“Nasıl anlatsam, nereden başlasam…” Yazıya M.F.Ö. üçlüsünün unutulmaz klasiği Bodrum Bodrum’un giriş sözcükleriyle başladıysam sebebi bir an önce yaz tatiline, güneybatı kıyılarına kaçma isteğimi dışa vurmak değil, anlatacaklarıma nereden başlayacağıma gerçek anlamda kararsız kalışımdır değerli okuyucu dostum…
Belki en iyisi bu samimi açıklamanın ardından Saint’s Row serisinin mor rengin tonları bolca yedirilmiş, biraz hayal kırıklığı içeren, bolca eğlence, şamata sosuna bulanmış geçmişine kronolojik sırayla kısaca baktıktan sonra yeni oyunun neler getireceğinden bahsetmek olacak. İki sayfalık yazıda kaç kez “mor, eğlence, şamata” sözcüklerini kullanacağımı, cümle aralarına hangi şiddette “eheihohoho” kahkahalarımı gizleyeceğimi ben de merak ediyorum doğrusu.
MOR OLUR MOR ÇETENİN EĞLENCESİ
Saint’s Row’da yönettiğimiz “reis” son bölümde çok büyük bir patlamayla havaya –epeyce bir- uçmuş, Saint’s Row 2 yöneteceğimiz, komadan uyanan başkarakteri sil baştan tasarlama özelliğiyle başlamış, araçları, yeniden toparladığımız Saint’s çetesini değişik seçenekler aracılığıyla –rengârenk ya da mosmor- kişiselleştirme olanaklarıyla dikkat çekmişti. Daha hapishaneden kaçma – alıştırma bölümünde oynanışta çok önemli bir eksikliğin olduğunu fark ettiğimi, bir – iki dakika kadar otomobil kullandıktan sonra bilgisayar versiyonunun konsoldan maalesef kötü bir şekilde devşirildiğini anladığımı hatırlıyorum. (Hemen her noktaya motorlu kara araçlarıyla ulaşıyorduk ve araç ön tekerlekleri tuşlara nasıl – ne kadar basmamızı görmezden gelerek sadece, ısrarla 45 derece dönüyordu!) Söz konusu ikinci oyunun önemli diğer hatası da, pazarlama – tanıtım sloganlarında ve- veya oyuncu topluluğunda yarattıkları beklentinin özündeydi: “GTA 4’ü zorlayacak bir rakip geliyor!” İster istemez Niko Bellic ve Liberty City ile, mesaj içerikli, karamsar temalı ve ciddi öykü ile kıyaslandı Stilwater’ın zekâ fakiri sakinleri, Saint’s çetesinin yüksek tempolu hikâyesi ve zıpır, yer yer saçma sapan ama eğlenceli yan görevleri; tabiatıyla da bu adaletsiz karşılaştırmadan mağlup, başarısız olarak ayrıldı.
Ancak deneyimli yapımcı Volition ve yayıncı THQ (saygıyla anıyoruz), hatalarından ders aldıklarını serinin üçüncü halkasında kanıtladılar; daha ilk sahnesinden hatta tanıtım filmlerinden son derece absürd, karikatürleştirilmiş (kendi yüzlerinin komik hallerinin kocaman maskelerini takmış, banka soyarken, çevreye kurşun yağdırırken hayranlarına imza dağıtan, birbirlerine laf sokmaktan geri kalmayan, “Mor azizler çetesi”nden bahsediyorum) bir oyunun, eğlence dolu saatlerin beni beklediğini hissettiğimi hatırlarım, Steam’in yalancısıyım, 55 saat boyunca yeni şehrimiz Steelport’ta Survivor, Biri Bizi Gözetliyor gibi tv show(!)larını ti’ye alan Profesör Genki görevleriyle eğlendiğimi, uçuk kaçık tiplerden (ışık hızını zorlayan patenli ninja kız mesela) oluşan düşmanlarla, insan irisi Oleg, iki yüzlü Viola gibi yeni, “cazibe hanım”olgunlaşmış Shaundi, sadık insan Pierce (Pierce de kim yahu?)gibi eski yardımcılarımız eşliğinde çatışmalarım, oyunlarda geçirdiğim güzel vakitler olarak anı arşivimde hak ettiği yeri almıştır.
