Çünkü yıllardan beri aradığım oyunu buldum da ondan!
Devamını okuOynanışa etki etmedikleri sürece mikro ödemelere karşı biri değilim. Oyunun dengesi bozulmadan, zamandan çok parası olanlara yönelik sunulan kozmetik hatta oynanış eşyalarının bence bir zararı yok. Normalde zaten 2 saatin sonunda açabileceğim bir eşya için 5 dolar mı istiyorsun? Belki ben vermem ama bu parayı gözden çıkaran insana da bir şey diyemem. Ama altını çizerek söylüyorum, önemli olan dengenin bozulmaması. İş, o eşyayı normal yollardan almak için 10 saatlik grind’a dönerse o zaman bozuşuruz işte.
Need for Speed: Payback oyunculuk kariyerimde AAA oyunlar arasında gördüğüm en mide bulandırıcı mikro-ödeme sistemlerinden birine sahip. Payback’in notunu bu kadar düşüren sebepleri madde madde alt alta sıralarsam, oyunun toplam IQ’sundan daha fazla olurlar. Payback rezalet bir oyun. Mikro-ödeme sistemiyse buz dağının sadece görünen kısmı.
Ghost Games, 2015’teki kötü olmayan Need for Speed denemesinden sonra seriye iki yıllık ara vermişti. O oyunun bazı sorunları olsa da ortaya çıkan son ürün hiç de fena değildi. Ben olsaydım helalinden 6 verirdim mesela. Kendine has bir havası, zevkli yarışları ve kendini çok ciddiye almayan bir hikâyesi vardı. Payback’se Hızlı ve Öfkeli film serinin yan ürünü gibi duruyor. Ama hani böyle pazarın en ücra köşesinde, kimsenin bile almaya tenezzül etmediği, aylardan beri tezgâhta toz tutmuş plastik oyuncaklar vardır ya? Hah işte Payback öyle bir yan ürün.
Temsili Need for Speed: Payback.
Payback’in ilk göze çarpan kusuru hikâyesini gereğinden fazla ciddiye alması. Klasik bir “başımızdan büyük bir işe bulaştık, şimdi kartel peşimizde,” hikâyesi, Hızlı ve Öfkeli’nin uzaktan kuzeni Yavaş ve Sakin’i andırıyor. Oyunun başında The House adındaki bir kartel için, Fortune City şehrinde bir kumarhane sahibinin arabasını çaldıktan sonra The House tarafından sırtımızdan bıçaklanıyoruz. Bu olay, ana karakterlerden birinin evinin patlatılmasına kadar uzanınca, arabayı çaldığımız elemanla birlikte The House’ı aşağı indirme planı yapmaya başlıyoruz. Ana karakterlerden biri dedim, çünkü ekibimiz 5 kişi ve bunların 3'ünü değişmeli olarak kontrol ediyoruz. Tyler Morgan, ekibin hızlı yarışçısı rolünü üstlenirken; Sean McAlister işin off-road ve drift kısmıyla ilgileniyor. Gizemli kadın Jessica Miller’sa tayfanın kaçış ustası ve kavga gürültücüsü.
Payback, bu üç karakteri cool ve tehlikeli olarak resmetmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor. Önüne gelene meydan okumalar, kamera yönüne doğru delici bakışlar hep bu arkadaşlarda. Tamam anladım Ghost Games, sen de kendi Hızlı ve Öfkeli’ni istiyorsun ama o işler öyle basit değil. Hızlı ve Öfkeli’nin karakterleri çalışıyor çünkü onlarla birçok filmde saatlerce zaman geçirebildk. Hepsinin geçmişini, hayat amaçlarını ve onları insan yapan detayları biliyoruz. Payback’se, çocuksu karakterlerinin etrafına yazılmış ilkokul piyesinden hallice kafa yakan basit hikâyesiyle Hızlı ve Öfkeli’nin zaten oldukça aşağıda olan hikâye çıtasının yanına bile yaklaşamıyor. Bu karakterleri çalıştırmayan en önemli unsursa, sevilemeyecek derecede pislik olmaları. Hızlı ve Öfkeli’nin karakterleri de her ne kadar yasal olmayan işlere bulaşsalar da en azından “aile, dostluk” ayağına izleyiciyle bağ kurabiliyorlardı. Bu oyundaki elemanların hepsi birbirinden pislik. Hırsızlık da bizde, banka soygunu da bizde. Oyunun başında keyfimize göre iş yapıyoruz, Jessica millete banka soygunlarında yardım ediyor. Eğer oyun bu hikâyeyi ”intikam alma, lanet olsun The House!” kafasında sunmasaydı işe yarayabilirdi ama oyunu oynarken aklımdan geçen tek şey, “neden bu pislik elemanlara yardım ediyorum ben?” oldu.
