Marvel Sinematik Evreni'nin Harcadığı Beş Karakter

Nerede bu yahninin soğanı?!

Marvel Sinematik Evreni genişlemeye başladığından bu yana çizgi roman sayfalarından onlarca karakteri ekrana taşıdı. Bu karakterlerden başrol olanları bir kenara bırakırsak yan rolde yer alan karakterlerden pek çoğu biraz çabuk harcandı. Yani işlenebilecek çok daha fazla hikayesi varken potansiyelini gösteremeyen karakterlerden bahsediyorum. Muhtemelen MCU izleyen herkesin içinde ukde kalmış bazı isimler vardır. İlla çok büyük karakterler olmasına gerek de yok "ya bu karakter evrene ne güzel renk katmıştı, nerede bu eleman?!" diye sorgulatması yeterli.

Tabii bazı isimler var ki Marvel Stüdyoları epey acımasız davrandı ya da işin derinliklerine girmek pek anlamlı gelmedi. Ben bana göre MCU'nun harcadığı beş karakterden bahsedeceğim ama dediğim gibi herkesin beklentileri ve gerçekleri farklı olabilir. Bu yüzden eğer sizin de 999999in1 olan MCU içerisinde potansiyeline ulaşamadığını düşündüğünüz isimler varsa yazmaktan çekinmeyin. Şimdi hazırsanız MCU'nun zayiat listesine bir göz atalım;

5-) Hızlı Koşan Maximoff'un... - Quicksilver x2

Wanda ve Pietro kardeşler MCU saflarında yerini aldığı vakit henüz ortada bir Fox anlaşması yoktu. Dolayısıyla ne Wanda ne de Pietro'nun o gün için mutant olması veya Magneto ile bağlantılı olması imkansızdı. MCU'nun ilk Pietro'su Sokovia temelli deneylere dayanıyordu. Kardeşi Wanda gibi Mind Stone ile yapılan deneyler sonucunda MCU usulü Quicksilver da süper insan hızına sahip olmuştu. Captain America: The Winter Soldier'ın jenerik sonrası sahnesinde ilk kez gördüğümüz Pietro için çok fazla teori ortaya çıkmaya başlamıştı hatta onu kardeşinden ayrı düşünmek de pek mümkün değildi.

Ancak sonra ne mi oldu? MCU evrenlerine bir tane Maximoff'un yeteceğini düşündü. Avengers: Age of Ultron sırasında tam da Avengers saflarında kendine yer bulmuşken adeta kaza kurşununa kurban giden Pietro Maximoff daha tam ivmesini yakalayamadan MCU günlerine veda etmiş oldu. Ardında kalan tek şey ise hayatı boyunca sonsuz travma yaşamış/yaşayacak olan Wanda'ya bir yeni kabus yakıtı daha bırakmak oldu. Aradan epey bir süre geçti ve Disney+ dizileri yayın hayatına başladı. 

Gerçekliği büken Wanda doğal olarak bir de Pietro yaratmak istedi. Ancak MCU belki de tarihin en pahalı kelime şakasını yapmak için diziye Fox'un filmlerinde Quicksilver'ı canlandıran Evan Peters'ı getirdi. Sonunda anlaşıldı ki Evan Peters'ın canlandırdığı karakter de aslında Pietro değil, Ralph Bohner diye birisiymiş... Böylce bir değil tam iki kere Quicksilver'ı harcayan Marvel Stüdyoları bu anlamda da tarihe geçmeyi başardı. Şu an için evrende ne Aaron Taylor-Johnson'ın ne de Peters'ın Pietro'su yer almıyor. Ancak bu kadar varyant ortaya çıkmışkan her an bir yerlerden yeni bir Pietro da koşa koşa gelebilir. 

