Max Payne'i Neden Çok Sevdim?

"Maximum Pain"

[ Neden Çok Sevdim köşemizde etkisinden uzun süre çıkamadığımız oyunları, bizi en çok etkileyen yanlarıyla birlikte anlatıyoruz. ]

Buraya Max Payne'in tüm hikayesini yazıp sizleri sıkmak gibi bir niyetim yok, zaten 2+1 oyunda oluşan (3. oyun benim için pek Max Payne oyunu gibi değil) hikayeye çoğunuz oynayarak tanıklık etmişsinizdir, en kötü oynamış olan arkadaşlarınızdan dinlemişsinizdir. Ha sene 2020 olmuşken hala Max Payne oynamadıysanız, kendiniz için büyük bir kayıp. Bu yazıyı burada okumayı bırakıp hemen Max Payne oynamaya gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. 

New York, çoğu insan için bir cazibe merkezi gibi gözüküyor olabilir. Işıltılı sokakları, devasa reklam panoları, müzeleri, metroları, hakkında yazılmış şarkıları ve daha nicesiyle New York popüler kültürün çok büyük bir parçası, bir şehirden daha fazlası... Ancak benim aklıma New York denilince hep yer altı dünyası, çeteleri, mafyaları ve polis departmanı geliyor. Bunun baş sorumlusu da o malum şahıs, Max Payne! 

Max Payne'in adı bile ızdırap çekmekten geliyor. "Maximum Pain" yani en üst seviye acı, cidden Max'in hayatında çektiği acılar da hep en üst noktadan saplanıyor kalbine, neyse ki ağrı kesicilerin gideremeyeceği hiçbir acı yok! 2001 yılında o zamana kadar pek duyulmamış Remedy firması belki de TPS oyunlarının kaderini değiştirecek, oyun dünyasına "slow motion" olayını başarıyla yerleştirecek, küçük bütçeli bir oyun piyasaya sürdü. Sonrasını ise oyun tarihi yazdı...

Bir Acayip Adam

Aslında önce Max Payne'in nasıl ortaya çıktığına kısaca bir değinmek lazım. Remedy oyunu yapmaya başladığında cidden çok az bir bütçeleri var ve bu bütçe darlığı yüzünden yaratıcı olmak zorunda kalıyorlar. Örneğin ara sahnelerin sinematik yerine çizgi roman şeklinde olması tamamen bu bütçe darlığı yüzünden ama bu durum ortaya muhteşem bir hikaye anlatımının çıkmasını sağlıyor. Yine oyundaki karakterleri canlandıracak aktör tutacak paraları yok bu yüzden Sam Lake, ekibi ve akrabaları el birliğiyle karakterleri canlandırıyor. Hepimizin hafızalarına kazınan o ekşi suratlı Max Payne ise aynı zamanda oyunun yapımcılarından olan Sam Lake'in ta kendisi. Oyundaki diğer NPC karakterler de ya ekipten birileri ya da Sam Lake'in akrabaları. Yani Sam Lake'in suratıyla, Sam Lake'in amca oğlunu vuruyorduk! 

Max Payne'in hayat hikayesi ilk oyunun başına kadar o kadar güzel ve kitaba uygun ki. Oldukça başarılı bir dedektif, muhteşem bir koca ve taze bir baba. Ancak işler böyle ilerleseydi Max Payne'i tanıyamazdık, bir noktada işlerin bocalaması gerekiyordu ve işin içine biraz New York, biraz İskandinav Mitolojisi ile harmanlanmış uyuşturucular biraz da hayatın kendisi girdi. Daha ilk bölümde karısı ve çocuğunu ölü bir şekilde gördük Max Payne'in, daha dramatik bir oyun açılışı düşünemiyorum. Ayrıca Amerikan Rüyası'nın sanıldığı gibi gösterişten ibaret olmadığı da ilk bölümden itibaren iliklerinize kadar işliyor. 

Eskiden kullanılan bir deyim vardı, "Hayatın sillesini yemek" diye, işte Max o silleyi öyle bir yiyor ki, onun her adımında acı daha da artıyor. Karakteri ve oyunları böylesine ilgi çekici ve bağ kurulabilir yapan şey de bu zaten; Max'in aldığı her karar, yaptığı her şey bir noktadan sonra size de mantıklı gelmeye başlıyor. Max'in kendi kendine konuştuğu her sahnede, "merak etme Max Emmi, beraber hallederiz bu işi" diyorsunuz. Ancak Max, ne zaman bir şeyi halletmek istese işler daha da kötü gidiyor.

