Steam Next Fest 2022, geçtiğimiz gün başladı ve pazartesi akşamına kadar devam edecek. Bu etkinlikte 700’ün üzerinde demonun yer aldığını belirtmiştik ilgili haberimizde. Tabii sayı bu kadar yüksek olunca hangisine bakacağımızı bilemiyoruz, bu da gayet doğal. Biz yine de aradan gözümüze ilişenleri paylaşmış olalım istedik, sizler için bir liste hazırladık. Bu liste dışında sizlerin de denenmesi gerektiğini düşündüğünüz demolar olacaktır illaki, onları da yorumlarda paylaşmanızı rica ediyor ve listemize geçiyorum:
Children of Silentown
Daha önceki etkinliklerde de denediğim ve beğendiğim oyunlardandı. Kendisine “2021'de Beklediğimiz 10 Adventure Oyunu” listemizde de yer vermiştik. Geçtiğimiz yıl gelemedi; kısmetse bu yıl oynamayı umuyoruz. Bu oyundan umutluyum, güzel bir point&click macera oyunu olacağını düşündüğüm yapımlardan. Demoyla oyunun giriş bölümüne bir göz atma fırsatınız var; hem görsel tarzı (-ki en kuvvetli yönlerinden birisi) hem oynanışı hem karanlık hikayesi hakkında fikir edinmiş olursunuz. Kim bilir belki sizin de takip listelerinize girer:
Warhammer 40,000: Shootas, Blood & Teef
Piyasadaki milyon tane Warhammer oyunu sizi kesmiyorsa, buyurun yeni Warhammer oyunumuza :) Shootas, Blood & Teef’in nasıl bir oynanış vadettiğini anlamak için geliştirici ekibin önceki oyunlarından Guns, Gore & Cannoli oyunlarını örnek vermek mümkün. Ekranın sağına soluna gidip üzerinize akın akın gelen düşmanlara çılgınlar gibi mermi yağdırıyoruz. Warhammer teması cuk oturmuş, bana epey eğlenceli geldi. Siz de bir göz atın derim. Ortalama 15 dakikada tamamlayabileceğiniz bir demo, ama tadını aldıktan sonra tekrar tekrar oynamak isteyebilirsiniz :)
A Little to the Left
Geçtiğimiz yıl beğenerek oynadığım oyunlardan birisi de Unpacking olmuştu. Herhangi bir diyalog olmadan ilerleyen oyunda, kolilerden çıkan eşyaları içinde bulunduğumuz odaya, mutfağa, banyoya vs yerleştiriyorduk altı üstü, ne kadar etkileyici olabilirdi ki? Ama o eşyaları yerleştirirken şöyle mi yapsam böyle mi diye düşünürken zaman akıp geçti, yeri geldi öyle değil de böyle yapsam daha güzel görünür diye düşünüp sil baştan başladım, velhasılıkelam oynamaktan zevk aldığım bir oyun oldu (arka planda çaktırmadan anlattığı hikâye de güzeldi bu arada). Hal böyle olunca A Little to the Left’i de görür görmez takip listeme eklemem kaçınılmazdı. Yeri geliyor yamuk duran bir tabloyu düzeltiyoruz, yeri geliyor etrafa saçılmış oyuncakları topluyoruz, yeri geliyor meyvelerin üzerinden etiketleri temizliyor, anahtarları veya kitapları sıraya koyuyoruz. Sizin anlayacağınız her adımda bir başka bir bulmaca bizleri bekliyor. Hızlıca göz atıp fikir edinebileceğini demolardan.
Hazel Sky
Hazel Sky, klasik tarzda macera oyunlarından, etraftaki nesneleri toplayıp doğru yerlerde kullanıyor, bulmacaları çözüyoruz. Bu oyun da uzun süredir takip listelerimizin ücra köşelerinde sırasını bekleyen oyunlardan birisi, daha önceki etkinliklerde de demosunu oynadıklarımdan. Belki yanlış hatırlıyorumdur ama önceki demolarda uçağımızı (planörümüzü) uçurduğumuz kısımda bitiyordu, bu sefer kısacık bir sahne daha vardı devamında. 5-10 dakikada bitirilebilecek bir demo, ama bizi nasıl bir oyun beklediği hakkında fikir veriyor. Göz attığınız demo sayısını artırmak için de iyi bir alternatif olabilir.
