En son hangi oyunu oynarken mutlu oldunuz, bir düşünün bakalım. Eğlenmekten, keyif almaktan, iyi vakit geçirmekten bahsetmiyorum bakın, mutlu olmaktan bahsediyorum. Çünkü Samorost 3 doğrudan bunu başaran bir oyun, oynarken sizi mutlu eden, sevimli mi sevimli bir adventure. Cıvıl cıvıl renkli grafikleri, kendine has o aşırı sevimli atmosferi, şarkılar mırıldanan hayvancıklarıyla yine harika bir Amanita Design eseri.
Amanita Design bildiğiniz gibi çok kendine has oyunlar yaratan bir firma. Önceki Samorost’lar da öyleydi, ya da firmanın bence zirve yaptığı oyun Machinarium da, sonrasında çıkan Botanicula da. Samorost 3 de yine önceki bu oyunların izinden gidiyor. Yine en ufak bir yazılı diyalog yok, yine son derece absürt karakterler var, yine her bir ekran bir sanat şaheseri gibi, hikaye yine baloncuklar ve resimler yoluyla anlatılıyor.
Ve en şirin ana karakter ödülünü kazanan…
Oyunumuzun başrolünde yine o beyaz pijamalarını giymiş ufaklık var. Önceki oyunlarda önce gezegenine başka bir gezegenin çarpmasını önlemiş, sonra da köpeğini uzaylıların elinden kurtarmıştı. Bu seferki hikaye oyun içindeki iki kitap yoluyla anlatılıyor, ilk kitabı oyuna başladığımız evde buluyoruz. Dev bir kalamar bizim evrenimize geçiş yapmış ve önüne çıkan herşeyi yemeye başlamış. Birkaç keşiş sihirli trompetleriyle siyah bir top yaratmışlar, bunu kullanarak dev bir robota hayat vermişler. Bu robot da eline dev kılıcını aldığı gibi kalamarı şiş kebap yapıp evreni kurtarmış. Ve günün birinde bu trompetlerden biri bizim ufaklığın bahçesine düşmüş. Bizim ufaklık da bu trompet sayesinde etraftaki sesleri dinleyebiliyor ve çalarak hayvanların ve bitkilerin ruhlarını canlandırabiliyor. Konu bu. Hedef ne bilmiyoruz, amacımızı bilmiyoruz ama umurumuzda da değil. Amanita’nın tüm hikayeleri zaten böyle absürt ve asıl keyifli olan da amaç değil, maceranın kendisi.
İlk önce uzay gemimizi inşa ediyoruz ve menzilimizin yettiği bir gezegene veya göktaşına iniyor, buradaki bulmacaları çözüp bir sonraki gezegene doğru yola çıkıyoruz. Oyun da bundan ibaret işte. Son gezegende bulduğumuz kitap bize hikayenin kalanını anlatıyor ve ne yapmamız gerektiğini net biçimde öğreniyoruz ama umurumuzda da değil açıkçası :) Çünkü biz zaten yolculuk sırasında papağanlarla şarkı söylemekten, termitlerle oynamaktan, kabuklu yengeçleri üst üste bindirmekten mutlu oluyor ve bu büyüleyici atmosfer hiç sona ermesin istiyoruz.
Birbirinden güzel melodilerle dans etme keyfi
Samorost’un grafikleri ve sesleri için gerçekten de bu kelimeyi rahatlıkla kullanabilirim: büyüleyici. Gezegenlerdeki detay seviyesi, renklerin uyumu, bitkilerin ve tuhaf hayvanların şirin ötesi çekiciliği cidden gördüğünüz başka hiçbir oyuna benzemiyor (Amanita’nın kendi oyunları hariç tabi). Bölümlerin müzikleri olağanüstü, mesela kurumuş tahtalı gezegende çalan müzik insanın resmen içine işliyor. Birçok bulmacada duyduğunuz sesleri, müzik ritmlerini falan kullanıyorsunuz ve üç tuhaf kertenkele senkronize halde şarkı söylemeye başladığında bizim ufaklığın dans edişini gördüğünüzde ders tasa hiçbir şey kalmıyor. Hatta dep-dep-dee du-dup-dup-dup, dep-dep-cee cu-cup-cup-cup elemanlarına geldiğinizde yüzünüzün alacağı şekli görmeyi gerçekten çok isterdim. Bildiğiniz endorfin kaynağı bir oyun işte kısacası.
Samorost çok uzun bir oyun değil ama minimum 5 saatinizi alır diye tahmin ediyorum. Her bölümde ne yapmanız gerektiğini resimli kitap şeklinde anlatan bir ipucu sistemi var, onu kullanırsanız 2 saatte de bitebilir tabi. Amanita Design’ın bulmaca zorluğundan çok oyunlarını herkes oynayabilsin, maceranın kendini yaşayabilsin diye kullandığı bir sistem bu aslında. Yani küçük çocuklar bile sırf resimlerine bakarak bulmacaları rahatlıkla çözebilirler, bu da 7’den 70’e herkese hitap eden tanımını doğrudan hak etmesini sağlıyor Samorost 3’ün.
Artılar:
- Grafik tarzı gerçekten son derece güzel
- Müzikler, ritmler, karakterlerin dans etmeleri o kadar şirin ki
- Ekrandaki her şeye tıklayıp ne olacağını görmek istiyorsunuz
- Her yerinden buram buram tarz akıyor
Eksiler:
- Yardım almadığınız taktirde bazı bulmacalar ciddi anlamda zor
- Birkaç yerde uzun uzun git-gel yapmak zorunda kalabiliyorsunuz
- Hikaye tamamen arkaplanda kalmış