Kafam çok karışık sevgili okurlar; genelde bir oyunu oynarken ilk 3-4 saatte sevip sevmediğimi anlar, nasıl inceleyeceğimi de kabaca kafamda planlarım. King of Seas konusunda ise oyunda geçirdiğim 20 saate rağmen hala net bir karar verebilmiş değilim. Dolayısıyla bu inceleme de korsanların fink attığı denizler gibi oldukça dalgalı olacak.
Ne olmuş yani Sid Meier olamadıksa?
Herkes gibi çocukluğumda bolca gözü bantlı, eli kancalı bir korsan olma hayalleri kuran biri olarak, oynadığım dönemde Sid Meier's Pirates! kelimenin tam manasıyla aklımı başımdan almıştı. Define haritalarından güverte düellolarına inanılmaz zengin bir içeriği olan oyun, çıkışının üstünden geçen 17 seneye rağmen bugün hala korsan teması konusunda zirveyi temsil ediyor.
King of Seas, bu zirveyi ele geçirme konusunda bugüne kadar yapılmış en iddialı oyun. Zaten oyunu açtığınız ilk dakikadan itibaren grafik dizaynından savaş mekaniklerine Pirates!'tan bolca esinlendiğini de fark ediyorsunuz. Bunu eleştiri anlamında söylemiyorum, aksine ben bu durumdan fazlasıyla memnun oldum; ama esinlendiği kısımları orijinal taraflarıyla birleştirip zirveyi ele geçirebilmiş mi, gelin birlikte bakalım.
Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.
Maceramıza Yedi Deniz'e hükmeden krallığın değerli veliaht prensi olarak başlasak da arkamızdan çevrilen komplolar sonucu kendimizi bir vatan haini olarak buluyor ve yüzyıllardır ortalarda görünmeyen korsanlara katılarak krallığa karşı uzun bir mücadeleye girişiyoruz. Hikâye pek sürükleyici sayılmaz, daha çok arkaplandaki dünyayı tanıtmak ve adım adım mekanikleri öğretmek için konmuş gibi duruyor.
Gerçi oyunun bu konuda fazla derdi olmadığını da fark ediyorsunuz. King of Seas’ın asıl odaklandığı nokta ise oynanış, özellikle de deniz savaşları. Peki bu konuda nasıl bir iş yapmışlar derseniz, izninizle Süleyman Demirel’den bir alıntı yapayım. Bir kelimeyle anlatmam gerekirse oynanış “iyidir” diyebilirim, ama iki kelimeyle anlatmam gerekirse “'iyi değildir” demem gerekiyor. Doğrusu oyunun ilk saatlerinde gerek açık denizde, gerek kayalıkların etrafında türlü manevralarla giriştiğimiz çarpışmalar fazlasıyla hoşuma gitti. Temel mekanikler ve kontroller gayet yerinde olmuş, hatta o eski Sid Meier tadını aldığımı bile söyleyebilirim.
Ama saatler geçtikçe gemi, görev, düşman, bölge, seviye ve zorluk seviyesi filan farketmeksizin tamamıyla aynı taktiği uyguladığımı farkettim. İlk salvoyla düşmanı kışkırt, kaçıp takip etmesini sağla, arayı yeterince açınca ani bir manevrayla tekrar ateş et, kaçıp takip etmesini sağla, arayı yeterince açınca ani bir manevrayla tekrar ateş et, kaçıp takip etmesini sağla, arayı yeterince… sanırım ana fikri anladınız. Tüm oyun boyunca aynı vur-kaç taktiğini düşman gemiyi batırana kadar uygulamak zorundasınız. Hatta takip eden gemiye ateş topu göndermemi sağlayan bir büyü edindikten sonra ani manevrayla ateş etme kısmını bile bıraktım ve sadece kaçıp batana kadar o büyüyü kullanmaya başladım. Bunun da iki temel nedeni var.
