The Falcon And The Winter Soldier - İnceleme

Ne kıymetli kalkanmış

Yazıya başlamadan önce bugün Atatürk'ün bize en büyük armağanlarından birisi olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramınızı kutlarım. Küçük, büyük tüm Oyungezerler ile birlikte nice bayramlara...

Marvel Sinematik Evreni boş geçirdiği 2020 yılının ardından yeni yıla oldukça hızlı bir giriş yaptı. WandaVision ile başlayan Disney+ dizilerinin ikinci ayağı Falcon & Winter Soldier'ın da an itibariyle sonuna geldik. Loki ile devam edecek serüven öncesinde Captain America'nın mirasına ve çoğunlukla kalkanına neler olduğunu öğrendiğimiz Sam & Bucky ikilisinin macerasında çok güzel detaylar ve enfes yan karakterler bizleri etkilemeyi başardı. The Falcon and The Winter Soldier mini dizisinin ardından MCU nasıl etkilenir? Karakterleri bundan sonra nasıl ve nerelerde görürüz gibi soruların cevaplarına sürprizleri bozmaktan mümkün olduğunca kaçınarak bir göz atalım dedik. Bakalım öz hakiki Captain America kalkanını gelecekte neler bekliyor?

Yeni Dünya Düzeni

Avengers: Endgame'in ardından emeklilikte artık yaşa takılmayan Steve Rogers'ın vedasıyla birlikte Captain America mirası Sam Wilson'a emanet edilmişti. Belki yükte hafif olan kalkanın manevi ağırlığının Sam üzerinde olan etkilerini tam olarak anlayabilmemiz imkansız. Bu yüzden olacak ki daha hemen başta kalkanı yeniden hükümete teslim eden Sam bu yükten kurtulmak isterken bambaşka bir hikaye ağacının da ilk fitilini ateşliyordu. Kalkan ile şekillenen diğer hikaye kısmına sonra gireriz ama öncesinde ana karakterlerin yaşantılarından biraz bahsetmek gerekiyor.

Winter Soldier programında beyni yıkanıp evrenin en tehlikeli kiralık katillerinden birisi haline gelen Bucky'nin Wakanda'da başlayan rehabilitasyonu Amerika'da da devam ediyor. Amerikan Başkanı tarafından çıkarılan aftan yararlanan Bucky, zorunlu bir şekilde tedavisine devam ederken bir yandan da geçmişinde yaptığı pis işlerin telafisi için çalışıyor. İşin buraya kadar olan kısmında iki karakterin de hayatlarına nasıl devam ettiklerini ve Endgame sonrası dünyada hayatta kalmak için neler yaptıklarını ilk bölümden anlamayı başarıyorduk. Ancak Endgame sonrası dünya pek de toz pembe bir şekilde ilerlemiyordu. Hikayenin bir diğer tohumu da burada filizlenmeye başlarken aksiyon her zaman tatmin edici bir şekilde arka planda da olsa yer alıyordu. 

Kalkan Kuşananıdır Emmi, Çekil Yolumdan

Sam'in kalkanı hükümete vermesi her şeyi bir popüler kültür malzemesi haline getiren Amerika için bulunmaz bir nimetti. Daha Steve Rogers'ın kırkı çıkmadan yeni bir Captain America bulan hükümet bunun pazarlamasını da şova dökünce bir anda Bucky'i de Sam'in yanında hesap sorar halde görmeye başladık. Yeni Captain America olan John Walker'ın muhteşem bir askeri geçmişe sahip olması bile onu ikilinin gözünde yeterli hale getirmeyi başaramadı. Zaten kim gelirse gelsin "Bir Steve Rogers değil!" mottosu her zaman arka planda yer alacaktır. Captain America'nın kalkan mirası bir yandan tartışma konusu olurken dizinin ana hikayesi süper asker serumu da gün yüzüne çıkmaya başladı ve senaryoda artık yeni yerler görmeye başladık. 

Süper asker serumu ve deneyleri Marvel Evreni içerisinde çok fazlaca konu edinmiş bir konuydu. Hatta çizgi romanlarda Weapon X diye bildiğimiz Wolverine aslında bu deneylerin onuncusu olarak karşımıza çıkmıştı. (Evet x'in anlamı Roma sayılarındaki 10) Hazır Wolverine demişken yine çizgi romanlarda kendisini sıkça gördüğümüz Madripoor'u kanlı canlı bir şekilde görünce epey heyecanlandım. Çünkü sürekli pis işleriyle, yer altı dünyasıyla okurken kafamızda canlandırdığımız bir yeri böylesine detaylı bir şekilde görmek muhteşemdi. Gönül isterdi ki orada Patch haliyle bir Logan görelim ama şimdilik kısmet değilmiş. Söz konusu bir kaçakçılık işi olunca yolum Madripoor'a düşmesi kadar da normal bir durum olamaz, ancak daha öncesinde yaşanan bir takım olaylar bu detayı daha da ilginç hale getiriyordu.

