Exoprimal - İnceleme

Soyunuz yine mi tükensin, bunu mu istiyorsunuz?

Geçen yıl Mart ayında Exoprimal ilk duyurulduğundaki hayal kırıklığını hala hatırlayabiliyorum… Capcom logosu, dinozorlar falan derken insanların beklentisi ister istemez Dino Crisis oldu ama, maalesef ki bu sefer karşımıza yeni bir marka olan Exoprimal’la çıkmışlardı. Oyun çıkıp oynayana kadar da “tam olarak” ne olduğuna dair bir fikrim olmadı betalara katılmadığımdan. Fragmanlardan anladığım tek şey exo zırhlarımızın olduğu, gökten dinozor yağdığı ve bizim bunları öldürdüğümüzdü. Yani özünde biraz Earth Defence Force kafasında, Horde modlu bir dinozor kesme simülatörü bekliyordum.

HER ŞEY LIVE SERVICE OLMALI!

Oyun çıkıp oynadığımda pek de öyle olmadığını anlamam bir maçımı aldı. Zaten oyun kodunun erken gelip de sunucuların açılmasını beklemek zorunda kalmamdan bir şeylerin yanlış olduğunu anlamalıydım ama, neyse…

Exoprimal, Capcom’un sanki Monster Hunter yetmiyormuşçasına çıkardığı live service bir oyun. İki takım var, bu iki takım indikleri haritada 4-5 dalgalık bir şekilde yağan dinozorları kesiyor ve en sonundaysa PvE ya da PvP bir oyun modunda birbirleriyle kapışıp, verilen görevi ilk bitiren takım olmaya çalışıyorlar. Destiny oynayanlar için tanıdık gelmesi gayet normal, “Gambit’in tam oyun haline çevrilmiş versiyonu” desem tam olarak Exoprimal’ın olayını anlarsınız zaten.

Tabii Destiny’nin Gambit’inden en büyük farkı, Exoprimal’ın özünde Overwatch gibi bir “hero shooter” olması. Exo zırhlarımızın Saldırı, Tank ve Destek kategorilerine ayrılmış ve hepsinin de hiç yabancılık çekmeyeceğiniz yetenekleri var. Destek sınıfındaki Witchdoctor ortaya can veren bir alan açabiliyor, Tank sınıfındaki Roadblock tıpkı Reinhardt gibi kalkan açıp, özel yeteneğiyle düşmanları üstüne çekebiliyor, Saldırı sınıfındaki Barrage Overwatch’un Junkrat’i ve Team Fortress 2’nin Demoman’inin karışımı bir şey… Ve işin güzel yanı, maçın ortasında istediğiniz gibi exo zırhınızı değiştirebiliyorsunuz. Bazı görevlerde hasar lazımsa ve takımda eksik varsa hemen Saldırı exo zırhlarından birini çekebiliyorsunuz, takımın canı gelen robotlara yetmiyorsa hemen Destek sınıfına geçip can basabiliyorsunuz… Bir yandan 5 tank takılmak eğlenceli geliyor kulağa ama eğer oyun tutarsa illaki kısıtlama getireceklerdir. Overwatch’dan tecrübeliyiz o konuda. Üstüme uçan altı tane Winston’ı hala unutmadım…

Oyunun güzel yanlarından biri, en azından oynadığım 20 saatlik süre boyunca “Ya şu exo çok OP” dediğimi hatırlamıyorum. Ya da destek sınıfından bir exo seçtiğimde “Öf yine sadece can basıyorum” diyerek sıkıldığımı hatırlamıyorum çünkü kendini savunmaya yetecek ve takımın üstüne dinozor yağarken yardımcı olabilecek saldırı yetenekleri var. Capcom’un nokta atışı yaptığı konulardan biri kesinlikle oyunun dengesi ve exo tasarımları.

Exoprimal live service oyunu olduğundan dolayı tıpkı diğer live service oyunlarda gördüğümüz Season Pass’ler, Premium Pass’ler burada da var. Ücretsiz olan bir hayli boş, ücretli olansa sadece kozmetikten ibaret. Tabii oyunun aynı zamanda hesap seviyesi ve exo zırh seviyeleri de olduğundan dolayı ödül konusunda bir hayli doyurucu. Belirli seviyelerde gelen Warchest’lerle daha da fazla ödül kazanılabiliyor üstüne. Para verip sandık alma falan da yok, ya ne olduğunu bildiğiniz kozmetiklere ya da Premium Season Pass’e para veriyorsunuz. Tabii zaten tam ücret verdiğiniz bir oyunda neden bu ücretli içerikler var, orası da ayrı bir tartışma konusu tabii.

Karakter özelleştirme de biraz yetersiz kalmış bu yüzden. Yani evet, Premium Pass satmak için havalı zırhlar falan var tabii ama Overwatch’daki skinlerden pek de farkları yok bunların. Karaktere Call of Duty’de silahlara taktığımız süslerden takabiliyoruz, ya da üstüne oyun içinde açtığımız çıkartmalardan yapıştırabiliyoruz ve… Bu kadar.

