The Witcher 3'ün ikinci büyük ek paketi ile Geralt'a veda ediyoruz. Oyuna bu gerçeği kabullenerek buruk bir sevinçle başladım. Ana görevler bittiğinde ise sevinç yerini tatmin olmuşluğa bıraktı, ama burukluk baki kaldı.
Blood and Wine bizi bambaşka bir bölgeye taşıyor. Güney Fransa'dan esinlenilmiş bir yerleşim alanı olan, Toussaint Dükalığı'na gidiyoruz. Skellige ile aynı büyüklükte hatta biraz daha büyük bir yer sanırım. Bununla birlikte burası diğer tüm Witcher oyunlarında bulunduğumuz şehirlerden ve bölgelerden bir hayli farklı. Yemyeşil bir bitki örtüsü, insanın içini ısıtan bir güneş, ilk bakışta oldukça huzurlu gözüken bir şehir... Blood and Wine'da sıcak renkler kullanılmış ve pastel tonlar bu havayı desteklemiş. Daha önce bu tip bir atmosferde Witcher oynamadığınızın garantisini veriyorum.
Ana haritadan ve yaşanan seri boyunca gerçekleşen savaşlardan uzak bir bölgede bulunan Toussaint, Wild Hunt'ta gördüğümüz yıkımı teğet geçmeyi başarmış. Dışarıdan bakınca dertsiz tasasız bir yer gibi duruyor, Halkın Geralt'a karşı insani tavırları da ayrı güzel, hatta rahatlatıcı. Velen'de ve Novigrad'da çektiğimiz "pis mutant, kış kış, yürü git" ırkçılığından tamamen sıyrılmak güzel bir his.
Aynı zamanda Witcher kitaplarına en sadık oyun hikayesi bu olmuş. Andrzej Sapkowski'nin 'Gölün Leydisi' kitabında tanıştığımız pek çok karakteri oyunda görüyoruz. Bir sürü eski dosta selam ediyoruz, onlarla yolculuk ediyoruz. Hatta Witcher kontratlarından biri doğrudan kitaptan alınma ve hikayedeki gibi aynı fiyata anlaşırsanız görev sonunda nispeten güçlü bir gümüş kılıç kazanıyorsunuz.
Eski dostlarla yeniden bir arada
Geralt buralara yabancı değil. Dükalığın başındaki Düşes Anna Henrietta ile iyi bir geçmişimiz var. Göz alıcı ve bir o kadar da güçlü bir karakter olarak karşımıza çıkan düşes, Dandelion'ın yavuklularından biri. Toussaint'ın başkenti Beauclair'de bir grup vampir tüm bölgenin huzurunu kaçırıyor, ölümler önüne geçilemez şekilde artmaya başlıyor. Üstelik geleneksel tavşan avı da kapıda. Toussaint'nın en önemli geleneklerinden birinden bahsediyoruz. Bu cinayetlerin özellikle saray çevresinde olması ise Henrietta'yı daha da düşündürüyor, egosuna da biraz darbe yiyor. Güvendiği iki lordu Baron Palmerin ve Baron Milton'ı Geralt'ı bulması ve vampir problemini çözmesi için Velen'e yolluyor. Düşesin teklifi de o kadar cömert ki hayır demek imkansız, üstelik Geralt daha önce burada küçük bir servet elde etmişti.
Blood and Wine hikayesini diğerlerinden ayıran bir güzel detay ise dünyanın yükü omuzlarımızda değil, Wild Hunt büyüklüğünde bir tehdit yok. Geralt için de bizim için de güzel bir değişiklik. Hikayenin önemli bir kısmında bize yoldaşlık eden eski bir dostumuz var, ancak CDPR 'spoiler' vermememizi rica ettiği için kim olduğunu açıklayamıyorum. Tek diyebileceğim bu eski dost da bir vampir, hatta kitapları okuyan arkadaşlara bir ipucu vereyim, madalyonumuz bile kendisini tespit edememişti.
Leydi Henrietta adeta kitaplardan fırlamış gibi. CDPR pek çok oyun firmasının batırdığı yerde bir kez daha öne çıkıyor ve yeni bir güçlü kadın karakteri hayatımıza sokuyor. Buraların düşesi o olabilir, ama iş başa düştüğünde eteğini çıkarıp dört nala mevzuya sürüyor atını. Düşmanına karşı acımasız olsa da altın kalpli bir insan olduğunu Dandelion sağolsun biliyoruz.
