Menajerlik Oyunlarını Neden Çok Seviyorum

Varsayalım 3-5-2

Yazıya giriş yapmadan önce 31 Ağustos günü kaybettiğimiz Ferhan Şensoy'u saygıyla anmak isterim. Bugün bir şeyler yazarak kendimi ifade edebiliyorsam payı çok büyüktür. Kendisiyle hiç tanışmamış olsam da her anlamda benim için büyük bir ustaydı. Ruhu şad olsun, mirası için sonsuz teşekkürler.

Böyle transfer dönemi günlerinde dört bir yanım futbolla sarılı olduğu için başka konulara odaklanmak epey zor oluyor. Sanki bizi dinliyorlarmış gibi kafamızda kadro planlamaları, şu şurada oynar falan derken bütün yaz bitti. Üç ay boyunca ne yaptın derseniz ekonomi konusunda epey çalıştım malum FFP diye bir gerçek var artık hayatımızda. Bu kadro planlama deneylerini gerçek hayatta yapamayacağım için en yakın deneyim olan FM'ye sığındım yine, yeniden. Daha önce neden çok sevdim için farklı oyunlar yazmıştım ama bu sefer genel bir türden bahsedeceğim, ya da devamlılığı olan bir oyun serisinden menajerlik oyunlarından. Transfer dönemi üstüne elinize çayınızı, kahvenizi alın keyifli bir yazı olmasını umuyorum. 

En başta söyleyeyim bu yazda menajerlik oyunlarının tarihinden bahsetmeyeceğim. Onu zaten burada yazmıştım. Amacım 20 senedir aralıksız her sene binlerce saat gömdüğüm bir oyun türünü niye bu kadar sevdiğimi anlatabilmek. Bu kadar uzun bir sürede çok çeşitli oyunlar oynasam da menajerlik oyunları hep sakin bir liman gibiydi, bir şekilde rotam hep oraya kıvrıldı. Bu saatten sonra da değişmesi pek mümkün değil gibi gözüküyor. Muhtemelen FM 22 ile birlikte birkaç yeni kariyere başladıktan sonra canım Batistuta-Rui Costa iş birliği çekecek ve CM 99/00 yüklerken bulacağım kendimi. Bir bekte Di Livio bir bekte Torricelli ile Lazio-Roma-Parma-Inter-Milan-Juventus arasında zirve mücadelesi vereceğim, hatta sanırım FM22'yi beklemeden bu gece başlayabilirim bu işe, yazarken bile ağzım sulandı. 

En İyi Rol Yapma Oyunları

RYO diyince hemen böyle Baldur's Gate, Witcher, Dragon Age veya KOTOR gibi efsaneler aklınıza geliyor olabilir. Bu oyunlara da ayrı bir aşkım olsa da bana göre menajerlik oyunları en iyi rol yapma imkanını sunan oyunlar. Neden mi? En başta tamamen kendinize göre seçimler yapıp bir yola başlıyorsunuz. Hiçbir sınırlama yok, İngiltere alt ligi de olur, Serie A da Türkiye'de memleketinizin takımıyla bir serüvene bile çıkabilirsiniz. Bu özgürlüğü veren başka bir RYO oyunu yok. İkincisi yeni FM'ler ile birlikte artık karakteriniz ve tercihleriniz sizi belli eden özellikler oluyor. Defansif mi oynuyorsunuz, ofansif mi? Gençlere yatırım yapmayı tercih edip uzun vadeli mi düşünüyorsunuz? Günü kurtarmaya mı çalışıyorsunuz? Medya ile aranız nasıl? Paradan anlar mısınız? Hepsi oyun içerisinde somut bir şekilde karşılık buluyor ve iş bulmanızı etkiliyor. Keşke gerçek hayatta da benzer bir CV tarzı olsa da şirketlere yollayabilsem. Gerçi 18 yaş altı çocuk işçi çalıştırmaktan hapse girebiliriz ama denemeye değer...

