Şu hayatta en sevdiğim olaylardan birisi de eskimiş ve artık kendini tekrar etmekten sağı solu aşınmış bir serinin toparlanıp ecnebilerin deyimiyle “return to form” devrimini yaşaması. Ve evet, devrim sözcüğünü burada öylesine de kullanmıyorum çünkü serinin geçmişini hatırlayanlar ve son dönemdeki sürünme evrelerini bilenler için Dynasty Warriors Origins için harbiden bir devrim! Ve “kansız devrim olmaz” misali bu dirilişini öyle bir ceset yığınıyla süslüyor ki kendi 62 saatlik oyunumda toplamda 200,000’den fazla adamı harcadığımı belirtmek isterim. Ki bitişte açılan yeniliklerle bu sayının katlanarak artacağı da aşikâr. Ama gelin biz bir başa dönelim, malum oyunun adında “Kökenler” diyor. Biz kimiz, neden buradayız onu bir anlayalım.
Ortalık yangın yeri
Hanedanlıklar dönemi Çin. Bir imparator var ama güçten düşmüş, iradesi valileri ve bürokratları tarafından yenip bitirilmekte ufak ufak. İşte bu kemirgenler çağında kaplan gibi güçlü liderler (Liu Bei, Cao Cao ve Sun Jian) diğer güçlü savaşçıları bir araya getirerek ordular kuruyorlar ve Çin’in bir sonraki hükümranı olmak adına efsanevi savaşlar veriyorlar. Klasik Romance of the Three Kingdoms’ın özü bu. Daha önceki 9 Dynasty Warriors oyununda bu hikâye çeşitli bakış açılarından bitmek tükenmez bilmez bir iştahla anlatılmıştı, bu sefer yangının başlangıç noktası olan Sarı Eşarplılar İsyanından alarak esas Üç Krallığın oluşumuna kadar olan süreci işliyor Omega Force.
Serinin önceki oyunlarının aksine bu sefer ismini bizim verdiğimiz ama görünüşünü değiştiremediğimiz sessiz bir protagonisti merkeze koymayı seçmişler. Bu dostumuz hafızasını da yitirmiş ve haliyle iyice boş bir kabuk gibi oyuna başlarken, diğer karakterlerle olan etkileşimleri ve kendi arka plan hikâyesi sayesinde biraz daha bir adama benzemeye başlıyor ama zamanla.
Bu herkesin çok beğeneceği bir tercih olmasa da özellikle yeni oyuncuları oyuna çekmek için bence doğru bir tercih. Tabii diğer karakterler demişken oyunda zibilyon tane karakter var ve Çince isimlerini de hatırlamak bazen zor olabiliyor ama tam da bu noktada yenilenmiş karakter tasarımları, başarılı seslendirmeler ve bu arkadaşların parladığı anlar kafa karışıklıklarını yok ediyor kolaylıkla. E hikâyenin de görece derli toplu ve acele etmeden anlatılması ne olup ne bittiğini takip edebilmeyi kolaylaştırıyor. Bu noktada orijinal Japonca seslendirmeler gayet iyi fakat savaş esnasında bunların altyazılarını takip etmek güç olabiliyor, İngilizcenin takibi daha kolay ve neyse ki bu sefer çok daha sağlam isimlerle çalışıldığı için gönül rahatlığıyla sesleri İngilizce yapıp keyfinize bakabilirsiniz.
Bu savaş alanı benim!
Peki ne yapıyoruz bu oyunda? Seriyle veya genel olarak musou türüyle içli dışlı olmayanlar için oyunda tek kişi ordulara dalıp dövüyoruz diyorum kısaca. Ama yani öyle böyle dövmüyoruz, arada yaptığımız bir özel hareketle bazen 200, 300 adamı telef edebiliyoruz öyle diyeyim size. Eskiden daha bir button mash madness diye tabir edebileceğim tekdüze oynanış artık daha taktiksel olmuş. Öyle dağ bayır koşup önüne geleni tekmelemek tarihe karışmış. Yenilenen parry ve dodge mekanikleri, kombo yapısı ve silah çeşitliliği oyuncuyu sürekli düşünmeye zorluyor. Hatta öyle ki bazen düz askerler bile oyuncuyu terletecek hamleler yapabiliyorlar ve bu zorluk seviyesi seri için tam kıvamında olmuş.
