Kötüden İyiye Spider-Man Filmleri

Mahallenin sevimli komşusunun başına neler gelmiş

Spider-Man, uzunca bir dönem Marvel'ın en popüler kahramanıydı. Hatta 2008 yılında başlayan MCU ile birlikte Iron Man'in popülerliği yükselene kadar Marvel'ın bayrak gemisi Spidey idi demek yanlış olmaz. Hal böyle olunca mahallemizin sevimli komşusunu beyaz perdede de çok kez izleme şansına eriştik. Bunlardan bazıları gönüllerde taht kurdu, bazılarını ise hemen unutmak istedik. 

Bu listeyi yaparken başlangıç noktası olarak Sam Raimi filmlerini aldık ve 70'li yıllarda çıkan eski usul Spider-Man filmlerini buraya dahil etmedik. Çünkü hepimizin bildiği ve izlediği filmler olmasını istedik. Bakalım Spider-Man'in sinema tarihi 17 yılda neler görmüş geçirmiş.

The Amazing Spider-Man 2 (2014)

İşte hepimizin unutmak isteyeceği bir Spider-Man filmi... Sony'nin 2012 yılında başladığı yeni Amazing Spider-Man film serisinin ikinci filmi, cidden tam anlamıyla bir hayal kırıklığıydı. Andrew Garfield'ın Peter Parker olarak karşımıza çıktığı seride ilk filmde az da olsa umut ışığı almıştık. İkinci filmin "Gwen Stacy'nin Ölümü" hikayesini konu alacağını öğrenince de heyecanlanmıştık. Fakat tüm bu heyecan ve beklenti yerini öfke ve hayal kırıklığına bırakmıştı.

Andrew'ın Peter Parker'ı canlandırması bir noktaya kadar tolore edilebilirdi. Çünkü Peter olarak kötü olsa da Spider-Man olarak çok da fena değildi. 2014 yılında vizyona giren The Amazing Spider-Man 2'de en çok unutmak istediğimiz şey ise şüphesiz pek bir acayip ve oldukça uygunsuz olan Electro karakteriydi. Emma Stone oldukça başarılı bir oyuncu olsa da Gwen Stacy ile ilgili güzelliği dışında bu filmde övülecek başka bir şey de yoktu. Genel olarak modern dönem Spidey filmlerinin en kötüsü diyebiliriz. 

The Amazing Spider-Man (2012)

Beyaz perdede yeniden bir Ben Amca'nın ölümü sahnesine tanıklık olduğumuz bu film Sony için bir yeniden başlangıç hedefiydi. Sam Raimi üçlemesinin ardından yeni bir Spider-Man ile karşımıza çıkmak isteyen stüdyo yönetmenliğine Marc Webb'i getirdiği filmde Andrew Garfield'ı da ilk kez Peter Parker olarak karşımıza çıkardı. Doktor Curt Connors'ın Lizard'a dönüşüm sürecini ve Spider-Man'in bu konuda yaşadığı ikilemleri anlatan film aslında "o kadar da kötü" değildi.

Tabii Sam Raimi'nin özellikle ilk iki filminden sonra gelen The Amazing Spider-Man beklentileri karşılayamadı. Ancak yine de devam filmiyle kıyasladığımız zaman çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Hatta bu ikilemenin en tuhaf tarafı tüm Spider-Man filmleri arasında çizgi romana en sadık kalan filmlerdi. Tabii çizgi romana sadık kalmak ayrı, bunu başarılı bir şekilde uyarlamak ise apayrı bir olay. Marc Webb'in filmleri işin uyarlama kısmında sınıfta kaldı. 

Spider-Man 3 (2007)

Bu noktadan sonraki filmler için ben bir Spider-Man hayranı olarak kötüydü diyemem. Hepsinin noksanlıkları ve saçmalıkları elbette vardı ama tekrar tekrar izlemek konusunda hiçbir sıkıntı yaşamadım. Yani bir TASM filmleri gibi değillerdi. 

