Roots of Yggdrasil – Erken Erişim İnceleme

Dünya Ağacı’nı yeniden yeşertmek bize düştü

Ne zaman Nors Mitolojisi ile ilgili bir oyun görsem hemen takip listeme alırım. Roots of Yggdrasil de bu şekilde listemde yerini almış oyunlardan birisiydi. Steam Strateji Festivali’nde demosunu oynamış, beğenmiş ve merakla beklemeye başlamıştım kendisini. Erken erişim için bir fırsat çıkınca da değerlendirmemek olmazdı. Ben de bu şansı kullanayım, kendisine biraz daha yakından bakayım istedim. Bakalım neler görmüşüz…

Dünya Ağacı’nın dalları arasında bizleri neler bekliyor?

Roots of Yggdrasil, bizleri Raganarök, yani Nors Kıyameti’nin hemen sonrasına götürüyor. Dünya yeniden kurulacak ve insanlar da hayatlarına yeni baştan başlayacaklar. Ama bu söylendiği kadar kolay değil. Kıyametin izleri her yerde kendini gösteriyor ve halen devam eden tehditler var. Geriye kalan bir avuç insan, bir yandan kendilerine güvenli bir sığınak ararken bir yandan da bu tehditlerle başa çıkmak zorunda.

Ekibimizin macerası da tam olarak bu noktada başlıyor. Gemimize atlamış, kara parçaları arasında mekik dokuyor ve kıyameti geride bırakmaya çalışıyoruz. Bu esnada bir yandan da zamana karşı yarışıp Ginnungagap’a (Nors Mitolojisi’nde Dokuz Diyar’ın yaratılmasından önceki sonsuz boşluk) yakalanmamak lazım.

Oyuna adını veren Yggdrasil, yani Dünya Ağacı, Ragnarök esnasında parçalanıp gitmiş ama kökleri dünyanın farklı köşelerinde varlığını sürdürüyor. Biz de bu köklerden yeni umutlar filizlenmesi için uğraşıyoruz. Yggdrasil’in kökleri sadece o umutların yeşermesi için değil, gemimizin hareket edebilmesi için de gerekli. Dolayısıyla her yeni kara parçasında bu köklerin olduğu yerlere ulaşıp onları yeşertmeye çalışıyoruz. Sonrasında da Yggdrasil’in dalları arasında bir sonraki hedefe doğru yol alıyoruz. Tabii bu sonsuza kadar devam etmiyor, er ya da geç o karanlığa yakalanıyor ve en başa dönüyoruz.

Roots of Yggdrasil, birkaç türü birleştiren bir oyun. İlk olarak bu bir şehir kurma oyunu, ama büyük ölçekli değil. Ufak adalarda yerleşim birimleri kurup bir sonrakine geçiyorsunuz. Şehir kurma işini yaparken de 2. türe geçmiş oluyoruz, deste kurma. Hangi binayı veya birimi inşa edeceğinizi, hangi hamleyi yapacağınızı destenizdeki kartları kullanarak belirliyorsunuz. Başlangıçta destenizde kısıtlı sayıda kart var. Görevleri yapıp ilerledikçe yeni kartlarla genişliyor ve zenginleşiyor desteniz. Zaman zaman bulunduğunuz adayla sınırlı kalmak üzere kart geliştirme imkânı da doğuyor, destenizdeki kartlardan birisinin özelliklerini artırabiliyorsunuz.

Son olarak da sıra roguelike kısmına geliyor. Peşinizdeki o büyük karanlığa her yakalandığınızda başlangıç adanıza veya oyundaki ismiyle Holt’a dönüyorsunuz ve rastgele oluşturulan haritalarda maceraya baştan başlamanız gerekiyor. Eldekilerin bir kısmını kaybederken bir sonraki döngüye taşıyabildiğiniz kartlar, özellikler vs. oluyor tahmin edebileceğiniz gibi. Dolayısıyla hem değişen haritalar hem de gelişen ekibimizle, her seferinde farklılaşan bir macera sizleri bekliyor.