Bazen böyle içim daralınca, buhran anlarında kendimi sahile atıp kafayı boşaltmayı çok severim. Sonunda rüzgar nereye savurursa oraya gideceğimden "su akar yatağını bulur" diyerek kendimi telkin ederim. Oyunlarda bu hissiyatı menajerlik oyunları haricinde yaşamak çok zor. Finansal anlamda dibe vurmuş bir takımda hayatta kalmak, özgüveni paramparça olmuş bir kadroya umut vermek pek tabii bu buhran zamanlarında insanın kendini motive etmesini de sağlayabiliyor. Yani en azından benim için hep öyle oldu. Çok mu canım sıkıldı, işsiz bir kariyere başlarım rüzgar nereye götürürse, yapabildiğimin en iyisini yapmaya çalışırım. O an amaç Aydınspor'la ligde kalmak ise dünyada daha önemli bir şey yoktur benim için, tüm mesaimi oraya veririm. Belki yeni dertler edinirim ama çözümün sadece benden olacağı dertler edinmek, gerçek hayatın sizden bağımsız dertlerinden çok daha kabul edilebilir bir durum. Geldik mi yine RYO'ların insanı en çok çeken yanına, "gerçek hayattan uzaklaşma" bu alanda da menajerlik oyunlarının eline su dökebilecek bir oyun olduğunu sanmıyorum, en azından türü sevenler adına.

Kağıtları Çıkarın Yazılı Yapacağım

Öğrencilik hayatım boyunca ders çalışmaktan nefret ettim, bir masanın başına oturup anlamsız çoktan seçmeli sorulara bakmak çok manasız geliyor. Bu görüşüm hiç değişmedi, lakin söz konusu menajerlik oyunları olunca elime kağıdı kalemi alıp saatlerce çalıştığım zamanlar oluyor. Eskiden alışkanlık hala yeni bir taktik deneyeceğim zaman önce bir çizerim, kağıt üzerinde bakarım hangi alanlarda güçlüyüz, nerelerden bizi üzerler. Sonra işin en sevdiğim kısmı bu taktiği doldurma kısmı başlar. Oyuncu arama sekmesinden bütçemize göre kim var kim yok çıkarırım, eldeki oyunculardan hangileri buna uyar hangileri uymaz detaylı bir çalışma yapılır transfer listesi önce kağıda sonra oyuna geçirilir. Kıran kırana süren pazarlıklardan sonra iyi kötü bir kadromuz olur ve sezona başlarız. 

Bu yukarıda yazdıklarım bir menajerlik oyuncusu için ideal senaryodur. Bir de işsiz başlanan kariyerlerde sezon ortası elinizde hiç haberiniz olmayan bir kadro ya da daha doğru bir tabirle bir bomba kucağınıza bırakılmış olur. Bu sefer daha ciddi bir çalışma yapmak gerekiyor. Eldeki oyuncuları birey birey inceleyip bu kez eldeki malzemeye göre bir yemek yaparsınız. Bu sefer bu kadro ne oynar diye kara kara bir düşünce sarar kafanızı, düşünür düşünür bulamazsınız. Zira sizden önce gelen hoca da bulamamış bir çıkış yolu. En nihayetinde o kara kaplı defter tekrar açılır ve envai çeşit formasyon kağıda dökülür bazen sayfalar koparılır çöpe gider, bazen o kadar çok karalanır ki son çıkan şeyi ayrı bir sayfaya temize çekmek gerekir. Şimdi bu yazdıklarım türe yabancı insanlar için çok tuhaf ve anlamsız gelecektir ama işin tadını bir kere alınca bırakmak mümkün olmuyor, olsaydı 20 senede en azından bir süreliğine bırakabilirdim..