Little Orpheus
Birkaç yıl önce Planet Alpha diye bir oyun çıkmıştı, aranızda hatırlayanlar olacaktır. Yabancı bir gezegene düşen bir astronotun macerasına ortak olmuş, bu ilginç gezegeni keşfe çıkmıştık. Sevdiğim bir oyun olmuştu. Little Orpheus da ilk bakışta Planet Alpha’yı hatırlattı bana. Yine yabancı bir coğrafyada, yukarılara tırmanıyor, aşağılara yuvarlanıyor, hopluyor, zıplıyor, dev yaratıklardan kaçıyoruz. Tabii iki oyun arasında farklar var; Little Orpheus’ta gökyüzüne değil, yerkabuğunun altına çeviriyoruz yönümüzü mesela. Sonra, Planet Alpha’da tek bir diyalog kullanılmadan bir hikâye anlatılırken, burada aksi bir tablo söz konusu. Ayrıca oyunda bol bol Sovyet mizahı da olacak gibi görünüyor. Takibe alabilirsiniz.
Espresso Tycoon
Her sokak arasında mantar gibi biten şu 3. nesil kahve mekanları var ya hani, bizim neyimiz eksik, biz de açıveririz bir tane :) Oyunun adı zaten bizi neyin beklediğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Kendi kafemizi açıp, çeşit çeşit müşterinin damak tadına hitap edecek kahveler yapmaya çalışacağımız bir oyun. Klasik tycoon mantığı burada da işliyor; önce mekanımızın dekorasyonuyla uğraşıyor, personel istihdam ediyor ve sonrasında açılışımızı yapıyoruz. Para kazandıkça yeni malzemeler satın alıyor, araştırmalar yapıyor, müşterilere sunduğumuz alternatifleri artırıyor, hatta kendi kahve tariflerimizi geliştiriyoruz.
Pharoah A New Era
Eski dostumuz, yenilenen yüzüyle bir kez daha bizlerle buluşmaya hazırlanıyor. Ben de fırsat bu fırsat, bakalım nasıl olmuş dedim, açtım demoyu. Pharoah, nasıl bıraktıysak öyle duruyor gibi geldi bana. Yanlış anlaşılmasın; grafikler, arayüz vs güncellenmiş, oyun günümüze uygun hale gelmiş; yani olumsuz anlamda söylemedim bunu. Kastettiğim yine eski tadını vermeyi başardığı -ki bu da güzel bir şey. Boşuna bu sene beklediğimiz strateji oyunları arasında yer almıyor :)
Builders of Egypt
Bu sene beklediğimiz strateji oyunlarından bir diğeri ve bu da bizi yine Nil Vadisi’ne götürüyor. Pharoah ile çok benzer yapıdalar, ona göre biraz daha detaylı olduğu söylenebilir. Bu arada Builders bir üçleme olacakmış gibi görünüyor; bu oyunun peşine Builders of China ve Builders of Greece adlı iki oyun daha gelecek. Gerçi arada büyük bir fark olmayacak gibi, sadece ele aldıkları coğrafyalar değişiyor; bana biraz Caesar ve Pharoah ikilisinin durumunu anımsatmadı değil hani. Bu şikayetçi olacağım bir tablo mu, değil. Sonuçta oynayacak daha fazla strateji oyunumuz oluyor, eli yüzü düzgün oyunlar olduktan sonra benim için hiç sıkıntı yok :)
How to Say Goodbye
How to Say Goodbye, adı üzerinde, vedalar üzerine bir oyun. Karakterimiz Sedlak, bir araç kazasında ölüyor. Sonrasında aklına kardeşi Tomi geliyor; “Madem öldüm, onu bir kez daha görebilirim” diye düşünüyor. Birkaç bölüm sonra bu amacına da ulaşıyor, kardeşi ile buluşuyor ve ikisi beraber, arada kendilerini engellemeye çalışan kötü ruhlardan da kurtulup diğer dünyaya ulaşmaya çalışıyorlar. Basit bir mantığa dayanan bulmacalar sunuyor oyun bize, karakterlerin bulunduğu kareleri hareket ettirip belirli noktalara getirmek, belirli nesneleri toplamak ve ilgili yerlerde bu nesneleri kullanmak, en sonunda da bir sonraki bölüme geçişimizi sağlayan kapıyı aralamak. Renkli, insanı cezbeden bölüm tasarımlarıyla ilgi çekebilecek bir oyun; bir göz atın derim.