4-) Nerede Bu Evrenin Rulkları?! -  Betty Ross ve Baba Ross (Thaddeus “Thunderbolt” Ross)

Marvel Sinematik Evreni'nin Hulk/Bruce Banner'a bakışı komple bir ziyan bile sayılabilir. Her şeyi ekstrem bir şekilde mizaha çekmek uğruna Hulk'u belki sahne süresi olarak değil ama karakterizasyon olarak harcayan MCU böylelikle koskca bir külliyatın da önünü gama radyasyonuyla tıkamış oldu. Koca bir külliyat derken abartmıyorum zira Hulk, Marvel çizgi romanları içerisinde oldukça özel bir yere sahip. Wolverine'in bile ilk kez gözüktüğü seri olan Hulk'un tarihinde Abomination dışında da çok güzel kötü adamlar vardı. Hele Red-Hulkların yani Rulkların devreye girmesiyle birlikte Hulk filmleri de bir anda başka bir yöne gidebilirdi.

Aslıdna MCU ile Hulk'un arası hep bir tuhaftı. Zira MCU'nun teorik olarak ikinci filmi olan The Incredible Hulk'da başrol oynayan Edward Norton apar topar evrenden ayrılmış ve yerine Mark Ruffalo gelmişti. Bu ilk filmde Hulk'un baş düşmanlarından birisi olarak izlediğimiz General Ross yani Thunderbolt aslına bakarsanız muhteşem bir potansiyel taşıyordu. Sadece Hulk'a olan takıntısı değil evrenin askeri kısmındaki gücüyle de olayları bambaşka bir noktaya çekebilirdi. Zaten sonrasında kızının da ölümüyle birlikte Red-Hulk'a dönüşmesi bile tek başına bir filmi taşıyabilecek içeriğe sahipti. Tabii tüm bu hikayeler MCU'nun komik atmosferine epey fazla ağır ve ciddi kaçacağı için Thaddeus Ross'u da saman alevi gibi parlayan kötü niyetli Hulusi Kentmen'den öteye geçerken izleyemedik.

Evrenin bir diğer Ross'u Bruce'un biricik sevdalısı Betty'nin de pek babasından aşağı kalır yanı yok. Özünde Bruce'a olan sevdası ve iyi niyetiyle kendisini tanısak da Marvel'ın Betty'i şekilden şekle soka sevdası hiç bitmedi. Daha Hulk çizgi romanlarının erken yıllarında A.I.M. tarafından Harpy isimli bir gama mutantına dönüşüp Hulk'u öldürmeye de niyetlenmişti. Tıpkı babası gibi yeşilden kırmızıya geçişi de tam anlamıyla yaşayan Betty bir dönem Red She-Hulk bile olmuştu. Betty'i de minik bir rolde Hulk'u sakinleştirici etkiden öteye geçerken göremediğimiz için ne Red She-Hulk görebileceğiz ne de Red Harpy. Zira MCU içerisinde Hulk'ın ilk amacı şaka yapmak ikinci amacı ise dünyayı kurtarmak... 

3-) Marvel, Mar-Vell, It's Not Going Very Well - Mar-Vell

Marvel çizgi romanlarında da işin kozmik kısmını pek sevmem. Ancak Captain Marvel külliyatı özellikle Kree-Skrull savaşları ve Gizli İstila'ya giden yol da derken bir anda kendini içinde bulduğum bir yerdi. Carol Danvers'ın çok öncesinde aslında öz hakiki bir Marvel'ımız vardı. Yani tam olarak söylemek gerekirse Mar-Vell vardı. Kree ırkına mensup Marvel dünya üzerinde Walter Lawson ismiyle tanınıyordu. MCU en başta burada bir değişikliğe giderek Mar-Vell'i kadın yapmaya karar verdi. Captain Marvel filminde gördüğümüz Wendy Lawson özünde gerçek Captain Marvel idi. 

