En son Warhammer 40,000: Dawn of War oyununu 2009 yılında oynamıştım. Dile kolay, üzerinden tam tamına 8 yıl geçmiş. Relic Entertainment yeni oyunu için beni bekletti, çok bekletti, bayağı bir bekletti ve tam kendisine laflar hazırlamıştım ki Dawn of War III kucağıma şu sözlerle birlikte düşüverdi:
Karanlıkta ışık olacağım
Şüphe duyulan zamanlarda inancımı koruyacağım
Öfke savrulurken silahımı bileyeceğim
İntikam sırasında acımasız olacağım
Savaşın ortasındayken korkmayacağım
Ölümle yüzleştiğimde pişmanlık duymayacağım
İlk iki oyunun öne çıkan yönlerini farklı bir potada sentezleyen Savaşın Şafağı acaba beklediğim gibi çıkmış mıydı? Cevabını zaten bildiğim bu soruyu neden burada kendime soruyordum? Yoksa Orkların aptallığı bana da mı bulaşmıştı? Yoksam artık ben de bi Gelle Avcısı mıydım? Amanın, cümlelerim bile bozuluyodu! Vakit gaybetmeden incelemeye başlamalıydım.
Başarılısından bir sentez
İlk Dawn of War gerçek anlamda klasik, geleneksel bir gerçek zamanlı strateji oyunuydu. Bilirsiniz işte, üs kurmaya dayanan, birim bas, birim bas, birim bas, birim bas, hepsini topla ve düşmana saldır tipi bir oyundu. Kafanızda olumsuz bir düşünce canlanmasın, ben o tür GZS’leri de eskiden çok severdim. Dawn of War bunu en iyi başaran oyunlardan biri olmuştu ve özellikle de Warhammer 40,000 hayranlarını acayip sevindirmişti. Ardından ilk oyundan tamamen farklı olan Dawn of War 2 geldi. Gerçek zamanlı stratejiye bolca rol yapma deneyimi yedirmişti; karşımıza birbirinden güçlü kahramanlar çıkarıp kontrollerini bize vermiş, üs kurma mekaniğini ortadan kaldırmıştı. Kimi çok sevdi, kimi serinin bu yeni halini pek beğenmedi.
Dawn of War III ise ilk iki oyunun en iyi yönlerini birleştirip karşımıza çıkarıyor. Aynı ilk oyunda olduğu gibi üs kurabiliyoruz, hatta üssümüzü istediğimiz yere kurabiliyoruz. Üs sınırlarıyla kısıtlı kalmayarak haritanın istediğimiz yerine bina dikebiliyoruz. Sürekli olarak birim üretme, geliştirme, yeni binalar yapma ve mikro yönetim gerekliliği var. Ama diğer yandan aynı ikinci oyunda olduğu gibi elimizde Elit ismindeki kahramanlar var. Ordumuz yine nispeten daha küçük, yine işin içine siper alma mekaniği girmiş (ha ama bunu pek kullanmanıza gerek kalmıyor, orası ayrı). Hayatında bir kez bile olsa herhangi bir GZS oyunu oynamış olan herhangi birinin rahatlıkla dalabileceği ve hızlıca alışabileceği bir oyun Dawn of War III. Aşırı ve gereksiz ayrıntılarla oyuncuyu boğmayan, gayet anlaşılır ve temiz bir arayüze sahip, güzel bir giriş seviyesi oyunu.