Ordular böyle kıyasıya cenk ederken (ki ordular derken gelişen teknolojinin nimeti olarak bu sefer ekranda cidden bin küsur adam görmek mümkün) en sevdiğim kısım gerek rakibin generallerinin gerekse bizim müttefiklerimizin kolaylıkla ayırt edilebilmesi oldu. En karışık ve yoğun anlarda dâhi kimin zor durumda olduğunu, kimin bize karşı güçlü bir direniş gösterdiğini zamanı yavaşlatan bir tuş yardımıyla görebiliyoruz ve bu savaşın gidişatına taktiksel bir çeşni ekliyor ki zamanla kendi birliğimizin de oluşması ve onlara verebileceğimiz çeşitli emirler cidden gidişatı değiştirebiliyor. Örneğin ordunun sağ kanadı güçlü ama soldan rakip büyük bir kuvvetle süvari atağı yapacak diye bilgi geliyor görev içinde tamam mı? Ben hemen atıma atlayıp sola geliyorum ve özel birliğime mızrak savunması yapmaları emrini veriyorum, tabii bu süvariler için hoş olmuyor ve kısa sürede şiş kebaba dönüyorlar. Ama bu hamleyi yapmasam bu sefer bizim birlikler kanat açıklığından sızan süvarilerin önünde darmaduman olacaklardı (bu taktik Büyük İskender’in Issos Savaşı’nda kullandığı gerçek bir yarma hareketinden esinlenilmiş belli ki). Veya başka bir anda rakip piyade dalga dalga üzerimize çullanırken ben bu sefer doğru bir noktaya süvari akını başlattığımda at nallarının altında ezilen adamların çığlıkları savaş alanını kaplıyor. İşte hem bu dinamik görev yapısı hem de savaş hissiyatını dibine kadar verebilmesi oyunun bol bol ve utanmazca tekrarlayan oynanışını her seferinde eğlenceli kılabiliyor.
Yani sonuçta 62 saat boyunca adam kestim evet ama bu kesişin şekli ve çerçevesi özellikle ana görevlerde sürekli değiştiğinden (bazen koridor tipi alanlarda hızla kaçarken bazen 20,000 kişilik orduların kapışmasına katılıyoruz) hiç sıkılmadım. Görece sıkıldığım anlar oyunun leziz ve pratik diorama tarzı dünya haritasındaki serbest görevleri tekrar tekrar yaptığım zamanlarda oldu ama yani o da benim dibimi sıyırma arzumdan. Siz gayet keyifle biraz ana görev biraz yan görev minvalinde ilerleyerek 40-45 saatte de bitirebilirsiniz oyunu pekâlâ. Rakip generaller var demiştim onların içinde de Lu Bu diye bir adam var, onu takip etmeyin abi. Üstünüze geldiğinde kaçın. Zaten ilerde kendisi efsanevi bir boss savaşıyla karşınıza çıkıyor ve ecel terleri döktürüyor. Bazı normal generallerin de karşılaması zor atakları bol kalkanlı defansları var, oyun bu tadında zorluğuyla da verdiğiniz emeğin karşılığını gösteriyor son dönemdeki zayıf öncüllerine kıyasla.