Kağıttan Karasakal
İlk olarak oyundaki tüm gemiler oynanışı baltalayacak derecede zayıf tasarlanmış. Başlarda bunun oyunun hemen açılışında ücretsiz olarak elimize verilen ufak yelkenliden kaynaklandığını düşünüyordum ama yemeyip içmeyip para biriktirerek aldığım, oyunun en gelişmiş gemi tipi olan Kalyon bile 2-3 salvoda batınca büyük hayal kırıklığına uğradım. Hangi gemi tipini kullanırsanız kullanın, aldığınız her hasar önemli boyutlarda oluyor. Dolayısıyla filmlerde iki geminin bir çember etrafında dönüp yavaş yavaş birbirini hırpaladığı havalı savaş sahnelerini King of Seas’de yaşamanız mümkün değil.
E bir de bunun üstüne ecnebilerin “level-scaling” dediği, tüm oyun dünyasının sizinle birlikte gelişip aynı seviyede kaldığı sistem katı bir şekilde uygulanınca siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın tüm oyun boyunca aynı vur-kaç taktiğini uygulamak zorunda kalıyorsunuz. Bu durum haliyle oyundaki tüm gelişim hissini de alıp götürüyor, “ulan şimdi dövüyorsunuz ama 2 saat görev yapıp gelince tokatlayacağım sizi” diyerek bıraktığınız düşmanları 2 saat sonra daha güçlü olarak buluyorsunuz.
Bu eksiklik perk ve eşya sistemi ile giderilmeye çalışılmış ama maalesef bunlar da yeterli olmaktan çok uzak. Hatta aksine, yukarıda da bahsettiğim gibi bir yerden sonra bunları da tamamen vur-kaç taktiğini daha rahat uygulayabilecek şekilde kullanmaya başladım. Gerçi bazı özel büyüler farklı taktikleri mümkün kılıyor, örneğin kısa bir süreliğine hasar almanızı engelleyen bir büyü sayesinde göğüs göğüse çarpışmaya girmek mümkün ancak bunların sadece böyle özel koşullarla sağlanabilmesi can sıkıcı.
Denizden Davy Jones çıksa ye..
Yine de oyunun içerik anlamında oldukça zengin olması, savaş sistemindeki bu tekrar hissini bir nebze de olsa hafifletiyor. Arkaplanları çok zengin olmasa da bolca yan görev, peşine düşülecek hazine haritaları, sakin dalgaların arasında yol alırken bir anda su yüzüne çıkan hayalet gemi gibi detaylar oynanışı renklendiren unsurlardan. Bunlar dışında ticaret veya balıkçılıkla uğraşmak da mümkün, ama çok derinlikli bir şey beklememenizde yarar var.
Özellikle oyunun sonlarına doğru açılan liman fethetme ve yönetme mekaniklerinin beni fazlasıyla şaşırttığını kabul etmem gerek. Oyuna yönelik heyecanımı kısa süreliğine de olsa canlandıran bu “korsan kral” mekanikleri, umduğum kadar çalışılmış olmasa da oynanışa güzel bir tat katıyorlar. Yine bunlarla birlikte hikâyeye dahil olan geniş kapsamlı savaş da haritanın canlılığı açısından yararlı olmuş. Ancak bu mekaniklerin üstünde biraz daha çalışılmış olsa, en azından emrimizdeki gemilerle eş zamanlı harekatlar yapabilmemizi sağlayabilecek dinamik strateji mekanikleri eklense çok daha verimli olabilirlerdi. Maalesef bu halleriyle oldukça yüzeysel kalmışlar.
Eksikleri olsa da, genel olarak King of Seas sizi uzun süre ekrana bağlayabilecek güzel bir deneyim sunmayı başarıyor. Yapımın çoğu konuda bir oyun olduğunun farkında olarak eğlenceye odaklanması, samimi bir his sağlamış. Basit görsel tasarımına rağmen deniz ve kumsallar gayet iç açıcı bir okyanus manzarası sunuyor. Teknik açıdan da 20 saatlik oyun sürem boyunca hiçbir önemli hata veya çökme ile karşılaşmadım. Sadece oyunu bitirdikten sonra ana menüyü kurcalarken bir kez oyunum çöktü ve save dosyamı kaybettim, ancak bunu nazar boncuğu olarak kabul ediyor, maşallah diyorum.