"Amerikan Rüyası" 

Max Payne'in senaristi Sam Lake'in Finlandiyalı olması oyunun senaryosuna ve New York atmosferine bambaşka bir boyut katmış. New York'un o kasvetli havası, kar yağışı, Viking temasıyla boyanmış senaryo detayları, hikayeyi bambaşka bir hale getiriyor. O yüzden olacak ki Sam Lake, Amerikan Rüyası'na bambaşka bir perspektifen bakmayı başarmış, uzaktan her şeyin mükemmel olduğu bu hayatın içine sıkışan insanlar, bu hayatın arka planı oyunlarda sürekli yüzümüze vuruyor. Max ile birlikte sizde bu bozuk düzenin farkına varmaya başlıyorsunuz. Zaten Max Payne 2'nin üçüncü bölümünün adı "Waking up the American Dream". 

Yazıyı yazarken Max'in hayatını düşününce, yine içimi bir keder kapladı. Bu adamın hayatında hiç mi güzel şeyler olmaz? Cevabı "olur" diye düşündüyseniz, olayı anlamamışsınız. Çünkü bunca yıllık oyun hayatımda Max Payne 1 ve 2 kadar mutsuz biten oyunlar görmedim. Tamam belki intikamlar alındı ama Max'e ne olacak? Önce karısı ve çocuğu sonra hayatının bir diğer aşkı, ikinci baharı Mona Sax... Üçüncü oyuna değinmek bile istemiyorum ancak Brezilya gibi eğlenceli bir yerde bile Max, hayatını cehenneme çevirmeyi başarıyor, yine elini attığı insanlar, koruması gereken insanlar ölüyor. 

Oyun karakterleri genelde ilham verici, başarılı, pes etmeyen ve bunlar gibi olumlu sözlerle tasvir edilen karakterler olur; işte Max Payne bunların tamamen dışında, o da hepimiz gibi hayatında başarısız olabiliyor, o da aşk acısı çekiyor. Bu yüzden olsa gerek hayatımda Max Payne harici başka bir oyun karakterini kendime yakın bulamadım. Çünkü RYO oyunlarını bir kenara bırakırsak, oyunların bize sunduğu karakterler çoğu zaman mutlu sona endekslenmiş oluyor. Bu durumda beni şaşırtan ve şoke eden bir diğer oyun da Spec Ops: The Line olmuştu. Merak eden varsa zaten kısa süren bir oyun, deneyebilir. 

"Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya"

Max Payne'in çıkmasının ardından neredeyse 20 sene geçti. İkinci oyun Rockstar/Remedy iş birliğinde yine bizlere ilk oyuna benzer duyguları yaşattı. Ancak dediğim gibi üçüncü oyun için bunları söylemek pek mümkün değil. Rockstar, Max Payne 3'e biraz daha "Rockstar Oyunu" havası katmaya çalışmış. Oyun şaheser bir TPS olsa da kötü bir Max Payne oyunu. Bir kere sonu mutlu bitiyor! 18 sene içerisinde çok fazla oyun serisi, çok fazla oyun karakteri gördük. Kimisiyle bir bağ kurduk, kimisi bize itici geldi. Ancak benim kendi adıma hiçbirisi bir Max olamadı, halen açıp ilk iki oyunu peş peşe bitirip senelik acı dozumu alıyorum. 

Max Payne gibi bir adamın elbette çok acayip düşmanları da olacaktı, bana göre oyun dünyasının en çok hakkı yenen kötü adamı Vladimir Lem ile de Max abim sayesinde tanıştım. O'nun "Max! Dearest of all my friends!" deyişi günlük hayatımda bile sıkça kullandığım bir laf haline geldi. Keza zekası biraz kıt olsa da oldukça komik olan Vinnie Gognitti ve onun meşhur Captain Baseball Batman kostümü içerisinde yaşadığımız o unutulmaz bölüm yine güzel bir anı olarak hayatımızda yer etti. 

