Like a Dragon Gaiden: The Man Who Erased His Name’i Neden Çok Sevdim?

Yakuza serisine hayran olanlar için aksi düşünülebilir mi :)

Bundan yıllar önce “Yakuza’yı Neden Çok Sevdim?” yazısında Kazuma Kiryu’nun 6 (+1) oyun boyunca anlatılan hikayesinin beni kendisine nasıl da hayran bıraktığından bahsetmiş, bu seriyi neden bu kadar sevdiğimi sizlerle paylaşmaya çalışmıştım.

Sonrasında araya bir yan seri olan Judgment girdi. Ana serinin yeni oyunu yeni kahramanımız Ichiban Kasuga ile çıktı karşımıza. Bu oyunları da sevdim, keyifle oynadım, yenilerini de merakla bekliyorum elbette. Ama, Kazuma Kiryu’nun yeri apayrı bende. Hal böyleyken, Kiryu’yu yine baş rolde göreceğimiz bir oyun gelince sevinçten havalara uçmamam mümkün değildi, nitekim öyle de oldu :) Dolayısıyla, Like a Dragon Gaiden: The Man Who Erased His Name (bir oyun ismi ne kadar uzun olabilir isimli çalışmamıza hoş geldiniz!) gelir gelmez hemen atıldım bu maceraya. Ve günün sonunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ben bu oyunu da çok sevdim!

Bu oyunu neden sevdiğimi sizlerle de paylaşayım istedim. Kim bilir belki aranızda daha önce bu seriye hiç bulaşmamış olanlar vardır, onları da en sonunda Yakuza (veya yeni adıyla Like A Dragon) serisine bulaştırmış oluruz :)

Kazuma Kiryu...

Yakuza serisini neden çok sevdiğimi anlatırken, kahramanımız Kazuma Kiryu ile nasıl bir bağ kurduğumdan bahsetmiştim. Bütün o şiddetin, çatışmanın ortasında bir kadına aşık olabilen, bir kız çocuğuna kol kanat gerip babalık yapabilen, başı darda kalanların imdadına yetişen, koca yürekli bir adamla tanışmıştık. Gelin görün ki, artık ufak ufak sahneden çekilme vakti de gelmişti onun için. Ana serinin son oyunu Yakuza 6: The Song of Life’ın finalinde Kiryu’nun sessiz sedasız bir şekilde aramızdan ayrılışına şahitlik etmiştik.

Nasıl bir büyük fedakarlık yaptığını görüp saygı duyduğumuz Kiryu’nun, bu ayrılıktan ne kadar etkilendiğini daha derinden hissettiğimiz bir oyun Like a Dragon Gaiden. Daidoji ile anlaşıp bir “ölü adam” olmaya, ismini silmeye karar veren kahramanımızın aklından yetimhanedeki “çocukları” bir an olsun çıkmıyor. Zaten ne yaparsa hep onları korumak için yapıyor.

Kızı gibi gördüğü Haruka ve haliyle torunu gibi sevdiği Haruto başta olmak üzere Morning Glory yetimhanesinde yetiştirdiği çocukların düzgün bir hayat sürebilmeleri, başlarına kötü olaylar gelmemesi, Yakuza belasıyla (ve diğer tehditlerle) uğraşmak zorunda kalmamaları için ismini ve geçmişini siliyor Kiryu.

Bir dönemler “Dragon of Dojima” olarak fırtına gibi eserken, “isimsiz adam” olmaya karar vermesinin ne kadar büyük bir fedakarlık olduğunu Like a Dragon Gaiden ile çok daha net bir şekilde görüyoruz. Yıllar boyunca adım adım zirveye tırmanıp sonra da bin bir emekle inşa ettiği kimliği bir kenara atmak her babayiğidin harcı değil. Zaten oyundaki düşmanlarından birisiyle yaptığı final kapışmasında bunu çok güzel bir şekilde gösteriyor bizlere Kiryu.