İkinci Görüş - Oğuz Korsanlık müessesine meraklı birisi olarak King of Seas'i görünce aranan kan bulundu diye epey sevindim. Oldukça basit gözüken ancak içine girince biraz daha kompleks hale gelen oyun yapısıyla birlikte açık denizlerde düşman kovalayıp (ya da bazen kuyruğu arkaya kıstırıp kaçıp) oldukça eğlenceli zaman geçirdim. Oyunda öyle Black Flag gibi gemiden ineyim, 2-3 kraliyet askeri keseyim gibi atraksiyonlar yok. Her şey delikanlı gibi denizde yaşanıyor, denizde yaşananlar denizde kalıyor. Oyunun kendi içerisinde gayet sade bir hikayesi var, işin içine kraliyet, vudu büyüleri ve antik korsanlık olayları giriyor ama ben King of Seas'e hep bir roguelike oyun gibi davrandım. Roguelike oyunlarla Hades dışında pek aram olmadığı için King of Seas ve korsanlık kendi adıma bu açlığı yatıştırmış oldu. Oyunda oldukça çeşitli mekanikler var. Ticaret benim en sevdiklerimden birisi oldu, liman liman gezerek hangi kargoyu nerede ucuza alıp, nerede pahalıya satacağınızı görmek ve bu sayede ciddi bir gelir elde etmek mümkün. Ancak bana en hoş gelen detay oyundaki envanter ve loot sistemi oldu. Geminize yelken, güverte, pruva gibi güncelleştirmeler yaparak düşmanlara karşı güçlü hale gelmeniz epey önemli. Ayrıca sakin sakin dolanıp balık tutmaya giderken bir anda kraken tarafından saldırıya uğrayınca paramparça olmadan en yakın limana ulaşmak için de biraz sağlam durmakta fayda var. Zira o mor kolu her gördüğünüzde PTSD krizi yaşayabilirsiniz, ben bizzat yaşadım. Özetle King of Seas her oyuncu için farklı anlamlar ifade edebilir. Benim gibi arada bir açıp loot yapayım, bounty kovalayayım, korsanlığın tadını çıkarayım diyenler de çıkacaktır. Öte yandan oyunun sunduğu hikayeyi bitirip bir daha hiç bakmayan oyuncular da olacaktır. Ancak yapımcı ekip oyunu diri tutmak için "Legendary Bounties" adı altında oldukça zor hedefler belirlemiş. Oyunun her yanına hakim olan mizah burada da var. Zaten Worms'ün yaratıcısı Team17'nin dağıtımcısı olduğu bir oyundan daha azını da beklemezdim. Zaman içerisinde daha da gelişeceğine inandığım King of Seas için son olarak şunu söyleyeyim, eğer korsanlık müessesi sizin de ilginizi çekiyorsa ve oynanacak oyunlarda sıkıcı bir sarmal içine girdiyseniz muhakkak bir şans verin. Hem işin mizahi yönü hem de basit ve eğlenceli oynanışıyla zamanınızı hak eden bir oyun olmuş. |
Başlıklar
Korsan oyunlarının zirvesi değil, ama bu temada pek rakibi olmadığını da düşününce merakınız varsa bir şans verin derim.
● İçerik açısından fena değil
● Temel mekanikleri güzel tasarlanmış
● Sid Meier’s Pirates! havası
● Optimizasyon anlamında bir sorunu yok
● Sandbox moduna ihtiyacı var
● Oynanış çok tekrara düşüyor
● Level-scaling gelişim hissini öldürüyor
● Birçok özellik çok yüzeysel kalmış