Oldukça uzun zamandır bir oyun hakkındaki düşüncülerim birbirlerinden bu kadar farklı olmamıştı. Sniper Elite 4’de bir yandan artık serinin alameti farikası haline gelmiş yavaş çekim X-Ray vision’la Nazi avlamak ve tasarlanan devasa haritaları karış karış gezmek çok eğlenceli. Bir yandan da korkunç yapay zekası, tek düze oynanış mekanikleri ve hayattan bezmiş hikayesi oyunun her anında kambur gibi sırtıma yük oluyor.
Seriye aşina olanların bileceği üzere, Sniper Elite’de amaç Nazileri avlamak. Ana karakterimiz Karl Fairburne nişancılık deneyimlerini bu sefer faşistler tarafından enkaza çevrilmiş İtalya topraklarında sergiliyor.
DAHA BÜYÜK, DAHA GENİŞ
Ana karakterimiz Karl Fairburne nişancılık deneyimlerini bu sefer faşistler tarafından enkaza çevrilmiş İtalya topraklarında sergiliyor. Mekan farklı olsa da, konsept aynı: Sniper Elite’de amaç Nazileri avlamak. Sniper Elite 4’ü küçük kardeşlerinden ayıran en önemli gelişmeler, haritalar ve görev tasarımlarında. Önceki oyunlardaki sıkışık ve tek düze haritalar yerini açık ve bir ton dikeylik içeren kum havuzlarına bırakmış. Artık bölümlerin başında verilen görevleri istediğimiz sırada yapabiliyoruz. Oyunun açık harita yapısı nedeniyle bu görevlere istediğimiz açıdan ve tarzdan yaklaşabiliyoruz. Bu özgürlük her haritayı keşfedilecek ve etüt edilecek bir hale getirmiş.
Her ne kadar oyunun adında Sniper olsa da, oynanış esnasında yapacağımız keskin nişancılık tamamı ile bizim oyun tarzımıza kalmış. Yanında her daim bir keskin nişancı tüfeği, bir saldırı tüfeği ve susturuculu tabanca taşıyan Fairburne, bizim seçtiğimiz herhangi bir oynanış tarzına kendini uydurabiliyor. İster uzaktan hedeflerinizi teker teker indirin, isterseniz susturuculu tabanca ve yakın dövüş teknikleri kullanarak içeri sızın, isterseniz de taarruz tüfeğinizle taktik maktik olmadan bam bam bam gidin. Oyun, kendini bizim oynanış tercihlerimize göre güzel bir şekilde adapte edebiliyor. Birçok gizlilik gerektiren oyunun en zorlandığı konulardan biri de bu aslında. Eski Splinter Cell oyunları gizliliği bozduğunuzda görevi başarısız olmuşuz sayarken, Hitman gibi seriler aksiyon sekanslarındaki oynanışı hiçbir zaman gizlilikteki kaliteye çekemediği için bir bakıma oyuncuyu mecburen gizliliğe itiyordu. Sniper Elite 4 bu dengeyi çok iyi bir şekilde kurmuş.
Tabii ki Sniper Elite 4’ün en rafine edilmiş oynanış mekaniği keskin nişancılık. Bunun iki sebebi var. Birincisi, ileri seviyede zorluk derecelerinde düşünmeniz gereken mermi düşüş mesafesi, rüzgarın şiddeti ve kalp atışımız gibi ufak ama nişancı tüfeği kullanımına direkt etki eden oyun dinamikleri. İkincisi ise bütün bu hesaplama ve gizliliğin ardından, tetiği çektikten sonra devreye giren X-Ray Vision. Yüzlerce metre uzaklıktan, sinematik bir şekilde varış noktasına gidişini izlediğimiz mermimizin Nazi subayının akciğer atardamarını parçalayıp, göğüs kafesinin ardından ikiye bölünmüş bir şekilde vücudunu terk etmesi rahatsız edici ama bir o kadar da tatmin edici bir görünüm.
"Öyle bir keskin nişancı olmak ki; avuç içiyle adam öldürmek"
KAZIN AYAĞI OLDUKÇA DEĞİŞİK
Ne yazık ki Sniper Elite 4’ün problemleri, başarılı olduğu konulardan daha fazla. Üstte hikayesinden biraz bahsettim ya hani, aslında bir bakıma bütün bilmeniz gerekenleri de söylemiş oldum. Oyunun hikayesi ve karakterleri, ilkokul dördüncü sınıf piyeslerinden farksız. Ortada bir hikaye var evet ama ne karakterler ne de hikayenin kendisi inandırıcı ve bizi içine çeken cinsten. Ciddi olmaya çalışan karakterler ve diyalogları oyunun ağırlığı altında ezilmiş. Oyunun gerçekçi olmaya çalışan hikayesi, son bölümlerine doğru 180 derecelik bir dönüş yaparak saçmalık seviyesine gelmiş.
Zaten tüm karakter derinliği jöleli saçları ve derin sesi olan Karl Fairburne’ün baş rolü çektiği bir oyundan da çok bir şey beklememek gerekiyor. Onun için hadi hikayeyi boş verdik diyelim. Diyelim demesine de, bu sefer de oyunun esas sorunları kabak gibi karşımıza çıkıyor.