Eldar'lara geçit vermiyoruz elbette
Elbette bu Dawn of War III türe herhangi bir yenilik getirmiyor, bilindik şeyleri ısıtıp önümüze sunuyor anlamına gelmiyor. Az önce bahsettiğim Elit birimler çok büyük bir değişiklik ve buna az sonra değineceğim. Ama oyunda klasik “bekle, güçlen, biraz daha güçlen, en iyi saldırı savunmadır, hah yeterince güçlendin mi, şimdi saldır, dağıt, parçala, düşmana damganı vur” taktiği işlemiyor çünkü oyunun kaynak sistemi değişik. Klasik GZS’lerde genellikle kaynak toplama işlemi de üs içinde yapılır, kurarsınız madeninizi, gelsin kaynaklar… Ya da bir iki adamınızı kaynak toplaması için dışarı gönderir, toplar ve üsse dönersiniz. Dawn of War III’te ise haritanın çeşitli yerlerine dağılmış olan kaynak noktaları var. Bunlar çoğu zaman nötral durumda bulunuyor ve öncelikle bunların üzerine adamlarınızı göndererek ele geçirmeniz gerekiyor. Bu noktaları ele geçirdikten sonra altın veya enerji sağlaması için geliştirmeniz, üzerlerine savunma amaçlı taret dikmeniz de mümkün. Ama işte bu kaynak noktalarını ele geçirmeden üste eliniz kolunuz bağlı halde oturmanız hiçbir işe yaramıyor, çünkü başka türlü düzenli bir kaynak geliri elde etmek mümkün değil. Dahası, bu kaynak noktalar kapanın elinde kalmıyor, düşman da gayet güzel biçimde gelip savunmasız bıraktığınız noktaları sizden alabiliyor. Bu da özellikle de maçın (veya senaryonun) başında üste pineklemek yerine agresif hareket etmenizi gerektiriyor. Kısacası Dawn of War III’te saldırgan olan kazanıyor arkadaşlar.
Bana ne bir, ne üç grup yetmez
Hatırlarsanız Dawn of War II’nin hikayesini Space Marine gözünden oynamıştık; Dawn of War III’te ise üç grubu birden oynuyoruz. Space Marine’lere efsane komutan Gabriel Angelos, Eldar’lara Farseer Macha, Ork’lara ise Gorgutz liderlik ediyor. Efsanevi güçlere sahip, tam bir yıkım silahı olan Spear of Khaine’e dair bir rivayetin peşine düşen bu üç grup Acheron gezegeninde bir araya geliyor. Neden mi? Bilirsiniz işte 41. yüzyılda artık alıştığımız tarzda şeyler yüzünden… güce susamışlık, herkesi ve her şeyi yok etme gücüne sahip olabilmek, açgözlülük. Daha ne olsun ki? E haliyle hiçbir grup bu gücün diğerlerinin eline geçmesini istemiyor. Ve biz de bu mücadeleler sırasında ihanet mi dersiniz, casusluk mu dersiniz, heyecan mı dersiniz, hepsinin bir arada olduğu ve içine bir miktar da espri serpilmiş hoş bir hikayenin içinde buluyoruz kendimizi.
Hikayenin içinde buluyoruz bulmasına ama kendimizi tam olarak kaptıramıyoruz da. Dawn of War III’ün hikayesi 17 bölümden oluşuyor ve bu bölümleri sırayla gruptan gruba geçiş yaparak oynuyoruz. Space Marine ile başlıyoruz, ikinci bölümde Orklara geçiyoruz, üçüncüsünde Eldar’lar ile oynuyor ve sonra tekrar Space Marine’e dönüyoruz. Bu, oyunculara her grubu iyice tanıma şansı vermesi açısından güzel bir düşünce ama bir dezavantajı da beraberinde getiriyor. Hikaye sırasında gruplar arasında bu kadar çok geçiş yapınca belli bir oyun stiline odaklanmak son derece zorlaşıyor çünkü doğal olarak üç grup da birbirinden farklı stratejik yönlere ve taktiklere sahip. Tam bir tanesinin kullandığı taktiklere alışırken kendinizi tamamen farklı bir ortamda, farklı birimler arasında, değişik birim geliştirme yöntemlerinin ortasında buluyorsunuz. Bu hem bir gruba alışmanıza, özel bir bağ kurmanıza engel oluyor; hem de ortaya hikaye kopukluklarının çıkmasına neden oluyor.
Grafikler bir Dawn of War oyununa göre biraz fazla canlı
Grupların birbirinden farklı olduğunu söylemiştim. Space Marine, ya da insanlar, en geleneksel oynanışına sahip olan grup. Kaynak topluyor, üssümüze yeni binalar dikiyor, birimleri geliştiriyoruz. Space Marine’lerin çok hoş bir özelliği de var, savaş alanında istediğimiz yere drop pod indirerek ek kuvvetlere sahip olabiliyoruz. Ayrıca bu drop podlar düştüğü yere zarar verdiği için bunu düşmanın tepesine dank diye oturtmak çok keyifli oluyor. Gabriel’in dev çekici ile vurduğumuz Orkların havada uçuşmasını izlemek de ayrı güzel.