Silt
Silt, ilk bakışta Limbo’yu anımsatmıştı bana, dolayısıyla bunu da bir denemek istedim. Okyanusun derinliklerinde, türlü türlü canavarın elinde kurtulmaya çalışıyoruz, en azından şimdilik görüldüğü kadarıyla hikâye bu şekilde. Karakterimizin özel yeteneği, ruhunu diğer varlıklara transfer edip onların özelliğini kullanmak. Böylece, önümüze çıkan engelleri aşmaya çalışıyoruz. Mesela önümüzde aşamadığımız halat benzeri şeyler var; hemen bir kemirgen balık olup kesiyoruz. Duvar mı var, bir çekiç kafalı köpekbalığının bedenine giriyor ve duvarı kırıveriyoruz. Ritmi yükselten yerler de var, mesela müren balıkları kovalarken güç bela kurtulmak eğlenceli. Bununla birlikte oyunun bazı sıkıntıları da bulunuyor. Menüde tercihlerin “Option-Text” olarak görünmesi zaten henüz hazır olmadığına işaret ediyor. Buna ilaveten, klavye-mouse kullanımını pek dikkate almamışlar gibi, demoyu oynamak niyetindeyseniz kontrolcü kullanmanızı tavsiye ederim.
Card Shark
Son yıllarda kart oyunlarına epey merak saldık gibi, öyle değil mi sevgili Oyungezerler? The Witcher serisinden çıkan Gwent gibi olanlarını da gördük, geçtiğimiz yılın büyük sürprizlerinden birisi olarak değerlendirilebilecek Insycription gibilerini de. Card Shark ise, bin bir hile hurda öğrenip rakiplerimizin ceplerini boşaltmaya çalışacağımız, odağına kart oyunlarını alan bir macera. Çizim tarzı hoş, müzikler de hiç fena gelmedi bana. Kendisine tema olarak 18. Yüzyıl Fransasını alması da çok yerinde bir hamle olmuş bence. Takip listelerinize ekleyin derim.
TFM: The First Men
TFM, beni keyiflendiren demolardan birisi olmayı başardı. Zaten bir süredir takibimdeydi, ne kadar aşama kaydedildiğini görünce de sevindim. Sevincimin bir kaynağı da bu güzel oyunun ülkemizden çıkıyor olması. Medeniyetinizi sıfırdan kurduğunuz bu strateji oyununda, karakterlerinizi doğrudan yönetmek yerine onlara görevler veriyor, özellikler tanımlıyor ve deneyim kazandıkça belirli alanlarda (oyunda color path olarak tanımlanan alanlar mevcut) geliştirmeler yapıyorsunuz. Bir yandan köyünüzü de büyütüyor ve nüfusunuzu artırıyorsunuz. Oyunda sunulan tercihlerin çeşitliliği keyif verdi; daha fazlasını görmek için sabırsızlıkla bekliyorum, yakından takipteyim :)
Bunlar haricinde de bir çok demoya göz attım. Aralarında gereksiz bulduklarım da oldu, fena sayılmaz diyebileceklerim. Onlardan birkaçını da kısaca paylaşmış olayım:
Vanaris Tactics’i deneyeyim dedim; daha ilk sahnede karakterlerin buharlaştığını, ne saldıracağım karakteri ne yönettiklerimi göremediğimi fark edince hemen çıktım. Böyle çok erken aşamada olduklarını hissettiren oyunları denemeye pek gerek yok diye düşünüyorum.
Beklediğimi bulamadığım bir diğer demo da Trail of Ayash oldu. Kayaların, duvarların içine giren karakterler, yay kullanırken yok olan oklar, madenden çıkıp dağ etrafında dolaşmaya başladığımızda hemen önümüze bir çizgi çekip “henüz buralara aktif değil” şeklinde bir uyarı vermesi ve “anlaşılan açık dünya yapmaya niyetlenmişler de pek açamamışlar dünyayı” diye düşündürtmesi ve diğer hatalarıyla bana “henüz denemek için erkenmiş” dedirtti.
Denediğim oyunlardan bir diğeri Blu oldu. 2,5D metroidvania olarak tanımlamış yapımcıları Blu’yu. Bu konuda bir sıkıntı yok. Ama Dead Cells ile benzerlik kurmak için biraz erken bence. Kontroller biraz kütük geldi bana. Yine de bir bakılabilir; potansiyeli olduğunu düşündürttü.
Eskinin metin tabanlı maceralarını sevenlerdenseniz, Vampire: The Masquerade — Sins of the Sires demosuna da bir göz atabilirsiniz; nostalji yapmak bana iyi geldi, bilmem sizler ne düşünürsünüz :)