Uzun bir süredir Game Pass menüsünde gözüme çarpan ancak demosuna yetişemediğim için oynayamadığım Grounded, işlediği tema ve hayatta kalma tarzı oynanışıyla ilgimi çekmeyi başarmıştı. Çıkış tarihi için gün sayarken neyse ki 28 Temmuz tarihinde oyun erken erişime açıldı ve ben de vakit kaybetmeden kendimi oyunun kollarında buldum.
Zaten ufak bir çocuk olmamız yetmezmiş gibi, üstüne bir de minik bir böcek kadar küçülüp diğer arkadaşlarımızla (ya da istersek tek başımıza) evimizin arka bahçesinde hayatta kalmaya çalıştığımız Grounded, vadettiği bilinmeyen bir dünyada hayatta kalma deneyimini fazlasıyla yaşatıyor. Grounded’da günlük hayatımızda çok basit işler için kullandığımız malzemeleri farklı amaçlar için kullanmaya başlıyor ve normalde kolayca ulaşabildiğimiz bazı ihtiyaçları elde etmek için farklı taktikler geliştiriyoruz.
Oyunun hayatta kalma mekanikleri diğer hayatta kalma oyunlarıyla büyük oranda benzerlik gösterse de Grounded’ın işlediği tema sebebiyle ağaçlardan değil de çimenlerden topladıklarımızla ev yapmak veya geceleri farklı farklı yaratıklara değil de bizden çok daha büyük örümceklere ve larvalara yem olmamaya çalışmak daha ilgi çekici geliyor.
Oyunda ufak olma fikri yalnızca lafta kalmamış. Çoğu temel hayatta kalma mekaniği diğer rakiplerine göre çok daha yaratıcı ve temaya uygun şekilde yeniden tasarlanmış. Oyunun ilk saatleri bu yeni mekanikleri anlamak ve kendimizi bu böcek dolu “büyük” dünyaya hazırlamakla geçiyor. İlerleyen saatlerde ise hayatta kalma kısmını çoktan geçmiş ve bahçeye dağılmış farklı eşyaları incelerken buluyoruz kendimizi. Haritanın belirli bölgelerinde bulunan bu eşyalar çalışır hale getirildiklerinde farklı şekillerde bizlere hizmet ediyor ve bahçedeki maceramızı kolaylaştırıyor. Bir yandan da bahçede bizden başka ufak insanların da bulunmuş olabileceğine dair kanıtlar ve kalıntılar buluyoruz ki bu kalıntılar üzerinden oyunun esas hikayesi arka planda işleniyor.
Oyunda ilerleyip bahçenin farklı bölümlerine eriştikçe hem yeni kaynaklar elde ediyor hem de yeni, daha zorlu ve daha iğrenç böceklerle yüzleşiyoruz. Tüm böcek türlerinden hatta özellikle örümceklerden çok korkan biri olarak Grounded’ı oynarken çok zorlandığımı ve bu durumdan dolayı atmosferin beni kendi içine olması gerekenden çok çektiğini söyleyebilirim. Oyunda ileri seviyede örümcek fobisi olan oyuncular için bir Araknofobi modu bulunuyor ve bu mod sayesinde oyundaki örümcekler hem görsel, hem ses olarak daha sevimli hale geliyorlar. Obsidian sırf bunun için insanlarda bu fobiyi tetikleyen şeyler nedir diye araştırma bile yapmış.
Grounded’da her geçirdiğiniz gün daha da kuvvetleniyor ve ilerleme kaydediyorsunuz. Zamanla haritaya alışıyor ve hangi böceklerin nerelerde takıldığını, hangi mantarın yenip hangisinin altında saklanılacağını, böceklere görünmeden geçebileceğiniz kestirme yolları öğreniyorsunuz.
Oyun diğer hayatta kalma oyunlarından biraz farklı bir üretim sistemi kullanıyor. Temel olarak aynı olsa da oyunda bulunan “analiz” sistemi bence üretim yapmayı daha eğlenceli hale getirmiş. Bahçede topladığınız hammaddeleri kullanarak bir şeyler üretmek istiyorsanız önce içerisinde analiz ekipmanları bulunan üssünüze gitmeli ve bu hammaddeleri analiz ederek neler üretebileceğinizi öğrenmelisiniz. Analiz sistemi sayesinde arka bahçedeki keşif maceranız daha düzenli bir hal alıyor.
Günün başında kampınızdan ayrılarak başladığınız keşif süreci yine havanın kararmaya başlaması ile kampınızda gün boyu topladığınız maddeleri analiz ederken ve gerekli üretimleri yaparken son buluyor. Tabii bazen biz kampa yetişmeye çalışırken hava çoktan kararmış oluyor ve bahçenin karanlık yüzüyle karşılaşıyoruz. Gece olduğunda sabahları toprak altında yaşayan ve karanlıkta dışarı çıkan bazı böcekler ve gün içinde ağaçların tepesindeki ağlarında av bekleyen örümcekler bahçede dolaşmaya başlıyor ki bu durum zaten önümüzü zor gördüğümüz gece vakitlerini bahçede dolaşmak için çok daha tehlikeli bir hale getiriyor.
Grounded tek kişilik moddan tam puan alırken çevrimiçi deneyimde henüz aynı başarıyı yakalayamamış bence. Oyunu çevrimiçi oynamaya çalışmak çok uğraş gerektiriyor ve bulduğunuz bir oyuna katıldıktan kısa bir süre sonra çökmelerle karşılaşabiliyorsunuz. “Oyun Bulucu” ise henüz istenildiği gibi çalışmıyor. Tabii bunlardan bahsederken oyunun erken erişimde olduğunu ve sürekli geliştirildiğini belirtmekte fayda var.
Ancak Grounded’ın çıkışında dahi çözemeyebileceğini düşündüğüm bir sorunu var, o da kaplama kalitesinin yetersizliği. Oyundaki nesneler özellikle büyük olanlar uzaktan çok hoş dursa da yaklaştıkça kaplamaların kalitesizliği ve düşük çözünürlükleri göze batmaya başlıyor. Bu durum yer yer oyunun atmosferinden ve dünyasından koparabiliyor oyuncuyu. Bunlar dışında oyunun işleyişini aksatan oyun içi bir sorun ile karşılaşmadım diyebilirim.
Tek kişilik kısım için gayet sorunsuz ve keyifli bir deneyim yaşadığımı söyleyebilirim ve bu oyunun arkadaşlarla oynandığında çok daha eğlenceli anlar yaşatabileceğini düşünüyorum. Umarım oyun tam çıkışını gerçekleştirdiğinde çevrimiçi sorunları giderilmiş ve kaplama kalitesi arttırılmış bir Grounded ile karşılaşırız. Arka bahçede arkadaşlarımla güzel vakit geçirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Grounded'ı Game Pass abonesiyseniz ücretsiz oynayabilirsiniz. Oyunun Microsoft Store ve Steam üzerindeki fiyatı ise 179 lira.
işe yarar konulara parmak basan güzel bir yazı olmuş