Var ya Ork olasım geldi yemin ediyorum
Orklar en efsane grup ve oynaması pek çok açıdan acayip keyifli. Bir kere grup içindeki diyaloglar, konuşma şekilleri, seslendirmeler falan efsane. Hele WAAAAGH kuleleri var ya, sırf onun için bile bu grup ile oynanır. Orkları gaza getiren bu kuleleri aktifleştirince kendinizi resmen Mad Max filminde gibi hissediyorsunuz; tamtamlar ve müzik eşliğinde tüm orklar gaza geliyor, çılgına dönüyor ve düşmanlarını daha bir coşkuyla parçalamaya başlıyorlar. Orklar tam bir hurda manyağı olduklarından buldukları hurdaları kullanarak birimlerini geliştirebiliyor, hatta inşaatçıları diyebileceğimiz Gretchin birimi ile hurdadan doğrudan birim bile üretebiliyorlar (hatta hurdaları kullanarak gerekli binanız olmasa bile gelişmiş mekanize birimler sürebiliyorsunuz ortaya).
Eldar’lar ise daha çok vur-kaç taktiğini benimsemiş bir grup. Üslerindeki tüm binaları savaş alanının istedikleri yerine ışınlayabiliyorlar, yani ileri karakollar için tekrar bina yapmanıza gerek kalmıyor. Ayrıca yine kurdukları Webway Gate’ler sayesinde haritanın çeşitli yerlerinde hızlıca hareket edebiliyor, sahip oldukları enerji kalkanlarını şarj edebiliyorlar. Psişik yeteneklere sahip olan bu grup son derece gelişmiş silahlar kullanıyor ama bana pek de oynaması keyifli gelmedi. Daha doğrusu taktiksel yaklaşımları bana pek hitap etmedi desem daha doğru olur. Sizin de oyun stiliniz muhtemelen hangi grubu sevdiğinizi doğrudan etkileyecek. Dev ordular kurup düşmanları ezmek istiyorsanız Orkları tercih edeceksiniz mesela, daha dengeli oynayayım diyorsanız Space Marine’leri.
Hemen bu noktada hazır Orklardan bahsetmişken oyunun çevirisine de bir parantez açmak istiyorum. Oyunda Türkçe desteği var ve çevirisi 23 Studios’un emekleriyle hazırlanmış. Ekran görüntülerinden oyunu çoğunlukla İngilizce oynamayı tercih ettiğimi göreceksiniz ama bu tamamen kişisel bir tercih; yıllardır aşina olduğum terimlere karşı yabancılık hissettiğimi fark edince tekrar İngilizceye dönüvermiş buldum kendimi.
Sevgili Orklarım tam bir katliam yapmış
Oyunun çevirisi gerçekten çok iyi olmuş ama yer yer gözden kaçan tutarsızlıklar da mevcut. Örneğin daha oyunun en başında, öğreti kısmında “Komuta kartındaki Takviye simgesine tıklayın” şeklinde bir yönlendirme vardı ama komuta kartında takviye simgesi mevcut değildi. Meğer Reinforce kelimesi bazı yerlerde Takviye, bazı yerlerde Güçlendirme olarak çevrilmiş; bu da ufak da olsa kafa karıştırıcı bir detay olmuş. Ayrıca Elite birimler için dilimize yerleşik bir kelime olan Elit yerine Seçkin denmesine de pek alışamadım ama dediğim gibi bunlar hep kişisel tercihler. Yalnız şunu mutlaka söylemem gerek, Ork çevirilerine ba-yıl-dım. Gerçekten bayıldım çünkü Orkların esprili diyalogları, tuhaf konuşma tarzları aynı Total War: Warhammer’da olduğu gibi bir kez daha muhteşem biçimde aktarılmış oyuna. Mesela ork patronlarından Gitstompa’ya Dingildepen, inşaatçı Gretchin’e Gocaçene gibi karşılıklar bulmak cidden bir deha ürünü. Orkların “gösterem bari, aççaz, düşünmediydim, uyanıg olacan” şeklinde konuşmaları o kadar keyifli ki her Ork görevinden önce oyundan çıkıp dili Türkçeye çevirdim bu yüzden. 23 Studios’u bir kez daha tebrik ediyorum bu başarılarından dolayı.