Oyunun elinin kuvvetli olduğu yerlerden birisi oynanışta sunduğu bu çeşitlilik diyebiliriz. Göz önünde bulundurmanız gereken birçok unsur, yapmanız gereken türlü türlü seçim var. Destenizi düzenlemek için bazı kartları çıkartabiliyorsunuz. Keşifleri tamamladığınızda hangi ödülü alacağınızı seçiyorsunuz. Haritanın hangi bölgesini açmaya öncelik vereceksiniz, hangi kartları oynayacaksınız, hangi geliştirmeleri alacaksınız, Holt’ta hangi binaları inşa edeceksiniz, yetenek ağacında hangi özelliklere öncelik vereceksiniz derken tercihler dallanıp budaklanıyor ve oyundan aldığınız keyif de buna paralel şekilde artış gösteriyor. Bunu sağlayan da aldığınız kararların etkilerini hissettirecek bir yapının kurulabilmiş olması.

Bunu bir örnekle açıklayayım. Bulunduğunuz adada ana görevi tamamlayıp gemiyi hareket ettirebilecek kadar enerji topladığınızda bir süre daha adada kalıp geri kalan görevleri de yapacak mısınız yoksa bir an evvel adadan ayrılacak mısınız, buna da karar vermeniz gerekiyor. Görevleri tamamlayıp ödüle uzanmak isterseniz adada daha fazla vakit geçirmiş oluyorsunuz -ki bu da sonrası için daha az zamanınız kalması demek. Çünkü toplam zamanınız kısıtlı. Bunun yanında, adada geçirdiğiniz süre uzadıkça Ginnungagap’ın gelmesi riski de artıyor ve gereğinden fazla zaman harcarsanız yakalanıyorsunuz. Sonuç olarak bu da baştan başlamak anlamına geliyor. İşte böyle durumlar sürekli bir risk-ödül hesaplaması yapıp durmanızı ve tetikte olmanızı sağlıyor. Bu da bana göre oyunu daha eğlenceli kılan bir özellik.

Oyunun renkli, göze hoş gelen bir görsel tarzı var. Bu tablo, karakterlerimize de sirayet etmiş, onlar da güzel resmedilmişler. Yggdrasil’den bahsedince akla gelebilecek ilk karakter olan Ratatoskr, bütün varlıkların kaderlerini Yggdrasil’in köklerine kazıyan Nornlar, güzelliği dillere destan Sibyl gibi Nors Mitolojisinden farklı karakterlerle karşılaşıyoruz oyun boyunca ve bunlar da oyuna ayrı bir renk katıyorlar bana göre.

Roots of Yggdrasil henüz erken erişim aşamasında olmasına karşın yapması gereken birçok şeyi şimdiden halletmiş durumda. Hal böyle olunca da geleceğe dair umut veriyor. Hades’i ilk oynadığım anlarda da böyle düşünmüştüm. Umarım erken erişim sürecini başarılı bir şekilde geçirir ve ortaya hafızalarda yer edecek bir oyun çıkar.

Artılar

  • Farklı oyun türlerini başarılı bir şekilde bir araya getiriyor
  • Nors Mitolojisi güzel işleniyor, tanıdık simalar oyuna renk katıyor
  • Stratejik çeşitlilik ve derinlik
  • Farklı adalar, farklı biyomlar

Eksiler

  • Bazı ada tasarımlarının elden geçirilmesi gerekiyor sanki
  • Ufak tefek denge sorunları var

Son Karar: Birden çok oyun türünü bir potada eritip bunu başarılı bir şekilde sunan bir oyun Roots of Yggdrasil. Henüz erken erişim aşamasında olmasına karşın yapması gereken birçok şeyi büyük oranda yapmış durumda. Bu da oyunun geleceğine dair umutları kuvvetlendiriyor. Takip listelerinizde kendisine bir yer açın derim.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum