Dosya: İz Bırakan Oyun Sonları

Akıllardan çıkmayan 10 oyun sonu

İyi biten her şey güzeldir denir. Bunu her zaman oyunlara uyarlayamasak da iyi bir oyun sonu aksi halde vasat bir deneyim yaşatan bir oyunu akılda kalıcı hale getirebilir. Öyle oyunlar var ki ona harcadığınız düzinelerce saat düşük oynanabilirlik, türlü hatalar ve zayıf karakterlerle dolu bile olsa, bitirdiğinizde sizde bıraktığı his -bu bir karakterin kaybı, ufak bir hikaye sürprizi veya epik bir kapanış müziği olabilir-  arkanıza yaslanıp “Bütün bunlara değdi” dedirtir. Hele bir de bu oyun size oynadığınız süre boyunca bir çok akılda kalıcı an yaşatmışsa, kapanışının da aynı derecede etkili olması onu klasikler arasına koyabilir.

Eğer siz de benim gibi Guiness’in en iyi 50 oyun sonu listesini okuduysanız ve etkilenmediyseniz (Black Ops ve Force Unleashed mi? Cidden mi?) aşağıda benim önerdiğim en iyi on oyun sonunu nedenleriyle beraber bulacaksınız. Ama önce bir kaç kural:

1 - Her seriden en fazla bir oyun, özellikle Silent Hill gibi birden çok sonu olan oyunlarda ise gerçek hikaye sayılan sonu yazdım.
2 - Sadece şahsen bitirdiğim oyunları içerdim, biliyorum Heavy Rain bitince bir çok oyuncu çıkıp bir hava alma isteği duymuştur, ama bu oyun benim “henüz oynamadığını kimseye anlatma” listemin basında geliyor.
3 - Hiç J-RPG oynamadım, bu nedenle “Final Fantasy 7 neden listede yok?” veya “Chronotrigger olmalıydı” diye düşünebilirsiniz. Kabul ederim.
4 - Bu yazı aşırı derecede spoiler içerir, bunlardan oynamayı düşündüğünüz varsa lütfen okumayı bırakın ve gidip kurun, bitirin.

Şartları kabul ettiğinize göre listeye başlayalım.

10 - SPEC OPS: THE LINE

Başta oldukça sıradan ve vasat sayılabilecek bir aksiyon oyunu Spec Ops. Felaket sonrası bir Dubai’de hem kötü şartlar ve açlık yüzünden vahşileşmiş şehir sakinleriyle, hem de şehirde düzeni sağlamaya çalışırken giderek daha umutsuz ve daha faşist yöntemler uygulamak zorunda kalan Amerikan birlikleriyle çatışmak zorunda kalıyoruz. Sürekli olarak telsizden sizinle konuşan işgalci albay ve sizi geri dönmeye davet eden takım üyelerinizin ısrarları arasında git gide kum fırtınası altındaki binalar gibi daha çok battığınızı hissederek ilerliyor ve bir kaç savaş suçu ve bir çok rahatsız edici sahne sonunda albayın bulunduğu kuleye varıyordunuz.

Bundan sonrası ise oyunun esinlendiği Joseph Conrad’ın Karanlığın Kalbi romanından farksız bir şekilde bir son savaştan yoksun; albay siz gelmeden haftalar önce intihar etmiş, radyoda duyduğunuz sesler ise sizin elinizden her ölüm, her travma sonrası giderek zayıflayan psikolojinizin ürünü. Başardığınız her görev şehrin sakinlerinin ölümüne sebep oldu, üstelik her an görevi terk edip dönebilirdiniz ve bu durum adamımızın görevi başarıp kahraman olmaya çalışması yüzünden oldu.

