Ninja Theory'nin merakla ve heyecanla beklediğimiz yeni oyunu Hellblade: Senua's Sacrifice sonunda çıktı. PC ve PS4 için çıkış yapan oyun aynı zamanda Türkçe dil desteğine de sahip ve Steam'de sadece 49 TL!
Hellblade: Senua's Sacrifice'ta oyuna adını veren Senua'nın hikayesini yaşıyoruz. Oynuyoruz yerine yaşıyoruz dememin bir sebebi var sevgili Oyungezerler, çünkü gerçekten de yeri geldiğinde Senua'nın hislerine ve korkularına, kafasının içindeki o karanlık dünyaya inanılmaz derecede kendinizi kaptırabiliyorsunuz. Aslında yaşıyoruz dememin bir diğer sebebi de oyunun önemli bir kısmını oynamaktan ziyade Senua ile birlikte hareket ederek geçiriyoruz. Hellblade, adıyla ve konseptiyle, hack "n" slash dövüş mekanikleriyle kulağa God of War gibi oyunları getirse de bu beklentiyle oyuna yaklaşırsanız üzülürsünüz söyleyeyim. Evet, oyunun dövüş mekanikleri yeterince tatmin edici. Ancak bu oyun gücünü kesinlikle epik savaşlardan ve muhteşem dövüşlerden almıyor.
> Ninja Theory İle Röportaj Yaptık!
Oyunun hikayesi oldukça sade aslında. Senua küçüklüğünden beri acı çeken ve köyü tarafından dışlanmış bir kız. Orkney Adaları'ndaki köyüne bir gün Vikingler saldırıyor ve bu saldırıda onun her şeyi olan sevgilisi Dillion ölüyor. Keltli köylüler, Vikingler'in onları bulmasını ve bazı diğer uğursuzlukları Senua'ya bağlıyor ve onu suçluyorlar. Senua, biricik aşkının ölmesinin ardından İskandinav Mitolojisi'ndeki cehenneme yani Helheim'a iniyor ve ölümün tanrıçası Hela ile umutsuz bir pazarlık yapmaya çalışıyor. Dillion'ın ruhunu bulup onu geri getirmeyi amaçlasa da işler daha en başından ters gidiyor. Senua, Dillion'a duyduğu büyük sevgiden dolayı başta Hela'yı ve İskandinav Mitolojisi'nden aşina olduğumuz pek çok diğer kutsal kişiyi karşısına alıyor ve cehennemde sevgilisinin ruhunu aramaya başlıyor. Bu kadar hüzünlü bir geçmişe, dışlanmaya ve hor görülmeye rağmen umudunu bir an bile kaybetmeyen Senua'nın kafasının içerisinde dönen o karanlık dünya ise fazla sevginin iki tarafı da keskin bir kılıca dönüşmesine korkutucu ve bir o kadar da başarılı bir örnek aslında.
Ninja Theory, daha oyunun başlarında psikoz hastalarıyla ve Cambridge Üniversitesi'nden profesörlerle bu hastalık konusunda çok yoğun bir araştırma yaptıklarından bahsediyor. Yani derslerini çok iyi çalışmışlar çünkü oyundaki hikaye anlatımı psikozun etrafında dönüyor ve bu büyük bir ustalıkla karşımıza çıkıyor. Senua'nın beyninin içerisi gerçekten korkunç ve en kötüsü de (aslında oyun adına iyi bir şey tabii) bu beyinle empati yapabiliyorsunuz. Emin olun, Senua empati kurmak isteyeceğiniz en son insanlardan biri. Bu arada Senua'nın ölen erkek arkadaşı Dillion'ın kafasını belinde taşıdığından bahsetmiş miydim?
Bununla birlikte bu özgün anlatım dilinin yer yer oyundan çok interaktif bir filme kaçtığını düşünüyorum. Karakterin kontrolünü elime almak istediğim, ancak mecburen kontrolü kaybettiğim yerler olmadı değil.