Bunun evini ben de patlatırdım. Hak ediyorsun Tyler!
Oyunun hikâyesini bir kenara attık diyelim… Ama durun atmayın. Ya gözünüzü seveyim, kim yazdı bu sahneleri, kim yönetti bu oyunu? Erken erişim oyunu mu oynuyorum ben? Jessica’nın görevlerinden bazıları, insanları bir noktadan diğerine taşımak üzerine kurulu. Görevin haritadaki ikonunda yazan iki cümlelik açıklama yazısında, “Bu görevlerle Jessica’nın karanlık dünyasının perdesini aralayacaksınız,” cümlesinin görünce merak ettim acaba ne çıkacak diye. Göreve başladım, rastgele adamın teki arabama bindi, diyalog falan yok, ortama korkunç bir sessizlik hakim. 2 dakika araba sürdüm, polisten kaçtım, varış noktasına geldim. Ara sahne girdi, adam arabadan indi gitti. Yav kim bu adam? Neden tek bir kelime bile etmiyorsunuz? Neden görevlerin hepsi böyle? Rezillik.
Harita dedim, çünkü Payback tıpkı Forza Horizon 3 gibi açık bir dünyaya sahip. Şehir merkezinden, çöle kadar farklı bölgelerde farklı yarışlara girme şansınız var. Drift, drag, speed gibi farklı yarış kategorilerinden görevler de oyunun haritasına dağıtılmış durumda. Bir kategoride yarışmak için o kategoriye ait arabaya sahip olmanız gerekiyor. Arabayı aldıktan sonra, diyelim ki drag yarışlarına katılacaksınız, o yarış liginin patronuyla korkunç bir ara sahne eşliğinde birbirinize meydan okuyorsunuz. Klavye başından oyun yapımcılarının emeklerine “tembel,” demeyi sevmem ama bunu tembellik dışında başka bir şeyle açıklayamıyorum. Çünkü bu ara sahneler, iki arabanın yan yana gelmesi ve sürücülerin birbirleriyle konuşmalarından ibaret. Hatta o kadar ki ne sizin karakterinizin ne de rakibin yüzünü görebiliyorsunuz. İki tane araba birbirleriyle konuşuyor anlayacağınız. Zaten bu diyaloglar da başkası için utanmanın sınırlarını zorlayan cinsten; yok işte ben seni yeneceğim, yok işte bu ligin kralı biziz falan. Offfff… Yazarken içim şişti arkadaşlar, ben hayatımda böyle bir olay ne gördüm ne duydum.
Mikro-öd... Pardon, modifiye sistemi.
Payback’in görev ilerleyiş yapısı, fragmanlarından gördüğünüz Hızlı ve Öfkeli çakması aksiyon sahneleri ve tek düze yarışların karışımından ibaret. Drag’ın patronuyla konuştuktan sonra şehirde açılan 4-5 drag yarışını kazanıp, en sonunda da patronla kapışıyor ve o kategoriyi tamamlamış oluyorsunuz. Farklı kategorilerden 1-2 tanesini daha bu şekilde bitirdiğinizde de Payback karşınıza bir Hızlı ve Öfkeli görevi atıyor. O görevler oyunun en iyi anlarına ev sahipliği yapmakta: Hız hissi, parçalanan arabalar ve polis kovalamacaları. En iyi derken tabii, Payback’in geneline bakarak en iyi diyorum. Yoksa zaten hikâyenin ve yarış dinamiklerinin dandikliğinden dolayı umursamadığınız bu aksiyon sekansları, oyunun insanı depresyona sokan monotonluğunu ve sıkıcılığını kırmaya yetmiyor.