Sam Raimi üçlemesinin son filmi olan Spider-Man 3'de yukarıda yazdığım gibi noksanlıkları ve saçmalıklarına rağmen bugün bile izlediğimde bazı duyguları içimde yeniden canlandırmayı başarıyor. Özellikle bazı sahnelerinde (örneğin son dövüşe gitmeden önce Peter Parker'ın klasik kostümü giydiği sahne) gerçekten Spider-Man filmi izlediğimi anlıyor gibi oluyorum. İşin Peter Parker/Spider-Man duygularını yansıtma açısından Sam Raimi filmlerinin üstüne yok. 

Raimi'nin ilk iki filmi oldukça başarılıydı. İlk filmde güzel bir giriş yapıldı, ikinci filmde Spidey adına zirveyi yaşadık. Üçüncü film ise biraz karmaşıktı. Bunun sebebini de açıklamak lazım. Aslında Raimi bu filmde Venom'u kullanmak istemiyordu. Fakat Sony'nin yoğun baskıları sonucunda filme bir de Venom eklendi ve olaylar karmakarışık bir hal almaya başladı. Tabii bir de "emo Peter" gibi klişeleşmiş insanı en kibar tabirle hayal kırıklığına uğratan sahneler de işin içine eklenince. Raimi üçlemesinin finali ilk iki filmin çok gölgesinde kaldı. 

Spider-Man: Far From Home (2019)

Marvel Sinematik Evreni, Captain America: Civil War filmiyle birlikte çizgi romanlardaki en popüler karakteri olan Spider-Man'i sinematik evrene de dahil etti. O filmde Spidey'i gördükten sonra hepimiz Spider-Man'in solo filmlerinin geleceğini de biliyorduk. O solo filmlerden ikincisi Far From Home vizyona girdiğinde sadece bir Spider-Man filmi olmakla kalmadı. Aynı zamanda Avengers: Endgamme sonrası mevcut sinematik evrenin durumunu bizlere gösterdi ve en önemlisi MCU'nun üçüncü aşamasını da sonlandırdı. Ancak konumuz gereği Spider-Man filmlerini konuşmak gerekirse, Far From Home çok da iyi bir Spider-Man filmi değildi. Ancak bu sadece bu filmle açıklanacak bir olay da değil.

MCU'nun yarattığı Spider-Man imajı pek çok Spidey hayranı için pek kabul edilebilir bir imaj değil. Hele ki tüm MCU'yu ve doğal olarak Spider-Man'i de her şeyiyle Tony Stark'a bağlamak işin tadını epey kaçırıyor. Far From Home'da bir de Spidey'i New York'un dışında Avrupa semalarında gördük, oldukça güzel işlenmiş kötü adamı Mysterio yine bir şekilde Tony Stark'a bağlansa da filmin en güzel işiydi. Aksiyon sahneleri doyurucu, hikayesi biraz boş bir film olarak Far From Home da Spider-Man filmleri tarihine geçmeyi başardı. Bu filmden sonra yaşanan Disney-Sony arasındaki Spider-Man krizi de işlerin biraz muallakta kalmasına neden olmuştu, sonrasında iki firma tekrar anlaştı ve Spider-Man'in MCU kariyerinin devam edeceğini öğrendik. Bakalım Tony Stark'sız bir dünyada Peter Parker neler yaşayacak?

Spider-Man: Homecoming (2017)

Spider-Man'i MCU'da gördük, aradan biraz zaman geçti ve kaçınılmaz olan ilk solo filmi izledik. Aslında yeni bir mecrada Spider-Man izleyince orijin hikayesi beklentileri de vardı ancak MCU o konulara hiç girmedi, bence iyi de oldu çünkü sinemada Ben Amca'nın ölüşünü görmekten gerçekten sıkılmıştık. Onun yerine MCU, bambaşka bir yola gitti ve bu yol Spider-Man'in yeni yol haritasının da başlangıcı oldu. Artık var olan Spider-Man imajı Tony Stark ile doğrudan bağlantılıydı. Bu filmin kötüsü Vulture'un da Stark ile yakından bir bağı vardı. Yine de Homecoming eğlenceli bir film olmayı başardı, en azından New York içinde geçtiği için Spider-Man havasını Far From Home'a göre daha fazla yaşadık.

