Bağımsız oyunlarda ne arıyoruz?
Devamını okuSovereign Syndicate - İnceleme
Minatorlarla kentaurlar barış içinde yaşasın!
Orijinal fikirler başarılı olduğunda kısa süre içerisinde benzerlerini yaratabiliyorlar. Bunun örneklerini pek çok oyunda gördük, örneğin bir Vampire Survivors çıkıyor ve sonrasında elini atsan auto-shooter’a çarpıyorsun. Hele söz konusu oyun türe yepyeni bir bakış açısı kazandırdıysa ismine -like ekleyiveriyoruz: Soulslike, roguelike gibi, hatta Commandos-like gibi. İşte Sovereign Syndicate de kelimenin tam anlamıyla bir Disco Elysium-like :)
Sovereign Syndicate, Disco Elysium’a olan benzerliğini saklamıyor, aksine bunu ön plana çıkarıyor ki Disco ile kendinden geçen RYO düşkünleri Sovereign’i de merak etsin. Disco Elysium’da olduğu gibi Sovereign Syndicate’te de iç seslerimiz bize maceramız boyunca eşlik ediyor. Bu iç seslerin diyaloglara katkısı neredeyse Disco Elysium’la bire bir aynı, ekranın sağ tarafında son derece tanıdık bir diyalog penceresi içerisinde ilerliyor hikâye. Bu oyunda da dövüş yok, aksiyon yok. Her şey rol yapma üzerine.
“A BE, BAKAYIM Bİ’ FALINA!”
Disco Elysium daha bir klasik RYO yolundan giderek zarları kullanmıştı, Sovereign Syndicate ise işin şans tarafını tarot kartlarına bırakıyor. Temelde mantık aynı tabii, ha zarla 20 atmışsın (kritik başarı), ha 100 puanlık Tarot kartını çekmişsin. Ha zarda 14 atmışsın, ha Kupaların Kralı kartını çekmişsin. Buradaki tek fark bu sistemin 16’lık bir zar gibi çalışması. Mecnun (The Fool) mutlak başarısızlık, Dünya (The World) mutlak başarı demek, diğer kartlar da 1’den 14’e kadar sayısal değerlere sahip.
Peki bu ne demek? Oyunun hikâyesi tamamen skill-check üzerine ilerlediği için sesine kulak verdiğiniz kişilik özelliğinizin seviyesine bağlı olarak bazı seçeneklerde başarılı olmanız mucizelere kalırken, bazılarını daha rahatça geçebiliyorsunuz. Mesela karakterlerimizden biri olan Clara’nın seçtiğiniz arketipinde Grace özelliği zayıf diyelim. Grace isteyen bir seçenek seçtiğinizde başarılı olmak için Grace değeriniz + Tarot kartının değeri Zorluk seviyesini geçmek zorunda. Grace 10 ve Zorluk 20 ise çektiğiniz tarot kartının 10 veya üzeri olması lazım. Bu da %39 ihtimal demek. Zaten bu sistemi gerek Disco Elysium’dan gerekse Baldur’s Gate 3 gibi oyunlardan gayet iyi biliyorsunuz artık. Zar yerine tarot. O kadar.
FANTASTİK YARATIKLAR NEDİR, NERELERDE BULUNUR?
Şimdi incelemeyi biraz geriye sarayım. Sovereign Syndicate insanların minatorlarla, kentaurlarla, tepegözlerle bir arada yaşadığı, otomatonların veya mekanik vücut modifikasyonların doğal karşılandığı Viktorya dönemi Londra’sında geçiyor. Bir Steampunk oyunu bu. Oyunda yönettiğimiz üç farklı karakter var. İlk olarak Atticus Daley ile başlıyoruz. Yetimhanede büyümüş bir minator ve aynı zamanda bir büyücü. Alkolle ve diğer keyif verici maddelerle sorunu var. (Tanıdık geldi mi?) İkinci karakterimiz Clara Reed. Hayat kadınlığı yapan, son derece zeki bir kadın. Londra’dan kurtulmak istiyor, ama diğer yandan şehirdeki hayat kadınlarını öldüren bir katili bulmayı da kafasına takmış. Üçüncü karakterimiz yine çok zeki bir cüce olan Teddy Redgrave. Kendisi hem bir canavar avcısı hem de mekanikle içli dışlı. Zaten beraberindeki otomaton Otto da mekanik konusundaki becerilerinin bir göstergesi. Çok eğlenceli bir karakter.