Not: Bir hayran teorisine göre Walker daha oyunun ilk çatışmasında hayatını kaybettiği ve oyunun geri kalanının ölmeden önce gördüğü bir rüya olduğu yönünde. İlginç.

spec-ops-the-line

9 - CRYOSTASIS: SLEEP OF REASON

Az bilinen, ama özellikle korku/aksiyon sevenlerin kesinlikle göz atması gereken bir oyun Cryostasis. Oyunun başında buzullarda geçirdiğiniz kaza ile buzullara saplanmış nükleer buz kırıcı Kuzey Rüzgarı gemisine sığınıyor ve bozulan reaktör nedeniyle değişime uğramış tayfası ile çatışmak zorunda kalıyorsunuz. Tek dostunuzun az bulunan ısı kaynakları olduğu bir ortam düşünün. Üstelik düşmanlarınızın git gide daha da fantastik ve insan dışı hale gelmesi; geminin başına gelenlerin  Danko’nun Kalbi hikayesi ile size aktarılması ve karakterimiz Nesterov’un gemidekilerin geçmişlerini görüntüleyerek şimdiyi değiştirebilme yeteneği kabus gibi bir ortam sağlıyor.

Oyunun sonunda ise hikayeye yüklediğiniz anlama göre ya başınızı kaşıyarak, ya da nefesinizi tutarak hikayeyi sonlandırıyordunuz. Zamanın tanrısı Kronos’la son bir oyun oynayarak gemi mürettebatının kaza sırasında kaptanla iş birliği yapmasını ve buza saplanmaktan kurtulmalarını sağlıyor, bu sayede de daha oyunun başında geçirdiğiniz kazadan onlar sayesinde kurtuluyorsunuz. Tabii Spec Ops örneğinde olduğu gibi Nesterov’un oyunun başında hayatını kaybettiği ve ruhunun zamanda gezerek gemiyi kurtardığı yönünde bir teori daha var, ki oyunun aşırı sembolizmi düşünülürse hiç de göz ardı edilecek gibi değil.

cryostatis


8 - HOMEWORLD

Homeworld’un zaten daha en başından sizi içine çeken bir havası var. Yanında Dune’un bir tatil beldesi gibi kaldığı Kushan gezegeninde atalarından kalma bir uzay gemisi ve yıldız haritası bulan ve yüz yıl boyunca onu tekrardan inşa eden, geminin daha ilk yolculuğunda ise bilmedikleri bir ırkın saldırısıyla dünyaları yok edilen mülteci bir ırkın hikayesi Homeworld. Türlü badireler atlattıktan sonra ise en sonunda cennet gezegen Hiigara’nın yörüngesinde son bir epik savaşla biten senaryosu, özellikle sonunda çalan müziği ve kapanışıyla akıllarda yer ediyor.

Burada devam oyunu Cataclysm’e de değinmemek olmaz. Basit bir madenci klanı iken, Beast denen ve karşılaştığı her canlı turunu kendine katan bir düşmanla karşılaşan Kuun-Lan’ın mürettebatı olarak Beast’i galaksi boyunca, üstelik aldığı her candan sorumlu olarak takip ediyor, onunla son savaşınızı kaybetmek üzereyken son anda gelen Taiidan filosunun yardımıyla savaşı kazanıyor ve kapanışında da Beastslayer unvanını alıyorduk.

homeworld-game

7 - PLANESCAPE TORMENT

PC'deki en derin hikayeli (belki de en iyisi) RPG'lerden biri olan Planescape Torment boyunca Nameless One’in nasıl ölümsüz olduğunu, neden hafızasını yitirdiğini ve geçmiş yaşamlarında neler yaptığını (iyi şeyler değil) öğreniyorduk. Oyunun sonunda kendi ölümlülüğüyle yüzleşen, bu uğurda yoldaşlarını birer birer yitiren Nameless One, sonunda arzuladığı cevaplara ve kendi ölümüne ulaşırken onunla bu huzuru paylaşıyorduk. Tabii Blood War’da sonsuza kadar savaşmak durumunda kalmasını saymazsak, ki bu da onun kabullendiği bir durum. Bittikten sonra bile uzun süre kendinize o soruyu sorup duruyordunuz: Bir insanın doğasını ne değiştirebilir?