Nostalji Hissi

Menajerlik oyunlarında işin içerisinde gerçek insanlar olduğu için nostalji hissi bir kademe daha öteye gidiyor. Yani zamanında sahada oynarken izleyip büyülendiğiniz futbolcuların hocalığını yapmak şahane bir deneyim. Bunu geçmişe dönüp yapmak daha da şahane bir deneyim. Batistuta-Rui Costa önderliğindeki Fiorentina bunun müthiş bir örneği, Rapaiç-Revivo-Baliç gibi üç süper solaklı Fener de oralarda sizi bekliyor. Suat-Emre-Okan-Hagi ile şansınızı deneyebilirsiniz. Ya da "Sergen attı şampiyonluk geldi" maçına kalmadan Zago'nun bir uçan kafasıyla bambaşka bir şekilde hayata geçebilir. Dünyanın neredeyse her yanından bir maceraya çıkabilirsiniz ve bunu ister yeni ister eski oyuncularla yapabilme özgürlüğü yine acayip cezbedici bir tercih. 

Ben şahsen her yeni menajerlik oyununa alışma evresinde bir Fenerbahçe kariyeriyle başlar sonrasında Serie A, işsiz kariyer ve her FM'ye özgü değişik bir deneyim ile hayatıma devam ederim. Yeni bir FM'yi oynarken mutlaka arkada eski sürümlerden birisi de açık olur yani biraz nostalji biraz modern diye geçiş yapa yapa oynarım. Eski oyunların o basitliği bence onları efsane statüsüne koyuyor. Yani 2 saatte biten bir sezon, hızlı transferler, daha az oyuncu ve bol bol efsane futbolcu olması her sene eski bir oyunu da oynamayı cazip kılıyor. FM21 oynarken sıra CM00/01'in idi. Hazır aradan 20 sene geçmişken bu yirmi senedeki değişimi görmek için de şahane bir deneyim oldu. 22'de sıra 99/00'in olacak. Önümüzdeki seneyi bilmiyorum ama FM24'ün yan oyunu kesinlikle CM03/04 olacak! 

Transfer Bir Ömür Sürer, Maç Bir Dakika 

Öğrencilik hayatımı dahil hiçbir zaman uyku düzeni olan bir insan olmadım. Bunda da aslan payı yine menajerlik oyunlarınındır. Çünkü yukarıda anlattığım sebeplerden ötürü her transfer dönemi kesinlikle sabahlanmayla biter. Hele artık yeni FM oyunlarında ekonomi de işin içinde büyük bir pay oynayınca bir yanda hesap makinesi de açmak şart oluyor. Tabii Paris Saint Germain'i yönetmiyorsanız! Bizim ülkemizde işin ekonomisi hep göz ardı edilip, kulüpler borç batağına girdiği için FM'de Türk takımı çalıştırmak ekstra bir zorlukla geliyor. Her şeyden önce ekonomiyi düzeltmeniz gerekiyor. İşte burada da devreye hayatta en sevdiğim şeylerden birisi olan "free agent" veya "approach to sign" ibareleri devreye giriyor. Yazarken bile mutlu oldum, ismimin üstüne sağ tık yaparsanız Oyungezer ile sözleşmem devam ediyor görüşmelere kırmızı başlarım şimdiden uyarayım.

Bu bedava oyuncu alma hastalığı öyle bir noktaya geliyor ki bir süre sonra hayatınız radarınızdaki oyuncuların sözleşmelerini takip etmekle geçiyor. "Şimdi bu adam mutsuz, sözleşme yenilemez seneye Aralık sonunda kanına girerim, Temmuz'da kampa katılır." diye düşüne düşüne insan sarrafı olmanız pek mümkün. Ya da benim kadar deli değilseniz veya ekonomisi çökmüş takımlarda çok zaman harcamıyorsanız parasını basıp oyuncuyu da getirebilirsiniz. Ben daha o seçeneği pek görmedim, arada bir fakirlikten bunalıp istifa edip Premier Lig'e gidince kendimi şımartıyorum sonra da "ya bu oyunun gazı kaçtı" diyerek yeni bir kariyer açıyorum. Bu yokluk hissiyatı ruhuma işlemiş artık, para olan yerde huzur bulamıyorum!

