Ne kadar oynasak da doymak bilmediğimiz oyunlar vardır ya... Hep daha fazla ana görev, daha fazla yan görev, daha fazla keşif yapmak isteriz. Her açıdan, her taraftan görmek ister, özümsemek isteriz.
Şimdi herkes adına konuşmam doğru olmaz fakat, ben uzun bir süredir böyle bir oyunla karşılaşmadım. Yanlış anlamayın, son yıllarda da pek çok kaliteli oyun oynadım, pek çok oyuna da gönlümü kaptırdım. Fakat hepsi bitti gitti. Geriye dönüp de bakmadım bir daha onlara. Ama onun yeri bir ayrıydı. Gecelerimi gündüzlerime katarak gönül verdim ben bu oyuna. Bitirdikten sonra bile tekrar açtım, tekrar o maceraya tanık olmak istedim... Kopamadım bir türlü ondan.
Aslında tüm bu çabamın altında bir bekleyişin yattığını fark etmem uzun sürmedi. Witcher 3’ü tekrar tekrar açmam, oyundan soğumamak için çaba göstermemin yegane sebebi CD Project Red’in bana sunacağı (evet sadece bana sunuyorlar!) DLC’yi beklerken kopmamaktı o dünyadan.
Şimdiyse O DLC’ye kavuştum. Hearts of Stone ile tanıştım, maceraya atıldım ve kendisini geride bıraktım. Ve dostum... Söyleyecek tek bir sözüm var... Bu DLC olmuş.
MAN OF GLASS
Hearts of Stone ile yeni bir mekana yelken açmıyoruz. (Başka başka mekanlara gideceğimiz DLC, bir sonraki olacak.) Tüm görevlerimiz No Man’s Land’de gerçekleşiyor. Hatta No Man’s Land’in tamamına da uğramamıza gerek yok, görülecek işlerimiz genellikle Oxenfurt ve çevresinde.
Peki nedir bu görülecek işler? Aslında her şey oldukça basit ve net başlıyor. Biz bir Witcher’ız. (Hatırlıyoruz değil mi? :) Oxenfurt çevresinde gezinirken sadece bir Witcher’ın tamamlayabileceği türden bir kontrata denk geliyoruz. Klasik tüden bir kontrat bu; işte efendim yine bir yerde bir canavar görülmüş de o canavarı kesecek birileri aranıyormuş da falan filan... Hay hay paşam diyerek görevi kabul ediyor ve görevi veren insanla, Olgierd von Everec ile, konuşmak için yola çıkıyoruz.
Hearts of Stone, Witcher dünyasının farklı bir yüzünü gösteriyor bizlere.
Olgierd von Everec dediğimiz bu adam için yaptığımız ilk görevin ardından işlerin pek de tahmin ettiğimiz gibi yürümediğini görüyor ve kendimizi ilginç bir belanın içerisinde buluyoruz.
Hearts of Stone DLC’si boyunca Olgierd von Everec’in geçmişine ve iç dünyasına tanık olurken, Witcher dünyasının belki de en gizemli adamı olan “Man of Glass” isimli canlının kafamızı bulandırmasını engellemeye çalışıyoruz.
Toplamda 6-7 saat arası süren ana hikâye ile ilgili ipuçları vermek istemiyorum. Fakat ana hikâyenin senaryo akışı yerine bize sunduğu görevler hakkında birkaç kelam etmek isterim.
ARA NOT 1: Seviyeniz Ne Sizin?
Bu DLC’yi oynamak için karakter seviyenizin 30 üstü olması gerekiyor. Ama 30. seviyede değilseniz veya save dosyalarınızı bir şekilde kaybettiyseniz korkmayın. Sadece bu DLC’yi oynamak için 30 seviye üstü bir Geralt veriyor oyun sizlere.
ÖZENTİLİK DEĞİL BU
Hearts of Stone’u oynadığım süre boyunca bana en ilginç gelen şey görev tarzları oldu. Açıkçası yapımcı firma CD Projekt Red ana görevlerde cesur davranmış. Ana oyundan tanıdık gelen, aşina olduğumuz görevler yerine DLC’de çok farklı bir kurgu ve atmosfer sunmuş. Bir görevde herhangi bir aksiyona girmeden sadece bir düğüne giderek insanlara konuşuyorken, bir diğer görevde yapacağımız soyguna uygun insanları arıyoruz (GTA Heist mı dedi biri? :).
Sunulan görevler konusundan birkaç sağlam oyundan ilham alındığını da görebiliyorsunuz. Özellikle bir görevde kendimi Bloodborne’un içerisinde hissettim ve fena tırstım diyebilirim.
Fakat bu ilham alma olayını bir özentilik olarak düşünmeyin. Yaptığınız hiçbir görev size “ya Witcher 3’te ne işi var böyle görevin?” dedirtmiyor. Tüm o tarz farkına rağmen o kadar iyi uymuş ki bu görevler, yapımcı firmanın bu konudaki cesaretini takdir ederken buluyorsunuz kendinizi.
ARA NOT 2: Runewords
Hearts of Stone ile birlikte The Witcher 3'e gelen en büyük oynanış mekaniği Runewords. Ana oyunda ekipmanlarımıza taktığımız onlarca rune'u bir satıcı aracılığıyla çok daha etkili halde silahımıza ve zırhımıza ekleyebiliyoruz. Ancak bu aşamaya gelmek biraz zahmetli. Runewords'u gerçek manasıyla kullanabilmek için ilk etaplarda satıcıya bir hayli para dökmemiz gerekiyor. Ardından da sadece üç slota sahip eşyalara Runeword uygulanabiliyor. Fakat tüm bu engelleri aştığımızda hem görsel hem de işlevsel olarak ağızda güzel bir tat bırakıyor Runewords. -Furkan K
“Al bunu al al al al...”
Hazine avı, yeni soru işaretleri gibi görevleri saymazsanız toplamda 10 saate yakın bir macera sunuyor Hearts of Stone sizlere. Bunun için de talep ettiği ücret oldukça makul. Üstelik bu DLC’nin en güzel tarafı, sadece Witcher 3 deneyiminize devam etmeniz için bir araç olmaması. Bu DLC, Witcher 3 deneyeminizi devam ettirmekten öte ona farklı bir boyut kazandırıyor. Daha önce tanık olmadığınız tarzda işlere girişiyor, Witcher 3’ün farklı bir yüzünü gösteriyor. Ve o “yüzü” çok sevdiriyor.
DLC’lere lanet ettiğimiz şu zamanlarda CD Projekt Red bizlere o eksi “ek paket”ler tadında bir DLC sunuyor. Witcher 3 ile az da olsa bağ kurmuş bir kimseyseniz kesinlikle kaçırmayın bu yapımı!