Muhtemelen epeyce bir dönem yeni bir Max Payne oyunu görmeyiz, belki her şeyi yeniden yapmayı adet edinmiş Amerikalılar ilk oyuna bir yeniden yapım yapar ama sanmıyorum, olursa da hayran yapımı olur. Zaten bir işi en iyi yapacak kişiler de o işe cidden gönül vermiş kişilerdir. Max Payne'in bol acıyla donatılmış, kederli yolculuğu oyun dünyasına geldi ve gitti. Onun sayesinde Remedy gibi bir firma tanıdık, TPS oyunların neler yapabileceğini gördük, bir insan ne kadar acı çekerse çeksin, daha fazla acıya yer varmış bunu da öğrendik. Max Ağabey, onu en son bıraktığımız yer olan Brezilya sahillerinde çok mutludur umarım, artık acı dolu günleri geride kalmıştır. Sanırım bu hayatta iyi ve uzun bir tatili Max Payne'den daha çok kimse hak etmiyordur...

YORUMLAR
sserkansozer
24 Mayıs 2020 23:47

1 ve 2 remake olsa bomba olurdu :) 

oe93
sserkansozer
7 Nisan 2022 01:10

keşke başka bir şey isteseymişsin demeyeceğim temiz kalpli arkadaş. iyi ki bunu istemişsin :) 


DrKllr
24 Mayıs 2020 20:59

Max Payne başkadır. Özellikle birinci ve ikinci oyun. Ben şahsen üçü hiçbir zaman sevemedim. Özellikle o saçma loading mevzusu falan bıkkınlık getirmişti artık. İlk iki oyunun o güzel atmosferi de gitmişti. Olmamıştı benim için. Hep bir köşelerde Mona'yı aramıştı gözlerim.

oe93
DrKllr
7 Nisan 2022 01:09

[Bu yorum kullanıcı tarafından silinmiştir]


sSnake
24 Mayıs 2020 16:52

Max Payne sevmeyen bizden değildir.

skyfall
24 Mayıs 2020 15:55

Bu saatten sonra bir Max Payne 4 gelmeyeceğini düşünüyorum. Gelse bile adama nasıl bir acı çektirecekler? Tekrar aynı hikayeyi evirip çevirip kullanmak istemeyeceklerdir. Bence en iyisi Max Payne’e soft reboot atmak olacak, tabi bu reboot’u yapan Remedy’den başkası olmamalı. Rockstar’ın yayıncılık ve finansal destek sağlaması yeterli olacaktır. Makale için ellerine ve klavyene sağlık, tekrardan bir yükleyip oynayasım geldi be. 

Orcuncharted
24 Mayıs 2020 15:32

Şu serinin dördüncü oyunu bir duyurulsaydı... Yeni bir Max Payne oynamayalı çok uzun zaman oldu :(

Bu arada, muazzam bir yazı olmuş... Okurken bir an bile sıkılmadım. Çok güzel bir nostalji yaşattı. Eski günlere döndüm. Ellerinize ve emeğinize sağlık.

Justice League: Snyder Cut Nedir? DCEU'yu Nasıl Etkiler?

Büyük değişiklikler mi? Gönül alma mı?

Justice League: Snyder Cut Nedir? DCEU'yu Nasıl Etkiler?

Dünya tarihinde çok az film, 2017 yılında vizyona giren Justice League'in yaşadığı kadar garip ve üzücü olayı yaşamıştır. 2014 yılında duyurulan film Zack Snyder tarafından yönetilecek ve planlanan iki JL filminden ilki olacaktı. 2019 yılında ikinci Justice League filminin vizyona girmesi düşünülüyordu. Ancak filmmin çekimleri sırasında Zack Snyder'ın kızının vefat etmesi üzerine filmin çekimlerini daha önce Avengers'ı da yöneten Joss Whedon devraldı. Sonrasında çok sayıda yeni sahne çekildi ve filmin bütçesi 300 milyon doları aştı. Bugün bile Justice League yapımı en pahalı filmler arasında yer alıyor.