Senua'nın ne kadar kararlı ve güçlü biri olduğunu hikayenin daha en başından anlıyoruz. Bu gücü sadece mental ve duygusal olarak da değil üstelik, zira Hela'nın ölümsüz askerlerini de yok etmekte çok zorlanmıyor. Bununla birlikte oyunda dövüş mekaniklerinin sınırlı olduğunu belirtmem gerekli. Fantastik kombolar, destansı savaşlar yok. Daha da üzücü olanı ise düşman çeşitliliği de çok az. Bu da aksiyon sahnelerinin kısa sürede kendisini tekrar etmesine sebep oluyor. Oyun 6-7 saatlik bir süreye sahip olduğu için çok büyük bir sıkıntı değil tabii, ama karakterimizin sürekli olarak aynı animasyonları yapması, sürekli aynı hamlelerle dövüşmesi de biraz üzücü tabii. Düşmanlarımız bu konuda daha da limitliler üstelik. Ölümsüz askerlere karşı savaşmak inanılmaz kolay, çünkü hep aynı hareketleri tekrar edip duruyorlar. "Bosslar" dışında sizi zorlayabilecek bir savaş yaşamıyorsunuz, o da zaten bossların savaş repertuarının daha geniş olmasından dolayı. Karşımıza çıkan birkaç boss'u da ölmeden önce tanıyabiliyor ve kolayca kesebiliyoruz. Ninja Theory bu güçlü hikayeyi, aynı seviyede ilginç ve eğlenceli bir oynanış ile destekleyebilseydi karşımıza unutulmaz bir oyun çıkabilirdi. Gerçi 6-7 tane ölümsüz askerle aynı anda savaştığımız anlarda oyun zorlaşıyor ve başarılı bloklamaların ardından Senua'nın özel bir savaş modu açılıyor ve bu dövüşe biraz renk katıyor. Ancak bu noktada da her şeyin ağır çekime geçmesi dışında oynanışa etki eden bir farklılık yok. Ancak bu "odaklanma modunda" çalan bir müzik var ki insanı inanılmaz gaza getiriyor ve ortalıkta düşman bırakmıyorsunuz o gazla.
Düşmana kilitlenme sistemine alışana kadar da biraz sinirlenebilirsiniz. Özellikle üçten fazla düşman olduğunda dar bir yerde kıstırılmış bir şekilde kalırsanız o sinir krizi biraz büyüyebilir. Senua'yı bir türlü doğru düşmana kilitleyemediğiniz için hasar alabilir ve hatta ölebilirsiniz.
"Ya öleyim ne olacak, tekrar başlarım." diyorsanız geçmiş olsun. Oyunun en başında Ölümün Tanrıçası Hela kolumuza bir hastalık bulaştırıyor ve çürümeye başlıyoruz. Oyunda her öldüğümüzde bu çürük vücudumuza yayılıyor ve çürüme kafamıza ulaştığında maceramız sona eriyor. Daha da net olayım: Kayıt dosyamız siliniyor... Oyuna en baştan başlamak zorundasınız, geçmiş olsun. Bu aslında harika bir özellik ve Senua ile aldığımız her kararın ağırlığı oluyor, onun canına en az Senua kadar kıymet verir hale geliyoruz.
Gerçi hastalığın komple yayılıp beynimize ulaşması için defalarca ölmek gerekiyor, ama başarılı ve ince düşünülmüş bir detay.
Oyundaki en korkutucu "bossların" hayvan-yaratık karışımları (biri hariç) olduğunu söylemeliyim bu arada. Etkileyici ve hiç beklemediğiniz anda giriş yapıyorlar ve boşluğunuza denk gelirse bunun kalp krizine kadar yolu var. Ancak oyunun mekanikleri elimizi kolumuzu bağladığı için iç açıcı ve yaratıcı dövüş sekanslarını beklentilerinizden çıkarın, çok daha fazla tatmin olacaksınız.
Senua's Sacrifice aynı zamanda bir hayli eğitici. Viking kültürü ve İskandinav Mitolojisi ile ilgili bir sürü şey öğreniyorsunuz. Druth isimli İrlandalı bir karakter, daha oyunun başlarında kafamızın içerisindeki seslere katılıyor ve etraftaki rün taşları aracılığıyla bize bu mitolojiyi tanıtıyor hem de maceramızda ilerlememizi sağlayacak bilgiler aktarıyor. Aslında Senua bu bilgilerin tamamına sahip, Druth'tan derslerini alalı çok olmuş belli ki, ama rün taşları sayesinde onları hatırlıyor. Eh bizde oyuncular olarak Senua ile aynı bilgilere sahip oluyoruz böylece.