Oyunun hikâyesi bölümler halinde anlatılıyor ve her bölümde bu bahsettiğim karakterlerden biriyle oynuyoruz: İlk bölüm Atticus, sonra Clara, sonra Teddy. İlk üç bölümden sonraysa bu birbirinden farklı üç karakterin yolları kesişmeye, hikâye iyice ilginçleşmeye başlıyor. Hatta bir ara bir otomatondan fazlası olmaya başlayan Otto’yu bile kontrol ediyoruz. Sovereign Syndicate’in zaten en güçlü olduğu yan karakterler ve oyunun geçtiği dünya.
Crimson Herring bu Viktorya dönemi steampunk Londra’sını yaratırken ortaya çok iyi bir iş çıkarmış. Bu dünyada ırkçılık var, seksizm de var, cinayetler, ekonomik sorunlar, farklı tabakalardan gelen ama bir arada yaşamak zorunda canlılar var. Oyun dünyasında gezilecek yer sayısı ne az ne fazla; bana tam kararında geldi. Büyük oyun dünyaları bazen insanın gözünü korkutabiliyor, Sovereign Syndicate gidebileceğimiz yerlere belli bir kısıtlama getirerek bunun önüne geçmiş. İlk bölümlerden sonra Londra’nın önemli bir kısmını öğrenmiş oluyoruz zaten, bir karakterle gezdiğimiz yerleri diğer karakterlerle de gezmeye, olayları farklı gözlerle değerlendirmeye başlıyoruz. Oyun dünyasındaki her bir karakterin bu üç karaktere bakış açıları ve yaklaşımları (dostane veya düşmanca) da farklı haliyle.
OSCAR WILDE’DAN ALINTILAR EŞLİĞİNDE GEÇEN BÖLÜMLER
Sovereign Syndicate’in temelinde ciddi bir felsefe de var aslında, ona da değinmeden edemeyeceğim. Humoral Patoloji Teorisi, insan bedenini oluşturan ve hastalıkların ilişkilendirildiği dört bedensel unsura dayanan bir teori. Bunlar kan, balgam, kara safra ve sarı safra. Bizim de her karakterimizin sahip olduğu dört kişilik özelliği bu sıvılara bağlı. Bir özelliği başarıyla kullandığımızda 1 sıvı kazanıyoruz ve 10 sıvı o özelliğe seviye atlatıyor. Bir de moral sistemi var buna ek olarak. Karşılaştığımız olaylar, okuduğumuz haberler, duyduğumuz ve öğrendiğimiz bilgiler moralimizi artırabiliyor da düşürebiliyor da. Bu da yine söyleyebileceğimiz seçeneklere kısmen de olsa etkisi olabilen bir özellik (bazı eylemleri yapabilmek için ya çok depresif ya çok mutlu olmanız gerekiyor) ama oyunda çok da ağırlığı yok. Yine de ben morali yüksek tutmaya çalıştım kendimce, sevmiyorum depresifliği.
Aslında ben Sovereign Syndicate’in farklı bir tür görsel roman olduğunu düşünüyorum. Aslında tek yaptığınız şey Tab tuşuna basmak, ekranda tıklayabileceğiniz neler var görmek, hepsine tıklamak ve herkesle konuşmak :) Yan görevlerin bazıları doğru karakteri kullanarak doğru kişiyle konuşunca, bazıları doğru eşyaya tıklayınca tetikleniyor. Başarımların çoğu da yan görevlere bağlı, haliyle bir şeyleri kaçırmayı sevmeyenlerdenseniz her bölümde her karakterle yine her bölgeyi geziyor, her şeye tıklıyorsunuz ki bunun da bir miktar sıkıcı olduğunu söylemeliyim. Kafası rahat oyunculardansanız kendinizi çok da fazla kasmayın, yine her karakterle konuşun tabii ama bütün tıklanabilirlere bakayım diye de pek zaman kaybetmeyin bence.
