Ben sabah akşam deli gibi korku oyunu oynayan biriyim. Fakat bazen iliklerime kadar korkup, kan ter içinde kalmaktansa; zekice kurgulanmış, gerilim dolu, ürpertici ve bir anda boynumun arkasındaki tüyleri havaya kaldıran oyunları oynamayı daha çok seviyorum. Ne güzeldir ki, benim gibi korku türü hastaları iki haftadır bayram etmekte. Önce Outlast 2 çıktı, midem bulandı, başım döndü; geçen haftaysa Little Nightmares geldi ve tüylerimle arkadaş oldu. Peki ne oluyor Little Nightmares’de, kim bu sarı yağmurluklu kız? O arkadaşın elinde neden satır var? Neden beni yemek istiyorlar?!?
Ablacım bir ton yemek var masada aç gözlülük yapmayalım!
Dışarıda yağmur var al bunu giy
Sarı yağmurluklu ana karakterimiz Six, çocukluk kâbuslarımızın korkunçluğuyla kurgulanmış Maw adındaki bir gemiden kaçmaya çalışmakta. Little Nightmares her ne kadar, küçük çocuk ve platform öğeleriyle süslenmiş bir side-scroller kafasıyla, ilk bakışta Playdead’in Limbo ve Inside’ını andırsa da, tematik olarak kuzenlerinden biraz farklı.
Little Nightmares’in özenle tasarlanan ve gerilimi asla düşmeyen bölümleri, içlerinde birbirinden farklı kâbusları barındırmakta. Kimler yok ki bu gemide. Örneğin; kısa bacaklı ama kolları metrelerce uzunluktaki bir gemi hademesi? Tabii ki. Ya da grotesk gözüken ve her daim et kesme yahut yeme merasiminde olan bir ahçı? O da var. Japon korku filmlerinden çıkmışa benzer kimono giyen bir abla? Olma mı! Bu arkadaşlarla karşılaştığımız her sahnenin tasarımı, Bob Ross'un sanatını konuşturduğu bir tablo kalitesinde dizayn edilmiş: Özenli ve ustaca.
O etler bozulur yalnız.
Bu tarz oyunlardan alışık olduğumuz üzere Little Nightmares herhangi bir dövüş mekaniği içermemekte. Sanki oyuncak bir çocuk evi edasıyla kurgulanmış sahnelerden bir diğerine geçtiğinizde, etrafı iyi analiz edip bu seferki kâbustan nasıl çıkmanız gerektiğini düşünmeniz gerekiyor. Her daim, hareket kolları bulup platformları çalıştırmak, kutu yardımıyla basamaklardan çıkmak gibi platform oyunlarının vazgeçilmez eylemlerini yapmaktasınız. Tabii siz bunları, ahçının ve eşinin odası, boru içleri, ayakkabıların toplandığı çöplük gibi Maw gemisinin mide bulandırıcı odalarında yaparken, düşmanlarınızın eli armut toplamıyor (gerçi hademe o kollarla ne armut toplar var ya uf). Six'in küçük olmasının da avantajını kullanıp, her daim gölgelerde ve en ufak deliklerde saklanıp düşmanlara gözükmemeniz gerekmekte. En ufak bir hatanızda bu elemanlara yem olmanız işten bile değil.
Küçük Kâbus biz miyiz acaba?
Ben oyun boyunca gizlilik açısından çok zorlanmadım. Düşmanların rutinlerini öğrendikten sonra gölgelerde kalarak onları geçmek kolay, fakat Little Nightmares’i eşsiz yapan en önemli şey korku faktörünün kullanımında. Çoğu oyun ve film, korkuyu, korktuğumuz şeyi bize göstermeyerek başarmaya çalışır. Karanlık bir koridorda elinizde fenerle kilitli kapının anahtarını ararken bizi korkutan, adımlarıyla evin tahtalarını bağırtan düşmanın ne zaman geleceğini düşünmemizdir. Little Nightmares ise düşmanı her daim gözünüzün önüne koyarak, korku faktörünü ne zamandan, her ana çeviriyor. Bazı sahnelerde esas olay, kameranın açısının dışında oluyor ve görmek için right-stick'i kullanarak kamerayı olayın ucuna taşımak zorunda kalıyorsunuz. Yani bir bakıma beklediğiniz korkuya siz gidiyorsunuz. Ayrıca oyundaki az ama öz önceden belirlenmiş (scripted) sahneler, belki bir side-scroller/korku oyununda gördüğüm en ürpetici anlara ev sahipliği yapmakta. Ked-fare kovalamacısını andıran bu sahnelerde, oyunun muhteşem müzikleri de atmosferi perçinlemek için elinden geleni ardına koymuyor.