Hikaye boyunca bela adeta bizi takip ediyor. Huzurlu Toussaint bizim gelişimizle birlikte içine attığı tüm sıkıntıları dışa vuruyor. Şehrin gündüzleri ve geceleri de bir değil. Beauclair'in gündüzleri ne kadar içimizi ısıtıyorsa geceleri de tüm korkutucu yaratıkları sokaklarda cirit atıyor. Hikaye ilerledikçe o sıcacık atmosfer yerini derin bir karanlığa bırakıyor. Bu kontrast özellikle bir vampir hikayesi için akıllıca kullanılmış. CDPR'ın senaristlerinin ellerini bir kez daha sıkmak istiyorum.
Oyundaki baş düşmanımız aman aman güçlü bir karakter değil. Eredin gibi korkutucu ya da Olgierd gibi kompleks bir kötü yok bu sefer. Bu vampirin de çevresi geniş, eli kolu uzun diyeyim. Kendisini provoke etmek kolay, zeka oyunlarında pek başarılı değil. Kaba kuvvete dayanan bir gücü var, ama doğru bir strateji ve mutajen tercihleriyle kendisiyle olan savaşı kısa tutmak mümkün. Zaten onun da asıl derdi bizimle değil, ama kontrat alındıysa bu iş burada bitecek! Üstelik dostumuzun hayatına musallat olmuş durumda ve onun tüm hayatını,aile ve dostluklarını, hatta bakış açısını bile tehdit ediyor.
Grafikler tek kelimeyle muazzam!
Witcher 3'ün grafikleri de bu genişleme paketiyle seviye atlıyor. Yeni nesil konsollar için bir şey diyemeyeceğim, PC'de oynama fırsatım oldu. Hem şehir içinde hem de doğal bölgelerde yepyeni ögeler ve ince detaylar var. Haritanın her yerinde bir yaşanmışlık hissi mevcut. Üstelik bölgeden bölgeye değişmekle birlikte FPS'de 5-15 arası bir artış gözlemledim.
Yeni kullanıcı arayüzü de harika olmuş. Yapımcılar oyuncuları dinlemiş. Artık eşyaların kategorizasyonu daha kolay olmuş. Zırhlar, kılıçlar, çiçekler, yaylar vb. her şeyin kendi kategorisi var. Üstelik pencereler küçültülmüş ve çok daha sade, kullanılabilir bir hal almış. Arayüz artık oyuncunun kafasını karıştırmıyor, korkutmuyor aksine davet eden bir hal almış.
CDPR, Blood and Wine ile birlikte yeni bir hasar sistemini oyuncularla tanıştırdı. Kritik hasarlara ek olarak darbelerimiz düşmanların zırhlarının zayıf olduğu noktalara gelirse öldürücü oluyor. Mesela karşımızda bizden seviye olarak yüksek bir muhafız varsa, ancak zırhında kol bölgesinde bir boşluk bulunuyorsa, oraya inecek şanslı bir darbe ile düşmanımıza tek atabiliyoruz. Hatta ek paketin daha henüz başında karşı karşıya geldiğimiz Golyat'ı gözünden okla vurabilirsek koca dev bizden tek yiyor. Bu savaşta ortalıkta koşuşan koyunlar sinirinizi bozabilir. Devin sopasından kaçmaya çalışırken koyuna çarpıp ağzınızın yüzünüzün dağılışına tanık olabiliyorsunuz. Aptal beyaz tüy yumakları, bari devden kaçın. Geralt ile deve savaş açıyor bazı densiz koyunlar.
Witcher 3: Wild Hunt'ta eksikliğini bir nebze olsa çektiğimiz, evim evim güzel evim diyebileceğimiz bir yer yoktu. Toussaint'da oyunun daha başlarında kendimize ait bir evimiz ve üzüm bağımız oluyor. Evimizde uyuduğumuz zaman güçlendirme kazanıyoruz. Aynı zamanda evi ve bağı geliştirdikçe uyku güçlendirmeleri de artıyor, ama sadece birini seçme hakkımız var. Evi geliştirmek de zaman alan bir süreç. Sadece parayla pulla olmuyor. İşçilerin gelip çalışması gerekiyor. Onları çalışırken izlemek bile bir keyif, RPG janrasındayız neticede. Skyrim'de sırf bunun için bir mod var yahu!
