Yıl sonunda kopmasını beklediğimiz fırtına nihayet geldi çattı ve hiçbirimizin hiçbir zaman tamamını izleyemeyeceği kadar çok içerik kafamızdan aşağı boca edildi. Bu aşırı kalabalık ortamda bizim Türkiye olarak yolumuzu bulmamız şimdilik daha kolayken tüm bu yayın servislerinin olduğu ülkelerdekilerin cüzdanlarında epey soğuk rüzgarlar esmeye başladı bile.
Apple TV+, Disney+ ve Mayıs’ta yayına başlayacak olan HBO Max ortamın yeni ağır abileri olarak Netflix, Prime Video ve Hulu’nun başı çektiği erler meydanına girdiler ve hemen hepsinin de kendilerine has şahanelikleri var. Bunların detaylarını dosyanın geri kalanında yazdık fakat benim aklımın almadığı konulardan birisi bu kadar çok filmin, dizinin nasıl olup da yapıldığı, bu değirmenin suyunun nereden geldiği aslında. Sırf Netflix’teki yapımlar bile fazla fazla yeterken bu yeni hizmetlerin ortamı kalabalıklaştırması evet bize yepyeni fikri mülkler sunacak belki ama bunlardan ne kadarı kalıcı olacak kestirebilmek güç.
Arz talep dengesinin tamamen bozulacağı aşikarken özellikle yeni açılacak hizmetlerin sağlayacağı içeriklerin kalitesi ve miktarı da önemli olacak. Apple TV+ şimdilik zayıf kalırken Disney+ savaşa daha hazırlıklı girmiş gibi görünüyor ve bu iki servisin kapışması ilgiye değerken Netflix’in elinden gidecek Marvel dizi ve filmlerinin yerine ne koyacağıysa meçhul. Onların daha agresif bir tutum içine girmeleri beklenebilir, o yüzden örneğin The Witcher serisi ileride servisin bayraktarlarından biri olabilir pekâlâ. Özellikle de Prime Video’nun önümüzdeki yıllarda gelecek dev fantastik serileri düşünülürse endüstride 2000’lerin başında gördüğümüz fantastik roman uyarlaması sağanağının bir benzerini görebiliriz. Lakin bu sefer arena yalnızca sinema salonları değil dijital bir ekrana sahip her yer olacak ve tabii ki çekişme de buna göre daha sert geçecektir. Benim öngörüm bu savaşın galibinin önümüzdeki 2 yılda belli olacağı yönünde ve ilginç şekilde HBO Max ve Prime Video arasında dönecek gibi görünüyor liderlik yarışı (şaka tabii, her şeyin hâkimi yine Disney olacak). Bu noktada Disney’in sürpriz yeni satın alımlar da yapması muhtemel, mesela Sony Pictures. Eğer böyle bir şey olursa gelsin Spider-Man’ler gitsin Hayalet Avcıları olur ki bu iki markanın da değeri cidden büyük.
Her ne olursa olsun biz izleyiciler için rüya gibi bir sürece giriyoruz. Asla hepsini tüketemeyeceğimiz kadar dizi, film ve program beğenimize sunulacak ve çeşitlilik tavana vuracak. Sinema salonları iyice gözden düşerken (ama asla tamamen yok olmadan) dijital ekranlar hükümranlıklarına devam edecek. Elbette sürekli artan internet hızları da buna çanak tutacaktır. Bu süreçte cüzdanlarımız ağlayacak tabii ama olsun. Zira bu savaş oldukça uzun sürecek ve sıkı sıkıya tutulmuş siperlerden herkesin “ölmek var dönmek yok” diye haykırdığı da net şekilde duyuluyor artık.