6 - BASTION

Oyun boyunca dünyanızın yok olmasına neden olan Calamity’nin ne olduğuna dair cevaplar ararken kabullendiğiniz şeylerden biri de bu dünyada sağ kalan belki de tek insan olduğunuzdu.Edindiğiniz üç yoldaş da sizi bu yalnızlık ve umutsuzluk hissinden kurtaramıyordu. Oyunun sonuna geldiğinizde ise karşılaştığınız iki secim sizi daha da umutsuzluğa itiyordu. Ya sağ kalan bir avuç insanla buradan kaçmak, ya da Calamity’nin olmasını önlemek, dünyayı eski haline geri almak. Ne var ki oyun size insanın içinde var olan siddeti ve Calamity’nin çok büyük bir olasılıkla tekrar olacağını belirtmekten geri kalmıyordu.

bastion-game

5 - BIOSHOCK 2(VE INFINITE)

İlk Bioshock’tan çok daha zayıf bir senaryosu ve kişilikten yoksun ana karakterleriyle Bioshock 2 bir çoğumuz için hayal kırıklığıydı. Öte yandan Delta’nın varlığı oyunun sonunun aynı derecede etkili olmasını sağlıyordu. İlk oyunun “ve Little Sister’ları şehirden kurtardı ve o ölürken başucundaydılar” sonundan sonra Delta’nın, özellikle iyi sonda huzurlu bir şekilde yansımasına bakarak ölmesi, bu sure boyunca Eleanor’un onun elini tutması bir çoğumuzun boğazının düğümlendiği anlardı.

Bioshock Infinite ise zaten oyunun daha başından muhteşem bir sona oynadığını belirten anlarla doluydu. İtiraf edeyim, yıllanmış bir oyuncu Comstock ve DeWitt’in aynı kişi olduğunu, hatta Elizabeth’in onun kızı olduğunu tahmin edebilir, ama vaftiz sırasında aldığı kararla iki paralel evrende var olan, borçları nedeniyle kendi kızını kaybetmek zorunda kalan, üstelik onu başka evrendeki ve aşırı ırkçı, teknoloji manyağı haline gelmiş ve uçan bir şehre hükmeden kendisine teslim eden Booker’ın oyunun sonunda bunları engellemek için yaptığı şeyi...Ben beklemiyordum.


4 - SHADOW OF THE COLOSSUS

Oyunu oynayanlar için belki de daha üst sırada yer almalıydı demelerine neden olacak bir sonu var Colossus’un. Oyun boyunca oldukça bencilce sayılabilecek bir nedenle tek tek bu muhteşem varlıkları öldürüyor, çoğu size saldırmayan ve kendi hallerince yasayan hatta ölürken acı içinde çığlık atan her Colossus devrildiğinde ise kimin kötü kimin olduğu konusunda şüpheye düşüyorduk.

Son Colossus yıkıldığında Wander, Dormin’e güvenmekle nasıl bir hata yaptığını anlıyordu ama artık çok geç oluyordu. Shadow of the Colossus’u farklı kılan belirsizlik havası ve önceki oyun olan Ico’ya bağlanması değil, bu sonun on altı Colossus’un her birinin ölümüyle biraz daha karanlıklaşan ve sonunda da beklediğiniz sona ulaşan bir hikayesi olmasıydı.

shadow-of-the-colossus

3 - RED DEAD REDEMPTION

Oyunu oynarken bu sonu bekliyordunuz. RDR’ın senaryosu boyunca Marston gibi bir eski haydudun kendini aklamasının imkansız olduğu, asla sakin ve mutlu bir yaşama erişemeyeceği size anlatılıyordu. Ama tam normal bir mutlu sona ulaştığınızı düşünürken (ki bitirdikten sonra oynamaya devam edebileceğiniz bir oyun olmasının verdiği güven hissiyle) hükümet ajanları çiftliğinizi basıyor ve kaçmaya zorlanıyordunuz. Oyuna ismini veren günahlarından arınma anı ise John Marston ailesini kurtarıp o ahırın kapısını açtığında ve kurtulmasının imkansız olduğu o çatışma anı başladığında gerçekleşiyordu. Gerçekten çok etkileyici ve insanı hüzne boğan bir sondu.