İşte böyle sevgili Oyungezerler, bir menajerlik oyunu başında türlü türlü duyguyu yaşayıp hayatımda hiç olmadığı kadar çok kağıt kalemle haşır neşir oluyorum. Bazen çok üzülüyorum, bazen çok mutlu oluyorum. Çok değişik hisleri aynı anda bünyede barındırıyorum. Bu yüzden olacak ki ben bu oyunları gerçekten çok seviyorum. Doğum günü hediyeleri, yıl dönümleri vesaire güzel şeyler de hayatta beni bedavaya gelen bir Batistuta kadar mutlu eden çok az şey oldu bu yaşıma kadar. Bakalım FM22'de yeni nesil z kuşağı futbolcularına da bu tutkuyu ve kazanma azmini aşılayabilecek miyiz? Her geçen sene biraz daha yaşlanırken artık FM'de bile kendimi transfer etmeyeceğim bir yaşa geldim. Free Agent olsam bile 2 seneden fazla kontrat vermem kendime. "Hot prospect for the future" olduğum güzel günlere bir bakış atarak yazıyı bitiriyorum, umarım okurken benim yazdığım kadar keyif alırsınız. Önümüzdeki maçlarda görüşmek üzere umarım hayat size hiç çalıştığınız yerden gol yedirmez. 

YORUMLAR

League of Legends Türkiye Büyük Finali 2021'in Şampiyonu Galatasaray Oldu

Bizi Dünya Şampiyonasında temsil edecekler

League of Legends Türkiye Büyük Finali 2021'in Şampiyonu Galatasaray Oldu

Shang-Chi and the Legend of the Ten Rings - İnceleme

Marvel’da şark esintileri

Shang-Chi and the Legend of the Ten Rings - İnceleme

Bir sinema sever ve çizgi roman okuru olarak Disney bünyesinde sinema tarihinin en büyük gişe canavarı olan seri haline gelen Marvel Sinematik Evreni’ni takdir etmemek gerçekten zor. Çizgi roman sayfalarında gördüğümüz karakterleri, hayal gücünü zorlayan hikayeleri ve destansı sahnelerin bulunduğu panelleri beyaz perdeye yansıtmakta büyük ölçüde son derece başarılı olan serinin iki sene önce çıkan Avengers: Endgame ile zirve yaptığını söylemek de yanlış olmaz. 22 filmlik bir hikayeyi ustalıkla bağlayan Endgame, çoğu seyirci için adeta Marvel Sinematik Evreni’nin finali gibi hissettirmişti. 

Fakat, bu devasa serinin arkasındaki Kevin Feige bize Endgame’in sadece 22 filmlik Infinity Saga’nın finali olduğunun sinyallerini uzun süredir veriyordu. Sinema perdesinden fırlayıp Disney+ vasıtasıyla TV ekranlarına da sıçrayan MCU, artık istisnasız her hafta hayranlarına bir içerik sunabilecek kadar genişleyip, Spider-Man Far From Home ile biten 3.faz sonrasında adeta bir içerik üretim fabrikası haline geldi. Fakat şunu unutmamak lazım, Marvel’ın sunduğu film ve diziler her kadar beğenilirse beğenilsin, bizim dilimizde güzel bir söz var: Her şeyin fazlası zarar. Sürekli devam eden, bağlantılı öykülerin uzun uzadıya devam ettikçe kalitesinde düşüş olması, seyirciyi artık şaşırtmaması pek uzak olduğumuz kavramlar değil. Üstelik MCU oldukça uluslararası hayran kitlesine sahip bir marka haline geldikçe çoğu seyirci, karakterlerdeki etnik çeşitliliğin artmasını, sadece Amerikalı kahramanlardan fazlasının görülmesini , hikayenin ekseninin genişlemesini talep ediyor. 

