Yok arkadaş, bu kız beladan kurtulamıyor. Dedim o kadar 2013’te yaşadığın onca felaketten sonra dön evine bir soluklan. Sakalımız yok ki dinletelim. Yine tutturdu ben maceraya çıkacağım, daha kariyerimin başındayım diye. Güçlü bir kadın olmak istiyorsan bir sürü meslek buluruz sana demememe rağmen kafasına koymuş bir kere... İlle de antik hazine peşinde koşacak, mezarlar yağmalayacak.
Eh, madem dinlememekte ısrarcısın, o zaman Rise of the Tomb Raider’ın keyfini çıkarmaya bakalım biz de.
Doğar Doğmaz Yükseldi
Şimdi düşündüm de 2013 ne yıl olmuş öyle. The Last of Us, GTA 5 ve BioShock Infinite gibi ayrı yıllarda çıksalar yılın oyunu olacak üç mükemmel oyunun üstüne bir de Tomb Raider’ın küllerinden doğuşuna tanık olduk. Gençleşen ve kariyerine sıfırdan başlayan Lara, oyunculara Tomb Raider’ın uzun bir maceradaki ilk parça olduğunu daha en baştan hissettirmişti. İki yıl gibi kısa bir süre sonra bu macera devam ediyor.
Rise of the Tomb Raider’da karşımıza çıkan Lara Croft ilk oyundakine göre kesinlikle daha olgun, ama sanki bir süper kahramanın ilk yıllarındaymış gibi bir izlenim bırakıyor. Yetenekli ve zeki fakat fazla hevesli. Bu kadar hevesli biri, babasının ölmeden önceki araştırmasını karıştırınca yerinde duramıyor tabii. Atıyor kendisini aksiyonun dibine.
Crystal Dynamics’in 2013’teki Tomb Raider’dan sonra işe aileyi katarak Lara’yı olgunlaştırmayı tercih etmesi tam yerinde olmuş. Doğal olarak karakter gelişimi ilk oyundaki kadar bariz hissedilemese de oyunun başından sonuna kadar olan süreçte Lara Croft’un katettiği yol rahatça anlaşılabiliyor.
Yine de hikayenin dört dörtlük olduğu söylenemez. Oyunun sürükleyici yapısına gayet güzel ayak uyduruyor ve birtakım sürprizlerle (bazıları kabak tadı verse de) diken üstüne tutmayı başarıyor. Ancak Rise of the Tomb Raider macera ve keşif üzerine kurulu bir oyun ve bu durum hikayeye de yansımış durumda. Eğer bundan fazlasını görmeyi, duygu seli yaşamayı beklemiyorsanız hikayeden genel olarak memnun kalacağınızı söyleyebilirim.
***
Hikayeyi arkada bıraktığımıza göre doğrudan bahsetmek istediğim noktaya geleyim. Rise of the Tomb Raider kesinlikle çok güzel bir yapım ama devam oyunu olduğu için ister istemez gösterdiği gelişimi de göz önüne almak gerek. Sırf Call of Duty ve Assassin’s Creed gibi her yıl çıkmıyor diye görmezden gelemeyeceğim kadar yetersiz sayıda gelişim var yeni Tomb Raider’da. İlerleyen satırlarda değineceğim birçok yenilik var elbette ama bunların hepsi ilk oyunun üstüne serpilen bir baharat tadında. Animasyon ve aksiyon gibi temel öğelerde Rise of the Tomb Raider çok az yenilik getirmiş.
Aksiyon Kadını Lara
2013’teki Tomb Raider pek çok yönden kaliteli bir oyundu. Aksiyon dinamikleri de yeterliydi ama kesinlikle daha fazlası için bir açık kapı bulunuyordu. O Tomb Raider’ı çok sevmiş biri olarak devam oyununda görmeyi beklediğim ilk şeylerden biri aksiyonun gelişime uğramasıydı. Uğradığı yerler elbette olsa da bana yeterli gelmedi.
Vuruş hissi ve animasyon çeşitliliği gibi konularda çok ama çok az ilerleme kaydedilmiş. Bunun üstüne Lara’nın hala vuracağı yere değil de imlece nişan alması gibi basit bir cila bile es geçilmiş. Hadi bu gibi özelliklerin yapılmamasını bir yere kadar kabul edebilsem de alanların çok dar olması oynanış açısından beni en çok rahatsız eden şeylerden biri oldu. Gizliliğin daha fazla ön plana çıkmasıyla orantılı olarak daha çok taktik gerektiren çatışma alanları vardı hayalimde. Oyun boyunca çok az sayıda bu tip alanlarla karşılaştım.
