Birinci şahıs nişancı (FPS) türünün doğuşunda ve popülerlik kazanmasında en önemli firmalardan birisidir id Software. Wolfenstein 3D ile başlayan süreçte firmanın önemli bir diğer markası da Doom oldu. 1993’te başlayan seri, 2016’daki yeni Doom oyunu ile hikâyeyi yeniden başlattı. Şimdi de Doom Eternal ile Dünya’ya dönüp Cehennem’in istilacı güçlerini alt etmeye çalışıyoruz.
Dedik ki, hazır Eternal gelmişken ve tekrar Doom moduna girmişken serinin evveliyatında neler olmuş, bir göz atalım. Doom Wiki Fandom sayfası başta olmak üzere ilgili makalelere şöyle hızlıca bir göz gezdirip, hazırlanan videoları izleyip Doom oyunlarının bir özetini çıkardık. O zaman buyurun Doom’un 27 yıllık hikayesine:
Doom (1993)
Serinin başlangıcı epey ses getiren bir oyunla olmuştu. Dönemin teknolojisi düşünüldüğünde ileri düzey bir oyun olarak nitelendirilebilirdi. Müzikleri gayet hoştu. Hikayesi de ilgi çekmişti. Sonuçta muazzam bir popülerlik yakaladı. Oyun o kadar ilgi çekti ki, Wisconsin Üniversitesi’nin ağını çökertmeyi başardı, dünya genelinde de ofis performansını ciddi bir şekilde düşürmekle itham edildi, hatta kimi yerlerde yasaklandı bile.
Bu oyunun ardındaki isimlere ve sonraki dönemlerde imza attıkları işlere bakınca bu başarının aslında tesadüf sayılamayacağını söyleyebiliriz. American McGee, John Romero ve John Carmack gibi isimlerden oluşan bir kadrodan bahsediyoruz sonuç olarak.
Peki oyunda ne anlatılıyordu? İsimsiz ‘Space Marine’ olarak (işte bu asker, sonradan efsaneleşen Doomguy’ımız oluyor ki kendisinin Doom Marine veya Doom Slayer olarak adlandırıldığını da görüyoruz) işlerin ters gittiği bir deney sonucunda uzay üssümüzü işgal eden iblislerin haklıyor, geldikleri yere geri postalıyorduk. İşte böyle tek cümlede özetlenebilecek kadar basit bir hikayesi vardı. Ama sonrasında dallanıp budaklandı, detaylarını da öğrenmiş olduk.
Hikayemizde kilit noktada bulunan bir şirket UAC (Union Aerospace Corporation). 2015 yılında Thomas Kelliher tarafından kurulan bu mega şirketin hem Dünya ve Ay’da hem de Mars ve iki uydusu Phobos ile Deimos’ta faaliyetleri bulunuyor. (Esasında diğer gezegenlerde de faaliyetleri söz konusu ama oyunumuzun hikayesi oralara kadar uzanmış değil) Mars’ın, bu şirketin ana üssü olduğunu söylemek mümkün.
Olaylar, Mars’taki üsse Phobos’tan gelen bir mesaj ile başlıyor. Mesajda, bir saldırı yapıldığı ve takviyeye ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. Ters giden bir ışınlanma deneyi sonucunda iblislerin işgali başlamış. Olay yerine giden birlikteki askerler ya katlediliyor ya da onlar da iblise dönüşüyorlar. Bir tek isimsiz askerimiz ‘space marine’ kalıyor. Sonrasında da aldığı yeni talimatlar doğrultusunda temizliğe girişiyor; Phobos ve Deimos’ta önüne çıkan iblisleri haklayıp aldığı emre yerine getirmeye çalışıyor. Bu arada Deimos’un artık Cehennem’in yanıbaşına ışınlanmış olduğunu da fark ediyoruz. Buradaki işimiz bittiğinde Dünya’ya ışınlanabileceğimiz bir geçit keşfediyoruz. İblislerin, Dünya’yı işgalini engellemeye çalışsak da başarılı olamıyoruz.
Bu esnada, bir başka asker de UAC’ın Mars üssündeki iblis işgalini sona erdiriyor ve Dünya’ya dönüş emri alıyor. Mars’ta hayatta kalan tek kişi kendisi. Dünyaya döndüğünde, iblislerin Dünya’yı işgal ettiğini görüyor.
İşte 2. oyunun başladığı kısım da burası, Dünya’nın işgali meydana geliyor…
Doom II
İsimsiz askerimiz, Dünya’daki işgali sona erdirmek için tam gaz bir mücadeleye atılır. Sonrasında da iblis tehdidinin kalbine kadar iner.
Dünya’nın işgali sırasında UAC yönetimi de öldürülmüştür. Yeni bir yönetim şirketi devralır. Bilinmeyen gizli bir ormanlık alanda ve Jüpiter’in uydularından birisinde yeni üsler kurar. İsimsiz askerimiz bu sefer de Jupiter’in uydusundaki üsse gider, orada hayatta kalan son asker olur, yine iblisleri haklar vs. Anlayacağınız tarih tekerrürden ibarettir dedirten bir maceranın ortasında kalırız bir kez daha. Yine ters giden bir çalışma, yine açılmaması gereken kapıların açılması, yine Cehennem ordularının o kapıdan geçip işgale başlaması… UAC üsleri karantina altına alınıp radyoaktif bombardımana tutulur. Ama Mother Demon ölmez, diğer iblisleri de geri getirir, hem de daha güçlü ve daha ölümcül bir şekilde.
Doom 64’teki hikâye de bu oluyor işte. Radyoaktif saldırıdan önce görevden çekilen Doom Marine, yine göreve döner. Daha önce temizleyemediği üslerde iblislerin kökünü kazır. Yetmez, Cehennem’den bir daha böyle bir tehdit gelmemesi, yeni bir Mother Demon türememesi için Cehennem’de kalmaya karar verir.
Doom III
Yine bir deney (yahu yapmayın şu deneyleri, başımıza bela açıp duruyorsunuz!), yine bütün üssün işgale uğraması, yine bir birlik askerin üssü temizlemek için gönderilmesi ve yine ekipten yalnızca bir askerin hayatta kalması. Gerisini tahmin edebiliyoruz artık değil mi :)
Bu oyunla birlikte Doom evreninin hikayesinde bazı önemli detayları da öğreniyorduk. Mars’ta ileri bir medeniyetin yaşamakta olduğu, sonrasında Dünya’ya geldikleri, bütün bu ışınlanma teknolojilerinin ve diğer ileri teknolojilerinin onlardan miras kaldığı, bu ışınlanma kapılarının yarattığı tehlikeyi görüp kapıları mühürledikleri, ama bizim ne yapıp edip o kapıları açmayı ve iblisleri başımıza bela etmeyi başardığımızı öğreniyoruz.
Ve 2016 yılındaki yeni Doom ile birlikte seriyi de yeniliyoruz…