Tabii oyun mental bir hastalığı konu aldığı için bunların hangisi gerçek hangisi değil, Helheim'a gerçekten gidiyor muyuz gibi sorular hep kafamızda. Yani belki de Senua bu baskıyı ve sevdiğini kaybetmeyi kaldıramadı ve artık kendi kafasındaki o karanlık dünyada yaşıyor. Bir manyak gibi Dillion'ın kafasını yanında taşıyor da olabilir. Ancak bu ihtimallerin sonsuzluğu ve hiçbir zaman gerçeğin net şekilde karşımıza çıkmaması oyunu daha da ilginç kılmayı başarıyor.
Bu arada Senua'nın kafasındaki seslere katılıyor dedim ya, onu da açmam gerekli aslında. Senua'nın kafasının içerisinde bir sürü ses var. Bu seslerden bazıları onun hikayesini anlatıyor, bazıları onunla dalga geçiyor, bazısı onun için endişeleniyor. Hatta provoke edenlerden tutun da tüylerinizi diken diken edecek şeyler söyleyenlere kadar bir sürü sinir bozucu ses/karakter mevcut. Druth'un sesine ulaşmanın bir güzel yanı da bu aslında. Senua, diğer sesleri duymak istemediği halde duyuyor. Druth'u ise severek dinliyor ve onun sesi de zaten oyun boyunca bana da huzur veriyordu. Rün taşlarını bazen sadece kafamdaki çatlak sesleri durdurmak için kullandığım bile oldu. Gerçi hikaye ilerledikçe ve biz zor duruma düştükçe sesler de bize destek olmaya başlıyorlar. En azından çoğu bu yönde değişiyor.
Ninja Theory bu sesleri 360 derecelik yönlerden vermiş. Bu sebeple oyunu kulaklıkla, hele ki yön duygusu güçlü bir kulaklıkla oynamanız bu oyundan alacağınız keyfi üst seviyelere çıkaracaktır. Üstelik oyunun pek çok bulmacası da duyu yeteneğimizi kullanmamızı gerektiriyor. Görsel bulmacalar kadar ses de oyunda ilerletici bir faktör ve bunu yapan ya da yapabilen oyun sayısı çok az.
Oyundaki en güzel araçlardan biriyse "Fotoğraf Modu". Oyunu donduran bu mod sayesinde Senua'nın kontrolünü bırakıp çeşit çeşit fotoğraflar çekebiliyorsunuz. Üstelik bu modun arayüzü oldukça kullanışlı ve epik fotoğraflar çekmenizi sağlıyor. Görselliğiyle öne çıkmayı başarabilen her oyuna böyle bir fotoğraf modu kesinlikle lazım!
Senua'nın içindeki karanlık ve şeytanlara karşı verdiği savaş, Hela'yla yaptığı pazarlık ve meydan okuma, sevdiceği için hiçbir canlının göze alamayacağı bir yola girmesi... Hellblade: Senua's Sacrifice çok basit bir fantastik hikayeyi eşsiz bir şekilde oyuncularla buluşturdu.
Artılar:
- Benzersiz bir hikaye anlatım dili.
- Oyunda sesleri bulmaca çözmek için kullanabiliyoruz.
- Çok fazla ölürsek kayıt dosyamız siliniyor
- Atmosfer müthiş ve bu atmosferi destekleyen harika bir "Fotoğraf Modu" var
- Senua ile duygusal bağ kurmaktan çekiniyorsunuz, çünkü içindeki şeytanlar gerçekten korkutucu...
Eksiler:
- Düşman çeşitliliği çok az.
- Dövüş mekanikleri kendisini sürekli tekrar ediyor.
- Zaman zaman oyundan çok interaktif bir filme dönüşüyor.
Son Karar: Hellblade: Senua's Sacrifice basit, ama etkileyici hikayesi ve eşsiz hikaye anlatımıyla bence kaçırılmaması gereken bir tecrübe. İncelememin başında da belirttiğim gibi oyun hem ucuz, hem de Türkçe dil desteği içeriyor