Ancak Carol Danvers'a haddinden fazla anlam yükleyen Marvel Sinematik Evreni filmde ondan rol çalabilecek her türlü elementi saf dışı bırakmaktan kaçınmadı. Yani ötesinde koskocaman bir külliyat taşıyan Mar-Vell'i tek filmde Carol'a sorumluluk yükleyip, ölmekten başka hiç değerlendiremediler. Bana göre MCU'nun harcadığı en büyük potansiyel de buydu çünkü Captain Marvel ile birlikte işin kozmik tarafına da epey ağırlık vermeye başladılar. İşin Kree-Skrull kısmında Mar-Vell'i detaylıca işlemeden doğrudan Carol'a geçmek epey anlamsız bir karardı.

Lakin zaman içerisinde gördük ki Marvel, evrenlerinde ÇOK GÜÇLÜ bir kadın karakter yaratmak için Carol Danvers'ı şişirmiş de şişirmiş. Zaten çizgi romanlarda da güç skalası olarak epey güçlü olan Captain Marvel'ı sırf daha da ön plana koymak için mis gibi karakteri harcadılar. Ancak Carol Danvers'ı canlandıran Brie Larson Annette Bening'den daha iyi bir sözleşmeye sahip olduğu için Kamala tarafından harcanması pek olası gözükmüyor. Umarım sattıkları Carol oyuncakları bu koca kozmik külliyatı harcadıklarına değmiştir. 

2-) Görev Yöneticisi Çok Çabuk Sonlandırıldı - Taskmaster

Bazı karakterleri çizgi roman sayfalarında okuduktan sonra bir oyunda ya da filmde görmek için sabırsızlanırsınız. Benim için Taskmaster tam olarak bu sınıfa giriyordu. Taskmaster ile dövüşebildiğim oyunlarda her zaman epik bir bölüm sonu canavarı olsun isterim. Zira kendisinin refleksif hafızası her türlü dövüşü ekstra zor ve doğal olarak ekstra epik hale getiriyor. Marvel Sinematik Evreni, orijinal Avengers üyelerine bir bir veda ederken Black Widow'a da geçmişte geçen bir solo film yapmak istedi. Her ne kadar film Yelena'yı hazırlamak için yapılsa da en nihayetinde bir Black Widow vs Taskmaster dövüşü vaat ettiler.

Evet böyle bir dövüş vardı ama sadece var olsun diye vardı. Zira ne Taskmaster'ın karakterini işleyebilmişler ne de onun o kibirli konuşmalarını hatta genel olarak herhangi bir konuşmasını aktarabilmişler. Güzelim karakter bir anda androidimsi bir havada birileriyle dövüşüp kendini imha etti. Hani "ctrl+alt+del" yapıp taskmgr.exe'yi kapatmak gibi bir şey oldu. Ne Natasha hak ettiği epik dövüşe kavuşabildi ne de ben Taskmaster'ı hak ettiği şekilde izleyebildim. MCU'nun ilerleyen dönemlerinde yeniden belki Taskmaster yeniden gelir diye umuyorum. Lakin eğer gelecekse varyant olarak ve mümkün olduğunca Black Widow filminden alakasız olarak gelmesini tercih ederim.

Artık sokak seviyesi yakın dövüşü de bolca göreceğimiz için mesela Daredevil'a karşı Kingpin tarafından tutulan bir kiralık katil olarak Taskmaster izlemek muhteşem olabilir. Her hareketi karşısındaki tarafından kontra edilen Matt Murdock için de epey zorlu ve izlemesi keyifli bir dövüş olur. Zira kendisi çizgi romanlarda bazı konularda kibirli kibirli şakalar yapmayı da çok sevdiği için MCU'nun mizahına da cuk oturabilir. 