Tom Holland'ın Spider-Man/Peter Parker portresi çizgi romandakinden biraz uzakta ama bu durum dünyanın değiştiğini ve 2010'lu yıllarda liseli olan bir Peter Parker'ı düşününce biraz kabul edilebilir oluyor. Yine de tüm Spider-Man olaylarını Tony'e bağlamak pek akıllıca bir tutum değildi. Keza Homecoming'in en ilginç olaylarından birisi Spider-Sense olayının pek oturmamış olmasıydı ki buna da sonrasında çeşitli açıklamalar yapıldı. Filmin kötü adamı Vulture, Mysterio'ya nazaran daha geri plandaydı ama filmin geneline ve eğlence dozajına bakınca (söz konusu MCU olunca baktığımız en önemli şey eğlence oluyor) Far From Home'a göre bir tık daha iyiydi diyebiliriz. Ancak Sam Raimi önderliğinde daha iyilerini de izledik.

Spider-Man (2002)

Listenin ilk iki sırasına geldik. Birinci sırayı kestirmek zor değil ama ikinci sıra için Homecoming ile Sam Raimi'nin ilk Spider-Man filmi arasında çok az gidip, geldim. Tabii son kararı vermek zor olmadı çünkü Sam Raimi üçlemesi ve modern dönem Spider-Man'in sinema tarihi bu filmle başladı. 2002 yılında vizyona giren ve başrolünde Tobey  Maguire'ı izlediğimiz filmde Peter Parker'ın orijin hikayesini de sinemada izledik. Bunu ilk kez sinemada izleyince çok da beğenmiştik. Ancak Sam Raimi üçlemesinde ilk filmde başlayan ve beni en çok rahatsız eden şey ağ mekanikleriydi. Spider-Man'in ağlarının doğal olması pek aklıma yatmamıştı, hala da yatmıyor. Ağ kartuşu değiştirmeyen ve bu durumdan muzdarip olmayan bir Spider-Man biraz eksik kalıyor.

Spider-Man 2002 yılında Marvel'ın en ön plandaki karakteriydi. Daha ortada MCU yoktu ve Fox'un X-Men filmleri dışında güzel Marvel filmleri izlemeye hepimiz hasrettik. Yani ortada böyle bir eksiklik vardı. Sam Raimi'nin Spider-Man'i tam da bu boşluğu doldurdu ve bunu şahane bir şekilde yapmayı başardı. Filmin oyuncu tercihleri ve senaryosu o dönemde eleştiriliyordu, bugün de eleştiriliyor. Ancak şöyle bir gerçek var ki Raimi'nin yarattığı Peter Parker portresi kadar başarılısını da bir daha göremedik, görebileceğimizi de sanmıyorum. Filmin baş kötüsü Green Goblin/Norman Osborn ile Spider-Man/Peter Parker arasındaki ilişki de filme harika yansımıştı. Harry Osborn'un varlığı da ilerleyen filmler için harika bir altyapı hazırlığıydı. Sadece Mary Jane biraz fazla bağırıyordu ve bağırması serinin sonuna kadar da hiç bitmedi.

Spider-Man 2 (2004)

Geldik zirvenin en tepesine ve muhtemelen en az tartışılacak yerine. 2002 yılında ilk Spider-Man filmini izledik ve o dönem için çok etkilendik. Sony'de bunun farkındaydı ve hız kesmeden devam filmi için çalışmalara başladı. Sam Raimi'nin serisinde ikinci filme geldiğimizde karakter gelişimini gördüğümüz bir Peter Parker vardı ve bu çok mutlu ediciydi. Sadece Peter değil, ilk filmde gördüğümüz çoğu karakter bir gelişim göstermişti. Sadece eski karakterler değil yeni kötü adam Dr. Octopus da oldukça iyiydi ve çizgi romanlardan biraz farklı olarak iyi bir amacı vardı. Filmde hem Peter Parker hem Spider-Man hem de kötü adam çok iyi olunca ortaya bir baş yapıt çıkıyordu. Üstelik bu baş yapıt çizgi romandan esinlenen birkaç sahneyle süslenmişti.