Bir Elit var benden içeri
Gelelim Elit birimlere. Elitler eşliğinde nispeten ufak orduları yönetirken kendinizi gerçekten de bir MOBA oynar gibi hissediyorsunuz. Elitlerin sahip oldukları “acayip güçlü” yetenekleri Q, W, E tuşlarıyla kullanıyor, normal düşmanları rahatça pestile çevirebiliyoruz. Ve görevlerdeki başarı tamamen bu birimleri nasıl kullandığınıza bağlı oluyor, Elit birimleri kullanmadan görev bitirmek gibi bir şansınız yok. Zaten çok oyunculu maçlar da doğrudan bu birimler etrafında dönüyor, dolayısıyla Dawn of War III’ün bu noktada da MOBA mantığını benimsemiş olduğunu söylemek lazım.
Her bölüm öncesi o bölümde kullanmak istediğiniz Elitleri seçiyorsunuz, üç Elite kadar seçme şansınız var. Tabi oyunun hikayesi sırasında bu kahramanları yavaş yavaş açıyoruz ama zaten oyunun Hikaye modu tamamen Çok Oyunculu mod için bir öğreti niteliğinde olduğu için bu gayet normal. Bu sayede tüm Elitlerin artı ve eksilerini rahatça öğrenebiliyor, hangisini daha çok sevdiğimize karar verebiliyoruz. Görev (veya maç) sırasında savaş alanına Elit indirmek için belli miktarda Elit Puanı toplamış olmamız gerekiyor. Bu puanlar Hikaye modunda yavaş yavaş birikiyor, çok oyunculu modda ise Kaynak Noktalarında toplanabiliyorlar. Her Elit’in gerektirdiği Elit Puanı miktarı farklı olduğu için bunları erken-oyun veya geç-oyun şeklinde kategorilendirmek mümkün. Eğer sırf daha gözünüze daha güçlü göründü diye yüksek Elit puanı gerektiren geç-oyun Elitlerinden oluşan bir üçlü ile maça başlarsanız başarılı olma şansınız acayip düşüyor, çünkü siz Elitleri sahaya sürene kadar düşman Üsküdar’ı geçmiş oluyor.
Bir de normal Elit’lerden daha fazla puan gerektiren Süper Elit’ler var ki (örneğin Space Marine’den Imperial Knight) bu dev birimleri savaş alanına soktuğunuz anda düşmanı gerçekten lime lime edebilecek güce sahip oluyorsunuz. Tabi burada da yine devreye puanlarınızı doğru zamanda, doğru birimler üzerinde harcama mantığı giriyor ama bu birimlerin görselleri de harcadığımız puana değiyor be!
Yalnızca Skull değil, ekstra portreler gibi kozmetik hediyeler de kazanıyoruz
Yeni Elit birimleri Skull harcayarak açabiliyoruz ve Skull’ları da normal hikayeyi oynayarak veya çok oyunculu maçlara katılarak kazanıyoruz. Elitlerimiz tecrübe kazandıkça hem kazandığımız Skull miktarı artıyor, hem de yeni Doktrinler öğreniyoruz. Doktrin dediğimiz de savaş alanında bize pasif avantaj sağlayan öğretiler. Elit Doktrinleri yalnızca ilgili Elit savaş alanındayken devreye giriyor, Ordu Doktrinleri ise maçın başından itibaren aktif oluyor. Örneğin Farseer Macha’ya Last Chance doktrini alırsanız savaş sırasında diğer Elitlerden birinin sağlığı sıfıra düştüğünde ölmek yerine geçici olarak stasis durumuna geçip iyileşmeye başlıyor ya da Gorgutz’un Keep Trukk’n doktrini ile Trukk kamyonlarından fırlattığınız orkların geçici olarak kalkana sahip olmasını sağlayabiliyorsunuz. Elit ve Doktrin seçimi hem görevlere, hem de maçlara ekstradan bir strateji katmanı eklemiş ve burada oyun stilinize uygun doğru kararlar vermek gerçekten büyük önem kazanmış.
