geçebiliyor olmamız muazzam bir detay. Gerçekten kimin aklına geldiyse alnından öpmek istiyorum. (Gale çekil. Senin bulmadığını biliyorum. Bİ GİT YA AAAA) Ama kardeşim, yanına bir de “Kamp dışında ve savaşlarda da şu kostümü kullan” ekleseydiniz de dilediğimizce giydirip süsleseydik karakterlerimizi. Gerçekten hani fikir çok güzel, uygulama nefis, ama hani bir adım eksik atılmış hissiyatı veriyor. Nasıl ıskalamışlar bunu bilemiyorum. Ha, bu biraz da kılı kırk yarmak işte ama olsun… Larian şımarttı bir kere bizi.  

Son olarak şunu söyleyeyim: Son zamanlarda oyun yapımcıları arasında dönen bir muhabbet var. “Baldur’s Gate 3’ün yaptığını bundan sonra da her oyundan beklemek doğru değil, çünkü Larian’ın imkanları ve bu oyunu geliştirmek için yapımcılara tanınan zaman herkeste yok” diye özetleyebileceğimiz bu muhabbete hem katılıyorum hem katılmıyorum. Tabii ki tutup da indie yapımcılardan BG3 kalibresinde ve büyüklüğünde bir oyun beklemesin kimse. Larian bile 200 kişiyle başladığı bu serüvende 400 kişilik devasa bir stüdyolar zincirine dönüşmek durumunda kaldı bu oyunu tamamlamak için. Ama günümüzde artık neredeyse her oyunun “Şöyle de Online içerik, bakın Battle Pass!” diye diye oyunlarını şişirip nasıl daha çok para yolabileceğinin hesabını yaptığı bir ortamda tek kişilik, DLC’si falan olmayan ve devasa, yapımcısının tutkusunu yansıtan oyunların da hâlâ iş yapabildiğini göstermesi açısından önemli bir örnek. O yüzden en azından AAA firmaların “Biz şimdi buna nasıl ayak uyduralım?” demek yerine “Biz neden kendi Baldur’s Gate’imizi yapamıyoruz?” demesi gerek diye düşünüyorum. Ha Baldur’s Gate 3 de kusursuz bir oyun değil, yazıda da bahsettiğim gibi tökezlediği, düştüğü kısımlar da var ama Larian oyuncusuna öyle bir güven veriyor ki bunların çok geçmeden giderileceğini ve eldeki oyunun kusursuza yakın, 10 yılda 1 gelen türden bir tecrübe olacağına en ufak şüphem dahi bulunmuyor. O yüzden diğerleri AAA oyunsa bu AAA+’tır diyerek puanına da kanaat notu ekliyorum. Sonuna kadar hakkındır Baldur’s Gate 3!

SON KARAR

Larian’ı Divinity: Original Sin 2’de de çok övmüştük ama Baldur’s Gate 3 şüphesiz ki firmanın ustalık eseri. Her anlamda adını hak eden ve Baldur’s Gate destanını muhteşem bir şekilde üçleyen bir tecrübe. Aksak yanlarını da bir Enhanced Edition’la kapatırsa 2000’lerin en iyi oyunlarından biri bile diyebiliriz rahatlıkla.

Baldur's Gate 3
Mükemmele Yakın
9.5
Artılar
  • Hikâye ve karakterler Baldur’s Gate adının hakkını fazlasıyla veriyor
  • Aşkla yapıldığı çok belli
  • Performans ve seslendirmeler çok üst seviyede
  • Müzikleri inanılmaz iyi
  • Seçimler, sonuçları, çeşitlilik muazzam
  • Dövüşlerin çoğu adeta bir bulmaca gibi, nadiren sıkıyor
  • Tam anlamıyla muhteşem bir D&D Simülasyonu
Eksiler
  • Act 3 diğer iki bölüm kadar cilalı değil
  • Act 3 ve oyun sonundaki buglar oyunun bitişini baltalıyor biraz
  • Ah bir de DM Modu ekleseler şu oyuna…
  • Save aralıkları bazen fazla uzun olduğundan ufak bir hata çok vakit kaybettirebiliyor
YORUMLAR
Parolamı Unuttum