Aksiyon ve gizlilikte hoşuma giden taraflar silah çeşidinin arttırılması ve gizlilikte kullanılabilecek daha fazla eşya eklenmesi oldu. Zehir dumanlı ok ve bıçak gibi yeni silahların yanında artık bomba da yapabiliyoruz. Bu sistem The Last of Us’takine oldukça benzer bir şekilde işliyor. Yerde bulduğunuz şişe ve konserve kutusu gibi eşyalarla düşmanların dikkatini dağıtabildiğiniz gibi oracıkta bombaya da çevirebiliyorsunuz kendilerini. Molotof kokteyli, duman bombası ve şarapnel bombası gibi silahları o anda yapıp kullanmak zorundayız. The Last of Us’taki gibi çantaya atayım sonra işime yarar demek yok. Eşyalar çatışmalarda fazlasıyla bulunduğu ve bomba yapımı kolay olduğu oldukça kullanışlı bir yenilik olmuş bombalar.
Silahların üstüne Lara’nın görüş kabiliyetinde ve yeteneklerinde de ufak tefek yenilikler var. Örnek olarak Lara artık Commandos misali düşmanlardan birinin diğer bir düşman tarafından görülüp görülmediğini görüş özelliği sayesinde anlayabiliyor.
Çatışma dinamiklerine, özellikle de gizliliğe getirilen yenilikler hoş olsa da istediğim keyfi bulamadım. Bunun sebebi, daha önce söylediğim gibi, önüme sunulan malzemeleri kullanacak bir alanımın olmayışı. Oyunun büyük bir çoğunluğunda kafamı kullanıp taktik yapabileceğim veya işler sarpa sardığında ne yapsam diye düşünebileceğim bir genişlik yok. İlk oyunla olan benzerlikte en çok bu kısım beni rahatsız etti. Keşke haritadaki büyüme oranı çatışma alanlarına da yansısaymış.
Oyun Modları ve Mikro Ödeme
Oyun içi ya da gerçek parayla kart paketleri ve daha çabuk gelişmenizi sağlayacak materyaller almanız mümkün. Paketlerden çıkan kartlarla süreye karşı yarış gibi modların bulunduğu kısımdan büyük kafalı Lara, alevli düşmanlar gibi oynanışı çeşitlendirerek Rise of the Tomb Raider’ı oynayabilirsiniz.
Sibirya Soğuğunun Bünyedeki Etkisi
Crystal Dynamics, Tomb Raider’da oyunculara küçük çaplı da olsa bir açık dünya sunmuştu. Bu açık dünya konsepti biraz daha genişleyerek Rise of the Tomb Raider’a taşınmış. Adadan sonra Sibirya’nın dağlarında gezinmek Rise of the Tomb Raider’daki en güzel değişikliği yaşattı bende.
Açık dünya mekaniği için Tomb Raider’da gördüklerimizin (birbirine bağlı merkezi bölgeler) daha büyüğü diyebilirim. Rise of the Tomb Raider’daki merkez bölgeler önceki oyuna göre çok daha geniş durumda. İçeriği de aynı oranda doldurulmuş. Keşfe çıkmak bir The Elder Scrolls, Fallout ya da The Witcher 3 gibi keyifli olmasa da girebileceğiniz mağaralar, okunacak antik yazılar, bulunacak gizemler ve yağmalanacak mezarlar haritanın her bir yanına serpiştirilmiş. Bununla birlikte basit işlerden oluşan, bölgenin yerlisinden aldığınız yan görevler de Rise of the Tomb Raider’da daha fazla gezinmeniz için bahane olacaktır.
Sibirya’nın beni en çok etkileyen yanı açık dünya mantığı değil mekanların tasarımı ve çeşitliliği oldu. Crystal Dynamics tek bir açık dünyanın içine çeşit çeşit mekan koyma işini oldukça iyi kotarmış. Buzullarda tırmanmak, yağmurlu ormanlarda avlanmak, yer altında keşfe çıkmak, buzulların arasında antik bir yapıtı araştırmak gibi ana hikaye boyunca pek çok yer göreceksiniz. Aynı zamanda tasarımsal açıdan da mekanlar çok başarılı. Bir bölgeye ilk girişinizde kamera merceğinin mekana attığı bakış genelde ağzını açık bıraktıracak güzellikte oluyor. Oyunun en güzel yanı da zaten bu tip yerleri görmek ve üstlerinde atlayıp zıplayıp.
Niye Kısaldın Sen Bakayım?
