Nostalji zamanı
Devamını okuLife is Strange’in öncesini konu alan Before the Storm, geçen hafta yayınlanan 3. bölümüyle sezonu kapattı. O muhteşem oyun için yazdığım incelemeyi buradanokuyabilirsiniz. Bu yazıda biraz farklı bir konuya değinmek istiyorum.
Nedendir bilinmez ama özellikle de Life is Strange gibi, odak noktası oynanıştan ziyade hikâye anlatımı olan oyunlara bunlar oyun değil diyen bir kitle var. 6 milyonun üstünde satmış ilk oyunun inanılmaz başarısı, Life is Strange gibi hikâye odaklı oyunların milyonlarca kişi tarafından sevildiği gerçeğini pekiştirmiş oldu. Eskiden oyunlar böyle değildi diyen kitleleri, 90’lı yılların furyası Full-Motion-Video türüne ve sadece ekrandaki piksellere tıklayarak onlarca saatlik maceralara atıldığımız oyunlarına davet ediyorum. Bence bir oyunun oynanış kalitesini yalnızca saniyede yaptığınız klavye ve fare tıklamalarıyla ölçmemeliyiz. Life is Strange gibi oyunlar, endüstride az bulunan bir türe katkı sağlıyorlar. Nasıl ki insanların bu ve bunun gibi oyunları tamamı ile umursamama gibi bir lüksleri varsa, 6 milyon oyuncunun da bu hikâyeleri dinleme lüksü var.
Üstteki de oyun, alttaki de. Tek farkları türleri.
“X oyun mu?” tartışmasının temeline inmek mümkün değil. Oyun sektörünün birçok döneminde bu muhabbet dönmüştü. Fakat benim hatırlayabildiğim kadarıyla, tartışmanın modern zamanlarda alevlendiği dönem Telltale’in seriye bağlayarak çıkardığı oyunlar civarına denk geliyor. 2010’lu yılların başında piyasaya sürülen The Walking Dead, yanında bu oyun mu şimdi yahu tartışmasını da getirmişti. Bu konuyu deşmek için öncelikle video oyunların sözlük anlamına bakmamız gerekiyor.
Bir monitör ya da başka bir görüntü cihazıyla aracılığıyla, bilgisayar programı tarafından ortaya çıkarılan görüntülerin elektronik olarak manipüle edildiği oyunlara video oyun denilir. Oxford sözlüğünün video oyunlar için açıklaması böyle. Görüldüğü üzere bu tabirde hikâye anlatımı, oynanış, grafik gibi ekstra bilgi yok. Bir oyunun video oyun olması için bizim verdiğimiz komutlara uyması gerekiyor. Bu komutların ne kadar karışık olduğunun tartışmayla bir alakası yok. Komutların saniyede ne kadar fazla ya da az olduğu, bir oyunu daha fazla video oyun yapmıyor.
Oyunları, film, kitap, tiyatro ve aklınıza gelebilecek tüm modern sanatlardan ayıran en önemli özelliği etkileşimli olması. Film ve tiyatroda lunapark trenine oturmuş gibisinizdir. Kemerinizi takarsınız ve sizi beklemeden ilerleyen bir deneyimin parçası olursunuz. Kitapsa, bu trenin hızına karar verebildiğiniz versiyonudur. İsterseniz sürünme hızında da gidebilirsiniz ama en sonunda varacağınız yer bellidir.
İşte oyunları farklı kılan şey bu: Etkileşim. Bir oyunu oynarken, lunapark treninin kontrolü sizin elinize verilmiştir. İstediğiniz yoldan gidebilir, park izin veriyorsa son durağınızı bile değiştirebilirsiniz. Bu etkileşim oyunların temelinde yatan en önemli özelliktir.
Chloe'i tamam üzülme kızım sen de oyunsun.