OYUN OYNAMAK MI, KİTAP OKUMAK MI?
Peki ama bu oyunda ne kadar yazı okuyoruz? Baştaki Disco Elysium kıyaslamasından beri bu sorunun cevabını düşündüğünüze eminim. Valla katır yüküyle yazı okuyoruz :) Sürekli okuyoruz. Tabii burada bir Disco Elysium derinliği beklememek lazım, o gerçekten de ulaşılması çok ama çok zor bir eşik bence. Yine de Sovereign Syndicate’in de anlatımı bir hayli başarılı. Eğer tonlarca yazı okumaya katlanamayanlardansanız oyundan ya çok çabuk sıkılacak ya da çoğu yazıyı atlaya atlaya geçeceğiniz için olayları yarım yamalak anlayacaksınız. Bu bakımdan Sovereign Syndicate kendisine mesai ayırmanızı isteyen bir oyun.
Ancak bu noktada da takıldığım ve bu tür metin ağırlıklı oyunlarda pek hoşuma gitmeyen bir şeye de parantez açacağım: Bilinmeyen kelimeler. Oyun zaten çok iyi seviyede İngilizce istiyor; bir de bunun üzerine diyaloglarda o kadar çok argo, yabancı kelime ve yer yer de bu dünyaya has uydurulmuş kelimeler var ki, bu da akıcılığa biraz zarar veriyor. Tamam, bu kelimeler sarı renkle yazılmış ve üzerine geldiğinizde açıklamasını okuyabiliyorsunuz ama işte bunlar hep fazla mesai. Benzer bir duyguyu Broken Roads’un ön inceleme versiyonunu oynarken de yaşamıştım, diyaloglar Avustralya’ya özgü terimlerle doluydu ve bir noktadan sonra başım şişmişti valla.
Crimson Herring, aynı ZA/UM gibi küçük bir stüdyo. Küçük bir stüdyo ama ilk oyunlarında onlar da Disco Elysium tarzı büyük bir işe girişmişler. Eleştirilebilecek bazı yönleri bir kenara bırakır veya görmezden gelmeyi başarabilirsek fena da bir iş çıkarmamışlar. Oyuna ilk başladığımda biraz sıkıcı olabileceğini düşünmüştüm, oynanış kısmının minimal olması kafamda alarm çaldırmıştı. Ama sonradan oynadıkça hem hikâye açıldı hem benim oyuna bakış açım değişti. Yer yer Disco Elysium’u hatırladım, yer yer Arcanum’u andım. Bence bu adamların bundan sonraki hamlelerini de dikkatle takip edelim, çünkü potansiyelleri yeterince yüksek.
Başlıklar
Disco Elysium’un açtığı yoldan yürüyen bir oyun arayışındaysanız Sovereign Syndicate güzel bir seçim. Steampunk Londrasıyla, renkli karakterleri ve merak uyandırıcı hikayesiyle güzel bir kitap, pardon, oyun.
- Harika bir dünya tasarımı var
- Ana karakterler oldukça sevilesi, bağ kurmak kolay
- Her karakterin farklı kişisel yetenekleri var
- Tarot sistemi oyuna farklı bir hava katmış
- Animasyonlar pek başarılı değil
- Doğru yere tıklamayınca koskoca yan görevler bile kaçabiliyor
- Seslendirme eksikliği hissediliyor
- Moral sistemi biraz havada kalmış
- Hikayeyi tam kapatmak yerine ikinci bir oyuna yol yapmışlar