1-) Vizyonsuzluk - Vision

Şunu diyebilirsiniz; "iki tane Avengers filminde bir de adı geçen dizide yer almış Vision nasıl olur da harcanmış olur?!" Hemen açıklayayım sevgili Oyungezerler. Çizgi roman geçmişini tamamen bir kenara bırakalım ve takvimleri Vision'ın ilk MCU'ya giriş yaptığı film olan Avengers: Age of Ultron'a kadar geri saralım. Jarvis'in yapay zekası ve Ultron'un üstün teknolojisiyle birlikte Mind Stone'un hayata geçirdiği Vision'ın adeta bir bebek gibi dünyayı baştan öğrenme serüveni epey ilginç bir konuydu. Lakin bu süreç komedik unsurlardan ziyade felsefeye kayacağı için arka planda "ya işte bakın böyle böyle öğreniyor, koçum benim" şeklinde aceleye getirilmişti. Wanda Maximoff'u evrende kilit bir noktaya koymak istedikleri için Wanda ile ilişkileri üzerinden hep bir yancı konumunda tutulan Vision'ın yegane amacı da tıpkı Pietro gibi Scarlet Witch'in ortaya çıkması için gerekli olan travma kotasını doldurmakmış.

Avengers: Infinity War sırasında Thanos tarafından öldürülen Vision'ın hikayesi eğer tam olarak orada bitseydi yine böyle düşünmeyebilirdim. Zira Mind Stone ile birlikte amacını tamamlayan Vision'ı eksik kullanmış olurlardı. Fakat MCU işi daha da absürt bir noktaya taşıdı. WandaVision dizisinde Wanda'nın gerçeklik bükmesiyle yeniden doğan (ya da Wanda'nın hayalindeki haliyle geri gelen) Vision'ı biraz çizgi roman serisindeki o sevimli aile babası haliyle görüyorduk ki işler kaosa girmeye başladı. Kaos başlayınca MCU'nun bir diğer ön plana çıkarmak istediği Wanda adeta Vision'ı "git bi bak bakayım ben orada mıyım?!" diyerek diziden dışarı yolladı.

Hoş tüm WandaVision dizisinden aklımda kalan en güzel sahne iki tane Vision'ın arasında geçen diyalog ve yaptıkları Theseus'un Gemisi diyaloğuydu. Lakin karakterin ölüsüne bile bir türlü rahat vermeyen stüdyo en nihayetinde yine Vision'ı hiçliğin ortasına attı. Bu nasıl bir vizyonsuzluk gerçekten aklım almıyor. Oysa Tom King'in kaleme aldığı seriden yola çıkarak bambaşka bir Vision hikayesi de yaratılabilirdi. Wanda'ya ıstırap yüklemek yerine GORA'nın 216'sı gibi insan gibi yaşamaya çalışan bir Vision bile izleyebilirdik. Tıpkı Mar-vell/Carol ilişkisi gibi asıl amacı Wanda'ya anlam yüklemek olan Vision da bir değil iki kez yok olarak MCU'nun bol gişe gelirli sayfaları arasında kaybolmaya gitti. 

What If çizgi dizisi gelene kadar bu listeye Peggy Carter'ı eklemek de mümkün olabilirdi. Falcon & Winter Soldier olmasa muhtemelen benim liste başım değişerek yerini Baron Zemo'ya bırakacaktı ama o dizideki Daniel Brühl performansı beni çok mutlu etti ve muhtemelen Thunderbolts filminin de duyurulmasıyla birlikte kendisini biraz daha izleyebileceğiz. Iron Man 3'ün Mandarin'i harcaması da o dönem epey sarsıcıydı ama sonrasında Tony Stark'ın çok daha büyük belalarla uğraşması gerektiği için Mandarin'in öz hakiki bir şekilde yer alması daha büyük bir harcanmaya yol açacağı için mantıklı bulmuştum. Söz konusu karakter harcamak olunca epey geniş bir cephaneye sahip olan Marvel Sinematik Evreni elini hiç korkak alıştırmıyor. Muhtemelen ilerleyen dönemlerde de çok sevdiğimiz bolca karaktere erkenden veda edeceğiz. Lakin umuyorum X-Men üyelerine böyle bir tutum göstermezler yoksa Kevin Feige ile aramız epey limoni olabilir...

YORUMLAR
Parolamı Unuttum