Her oyun size tam kontrol mü veriyor? Battlefield 1 hikâyesini verdiğiniz seçimlere göre değiştirebiliyor muyuz? Tabii ki de hayır. Ama lunapark trenini kontrol etmek, sadece son durağınızı değiştirmek anlamına gelmiyor. Bir filmi izlerken yönetmenin size göstermek istediklerinizi görürsünüz, fakat Battlefield 1 gibi çevre etkileşimi ve oyuncu seçiminin kağıt üzerinde neredeyse olmadığı bir oyunda bile istediğinizi yapma özgürlüğüne sahipsiniz. Yeni ara sahnenin gelmesi için iki adım atmanız mı gerekiyor? Atmayın. Yerinizde durun ve etrafınıza bakın. Patlayan bombalar, tank motorlarının çıkardığı korkunç hırıldamalar, sıhhiye arayan askerin yürek yırtan yardım çağırışları… Bu lunapark treninin kontrolü sizin elinizde. İsterseniz hayatınızın geri kalanını tam da o noktada durarak geçirebilirsiniz. Video oyunlar söz konusu olduğunda, hiçbir şey yapmama özgürlüğü de bir etkileşimdir.
Çok sevdiğim ve bu yılın en iyi oyunlarından biri olduğunu düşündüğüm Assassin’s Creed: Origins ve geçen hafta incelediğim Life is Strange: Before the Storm arasında ne gibi bir fark var? Origins’in aksiyona dayalı oynanış yapısı, oyun konseptiyle rahat eşleştirebilmemiz için uygun bir mental görüntü mü oluşturuyor? Kimse Origins’in oyun olup olmadığını tartışmıyor. Peki Before the Storm gibi deneyimler neden her daim oyun mu değil mi tartışmalarının ortasında yer almaktalar? Bir oyunda yaptığımız eylemlerin, mental görüntümüzde “oyunların” karşılığı olup olmaması onu bir başka oyundan daha az ya da çok oyun yapmaz.
Bir oyunun, "oyun" olması için illaki böyle gözükmesine ihtiyacı yok.
Ben 90’lı yıllarda FMV oyunlarla büyüdüm. Gerçek oyuncuların, modern teknolojinin yanında ilkel kalan yöntemlerle 3 boyutlu (hatta çoğu zaman 2 boyutlu) ortamlara aktarılmasıyla oluşan bu türün temsilcileri oyun değiller mi? Ya da sadece ekrandaki piksellere tıklamaktan başka hiçbir şey yapmadığımız macera oyunları? Watch Dogs 2 ne kadar oyunsa, What Remains of Editch Finch de o kadar oyun. Tamamı ile birbirinden alakasız oynanış dinamiklerine sahip olsalar da, ikisini ortak noktada buluşturan ve oyunları oyun yapan tek özelliğe sahipler: Etkileşim.
Durum bu olduğundan; etkileşim, oyuncu seçimi ve oyunun buna tepkisini en önemli özelliği olarak sunan Life is Strange gibi oyunların tepki görmesini anlamam gerçekten de mümkün değil. Oyun dünyası dibi olmayan bir sandık gibi. Klasik türlerin yanında her jenerasyon farklı alt ve yan türler ortaya çıkıyor. Her yıl birbirinden farklı binlerce deneyim ekranlarımıza konuk oluyor. Bu deneyimlerin hepsinin herkesi tatmin etmesi mümkün değil. Ama biz video oyunların akıl almaz çeşitliliğini kutlayacağımıza, sevmediğimiz oyunların, yapımcıların, konsolların ve türlerin toprak altına gömülmelerini istiyoruz.
Onun için evet, Life is Strange: Before the Storm bir oyun. Hem de çok iyi bir oyun.
Abi ne alakası var? Oyun tabi. Hikaye anlatımı olan şeye oyun gözüyle bakamayan çoğunluğun fazla olmasının nedeni, milletin FPS ve Battle Royale türü ile kafayı yemesinden mütevellittir. İnsanlar, oyunların ne olduğunu unutmuş bana kalırsa. Ben oyunlarla ilk tanıştığımda internet falan yoktu. İyi ki de yokmuş. Ben elimde sözlükle RPG oyunları oynarken, aynı yaşta kardeşim şu an Rainbow Siege midir nedir, ya onu oynuyor, ya PUBG, ya CS:GO. Dedim ki, az strateji oyna, RPG oyna. Beynini şaşırt. Tamam hepsi güzel oyun ama gidişatı sevmiyorum. O yüzden de, Telltales gibi firmalar çıkınca ya da LiS gibi oyunları görünce millet afallıyor. Valla hepsi de oyun gibi oyun. Saçmalamayı kessinler.