Kiryu’nun bizlere gösterdiği bir başka şey de yıllar boyunca içine gömdüğü aşkı. Acısını gizli gizli yaşadığını, aklının bir köşesinde hep onu tuttuğunu ve onun için yapmak istediği son bir şey kaldığını görüyoruz. Önüne geleni pataklayan, yakuzayı darmaduman eden çelik adamın yüreğinde nasıl bir yara olduğunu görmek insanın kalbine işliyor. Kiryu’nun gerek aşkına gerekse çocukları olarak gördüğü isimlere nasıl da bağlandığını görüp de duygulanmamak elde değil.

Hikayeyi çok da açık etmemek için detaylarına girmeyeceğim, bunu bizzat tecrübe etmeniz çok daha güzel olur. Ama şu kadarını söyleyebilirim, oyunun final sahnelerinde kendimi tutmak için yoğun çaba sarf ettim.

Dolayısıyla Like a Dragon Gaiden, benim için duygusal yönü de olan bir oyun diyerek bu kısmı kapatayım, biraz soluklanmak için işin eğlenceli kısmına geçeyim.

Şehir değişir, eğlence değişmez...

Ana seri boyunca Tokyo’nun Kabukicho bölgesinden esinlenerek tasarladıkları Kamurocho’nun her bir santimetrekaresini bizlere ezberletmişti RGG Studio. Yeni serinin ilk oyunu Like a Dragon’da önceki oyunlardan Kamurocho (Tokyo) ve Sotenbori’yi (Osaka) ziyaret ediyor olsak da büyük oranda Yokohama’da, Isezaki Ijincho’da geçiyordu maceramız. Like a Dragon Gaiden’da da bir kez daha Sotenbori’deyiz.

Nasıl Kamurocho, Kabukicho’dan ve Isezaki Ijincho, Isezakicho’dan esinleniyorsa Sotenbori de Osaka’nın eğlence bölgesi olarak değerlendirilen Dotonbori’den esinlenerek tasarlanmış durumda. RGG Studio’nun güzel yaptığı şeylerden birisi de bu bence. Oyun boyunca şehirle o kadar haşır neşir oluyorsunuz ki, bir noktadan sonra sizin için çok bilindik bir yer haline geliyor, sanki o sokaklarda gezip tozmuş gibi hissedebiliyorsunuz :)

Like a Dragon Gaiden’da da bu geleneğin sürdürülmüş olmasından gayet memnunum. Yine önceki oyunlarda olduğu gibi bir yandan her bir sokak arasındaki görevleri kovalarken bir yandan türlü türlü yemeğin tadına bakmak, bulduğumuz her imkanda alış veriş yapmak ve türlü türlü eğlenceye yelken açmak yine çok keyifli. Sega salonlarında oyunlara dalıp gitmekten hiç bıkmayacağım gibi görünüyor :)

O sokaklar, caddeler o kadar renkli kişilere, hikayelere, maceralara, sürprizlere ev sahipliği yapıyor ki; tekrar tekrar dolanmaktan bıkmıyorum, bundan sonra da kolay kolay bıkmam gibi görünüyor.

Burada bir de parantez açmak lazım. Bu sefer bir de yüzen kentimiz “The Castle” var. Mini bir Sotenbori olarak değerlendirebiliriz The Castle’ı. Orada da türlü türlü macera ve eğlence bizleri bekliyor.

Kısacası, Like a Dragon Gaiden’ı sevdiren detaylardan birisi de önceki oyunlarda da olduğu gibi canlı, coşkulu şehrimiz diyebilirim.

Eski dostlar da burada, yeni düşmanlar da...

Yakuza serisinin başarılı olduğu yönlerden birisi de tam olarak bu, dikkat çeken, akılda kalan karakterlere ev sahipliği yapması. Like a Dragon Gaiden, bir geçiş oyunu olarak bu konuda da iyi bir iş ortaya koymuş durumda.