Streaming Savaşları yazı serimizde stream dünyasının ağır abilerine yakından bakacağız. - Eren
Apple TV+
1 Kasım itibariyle 100’den fazla ülkede yayın hayatına başlayan Apple TV+ henüz Türkiye’de yok. Daha küçük pazarlarda yer almasına rağmen Türkiye’de olmamasının sebebi konusunda resmî açıklama yapılmadı ama tahminler geçtiğimiz dönemlerde yürürlüğe giren RTÜK yönetmeliğinin ve de Türkiye’de TV+ isim lisansının Turkcell’de olmasının işleri zorlaştırdığı yönünde.
Türkiye’ye geldiğinde (gelirse) nasıl bir politika izlenir bilinmez ama şu an için Apple TV+’ın en büyük artısı fiyatı: Aylık 5 dolar. Bu da Apple TV+’ı en ucuz stream hizmeti yapıyor. Ayrıca üyeliği toplam 6 kişi kullanabiliyor. Platformun biz kullanıcılar için değil ama kendisi için en büyük artısı da hali hazırdaki milyonlarca Apple ürünleri kullanıcısı. Yani dev bir potansiyel tüketici kitlesi var. Ayrıca, yine Türkiye’de ne olur bilinmez ama, yeni Apple ürünü alanlara 1 yıllık Apple TV+ üyeliği hediye ediliyor.
İçerik olaraksa Apple TV+ yayın hayatına biraz zayıf başladı. En büyük eksisi geçmişe ait bir kataloğunun olmaması. Yani elimizde birkaç yeni dizi ve film var, o kadar. İzleyebileceğiniz eski diziler vs. yok Apple TV+’ta. Yeni yapımlarında Hollywood’dan birçok ünlü yıldızla çalışan Apple bu sayede ses getirmeyi başardı ancak yeni yapımlar genellikle kötü olmasalar da çok da başarılı olamadılar henüz.
Jennifer Aniston, Reese Witherspoon, Steve Carrel gibi isimleri bir araya getiren The Morning Show en öne çıkan yeni dizilerden bir tanesi. Fragmanları pek beğenilmemişti ama şu an IMDB notunun 8,2 olduğuna bakarsak durumu kurtarıyor gibi. Yine de oy veren insan sayısının çok fazla olmamasını dizinin Amerikan habercilik kültürüyle fazla alakalı olmasına ve mevzunun dünyanın geri kalanı için biraz yabancı olmasına bağlayabiliriz sanırım.
Diğer yeni serilerden Dickinson, For All Mankind ve Ghostwriter nispeten kötü çıkınca şu aşamada Apple TV+ üyesi olmak için fazla sebep yok gibi kısacası. See fena değil gibi ama o da yetmez.
Gelecek yapımlardan Steven Spielberg’ün Amazing Stories serisi en heyecan yaratan. 1985’te aynı isimli bir dizisi var kendisinin, her bölümde garip bir hikâye anlatılıyor, bu yenisi de o kafada olacak. Chris Evans’ın başrolünde olduğu Defending Jakob, Stephen King uyarlaması Lisey’s Story, Sofia Coppola’nın filmi On the Rocks ve tabii ki Band of Brothers’ın üçüncüsü olarak görülen Masters of the Air da platformun geleceği konusunda umut aşılıyor. Ama elbette gelecek yapımların en önemlisi Isaac Asimov’un Foundation’ının (Vakıf) uyarlaması. Onu düzgün yapabilirlerse başka bir şey istemem. - Ömer
Artıları:
- Fiyat
- Gelecek yapımlar umut vadediyor
Eksileri:
- Yeni yapımlar az sayıda ve orta kalitede
- Geçmiş kataloğu yok
Neler Var?
- The Morning Show
- See
- Dickinson
- For All Mankind
- Ghostwriter
- Snoopy in Space
- The Elephant Queen
Neler Gelecek?
- Foundation
- Masters of the Air
- Amazing Stories
- Defending Jakob
- Lisey’s Story
- On the Rocks
- The Sky is Everywhere
- Swagger
- Central Park
- Time Bandits
- Losing Earth