Örneğin filmde Spider-Man'in kostümü çöpe atıp gittiği sahneyi hatırlayacak olursak, o sahne aynı şekilde Stan Lee'nin yazıp John Romita'nın çizdiği 1967 yılında yayınlanan Spider-Man No More isimli sayıdan alıntıydı. Daha sonra bu imajın aynısı Miles Morales'in başrolünde yer aldığı Ultimate Spider-Man serisinde de kullanıldı. Yani MCU'nun aksine Raimi üçlemesi çizgi romanlardan ilham almıştı. MCU'ya geldiğimizde ise çizgi romanların filmlerden ilham aldığını görüyoruz. Tabii aradan çok sene geçti ve çizgi romanların popülerliği sinemanın çok gerisinde kaldı bu gerçeği de kabul etmek lazım. Spider-Man 2, hem Peter Parker hem de Spider-Man hikayesi olarak bizlere duygusal anlar yaşatmayı başardı. O yüzden bugün bile Spider-Man denilince akla hemen bu film geliyor. Eğer üçüncü filmde Raimi ve Sony anlaşabilse ve işler Raimi'nin istediği gibi ilerlese bugün belki çok daha başka bir Spider-Man Sinematik Evreni izliyor olacaktık ve belki de MCU bu kadar popüler olmayacaktı. Bundan da güzel What If?! hikayesi çıkarmış, şimdi farkettim.

Bonus: Spider-Man: Into the Spider-Verse (2018)

Spider-Man filmlerinden bahsederken bu güzel filmi yok saymak olmazdı. Ancak listeye koymak tür itibariyle diğer filmlere haksızlık olacaktı. Zaten Into the Spider-Verse hariç diğer tüm filmlerde ana kahramanımız Peter Parker idi. Burada ise modern dönemin Spider-Man'i Miles Morales karşımıza çıkıyor. Tabii yalnız değil, yanında envai çeşit evrenlerden Spider-Man kişilikleri de var. Özellikle 40'lı yaşlarında olan ve tam anlamıyla bir akıl hocası olmasa da yaşanmışlıklarıyla filme damga vuran Peter Parker'dan kesinlikle bahsetmemiz lazım. Sony'nin MCU'nun Spider-Man gazıyla yeni bir Spider-Man Evreni oluşturmaya karar verdi ve bunu çok doğru bir yöntemle animasyon ile yaptı. Zaten Miles'ın çizgi romanlarda çok yüksek bir popülerliği vardı Spider-Verse'de çok eskiden beri bilinen bir şeydi ve bunları harika bir şekilde filme döktüler. 

2018'in son döneminde vizyona giren çizgi film Spider-Man olmakla ilgili harika sahnelere sahipti. Başından sonuna hem duygusal hem de aksiyon olarak oldukça tatmin edici olan filmin animasyon kalitesi ve müzikleri de oldukça başarılıydı. 1994 yılında yayınlanmaya başlayan çizgi film serisi Spider-Man The Animated Series'ten beri Spider-Man adına çıkmış en iyi çizgi iş kesinlikle Spider-Verse filmiydi. Zaten yönetmenler Bob Persichetti, Peter Ramsey ve Rodney Rothman'ın da gelecekleri bu filmin ardından daha parlak oldu. Üç ismin de adını artık daha sık duyuyoruz. Sony de Into The Spider-Verse'in devamı için düğmeye bastı ve 8 Nisan 2022'de Spider-Man: Into the Spider-Verse 2'yi izleyeceğiz. 

Listeyi tamamlarken 17 senede izlediğimiz Spider-Man filmlerine bakınca MCU öncesi ve MCU sonrası çizgi roman uyarlamalarının geldiği nokta da epey dikkat çekici. Eskiden hasretle çizgi roman uyarlaması beklerken şimdi her yıl 3-4 tane böyle filmler izliyoruz ve hikaye kalitelerinde de ciddi bir düşüş var gibi gözüküyor. 90'ların sonunda başlayan ve 2000'lerin ortasına kadar süren çizgi roman uyarlamaları belki görsel efekt anlamında daha kaliteli değildi ama bana daha samimilerdi gibi geliyor. Özellikle Raimi üçlemesinin ilk iki filmi ve X-Men üçlemesinin ilk iki filminden aldığım keyfi yeni dönemdeki çoğu filmden alamadım. Siz hangi çizgi roman uyarlamalarını seviyorsunuz? MCU ile başlayan yeni dönemi mi? Yoksa Fox'un ilk X-Men filmiyle başlayan o ara dönemi mi?

YORUMLAR
Parolamı Unuttum