Rise of the Tomb Raider’ın beni tatmin etmeyen yönlerinden biri de önceki oyuna göre olan kısalığı. Tomb Raider, 11 saatin üstünde bir ana hikaye oynanışı sunarken Rise of the Tomb Raider’ı 8 saate yakın bir sürede, acele etmeyerek bitirdim. Üstelik geliştiriciler sadece ana hikayenin 15-20 saat arası süreceğini açıklamıştı.
Tomb Raider’a kıyasla yapılacak daha fazla yan içerik olsa da bunlar bir ana hikayenin yerini tutmuyor.
Baltalar Elimizde Tehlike Dibimizde
Lara çıktığı maceranın ilk saatlerde platform öğeleri sinematik yapılan sahneler dışında bende pek bir etki bırakmamıştı. Bazı animasyonların ve mekaniklerin eskide kalmış hissiyatı uyandırmasından üzülsem de oyunda ilerledikçe platform öğeleri iyice açılmaya başladı. Eklenen yeni mekanikler ve bölüm tasarımlarla oldukça hoş bir platform mekaniği yaratmayı başarmış geliştirici ekip.
Tırmanış konusunda başvuracağınız birinci ekipman yine balta. Bu kez sayısı ikiye çıkan baltalar ilk oyuna göre kayalardan çok buzullarda kullanılıyor. Oynanış olarak pek bir yeniliği bulunmasa da oyunun yarısından sonra baltaya ip takmanızla birlikte platform öğeleri de çeşitlenmeye başlıyor. Kratos misali baltayı yukarı fırlatarak altından sarkan iple kendinizi çekmek veya uçurumdan karşıya sallanarak geçmek oldukça keyifli.
Rise of the Tomb Raider’ın platform öğelerinde yeniliklerden çok bölüm tasarımları bende etki bıraktı. Önceki oyundan taşınan ve yeni getirilen mekanikler başarılı bir şekilde oyunun geneline yedirilmiş. Bunun üstüne sinematik sahnelerin önceki oyuna göre gelişmesinin etkisi yadsınamaz tabii ki.
İlk oyunda Uncharted’dan esinlenilerek hazırlanan pek çok sinematik oynanış sahnesi bulunuyordu. Crystal Dynamics bu sistemi Rise of the Tomb Raider’da daha da geliştirerek oyunculara sunmayı başarabilmiş. Öncekinden daha kaliteli, oynanışla daha iç içe ve ölçeği çok daha büyümüş durumda. Bu etkileyici sahneler mekanların tasarımıyla birleştiğinde tadından yenmez hale geliyor. Yine de sinematik sahnelerin kullanımının bir Uncharted kadar harika olmadığını belirtmek gerek.
Göz Alıcı Beyaz Işıklar
Teknik açıdan bazı detaylara önceki paragraflarda değindim. Animasyonlar eski ve yeni nesil arasında sıkışmış bir yerde ama grafikler bir hayli etkileyici. Kaplamalar ve özellikle de ışıklandırmalar üst seviyelerde. Buzullardan yansıyan ışıklar sayesinde soğuğu buram buram iliklerinizde hissediyorsunuz. Tabii bu söylediklerim Xbox One versiyonu için geçerli.
Grafiklerdeki etkileyiciliğin bir sebebi de mekan tasarımlarının güzelliği. Bu açıdan bana biraz God of War 2’yi hatırlattı Rise of the Tomb Raider. GoW 2’de görselliği güzel bir yere adım attığımda karşıma çıkan mekanların göz alıcılığı ve kameranın ustaca kullanımı hala aklımdadır. Rise of the Tomb Raider da bu noktada bende benzer bir duygu oluşturdu.
Daha Da İyisi Olabilirdi
Gerek 2013 yılındaki çıkışıyla gerek bir sonraki yılki Tomb Raider: Definitive Edition ile Lara Croft açlığımı dindirmiştim. Kendisini çok özlediğim söylenemese de içimde ister istemez bir beklenti oluştu oyun duyurulduğunda ve Rise of the Tomb Raider bazı yönlerden bu beklentiyi karşıladı. Bazılarındaysa sınıfta kaldı.
Rise of the Tomb Raider maalesef Tomb Raider’ın üstüne yeterli içerik koymayı başaramamış. Keşke Crystal Dynamics kendine bir-iki yıl daha süre verip çok daha büyük ölçekli bir yapımla karşımıza çıksaymış. Tüm bunlara rağmen Rise of the Tomb Raider ilk oyun gibi sürükleyici bir sinematik tecrübe yaşatmayı başarıyor. Bundan daha fazlasını görmek için gözümüz Lara Croft’un bir sonraki macerasına çevrildi.