Patrice Desilets sık sık zikrettiğimiz bir isim olsa gerek. Malum kendisi Assassin’s Creed serisinin ardındaki isimlerden birisi olarak nam saldı. Son olarak da yeni stüdyosu Panache Digital Games ile Ancestors: The Humankind Odyssey gibi gayet farklı bir işe imza attı.
Söz konusu açık dünya oyunlar olunca AC serisi ilk akla gelen oyunlardan olsa gerek. Serinin ardındaki önemli isimlerden birisi olan ve ilk iki oyunun direktörlüğünü de üstlenen Desilets, açık dünya oyunların gelişiminde önemli bir yere sahip. EGLX’te Destructoid ile yaptığı röportajda kendisine bu konu hakkında da bir soru yöneltilmiş ve “Assassin’s Creed adamı” olarak anılmaktan memnun olup olmadığı sorulmuş.
“Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bir miktar olabilir. Birşeyler üzerinde yıllarca emek harcadığınızda böyle olmasını beklersiniz. ‘Breath of the Wild, vay be! İlk yarım saati geride bıraktıktan sonra her şeyi yapabildiğiniz bir oyun. Ama şimdi, kulelere tırmanıyor ve haritanın geri kalanını açıyorsunuz. Üzgünüm. Bu benim hatam…” demiş Desilets ve bu cevabıyla izleyicileri güldürmüş.
Aslında bizim de zaman zaman üzerine düşündüğümüz bir konu bu kuleye tırmanma ve harita açma mekaniği. Zira AC serisi ile popülerlik kazanmakla birlikte sonrasında farklı oyunlara da sirayet etti, neredeyse açık dünya oyunların vazgeçilmez unsurlarından birisi haline gelmeye başladı. Üstelik bu oyunlar Ubisoft bünyesindeki Far Cry ve Watch Dogs serileri gibi oyunlarla da sınırlı değil, mesela Monolith Prodcutions tarafından geliştirilen Shadow of Mordor’da da aynı sistemi görüyoruz. Dolayısıyla bir kalıp haline gelmesi ve bir süre sonra oyuncuyu sıkması kuvvetle muhtemel bir sistem. Bazı oyunlar -ki Desilets de Zelda örneği ile bunu vurguluyor- bu sistemi daha değişik bir hale getirip yenilik yaratmayı başarıyorlar.
Siz ne düşünüyorsunuz? Kule tırmanmaktan gına geldi mi diyorsunuz yoksa iyidir, hoştur değişmese de olur diyenlerden misiniz? Yorumlarınız bekleriz.