Gelelim eşeğin gözüne suyun kaçtığı yere: Mikro-ödemeler. Payback’in araba satın alma ve modifiye etme sisteminin millet mikro-ödeme yapsın diye tasarlandığı çok belli. Her arabanın fabrika çıkışı bir seviyesi ve kart slotları var. Artık eskisi gibi arabaya ayrı ayrı performans parçası takamıyorsunuz. Bunun yerine yarış kazanıp, seviyenizi artırınca düşen paketlerden çıkan performans kartlarını kullanmak zorundasınız. Beygir gücü, nitro gibi çeşitli kategorilerdeki kartları arabanıza yapıştırarak seviyelerini yükseltiyorsunuz. Seviye çok önemli çünkü oyundaki her yarışın kendine ait bir giriş seviyesi var ve normal zorlukta eğer araba seviyeniz yarışınkinden 10-15 sayı düşükse bu yarışları kazanmak işkence olabiliyor. İşin en mide bulandırıcı kısmıysa işte burada: Oyunda para ve seviye kasmak inanılmaz derecede zor. Yarışlarda birinci olduğunuzda gelen 6-7 bin Payback parası, tek bir araba 90 bin olunca anlamsız kalmaya başlıyor. Bir de üstüne, kartların tanesinin 12-13 bin olması ve kartları bir arabada kullandıktan sonra başka bir yerde kullanamıyor oluşunuz, buram buram açgözlülük kokutuyor buraları sevgili Oyungezerler. Oyun açık açık, “bu 60 dolar verdiğin oyuna bir de 140 lira ekstra at da sana kart verelim diyor,”. Bundan başka ne olabilir demeyin, çünkü mikro-ödeme yaparak aldığınız paketlerin içinden direkt olarak performans kartı bile çıkmıyor! Oyun onun yerine paketlerin için araba altı ışığı, korna gibi kozmetik eşyaların yanında slot makinesi çipleri veriyor. Bu çiplerin üç tanesini slot makinesinde kullanarak da, altını çizerek yazıyorum, rastgele performans kartları elde edebiliyorsunuz. Bu sistemin iğrençliği, para gözcülüğü monitörlerinizin karşınızdan size bile belli oldu değil mi?
Need for Speed'de lootbox? Neden olmasın dostum!
Akıl almaz oynanış döngüsü ve ekonomi sisteminin arkasında, bu oyuna 60 dolar vermenize sebep olacak herhangi bir şey de yok zaten. Arabaların aralarında çok ufak farklar var. Arabalar havada uçuyormuş gibi hissettiriyorlar. Yol tutuşu, araba tepkisi gibi kavramlar Ghost Games’in Göteburg stüdyolarına uğramamış herhalde. Şu ana kadar çıkmış tüm Need for Speed oyunlarını oynayan biri olarak, Payback’in bunlar arasında sürüş hissi açısından en kötü oyun olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Oyundaki kart ve para kazanma sistemi nedeniyle, yeni arabalar almak ve bunların performans modifikasyonlarını yapmak için daha önce kazandığınız yarışları tekrar tekrar oynamanız gerekmekte. Yarışlar akılda kalıcı değil, görevler de polislerden ya da The House adamlarından kaçmak üzerine kurulu, farklı pistlerin sürüşe çok büyük etkileri yok, haritadaki “billboard kır, şuradan 180 basarak geç,” aktiviteleri zevkli değil. Çünkü oyun zevkli değil. Ghost Games’in tasarladığı bu dünyada geçirdiğiniz her dakika hayat tercihlerinizi sorgulamanıza neden oluyor.
Eğer çok paranız varsa ve kendinize işkence yapmaktan hoşlanıyorsanız, Payback tam size göre bir oyun. Oyunun hikâyesinde ilerledikçe beyniniz patatese dönecek, mikro ödemelerle önü kapatılmış ilerleme sistemini görünce saç baş yolacaksınız. Forza Horizon 3, Project C.A.R.S. 2, Gran Turismo Sport, DiRT 4, hatta eskilerden Dirt: Rally, GRiD, Burnout gibi milyon tane başarılı yarış oyunun yanında Need for Speed: Payback’i alınacak yarış oyunları listenize koyacak tek bir sebep bile yok. Electronic Arts’ın şapkayı önüne koyup düşünmesi gerek. Bu saatten sonra yeni bir Need for Speed oyunu gelir mi belli olmaz ama biz fişi çekip gidelim en iyisi.
Artılar:
- Grafikler yer yer güzel gözüküyor.
Eksiler:
- Korkunç hikâye.
- Anlamsız karakterler.
- Zevksiz sürüş mekanikleri.
- Mide bulandırıcı mikro-ödeme ekonomisi.
- Akılda kalıcı tek bir yarış bile yoktu.
- Mikro-ödemeleri artırsın diye tasarlanmış kart ve çip sistemi.
- Neden EA, neden?
SON KARAR: Need for Speed: Payback'e para vermeniz için hiçbir sebep yok.
Oyunu, Türk Telekom faturanıza 12 ay taksit ile, Playstore'dan satın alabilirsiniz.