Önceki oyunlardan karakterleri görmek, hikayenin bu noktaya gelişinde bizlere eşlik eden isimleri bir daha anmak, hoşuma giden detaylardan oldu.

Bu noktada Ryuji Goda için ayrı bir paragraf açmak lazım belki de. Her ne kadar Goro Majima’yla daha uzun soluklu bir dostluğumuz (!!!) olsa da Ryuji Goda’nın da Kazuma Kiryu için farklı bir anlamı olduğunu söylemek gerek. Yakuza 2’deki düşmanımız Ryuji ile Kiryu’nun birbirleri hakkındaki düşüncelerini biliyoruz. Her 2 isim de sevenleri kadar sevmeyenlerinin de saygısını kazanabilen karakterler.

Like a Dragon Gaiden da Kiryu’nun Ryuji’ye saygı duruşunda bulunduğu sahnelerle bu noktanın altını bir kez daha çiziyor. Gerek kolezyum kapışmalarında Ryuji Goda gibi görünen bir karakter ile yaptığı dövüş olsun gerek sokaklarda dolanıp milleti korkutmaya çalışan Ryuji Goda kopyalarına derslerini verirken olsun hep eski düşmanına duyduğu derin saygıyı dile getiriyor Kiryu. Önceki oyunlardan gelen karakterler bu kadarla sınırlı değil elbette. Goro Majima da gösteriyor kendisini, Daigo Dojima, Taiga Saejima ve yeni serinin kahramanı Ichiban Kasuga da (Hatta yan seri Judgment'tan bile misafirimiz var :)). Bu da seriyi çok seven ve keyifle takip eden oyuncular için oyunun sunduğu güzel detaylardan birisi.

Bir yandan serinin eski karakterleriyle karşılaşırken bir yandan da yeni isimleri kadroya dahil ediyoruz. Kötü adam performansları da yan karakterlerimiz de olması gerektiği gibi. Kadroya serinin sonraki oyunlarına da taşınabilecek karakterler dahil olmuş durumda. Sadece bu oyunda kalacak olsa bile akıllarda yer edebilecek dost ve düşmanlar mevcut. RGG Studio, kadroyu zenginleştirmek konusunda iyi bir iş çıkarmış bence.

Elbette bu oyunu sevme nedenlerim bunlarla sınırlı değil. Ama böyle bir yazı için bu kadarı yeterli olsa gerek. Uzun lafın kısası, Like a Dragon Gaiden, bir geçiş oyunu olarak serinin geçmişi ile geleceği arasında güzel bir köprü kuruyor ve bu yönüyle sevdiğim oyunlar arasına adını yazdırıyor diyerek noktalayayım bu yazıyı.

Eğer bu kadarı yeterli gelmezse de, Like a Dragon Gaiden’ın gerçekten de böyle sevilecek bir oyun olup olmadığına bizzat test edip karar vermeye davet ediyorum sizleri:)

YORUMLAR
Grimm
26 Kasım 2023 22:04

Elinize sağlık daha bugün bitirdim tam üzerine geldi bu yazı, tercüman oldu. Kiryu reyizin hikayesine çok eskilerden beridir tanıklık edenler için bu oyunun son kısmı müthiş vurucuydu. Bahsettiğiniz gibi cidden o duygu karmaşasını dibine kadar hissediyorsunuz son kısımda.

Bir de bu oyuna ara oyun diyorlar hiç de alakası yok kendi içinde devasa ve çok kaliteli bir yapım çıkarmışlar, adamlar sistemi çok iyi oturtmuş takır takır oyun yapıyorlar bazılarına nispet yapar gibi. Bu da yetmemiş oyunu bitirince açılan demo olarak sıradaki oyundan da biraz tattırmışlar, valla ne diyeyim helal olsun.

Stardust
26 Kasım 2023 16:31

Şimdi Ishin!'i oynuyorum ve bitirmek üzereyim. Gaiden'a başlamak için sabırsızlandırdı beni bu yazı :)

Parolamı Unuttum