Oynanış açısından özelleştirmesi bir hayli yeterli ama. “Rigs” menüsü altında, karakterimizin oynanışını etkileyen ve maksimum üç tane takabildiğimiz teçhizat var. En başta verilenler “Dinozorlar vurduğunda geri tepmeyi azalt” gibi basit şeyler olsa da, exo zırhınızın seviyesini arttırdıkça zırhınıza özel yeni teçhizatlar açılıyor. Witchdoctor’la bir hayli vakit geçirdiğimden onun teçhizatlarını bir hayli açtım ve oyunun başındaki can basma dışında pek bir vasfı olmayan halinden eser kalmadı. Bayağı elimdeki silahla dinozorları sersemleterek takımın tank ve saldırı ekibinin işlerini bir hayli kolaylaştırmaya başlamıştım en son maçlarımda.

ABİ BİRAZ OYNA OYUN AÇILIYOR YA…

Şimdi hepinizin aklındaki soruya açıklık getireyim: Evet, oyun sadece çoklu oyunculu ve PvPvE olarak oynanabilen bir oyun. Ve yine ilginç bir şekilde evet, oyunun ilerleyen bir hikayesi de var. İzninizle açıklayayım.

Exoprimal’ın hikayesi, 2043 yılında, oluşturduğumuz karakter ve ekibimizin “dinozor yağmuru” kontrolü yaparken herkesin çekindiği bir ada olan Bikitoa adasına düşmesiyle başlıyor. Burada kontrolden çıkmış bir yapay zekâ olan Leviathan’ın bizi zorla soktuğu ve geçmişe götürüp (2040) diğer “Exofighter”larla savaştırdığı Wargames’e katılmak zorunda kalıyoruz ve her maç sonrasında kazansak da kaybetsek de ekibimiz Bikitoa Adası ve Leviathan hakkında yeni bilgiler toplayıp, bu adadan bir kaçış yolu arıyor. Her seferinde yeni bir karakter gelişim sahnesi, yeni bir bilgi yığını ya da hikâye ilerleyişi alıp maçlarımızı atmaya devam ediyoruz.

Fakat bu noktada Exoprimal’ın yaptığı aşırı büyük bir hata var, bu hatanın oyunun notlarına ve oyuncuların tepkilerine nasıl yansıdığını gördünüz aslında. Bu incelemenin de nispeten gecikmesinin sebebi bu. Oyun “Monster Hunter” kafasıyla tasarlanmış.

Eğer Monster Hunter oynadıysanız bilirsiniz, bilmiyorsanız da şimdi bileceksiniz. Oyun her şeyi bir anda üstünüze atmaz. Önce ufak, kolay canavarları kesmeye başlayarak oyunu öğretir. Sevdiğiniz silahı, komboları, canavarların nasıl davrandığını keşfedersiniz. Ardından hop, büyük bir canavar gelir ve oyun bir anda değişir. Bir süre sonra ondan da büyük ve zorlu bir canavar gelir ve oyun sonuna ulaşana kadar bu böyle devam eder.

Benim bu tasarımla alakalı herhangi bir problemim yok, çok severim hatta. Ama Monster Hunter’larda severim. Exoprimal PvPvE, çoklu oyunculu bir oyun ve her ne kadar hikâye için mantıklı olsa da oyuncuların odağını kaybetmemek için çok kötü bir tercih. Live service bir oyun yapılıyorsa, oyuncuyu oyunda tutmak için içeriğin daha hızlı verilmesi lazım. Exoprimal’da tam olarak süre veremesem de en azından 25 maç atmanız gerekiyor oyunun değiştiği noktayı görebilmek için. Çoğu insan şimdiden 5-10 maç atıp “Eh işte” deyip bırakıyor. Halbuki oyunun ilk 10 saatiyle sonraki 10 saati arasında bir hayli fark var. Gelen oyun modu, haritalar, hikayedeki ilerleyiş… Oyunun Game Pass’te olması da insanların daha kısa sürede yargıya varmasının sebeplerinden, “Para verdim oynamalıyım!” baskısı olmayınca… Tamam ya, vurmayın şakaydı!

Oyuncuyu tutma konusunda problem olsa da, bunların hepsinin hikâyeye yediriliş şeklini sevdiğimi söylemem lazım. Hatta ilginç bir şekilde hikâyeyi de sevdiğimi söyleyebilirim. Ekibimiz gayet iyi, mizah güzel, oyunun neden sadece çoklu oyunculu olduğu ve farklı oyun modlarının ilerledikçe eklenmesinin sebepleri mantıklı, gelen oyun modları da bir hayli eğlenceli ve kaotik… Capcom güzel iş çıkarmış ama yanlış zamanda, yanlış oyunda çıkarmış.