En İyi Yardımcı Eski Kötü Adam 

Dizide yer alacağı açıklandığı andan itibaren Baron Zemo'nun varlığıyla ilgili kafamda çok fazla soru işareti vardı. Onu dizide ana kötü olarak görmeyi o kadar çok bekliyorduk ki bu yeni hali işleri bambaşka bir noktaya taşıdı. Burayı çok fazla anlatmak istesem de sürprizleri bozmadan Zemo hikayesini tamamen anlatmak epey güç ama şunu söyleyebilirim dizide beni en çok etkileyen karakter Baron Zemo oldu. Altı bölümlük bir dizinin üç bölümünde gördüğümüz Zemo bana göre serinin parlayan yıldızıydı. Hikayenin ihtiyacı olan her şeyi ki buna zeka da dahil ortaya koyan Zemo'nun motivasyonu ve amaçları ise tüm senaryoyu kapsarken bizleri biraz da eski MCU döneminde yaşanan olaylara götürmeyi başardı.

Bir diğer yardımcı karakter Sharon Carter da Civil War sonrasında bambaşka bir hayat yaşamaya başlamış. Kendisini bu halde görünce "Acaba iyi adamlar kimlerdi?!" diye düşünmeden edemedim. Yine de karakter gelişimi anlamında büyük yol kat eden başka bir yan karakter daha izlemek dizinin değerini epey yükseltmeyi başarmış. İşin ilginç yanı sürekli arka planda işlenen "büyük patron, simsar" gizemiyle birlikte Sharon'ın Yeni Dünya Düzeni'ne çok hızlı uyum sağlamış olmasıydı. Sonuçta kendisini son gördüğümüzde SHIELD ajanı ve Steve Rogers'ın yoldaşıydı. Ancak o da hayatta kalmak için uyum sağlamaktan başka bir yolu olmadığının farkına varıp, kendisine yeni bir yol haritası çizmişti. Diziyle ilgili bu iki yan karakterin varlıkları gerçekten büyük bir artı puan olmuş.

Tek Dünya Tek Halk

Thanos'un parmak şıklatmasından sonra ortadan kaybolan milyarlarca insanın 5 sene sonra yeniden geri gelmesinin etkilerini ne Spider-Man: Far From Home da ne de WandaVision da tam olarak anlayamamıştık. Falcon & Winter Soldier dizisi çok sayıda alt metne sahip bir dizi. Sadece altı bölüm ile çok fazla mesaj vermeyi başarması onun büyük bir artısıyken bu kadar hikayeyi altı bölüme sığdırması da bir bakıma eksi olarak gözükebilir. Şıklatma sonrasında yok olan insanların ardından bir şekilde hayatına devam eden dünya insanları bir anda herkesin geri gelmesiyle birlikte büyük bir kaosa sürüklenmiş. Buraya kadar her şey normal ama oldukça radikal bir grup ki bunlar filmin asıl kötüleri oluyor. Kendilerine Flag Smashers diyip sınırsız, halksız bir dünya yaratmanın peşinde.

Oldukça haklı sebeplere de sahip olan Flag Smashers'ın yolu süper asker serumuyla da kesişince iki hikaye bir araya gelmiş oluyor. Dünyanın ilk süper askeri Captain America'nın yeni versiyonu ya da versiyonları da işin içine girince hikayede bir toparlanma meydana geldi. Zaten üçüncü bölümden itibaren yükselen temposu ve ana hikayeye odaklanan bir senaryo gördük. Tabii ki işin arka planında Simsar gibi Wakanda gibi yan etkenler işleri biraz daha çetrefilli hale getirmeye devam etti ama bu sefer ilk iki bölümde olduğu gibi çok fazla konudan sapmadık. Sadece Sam Wilson'ın balıkçı hayatı biraz sıkıcı gözüküyordu ama onun da verilme nedenini dizinin sonlarına yaklaştıkça anlamış olduk. John Walker'ın karakterindeki dönüm noktasında yine bu bayrak parçalayan örgütün büyük rolü var, Sharon Carter'ın geçmişi ve geleceği bir araya gelirken yine bu örgüt olayların içinde. Bir nevi yeni nesil HYDRA diyecektim ama söz konusu Marvel olunca eski nesil HYDRA'nın da yine oralarda bir yerde olduğunu hepimiz biliyoruz. Özetle dizinin baş kötü karakteri Karli belki tek başına doyurucu bir düşman olmamış olabilir ama örgütün varlığı ve hikayeye kattıkları bir senaryodaki "kötü adam" kontenjanını doldurmaya yetiyor. 