Tabuları Yıkmak Ya Da Yıkmamak İşte Bütün Mesele Bu

Kevin Feige ve Disney de bu talebin farkında olmuş olacak ki, Marvel Sinematik Evreni’nin süper kahraman filmleri türü içinde pek çok farklı alt dalı keşfetmeye başlıyor. Disney / Marvel Guardians of the Galaxy ile ilk kez az bilinen karakterleri ve daha deneysel filmleri keşfetmeye başlarken, bu trend Shang-Chi karakteri ile devam etmekte. Fakat, Guardians of the Galaxy, Iron Man ve Avengers filmleri arasında seyirciye sunulan farklı bir tat olarak servis edilirken, Shang-Chi’den bir sonraki film olan Eternals’a baktığımızda MCU’nun beyaz perdedeki geleceği kısmen tanınmayan karakterlere emanet edilmiş durumda. Guardians of the Galaxy bize tanıdığımız süper kahraman filmlerinden farklı olarak bir uzay komedisi sunarken, Shang-Chi And The Legend of the Ten Rings filmi, Uzakdoğu aksiyon filmlerinden esinlenmiş, Black Panther filminin Wakanda mistisizmini bir sonraki noktaya taşıyan fantastik bir destan vaat ediyor. Şaşırtıcı derecede uzun bir kısmı Çince dilinde olan ve yıllardır karikatürize edilen Asyalı karakterlerden kendini sıyırmayı başaran Shang Chi filmi, Uzak Doğu filmlerinin hem görsel hem tematik unsurlarını Hollywood gişe rekortmeni aksiyon filmleriyle harmanlayarak, tıpkı Black Panther gibi başarılı bir kültürel sentez örneği ve keyifli bir aksiyon filmi olmuş.

Hikayeden ve karakterlerden sürprizleri bozmadan bahsetmek gerekirse, filmin ismiyle aynı adı taşıyan ana karakterimiz Shang-Chi, Simu Liu tarafından canlandırılıyor. Kendisinin genç yaşına rağmen, fiziksel performansıyla adeta yılların aksiyon yıldızı gibi bir hava yarattığının altını çizmem lazım, gerek oluşturduğu sempati, gerek dövüş koreografilerindeki başarısıyla, bana Jackie Chan’in gençlik yıllarını anımsattığını söylemem gerek. Shang-Chi’nin yoldaşı olarak filmin mizah yükünün ağırlığını çok büyük ölçüde çeken, Asya-Amerikalı rap sanatçısı ve aktris Awkwafina’nın Katy karakteri ile oluşturulan inanılmaz sevimli bir dinamik var. İkilinin arkadaşlığı, gündelik sorunları ve aile yaşantıları oldukça tanıdık hissettiriyor, bu da karakterlere seyirci olarak kısa sürede bağlanmamıza yol açıyor. Üstelik kendilerinin Amerika toplumunda yaşayan Asyalı bireyler olarak maruz kaldıkları ırkçılık ve ayrımcılığa dair ufak dokunuşlar oldukça etkileyici.  Bir Marvel süper kahraman filmi elbette baş düşmansız olmaz, antagonist olarak da karşımıza Hong Kong sinemasının usta aktörü Tony Leung tarafından canlandırılan Wenwu karakteri var. 

Dayak Atmanın Duygusal Tarafı

Wenwu karakteri Shang-Chi’nin babası olması sebebiyle aralarındaki ilişki standart bir süper-kahraman / baş düşman ilişkisinden çok daha fazlasını bize sunuyor. Tony Leung’un performansının filmin en ilgi çekici kısmı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Böylesine usta bir oyuncuya yazılan baş düşmanın tek boyutlu bir kötü adamdan ziyade, çok daha trajik ve kompleks bir karakter olduğunu görmek, bir sinema sever olarak son derece keyif verici. Kendisinin gözüktüğü her bir sahnede seyirciyi ekrana kilitlemeyi başaran kötü adamlar kervanına biri daha eklendi diyebiliriz, üstelik Wenwu karakteri çizgi roman okurlarına başta pek tanıdık gelmese de, Iron Man 3 filminde Marvel hayranlarına vaat edilen Mandarin karakterinin kendisiyle bağlantısı ve filmin adında geçen 10 Halkalar’ın gerçek sahibi olması kendisinin asıl kimliği konusunda hayranların kafasında bir fikir oluşturmuştur diye tahmin ediyorum. Film hakkında hiçbir sürprizi kaçırmamak adına sadece şunu söyleyebilirim, Iron Man 3 sizde hayal kırıklığı yarattıysa, bu filmdeki sürprizler sizi bu konuda oldukça tatmin edecektir, eğer Iron Man 3’deki Mandarin sürprizini benim gibi ilginç bulduysanız ise, yine hoş bir sürpriz burada mevcut.