İşte her şey Snyder'ın gidip yerine Whedon'un gelmesiyle başladı diyebiliriz. DC hayranları tarafından filmi "yumuşattığı" iddia edilen Whedon'un final versiyonu her alanda büyük bir başarısızlık yaşadı. Ancak çok sayıda hayran filmin Snyder versiyonun çok daha iyi ve DC'ye yakışan karanlık bir film olduğunu düşündü. 2017 yılından bu yana bir yerlerde filmin Snyder versiyonunun olduğunu ve Warner Bros'un bunu yayınlaması gerektiği söyleniyor. Hatta filmin oyuncuları bile çoğu kez bu kampanyada aktif rol oynadılar. Aslında ortada tam anlamıyla bir Snyder Cut yok! Zack Snyder'ın çektiği sahnelerin bir kısmının filmden çıkarıldığı doğru ama film hiçbir zaman Snyder tarafından tamamlanmadı. 

Geçtiğimiz günlerde HBO'dan gelen haber büyük umutlarla beklenen Snyder Cut'ın 2021 yılı içerisinde HBO Max'ta yayınlanacağını söyledi. Büyük bir beğeni ve ilgi toplayan bu haberin ardından filmin hangi şekilde yayınlanacağı ise henüz belli değil. 6 bölümlük bir dizi halinde yayınlanması da opsiyonlardan birisi. Snyder'ın yaptığı çekimlerde tam anlamıyla bir son yer almadığı için karantina sonrasında ekibin bir araya gelip yeniden bazı sahneleri çekeceği de konuşuluyor, bu yüzden olacak ki 2021'e kadar olan süreçte filmin en az 20-30 milyon dolar civarında bir ek bütçeye ihtiyacı olacağı belirtiliyor. 

2017 yılında filmin vizyona girmessinin ardından DCEU da yeni filmler çekmeye devam etti. Evrenin Batman'i Ben Affleck kesin olarak rolü bıraktı, Superman'i canlandıran Henry Cavill ise rolüyle ilgili hiçbir şey demedi zaten 2017'den bu yana DCEU filmlerinde Batman veya Superman yer almıyor. DC/WB ortaklığı yeni Batman'ini buldu ve role Robert Pattinson getirildi, Matt Reeves'in The Batman'i için çalışmalar sürüyor. Yeni Superman için durum biraz daha muallakta. Hatta Flash filmiyle birlikte The Batman ile DCEU'nun bağlanması da gündemde. Hal böyle olunca Snyder Cut'ın sadece hayranların gazını almaktan öteye gidemeyeceğini düşünmek normal.

Ancak bir başka ihtimal daha var. Şu anki mevcut DC Sinematik Evreni, Justice League'de yaşananları geçerli kabbul ediyor, yani Snyder Cut'ın evrene getireceği olası yenilikler büyük soru işaretlerini de beraberinde getirecek. Örneğin Snyder Cut'ın içerisinde yer alması büyük ihtimal olan Darkseid'ın evrendeki varlığı diğer filmleri ve evreni nasıl etkileyeceğini bilemiyoruz. Yine Batman hikayesinin farklı bir yola girmesi The Batman'i olmasa da mevcut DCEU'daki Batman portresini epey değiştirebilir. Wonder Woman için durum biraz daha farklı çünkü hem ilk filmi hem de gelecek olan ikinci film geçmişte geçiyor. Aquaman ise devam filminde Snyder Cut'ın olası etkilerine karşı bir tutum sergileyecek mi? Tüm bu soruların cevabını zaman gösterecek.

Şimdi ufukta cidden bir Snyder Cut var ve büyük bekleyiş son buluyor. Ancak DCEU'nun hayatına devam ettiğini düşününce bu versiyonun evreni herhangi bir şekilde etkileyeceğini sanmıyorum. Zaten 2017 yılında vizyona giren versiyonla bile tüm evren bambaşka bir yola girmişken WB'nin aynı kumarı ikinci kere oynayacağını düşünmek çok fazla hayalcilik olur. Potansiyel Flashpoint filmiyle beyaz bir sayfa açmaya hazırlanan DC/WB ortaklığının Snyder Cut girişiminin en temel sebebi bana göre yeni yayın servisi HBO Max'e kullanıcı çekmek ve hayranların gönlünü almak. Yine de gerçekten kaliteli bir Justice League filmi izleme ihtimalimizin olması her şeye rağmen heyecan verici gözüküyor. 

Parolamı Unuttum