Sen, kimonolu! Görmüyorum sanma.
Biliyorum, oyunun hikâyesine çok değinmedim. Bunu özellikle yapıyorum çünkü Little Nightmares zaten çok uzun bir oyun değil. Tek oturuşta üç saatlik bir süre zarfında oyunun sonunu görebildim. Hikâye sonlara doğru oldukça ilginç yerlere gidiyor. Oyunun hikâyesi bittiğinde ağzım açık kalmasa da, yüzümde şeytani bir gülümseme belirdi. Çok açık vermek istemediğimden ötürü üstü kapalı bahsediyorum ama indie oyunlarını hikâyeleri için oynuyorsanız, Little Nightmare sizi hâyâl kırıklığına uğratmayacaktır.
E bu kadar övdüm oyunu ama puanı neden 8? Çünkü, her ne kadar Little Nightmares iyi yaptığı şeyleri çok iyi yapıyor olsa da, ufak tefek sinir bozucu kusurları da yok değil. Belki de oyunun en sinir bozucu yanı, aralarında bazen çok uzun süreler olan otomatik kayıt sistemi. Oyunu 3 saatte bitirdim dedim ya, herhalde bunun yarım saati bölümün sonunda ölüp, kötü kayıt sisteminin azizliğine uğrayıp her şeyi baştan yapmakla geçmiştir. Ayrıca oyun, kayıtları sahne girişlerinin başındaki 15-20 saniyelik hazırlıktan önce aldığı için her başarısız denemede bu geçilmeyen kısımları tekrar etmeniz gerekiyor. Bunun yanında, platform oynanışı da muhteşem değil. Çok fazla sorun yaşamasam da, Six bazen istediğim eşyayı tutmamakta direndi. Ayrıca tırmanmak için iki tuşa aynı anda basmak bir süre sonra gamepad'i tutan elimi yormaya başladı.
Little Nightmares hem side-scroller, hem korku hem de gizemli hikâye sevenleri aynı gemi içinde toplamayı başarmış. Tüyler ürpertici atmosferini, muhteşem görselleri ve müzikleriyle perçinleyince de ortaya klasik olmaya aday bir oyun çıkmış. O değil de, daha 2017'nin yarısına gelmedik bile ama bu sene ne güzel Indie yaptı, değil mi? Little Nightmares, Signal From Tölva, Outlast 2, What Remains of Editch Finch (bunun incelemesi de yarın geliyor)... Bilmem, bakarsınız bunlardan birini sene sonundaki en iyi oyun listemize sokmayı başarırım!
Artılar:
- Kusursuz ve tüyler ürpertici atmosfer.
- Meraklandırıcı ve içine çeken cinsten hikâye.
- Ah o görseller! Muhteşem sanat tasarımı da cabası.
Eksiler:
- Perspektif sorunları nedeniyle bazı bulmacalar kafa karışıklığına sebep olabilir.
- Biraz kısa sanki? Oyun bittiğinde, benim oyunla işim bitmemiş gibi hissettim.
Son Karar: Little Nightmares dünyanızı sallayacak bir oyun değil ama hem side-scroller platformer'lar hem de korku oyunları türüne yeni bir soluk kazandırdığı kesin.
Not: Oyun PC'de incelenmiş, kodu PlayStore'dan alınmıştır.
Oyunu, Türk Telekom faturanıza 12 ay taksit ile, Playstore'dan satın alabilirsiniz.