Ordu boyama kısmı sayesinde birimlerimizi tamamen kişiselleştirebiliyoruz
Sunumun önemsiz olduğunu kim söyledi?
Dawn of War III görsel açıdan önceki oyunlara göre “biraz daha aydınlık” bir oyun; görselleri çok keyifli ama bu keyfi yaşamak için azıcık detaylara dikkat etmek gerekiyor. Bir GZS oyununu kamerayı tamamen yakınlaştırıp oynamak pek de verimli değil farkındayım ama Farseer Macha’nın kullandığı Singing Spear’i bir grup düşmanın ortasına fırlatmak ve sonra o noktayı havaya uçururken zoom yapmak insana bambaşka bir görsel şölen sunuyor. Havada uçuşan ork ve insanları görmek, yerlerde biriken kan ve uzuv (ya tamam vahşi falan değilim ama savaşıyoruz sonuçta) gibi detaylar üzerinde güzelce çalışılmış. Hele ki işin içine dev Super Elitler girdiğinde o efektler ve o kapışma sahneleri öyle çekici oluyor ki. Ne demek istediğimi bir Eldar Wraithknight ile Beauty da Morkanaut veya Imperial Knight karşı karşıya geldiğinde çok iyi anlayacaksınız.
Maalesef oyun içinde grafiklerin zenginliği oyunun kalan kısmında pek karşımıza çıkmıyor. Hikayenin bölümleri arasındaki birkaç sinematik slayt gösterisi gibi durağan görüntülerden ve yine sade bir ses eşliğinde anlatımdan oluşuyor. Oyunun en başındaki jenerik sinematiği halbuki ne kadar gerçekçi, ne kadar çekici, ne kadar süperdi değil mi? İnsan oyun içinde de en azından hikaye geçişlerinde bu tür videolar görmek istiyor. Hadi bunu da geçtim, yine hikaye bölümleri arasındaki brifingler bu bakımdan iyice kısır. Tek gördüğümüz ortada sabit bir resim, üst köşede konuşan kahramanımızın ufak bir portresi ve brifing metni. Bu aralarda hikaye açısından son derece önemli bilgiler öğreniyoruz halbuki, kendi adıma bunların da göze daha çok hitap etmesini isterdim kendi adıma. Neyse ki başta Orklar olmak üzere tüm seslendirmeler olağanüstü; Gabriel Angelos’un yeni sesine bile oynadıkça ısındım ve tüm bu sesler o sıkıcı brifinglere bile farklı bir hava kazandırıyor.
Keşke oyunun ara sinematikleri biraz hareketli olsaydı
Çok oyuncu, pek çok oyuncu
Elbette GZS demek aynı zamanda çok oyunculu maçlar demek, benimsediğin tarafı alıp işi rekabete dökmek demek. Dawn of War III’ün hikaye kısmını bitirip de tüm grupları, çoğu Eliti ve birime ısındıktan sonra marifetlerimizi 1’e 1, 2’ye 2 ve 3’e 3 maçlarda sergileyebiliyoruz. Henüz insanlarla kapışmaya hazır değilim diye düşünüyorsanız (1’e 1 hariç) yanınıza normal birini alıp birlikte yapay zekaya karşı da maç yapabiliyorsunuz. Her ne kadar oyunun tek kişilik kısmında yapay zekaya karşı mücadele etmeye alışsanız da sonuçta oradaki olay hikaye bazlı ilerlediğinden hedefler çok oyunculu maçlardakine pek benzemiyor, dolayısıyla öncelikle kendinizi yapay zekaya karşı sınamanızı öneriyorum.
