Retrospektif - Akira Kurosawa

Japon sinemasının Batıya açılan penceresi

Japonlar gelenekçi ve içine kapanık bir millettir. Keza daha ancak geçen yüzyılın başında dış dünyaya kapılarını açmış, bu yüzden de gelenekçiliklerini azalarak da olsa bugüne kadar taşımışlardır. Batıdan bu denli farklı yaşam ve çalışma disiplinlerine sahip olmalarının sebebi de budur aslında. İşte yönetmen Akira Kurosawa’yı bu denli özel kılan şey de bu gelenekçiliğin arasından çıkıp tüm sanat dünyasına ilham kaynağı olabilmesidir.

Tabii Kurosawa sinemasının Batı’da bu denli başarılı şekilde kabul görmesinin sebeplerinden biri de filmlerinde hayranı olduğu Batı sinemasından esintiler ve izler taşımasıdır. Zira sanatının gelişiminde büyük önemi olan babası ve abisi, Kurosawa’yı daha küçük yaşlardan itibaren Batı sinemasıyla tanıştırmış ve farkında olmadan gelecekteki sinema anlayışını şekillendirmiştir.

Sinema sanatı genelde seyirci için gerçek dünyadan kopma aracı olarak görülse de Kurosawa filmlerinde durum bunun tam tersidir. Seyirciyi hayatın gerçekleriyle (özellikle de ölümle) yüzleştirmekte ısrar eden, karamsar bir ton hakimdir. Bunun sebebi olarak da Kurosawa’nın kardeşlerinin ölümüne birer birer şahit olması, 1923’teki Büyük Kanto Depremi ve Japonya’nın korkunç bir yıkım yaşadığı İkinci Dünya Savaşı dönemlerini de birebir olarak yaşamasını gösterebiliriz.

Yönetmenin dünya çapında üne kavuşmasını sağlayan filmleri Rashomon ve Seven Samurai olmuştur -ki bunların safkan samuray filmleri olması da hayli ironiktir. Özellikle Seven Samurai sinema tarihinde çok önemli bir yer edinmiş, pek çok farklı kültüre uyarlanmıştır. Kişisel olarak da en çok hayran olduğum tarafının filmlerinde tüm dünyaya örnek olarak pazarlanan samuray kültürünün gerçek yüzünü göstermesi olduğunu söyleyebilirim. Zira kendisinin de samuray kökenli bir aileden geldiğini eklemek isterim.

Kurosawa’nın en başarılı filmlerinde kendisinin özel hayatında yaşadığı yıkımlar ve ardı ardına yaşadığı sağlık sorunlarının etkisini birebir gözlemleyebiliriz. Ran’ın finalinde tanrının insanı terk ettiği anlatılır, Ikiru’da öleceğini bilen kanserli bir adam hayatının amacını sorgular, Tengoku to jigoku’da sosyal sınıflar arası nefret resmedilir (ki çok sevdiği abisi işsizlikten intihar etmiştir). Hatta son filmlerinden olan Yume’de ise direkt olarak Kurosawa’nın yıllardır gördüğü karmaşık rüyalar anlatılır. Zaten birkaç kez de intihar girişiminde bulunmuş, 1993 yılında sette geçirdiği bir kaza sonucu tekerlekli sandalyeye bağlı hale gelip beş yıl sonra da vefat etmiştir.

Şüphesiz dünya sinemasının en esin kaynağı yönetmenlerinden biridir Kurosawa. Japon sinemasının dünyada tanınmasını sağlamış, Toshiro Mifune gibi efsane bir aktörü sinemaya kazandırmış (ki pek çok filminde de başrolü ona vermiştir), savaşın yok ettiği Japonya’yı beraber çekerek Ishiro Honda’nın Godzilla’yı yaratmasına ilham kaynağı olmuş, filmleri Japon kültürü içerikli olsa da içerdiği evrensel temalar yüzünden pek çok farklı kültüre uyarlanmıştır.

Film setlerinde ölmek isteyecek kadar sinemaya adanmış, acı dolu bir ruhtur Kurosawa. Ama o acısını bir mağduriyete dönüştürmektense milyonlarca insanı etkileyen bir sanata dönüştürmeyi tercih etti. Bunun insanın yapabileceği en asil sıçramalardan biri olduğuna inanıyorum.

En Başarılı Filmlerinden Bazıları:

  • Sanshiro Sugata  - 1943
  • Rashomon – 1950
  • Ikiru / Yaşamak – 1952
  • Shichinin no samurai / Yedi Samuray – 1954
  • Kakushi toride no san akunin / Gizli Kale – 1958
  • Yojimbo – 1961
  • Tengoku to jigoku / Cennet ve Cehennem – 1963
  • Akahige / Kızıl Sakal – 1964
  • Dersu Uzala – 1975
  • Ran - 1985
YORUMLAR
sSnake
6 Nisan 2022 12:39

Her filmi ayrı güzel efsane bir yönetmen.

brutalis
5 Nisan 2022 15:26

cok guzel bir icerik olmus, tesekkurler

Parolamı Unuttum