Oyun modlarına da değinmek lazım tabii. Çoğu oyun modu klasik bir şekilde “Şu noktaya git, yağan dinozorları öldür” şeklinde başlıyor ama dediğim gibi, oyun ilerledikçe bunlar değişiyor. Bazen belirli bir noktayı korumanız gerekiyor, bazen bir yükü A noktasından B noktasına götürmeniz gerekiyor, bazen özel ve büyük dinozorları öldürmeniz gerekiyor… Bunları başarılı bir şekilde yapınca da son kapışmaya geliyorsunuz, orada da PvE ya da PvP bir mod geliyor. Birinde çekici şarj edip duvarları yıkıp ortadaki sunucuyu kırmaya çalışıyorsunuz, birinde yine yükü A’dan B’ye götürüp savunuyorsunuz, hatta arada rakip takımdan biri dinozor olup sizin ilerleyişinizi bozmaya geliyor bir de onunla tepişiyorsunuz vesaire…

Ama oyunun asıl eğlenceli ve Leviathan’ın kafayı yiyip maçtaki herkesin üstüne tek, kocaman bir dinozor salıp 10 kişi daldığınız raid modu benim favorim oldu. Daha biraz önce karşılıklı kapıştığınız ekiple sırt sırta verip, düştüklerinde kaldırmak… Gerçekten inanılmaz eğlenceli bir ortam yaratıyor. İşin kötü yanı buna ulaşmak için oyuna vakit harcayıp oynamanız gerekiyor ve “Ben bunu oynamak istiyorum” deyip seçerek giremiyorsunuz. Umarım ilerleyen güncellemelerde oyun modu seçme gibi bir seçenek gelir, şimdilik sadece PVP, PVE ya da rastgele şeklinde.

BUGÜN HAVA PARÇALI DİNOZORLU

Oyun teknik açıdan da bir hayli başarılı. Görsellik olarak kötü değil ama harika da değil ama seslendirmesini, müziklerini ve oyunun PS5’te o kadar dinozor yağarken gram kasmamasını takdir etmem lazım. Özellikle 10 kişilik raid modunda bir noktada o kadar fazla dinozor yağıyor ki ciddi ciddi korktum. Yok, teknik açıdan değil. Cidden korktum “Bunları nasıl keseceğiz ya?” diye.

“Bir diğer mutlu eden şey de oyunun cross-play desteğiyle gelmiş olması” diyebilirdim ama maalesef diyemiyorum. Hayır, oyunda cross-play var canım. Fakat bu cross-play sadece eşleştirme yaparken var. Yani kalkıp da başka platformlardaki arkadaşlarınızla parti kurup beraber oynayamıyorsunuz. Her ne kadar oyunun oyuncu sayısını yüksek tutacak ve eşleşme süresini kısaltacak bir güzellik olsa da her platformda oyun oynayan arkadaşlarım var ve sadece PlayStation’ı olanlarla oynayabilecek olmak can sıkıcı.

Ve bu incelemeyi kapatmak da can sıkıcı. Ben şimdi bu oyunu övsem bir türlü, gömsem bir türlü… Oyuna vaktini ayırıp oynayanlar “Sabri n’aptın oyun o kadar kötü değil ya!” diyecek, üç-beş maç atıp kapatanlar “Sabri ne abarttın ha oyunu sen de!” diyecek. Çoğunluğun da ikinci dediğim kitle olması üzüyor, çünkü oyunda ilerledikçe, yeni oyun modları geldikçe ve yeni exo zırhlara da erişince apayrı bir oyuna dönüşüyor Exoprimal. Çok ilgi çekici bir hikayesi ve inanılmaz eğlenceli kapışmaları oyunun sonraki yarısında açılıyor, ama birçok insan çoktan oyun hakkında kararını verdi bile işte. Emin olduğum tek şey bundan birkaç yıl sonra Capcom sunucuları kapattığında üzülecek insanlardan biri olacağım.

SON KARAR

İlk saatlerinde “Tamam ya işte hero shooter bildiğimiz” dedirten ama sonrasında çok daha iyi bir oyuna dönüşen, Capcom’un tuhaf kararları yüzünden insanların çabuk unutacağı bir oyun Exoprimal.Olmasaydı sonumuz böyle…

Exoprimal
İyi
7.5
Artılar
  • Nispeten çıkışı için dengeli bir hero-shooter
  • Çoklu oyunculu bir oyun için ilgi çekici hikâye anlatımı
  • İlerledikçe çeşitlenen oyun modları ve yetenekler
  • 10 kişilik raid modu inanılmaz eğlenceli
Eksiler
  • Oyunun “sonradan açılıyor” mantığı, türü için mantıksız
  • Yarım yamalak cross-play desteği
  • Karakter özelleştirme yetersiz
YORUMLAR
Parolamı Unuttum