Her ne kadar oyunda Elit ve doktrin seçimlerinden kaynaklanan bir derinlik mevcut olsa da maalesef oyun modu olarak biraz kısır kalmış. Oyunda sekiz farklı harita var, tamam, ama hepsinde de amaç aynı: rakibin Power Core’unu yok etmek. İşte bu da beni yine MOBA düşüncesine geri götürüyor. Power Core’a ulaşmak için önce düşmanın Shield Generator’larını yok ediyoruz, sonra Turret’ları derken kendimizi Power Core önünde buluyoruz. Aynı MOBA oyunlarında kuleleri yıkıp çekirdeğe ulaşmak gibi yani ve bunu da önde Elit, arkasında “harcanabilir ordu elemanları” eşliğinde yapıyoruz. Üsteki diğer binaların peşine düşmenize bile gerek yok, Core’u indirdiğiniz anda galibiyet sizin.
Imperial Knight gerçekten de savaşalanında görmesi güzel bir birim
Tabi daha önce söylediğim gibi maçta başarılı olmak için kaynak noktalarını bir an önce ele geçirmek şart ve zaten en zevkli kısım da buralarda yaşanan yoğun çatışmalar sırasında oluyor. Dawn of War III’te ‘beklemek’ gibi bir strateji yok, tek bir odağınız var ve bu odağa ulaşmak için de mümkün olduğunca agresif hareket etmeniz gerekiyor. Maçların bu şekilde tempolu olması elbette güzel bir şey, özellikle de vaktiniz kısıtlı olsa bile hızlıca bir maç yapabiliyorsunuz ama yine de keşke oyuna farklı amaçları olan yeni çok oyunculu modlar katılsa diye düşünmekten de alamıyorum kendimi.
Dawn of War III’ün kusursuz olduğunu söylemek mümkün değil. Relic Entertainment’ın önceki iki oyunun hayranlarına da eşit mesafede durabilen, dengeli bir oyun hazırlamaya çalışmış olduğunu söyleyebilirim. Ve işte tam da bu yüzden önceki oyunların hayranları tarafından bolca da eleştirileceğini, özellikle de MOBA’yı andıran yeni oyun yapısının bir kesimde hayal kırıklığı yaratacağını düşünüyorum. Ben bu konuda elimden geldiğince tarafsız yaklaşmaya çalıştım, çünkü elbette oyunun bu yeni gidişatından da son derece memnun olan oyuncular olacaktır.
İlk iki oyunu hatırlarsınız, genişleme paketleri sayesinde çok iyi hale gelmişlerdi. İlk oyuna Winter Assault, Dark Crusade ve Soulstorm, ikinci oyuna ise Chaos Rising ve Retribution ile yeni gruplar, yeni birimler, yeni haritalar katılmıştı. Dawn of War III’ün de aynı yoldan geçeceğini kestirmek hiç de güç değil. Şu oyuna özellikle de çok oyunculu kısım için yeni modlar eklense ve yanına da Warhammer 40K’nın birbirinden çekici gruplarından bir ikisi daha gelse ciddi söylüyorum tadından yenmez. Ama o zaman gelene kadar oyunun sunduğu lezzet ölçüsüyle yetinmek zorundayız.
Artılar:
- Önceki oyunların öne çıkan yönleri bir araya getirilmiş
- Kahraman odaklı oynanışı sevenlere ayrıca hitap ediyor
- Orklarla oynamak veya savaşmak çok keyifli
- Seslendirmelere ve ses efektlerine oldukça özenilmiş
- Çok oyunculu maçların hızı hiç fena değil
Eksiler:
- İçeriği pek yeterli değil, genişleme paketine ihtiyacı olduğu belli
- Çok oyunculu kısma yeni oyun modları şart
- Çok iyi hazırlanmış olsalar da böyle bir oyuna 3 grup az kalıyor
- MOBA’ya kaçan yapısı herkesi memnun etmeyebilir
- Ara videolar ve brifingler görsel açıdan yetersiz
Son Karar: Dawn of War III ön yargısız yaklaştığınız taktirde gayet keyifli bir oyun ama içerik açısından çok zengin olduğunu söyleyemem. Serinin tutkunu değilseniz denemek için indirime girmesini beklemek akıllıca olacaktır.
Oyunu, Türk Telekom faturanıza 12 ay taksit ile, Playstore'dan satın alabilirsiniz.