Nihayet söz etmeye girişebildiğim yeni oyunumuzda ise; üst başlıktan da anlaşılacağı üzere, A.B.D. başkanı olmuş bizim çete reisi, dolayısıyla geleceğin Steelport şehrinin tek hâkimi karakterimiz. Şehrimiz “Zen” adlı uzaylı bir gücün istilası altındadır, ve “Dominatrix’e Gir” adlı görevden tahmin edebileceğimiz gibi; şehrin zihnimizin içindeki, yani bir tür simüle edilmiş haline girip kırmızı kafalarına vurmaya çalışacağız ışın tüfekli Zen birliklerinin.
GİTARATAR İLE UZAYLI KONVOYUNA DALMAK
Yedi dakikalık oyun içi tanıtım filmini izledikten sonra nasıl bir harala gürelenin, nasıl renkli (mor olmasın?) bir ortamın ortasına düşeceğimizi çıkış tarihinden yaklaşık üç ay önce görebilmek hiç zor değil Saint’s Row’un sevenleri için. İkinci oyundan beri en güçlü köşelerden biri haline gelmiş, karakter yaratma ekranı ile başlayalım: Belki Kaan Alkın dostumuzun Saint’s Row 2 inceleme yazısından hatırlayanlarınız olabilir; erkek sesli, sakallı, şişman kadından, eski İstanbul külhanbeyi gibi yürüyen saçsız bir beberuhiye kadar envai çeşit komik görünümlü karakter oluşturma mümkündü. Üçüncü oyunda artan uçuk kaçık, gülünç seçenekler, yeni oyuna gelen “Süper Kahraman” izleği (tema) ile birkaç adım ileri gidiyor. Koca koca kanatlar, pelerinler, buram buram Marvel – DC kokan –ve tabii- vücuda yapışık türlü türlü lateks kostümler, The Sims’in aklına gelmeyecek saç modellerini karıştırıp benzersiz, “çizgi üstü” dış görünüme sahip kahraman başkanlar yaratabileceğiz. Beklendiği gibi maça iyi başladık bakın. “Kişiselleştirme” özelliğini de geliştirmiş Volition; araçlar, evler, çete üyeleri vd. haricinde bu kez silahları da akla hayale ancak sığabilen hallere getireceğiz. Koyu gri, aksiyon oyuncusuna çok tanıdık görünen roketatarın bir klasik gitara dönüşebildiğini söyleyeyim, gerisini siz anlayın. Kırmızı kafalı uzaylılara yıkım saçan gitarımız omzumuzda, bundan ötesi, kaynar suyla troll haşlayan çaydanlık bekliyorum artık beşinci oyunda. (Beşinciye kalmayıp bu oyuna DLC olarak gelirse de şaşırmam gerçi).
ARI GİBİ UÇARIM KELEBEK GİBİ KOŞARIM
Süper kahramanın kostümü, silahı dışında nesi olur? Uçmak deyince akla, hemen o gelir, ahanda buldum: Süper güçler! Havalarda özgürce süzülüp binalara konacağız kuş misali, Muhammed Ali’den bile güçlü bir yumrukla yeri göğü ve kıskananları çatlatacağız, Usain Bolt’tan ve çitalardan hızlı koşacağız, zamanı bilmiyorum ama uzaylıları, arabaları dondurup bir tokatta milyon parçacığa böleceğiz; uzaktan kontrolümüze alıp havalara fırlattıklarımız da cabası.
Evet; 2 sayfanın kısıtlı olanakları, sözcük sayısı sınırlamaları bastırmaya başladı, elimden geldiği kadar ciddi bir dille toparlamam gerekirse, olabildiğince absürd, mizah çıtası, eğlence düzeyi yükseklerde, her bölümünde ayrı kahkahalar atmamıza neden olacak, mor renkli, bol – çeşitli içerikli, keyifli oynanışlı bir oyun vaad ediyor Volition biz oyunculara. Yapım aşamasının dağıtımcı firma THQ’nun iflasından olumsuz bir şekilde etkilenmediğini belirtiyor bu arada yapımcılardan Jim Boone, üstümde kalmadan ekleyeyim. “Bu yaz son 50 yılın en yüksek sıcaklık ortalamasıyla biraz bunalacak zihinlerimiz , bilgisayar ve konsollarımız mevsim sonuna doğru (Avrupa resmi çıkış tarihi 23 Ağustos 2013) Saint’s Row 4 cümbüşü ile mor renkte serinleyecek” der, huzurlarınızdan Saint’s Row 3’ü hatırlamak niyeti ve selamlarla ayrılırım, eğlenceyle kalın değerli oyunseverler.