"İtalya'nın tatlı kasabalarında Nazi avlardık el ele..."
Oyunun bölüm tasarımlarındaki genişlik ve çokluluk, Sniper Elite serisinin her zaman çözüm üretmekte zorlandığı bir konuydu. Her ne kadar bu sorun Sniper Elite 4’de çözülmüş gibi gözükse de, aslında bu bir illüzyondan farksız. Sizin için oyunun ilk bölümünde yaptıklarımızı özetleyeyim: Devasa bir haritaya giriş yapıyoruz. Uzaktan birkaç düşmanı öldürdükten sonra askeri kontrol noktasını yerle bir ediyoruz. Ana göreve gitmeden önce haritaya serpiştirilmiş yan görevleri hallederken önümüze çıkan Nazi subaylarını öldürüyoruz. En nihayetinde esas görevimizi halledip, haritayı terk ediyoruz. Bu döngü, haritaların devasa yapısı ve nişancılığın zevkli olması nedeniyle ilk birkaç bölüm için çok hoşuma gitti. Bir süre sonraysa oyunun bu döngüye tıkılıp kaldığını anladım. Her bölümde kağıt üzerinde farklı ama teması aynı olan birbirinin kopyası yan ve ana görevler vardı. Yeni düşman tipleri diğerlerinden neredeyse hiç farklı değildi. İlk dört saatten sonra oyunun artık bana sunacağı hiçbir şey kalmamıştı. O saatten sonra oyun bana, amatör bir sihirbaz gibi tüm numaralarını pişirip pişirip tekrardan sunuyordu. Bense oyunun, gömleğinin kolunda hangi kartı sakladığını çoktan biliyordum.
Tamam. Hikaye yok, oynanış tek düze. Ama keskin nişancılık ve genel aksiyon güzel dedim. Peki o halde oynanış beni götürür mü? Diye soracak olursanız aman diyeyim, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Neden? Çünkü yapay zeka oyunu durdurup gülmenize sebep olacak kadar salak ve aynı zamanda fare ve klavyeyi odanın ayrı köşelerine fırlattıracak kadar da düzenbaz. En kolay zorluk seviyesinden en zorluk seviyesine düşmanların yapay zekaları bir gizlilik oyununda olmaması gerektiği kadar içler acısı halde. Almanya’nın neden İkinci Dünya Savaşı’nı kaybettiğini anlamak çok kolay. Bütün ordu iki metre ötede kafasını patlattığım arkadaşını duymayan askerler ve gün yüzüne yolun ortasında dikilirken beni görmeyen subaylarla dolu. İşin en rahatsız edici yanıysa, bazı zamanlarda yapay zekanın görmemesi gereken yerlerden bizi yakalaması. Çatı katında çömelerek ucuna geldiğim balkonun beş kat aşağısında sırtı dönük halde yolu gözetleyen askerin beni görmesi, oyundaki yapay zekanın iyi olduğunu değil, tam aksine hile yaptığını kanıtlar durumda.
"İşte gerçek gizlilik taktiği bu!"
Yapay zekanın bu tahmin edilemezliği, hikaye ve oynanıştaki tek düzelikle birleşince, Sniper Elite 4 bize yaşattığı deneyim, dışarıdan pahalı gözüken ama içi boş bir restorana benziyor. Güzel kokusuyla ve muhteşem sunumlarıyla masayı dolduran yemekler dışarıdan harika gözükseler de, birkaç lokma yedikten sonra ağızda bıraktığı plastik tadı akşamınızı mahvediyor.
Oyunun bütün görevlerini bir arkadaşımızla co-op olarak da oynayabiliyoruz. Bunun yanında çoklu oyuncu modu da oldukça dolu. Fakat oyunun temeli keskin nişancılık olduğu için, ne yazık ki çoklu oyuncudaki farklı modlar en nihayetinde birkaç nişancının çömelerek haritanın iki ucundan birbirlerini avlaması üzerine kuruluyor.
Sniper Elite 4 keşke seriye kattığı yenilikler ve geliştirdiği oynanış formüllerini, akıllı yapay zeka ve çeşitli mekaniklerle destekleyebilseydi. Şu anki haliyle bence başarısız bir deney olmasa da, hayal kırıklığı yaşattığı kesin. En nihayetinde istediğiniz sağlam bir keskin nişancı deneyimi yaşamaksa, istediğinizi Sniper Elite 4’de bulacaksınız. Buna ek olarak derin karakter gelişimi, kaliteli hikaye ve çeşitli oynanış döngüsü bekliyorsanız, hayal kırıklığına uğramaya hazır olun.
Artılar:
- X-Ray Vision
- Keskin nişancı olma hissi
- Geniş ve açık bölümler
- Başarılı ses mühendisliği
Eksiler:
- Başarısız ve hile yapan yapay zeka
- Sıkıcı çoklu oyuncu modları
- Son anda oyuna eklenmiş gibi duran hikâye
- Tek düze oynanış döngüsü
Son Karar: Sniper Elite 4’ün korkunç yapay zekası, sıkıcı bölüm tasarımları ve tek düze oynanışını görmezden gelebilirseniz, karşınızda “işlevsel” bir keskin nişancılık oyunu bulabilirsiniz. Ne fazlası, ne azı.