Shang-Chi filminin karakterler arasındaki ilişkileri ve kuvvetli oyunculukları ile duygusal açıdan etkili sahneleri bulunuyor bulunmasına fakat uzak doğu aksiyon filmlerinden esinlenmeleriyle en iyi yaptığı iş tartışmasız aksiyon sahneleri. Ustalık eseri bir dublörlük örneği ve A kalite dövüş sahnesi koreografilerle rahatlıkla bir süper kahraman filmlerinde gördüğüm en kaliteli dövüş sahnelerinin bazılarına Shang-Chi filminde şahit oldum. Aksiyon sahnelerinde özellikle en sevdiğim nokta, Asya dövüş sanatı filmlerinin çeşitli alt türlerinden gerçekten nasıl ilham aldıkları ve çeşitli aksiyon sahneleriyle onlara nasıl saygı duydukları oldu. Hero veya House of the Flying Daggers filmlerine benzer silah dansları, Raid filmindeki gibi hızlı vuruşlarla acımasız yakın dövüş dövüş sekansları veya Jackie Chan tarzı uçan tekmeli kung-fu mücadeleleri… Hepsinin başarılı örneklerini gözlemlemek mümkün. Aksiyon ve dövüş sanatları filmi sevdalılarını memnun edecek sayısız sahne var ve hepsinin bu kadar iyi kotarılması beni fazlasıyla şaşırttı. Bazı dövüş sahnelerini Youtube’dan açıp tekrar tekrar seyredeceğime eminim. 

MCU'nun Son Yıldızı Shang-Chi'ye Merhaba

Hem duygusal açıdan vurucu sahnelerin hem de böylesine kaliteli aksiyon sahnelerin olduğu bir film şu ana kadar kusursuz duyuluyor ancak karşımızda kusursuz bir iş yok. Filmin seyir zevkini son derece yükselten unsurlardan biri olan mizahı, büyük ölçüde çok iyi olsa da, MCU filmlerinde dramatik anların ve filmin en kilit noktaların yersiz şakalarla kesilmesi artık son derece can sıkıcı hale gelmeye başladı. Maalesef bunun pek çok örneği Shang-Chi filminde mevcut. Bu en dramatik anlarda araya giren yersiz şakaları filmlere koymayı bıraktıklarında, MCU filmlerinin çok daha iyiye gideceği kanaatindeyim. Bununla beraber, aksiyon sahnelerinin bu kadar kaliteli olduğu bir filmi, yine CGI yaratıklara fazlasıyla başvurulan, ne olup bittiği seçmenin zor olduğu bir görsel kaosla savaş sahnelerini sonlandırmasını biraz abes buldum. Bilgisayar animasyonu yaratıklardan ziyade, birebir bir dövüş sahnesiyle Shang-Chi çok daha etkileyici bir final sunabilecek iken, bu alanda sınıfta kalmış. Marvel filmlerinin ve dizilerinin sürekli düştüğü bu hataların Shang-Chi’de de tekrarlanması artık iyice göze batmaya başladı. 

MCU filmlerinin belirli klişelerinin varlığına rağmen, Shang-Chi And the Legend of the Ten Rings filminin iyi bir sinema yapımı ve MCU hayranları için çok iyi bir orijin hikayesi olduğunu düşünüyorum. Asya kültürü ve sinemasına verilen değer, güçlü oyunculuklar ve muhteşem aksiyon sahneleriyle Shang-Chi filmini herkese gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Üstelik, After-Credits sahnesinin MCU’nun geleceği için son derece heyecan verici gelişmeler vaat ettiğini söylemeden geçmeyeyim. Filme bir de puan vermem gerekirse 7.5/10 benim adıma ideal olacaktır. Shang-Chi’nin MCU içindeki geleceğini ve Avengers ekibine katılmasını merakla bekliyorum. Yeni süper kahramanımız hayırlı olsun.

Parolamı Unuttum