Black Falcon 

Senaryonun bazı numaralarını hemen en başlarda anlayabildiğimiz için işin tadı biraz kaçmıştı. Lakin çoğu Marvel işinde bu tarz değişimleri erkenden fark etmek mümkün oluyor. Beni Falcon & Winter Solider'da en çok etkileyen şey aksiyon oldu. Standart bir Marvel işinden farklı olarak mermilerin havalarda uçuştuğu ve çok sayıda insanın kurşun yediği ve ilginç bir şekilde normal insanlar gibi öldüğünü gördük. Ton olarak kesinlikle diğer Marvel işlerinden daha karanlık bir tona sahipti ve bu değişim dizinin kalitesini yükseltmeyi başarmış. Psikolojik etkenleri, hayatın gerçeklerini de gündeme getirmekten çekinmeyen dizi bu konuda da geçer not aldı. Ya da ben diziyi sebepsiz yere çok beğendim. 

Çizgi romanları okuyan izleyiciler hatırlayacaktır, Falcon'un yeni Captain America olarak lanse edilmesi o zamanlar da "Siyahi bir Captain America olur mu?!" diye tepkileri beraberinde getirmişti. Bal gibi de olur efendim, çünkü Marvel'ın yaptığı şey Steve Rogers'ın geçmişine gidip onu Afrika kökenli bir Amerikalı yapıp hikayeyi değiştirmek değil. Mirasın taşınmasını sağlamak, işte bu yüzden bu mirası taşıyan kişinin ten rengi, cinsiyeti gibi şeyler değil hak edip, hak etmemesi asıl tartışma konusu olmalıdır. Sam Wilson da bu yükü bu kadar ağır hissettiği için kalkanı bırakmış olabilir. Marvel Stüdyoları çizgi romanlardakine benzer bir tepkiyi MCU'da da aldıkları için tüm bu saçma sapan eleştirilere tokat niteliğinde bir hikaye ağacı daha açmış ve "Captain America'nın ten rengi hiçbir anlam ifade etmez!" kısmını şahane bir şekilde açıklamış. Burası belki bazı izleyicilere göre biraz popülist olmuş olabilir ama söz konusu olan şey Marvel. Kaldı ki anlattıkları hikaye ve Sam'in geçirdiği karakter gelişimi az biraz aklı selim herkesin anlayabileceği bir şekilde izleyiciye sunulmuş. Dizi boyunca bol bol duyduğumuz "Black Falcon" şakası da bu duruma güzel bir gönderme olmuş. 

Son Gülen İyi Güler

Jonathan Walker'ın çizgi romanlardaki Captain America olma süreci de diziye benzer bir şekilde ilerlemişti. Steve Rogers'ın emekliliği sonrası kalkanı kuşanan Walkers, bu kez ekstra milliyetçi ve radikal tavırları yüzünden tepki çekmiş ve görevden alınmıştı. Sonrasında U.S. Agent olarak da gördüğümüz Walker'ın dönüşümünü dizide de muhteşem bir şekilde görmüş olduk. İşin arka planına başka detayların da girmesi ilerleyen dönemlerde MCU içerisinde bir Dark Avengers hikayesi görme olasılığını da epey yükseltmiş oldu. Baron Zemo'nun da hikaye ağacının tam anlamıyla sonlandığın söylemek zor kendisini de ilerleyen dönemlerde başka sinsi planlarıyla görmemiz oldukça olası.

Sharon Carter'ın geri dönüş hikayesi ise bambaşka bir dizi konusu olabilir ve kendisi bu noktadan sonra MCU içerisinde ayrı bir yere konulacaktır. Özellikle işin kozmik olmayan kısımlarında dünya içerisinde Sharon Carter'ın varlığı çok farklı senaryo tohumlarını yeşillendirmiş oldu. MCU'nun bu yeni düzenden neler çıkaracağını merakla bekliyorum. Altı bölümlük bir dizide balıkçılık hikayesinden, Afrika kökenli Amerikalıların yaşantısına kadar çok fazla detay öğrendik. Bucky'nin önce kendini affetmesiyle başlayan geri dönüşü, Sam'in karakter gelişimi ve Flag Smasher hikayesi de ana konuyu oluşturmuş oldu. 

Yan karakterlerin diziye kattığı değer de ayrı bir artı olarak dizinin hanesine yazıldı. Genel olarak son üç hatta bence Madripoor bonusuyla dört bölümüyle dizi fazlasıyla tatmin edici oldu. Basit hikaye kaçamakları, anlaşılabilir değişkenleri de göz ardı etmek mümkün değil. Adet gereği altı bölüme toplam bir puan vermek gerekirse dördüncü bölümün ekstra kazandırdığı puan ile birlikte 78/100 göze hoş geldi. Şimdi ufukta Loki dizisi var ve bu sefer dünyanın dışına çıkıp hem zaman hem de mekanlarda fesatlıklarla dolu bir yolculuğa çıkacağız. 

YORUMLAR
Parolamı Unuttum