Burada GTA 4’ün de sonuna değinmek gerek. Zira RDR’a oldukça paralel giden (geçmisi karanlık, ne yaparsa yapsın mutluluğa erişemeyeceği bariz bir kahraman. Rockstar “sonsuza dek mutlu yasadı” kavramından nefret ediyor olmalı) bir olay örgusu vardı. Ve son görevde sözünü dinlediğiniz aile üyesi öldürüldüğünde ve Niko asla ulaşamayacağı yalandan bir Amerikan rüyasının birikintileri arasında kalınca, onun haline üzülmekten başka çareniz kalmıyordu.

2 - SILENT HILL 2

Çoğu hayran Silent Hill 1’in sonunun daha acıklısı olduğunu söylese de şahsi fikrim ikinci oyunun çok daha etkileyici olduğu yönündedir. Son bolüme geldiğinizde bunca zaman iyi bir baba ve eş olarak hayal ettiğiniz James Sunderland’in o hastane odasında ne yaptığını ve neden Silent Hill’e çağrıldığını anlıyordunuz. Konami hangi oyun sonunun gerçek son olduğunu asla açıklamadı, ama en iyi sayılabilecek son olan Leave sonunun bile oyuncuya zor anlar yaşatması ve bütün bunlar olurken de James’in eşinden aldığı mektubu okumak, zaten psikolojinizle topaç gibi oynayan oyunun kapanışında sizi darmadağın ediyordu. Oyunun sonuna geldiğinizde umarım dışarıda yağmur yağmıyordur.

Dip Not: SH2 kadar acıklı olmasa da, Shattered Memories oynadıysanız, oyunun sonundaki sürprizin sizi tamamen ters köşeye yatırması ve takiben izlediğiniz video kayıtları Wiimote’u düşürmenize neden olabilir.

silent-hill2

1 - STARCRAFT

Bitirdiğim bunca oyuna dönüp baktığımda sonu beni Starcraft kadar etkileyen başka bir oyun bulamıyorum. İçinde iyi ve kötü kavramının birbirine karıştığı kompleks karakterler arasında belki de tamamen “iyi” sayılabilecek tek karakter olan Tassadar, Aiur’un külleri arasındaki son savaşınızın sonunda kendini epik bir şekilde feda ederek Overmind’ı yok ettiğinde, sadece dağılan toz dumana bakarak (erkeksi) göz yaşları arasında “ama...ama...” demekten başka bir şey yapamıyordunuz. Mutlu bir son olmaktan çok uzaktı ve savasın bitmediğinin hatta her şeyin yeni başladığının farkındaydınız ama bu hiç bir şeyi kolaylaştırmıyordu.

Tabii ki liste bunlarla sınırlı değil, Halo:Reach’in sonundaki umutsuz savaşınızı, ya da Fallout’un sonundaki karakterinizin başına gelenleri anlatan slaytlar, Deus Ex’in farklı sonları hala aklımda.Bir çok oyun onlara harcadığınız zamanı size hoşça vakit geçirterek zaten geri ödemiştir, ama eğer kapanışında ve hatta masaüstüne geri döndüğünüzde oyunu yüzünüzde bir tebessümle (ya da boğazınız düğümlenerek) hatırlıyorsanız tebrikler, gerçekten harika bir oyunu bitirdiğinizi bilirsiniz.

Benim unutulmaz oyunlarım bunlar. Peki sizin en sevdiğiniz, unutamadığınız oyun sonu hangisi? 

YORUMLAR
Parolamı Unuttum