Can yakan silahlar
Oyundaki 8 çeşit silah (bitirince bir yeni silah daha açılıyor) gayet tatminkâr olmakla birlikte bu Çinlilerin (veya Japonların) sopa sevdasını anlamış değilim. Şimdi normal zıpkın var, ağır mızrak ya da kargı diyebileceğim silah var, daha böyle Shaolin rahibi stili kullanılan asa var, bir de daha kalın uçlu mızrak var. Hani rakibi sopalamak lafının cidden hakkını veriyor oyun da sanki bir iki çeşit daha kılıç ya da egzotik silah olabilirmiş dedim şimdi. Ama haklarını yemeyelim şimdi Omega Force’un adamlar tüm bu silahları özene bezene yapıp ayrıştırmışlar birbirinden. Özellikle çift Chakram diyebileceğim Wheels silahının zamanlamasını tüm o kaosta tutturup dosta güven, düşmana korku salmak inanılmaz keyifli veya Demir yumruklarla güruhlara kafa göz dalmak çok eğlenceli.
Zaten level atlama işimiz de bu silahlara olan ustalığımızı yükseltmek bazlı olduğundan silahları dönüşümlü olarak oynamak gerekiyor ve bu da sıkılma oranımızı bayağı bir azaltıyor. Bu tabii eski oyunlarda olup da burada oldukça kısıtlı olarak kullanılabilen farklı karakterlerle oynama mevzusunun iptalinin de bir gerekçesi olmuş. Hani ana senaryoda olmasa bile en azından oyunu bitirince belli başlı bazı savaşçıların açılabilmesini isterdim şahsen oyun sonu içeriğinde; şık bir dokunuş olurdu. Modcuların eline sağlık şimdiden bu konuda. Ama yani şunu da belirtmek isterim oyunda o canlı savaş ortamı çok iyi kurgulanmış, eski oyunlarda 40-50 kişiye aynı anda dalmak heyecan yaratırken burada yüzlerce, binlerce adama kafadan dalmak inanılmaz bir keyif olmuş, özellikle büyük ekranlarda ve sağlam ses sistemlerinde oyunun atmosferinin tavan yapacağını tahmin edersiniz. Ben oyunu PC’de hatta komple el PC’sinde (Rog Ally X) oynamama rağmen bu kadar coştuysam PS5’te neler olur düşünemiyorum, ilk indirimde oyunu oraya da alıp baştan bitireceğim galiba bu gidişle.
Her savaşın galibi yok mağlubu çoktur
Valla ben şaşırdım arkadaşlar. Omega Force ciddi ciddi oturup “Bu seriyi biz nasıl diriltiriz?” üstüne kafa yorup, kolaylıkla sığlaşabilen bir türde, bu denli iyi bir oyun ortaya çıkartmış ya, cidden bravo! Hani sağında solunda küçük eksiklikleri falan var ama sağladığı eğlence katsayısı hiç oraları takmadan oynamaya da müsait. Biraz grind istiyor evet ama onda da silahları değiştire değiştire oynarsanız çok da üzmez sizi, çünkü combat zevkli. Zaten oyun yağ gibi akıyor ve öyle büyük bir noksanlığı da yok teknik anlamda. Adamlar fişek gibi aksiyon oyunu yapmışlar alın oynayın, onu bunu döverek kafa dağıtın ve mis gibi uykuya dalın sonra. Bu bir yatırım tavsiyesiydi, uyan yaşadı!
Başlıklar
Sun Tzu “en iyi başarı savaşmadan kazanmaktır” dese de adam sonuçta Dynasty Warriors oynamamıştı. Origins muharebenin göbeğinde kahraman gibi dövüşmenin ve savaşı savaşarak kazanmanın destanını yazmış resmen.
- Geniş çaplı muharebe atmosferi nefes kesici
- Müzikler her anı yaşatıyor
- Performans en kalabalık anlarda bile çok iyi
- Silah çeşitliliği oynanışı olumlu yönde geliştirmiş
- Karakter tasarımları ve dövüş animasyonları çok kaliteli
- Seslendirmeler gayet başarılı
- Bitirdikten sonra da yan senaryolar için tekrardan oynatır
- Ana karakterimiz biraz kütük kalmış
- Yan görevlerin çeşitliliği daha fazla olabilirmiş
- Kaçınılmaz olarak verdiği tekrar hissi
- Bazı generalleri tekrar tekrar dövmek bayabiliyor
- Harita biraz daha büyük olabilirmiş