Bahçemizde ilaçtı, zehir vb. yapmak için çiçek yetiştirebiliyoruz, örs ve dengi alıp eşyalarımızı tamir edip geliştirebiliyoruz, atımız Roach için güzel bir ahır yapabiliyoruz. Ahır yaptırdığınız takdirde Roach'un staminası artıyor. Güçlendirmelerden can yoldaşımız, atımız da pay alıyor yani. Bağda bahçede çalışan köylülerin bizi iplemiyor olması dışında canımı sıkan bir şey olmadı diyebilirim. Durum raporu verseler güzel olabilirdi, çalışanlarımdan hesap sormak, onların dertlerini dinleyip el uzatan bir patron olma hakkım olsaydı keşke.
Yeni zırhlar, mutasyonlar, gwent kartları...
Blood and Wine bize Grandmaster seviyesinde zırhları tanıtıyor. Oyundaki en yüksek seviye zırhlar bunlar olurken bir de yine aynı seviyede olan Manticore Zırhı var. Bu zırh ile nostalji rüzgarına kapılmamak elde değil. Çünkü Geralt'ın Witcher 1'deki kıyafetlerinin birebir aynısı.
Zırhları ve kılıçların kabzalarını boyama şansımız var, ama bu seçenek biraz sınırlı. Sadece grandmaster seviyesindeki eşyalar boyanabiliyor. Aynı zamanda Witcher 2'ye de bir gönderme var. Kedi Okulu'nun kapüşonlu zırhı da geri döndü. Artık çok daha gizemli bir Witcher olabilirsiniz.
Mutajenleri araştırma yeniliği sayesinde envanterimizde boş boş duran mutajenler bir işe yarıyor. 12 yeni mutasyon var ve bunlar bize yepyeni oynanış biçimleri, yeni stratejiler sunuyorlar. Witcher 3'ün dövüş sistemini bir nebze tazeliyor. Düşmanı birkaç saniyeliğine dondurmaktan, kritik vurup kendi canımızı tek darbeyle tamamen doldurmaya kadar oynanış tarzını değiştirecek yeni mutasyonlar eklendi.
Harita sayfasını açtığımızda mini harita sağ altta kalmaya devam ediyor. Böylece zoom yapıp durmadan nerede olduğumuzu sürekli olarak takip edebiliyoruz. Yeni Gwent kartları da bu eklentinin son güzel dokunuşu olmuş diyebilirim.
Witcher 3: Wild Hunt ve Hearts of Stone'da eksikliğini hissettiğimiz neredeyse her detaya dokunulmuş. Gerçi Roach hala kafamı duvardan duvara vurmama sebep olacak şekilde hatalara sahip (gökyüzüne ışınlanıp düşüp öldüm). Blood and Wine, ana oyunun üzerine pek çok yenilik katan bir DLC olmuş. Diğer firmaların CDPR'ı örnek alması gerekli.
Blood and Wine, Geralt'a harika bir veda olmuş. Böylesine kalpten bağlı olduğum bir seriye elveda demek üzüyor beni. Blood and Wine, sadece oyun süresi ve hikayesiyle değil, getirdiği pek çok yenilik ve geliştirmeyle bir genişleme paketinden ziyade oyun gibi.
Artılar:
- Geliştirilmiş grafikler
- Gri, soğuk, savaştan yıpranmış bir dünyadan Toussaint gibi bambaşka bir bölgeye geçiş
- Yeni kullanıcı arayüzü
- Yeni hasar sistemi
- Yeni eklenen mutasyonlar ve canavarlar sayesinde farklı dövüş sistemleri ve stratejileri deneme imkanı
- Eski dostlarla bir araya gelmek ve bu dostların oyuna muazzam bir şekilde aktarılması
- 30+ saatlik oyun süresi
- Sapkowski'nin kitaplarına en sadık uyarlama olması
- Grandmaster seviyesi zırhların boyanabilmesi + Manticore Zırhı!
Eksiler:
- Roach'un oyunu bozan hataları devam ediyor
- İlk boss savaşındaki kuzular... Gerçekten
İncelenen Sistem;
CPU: Intel I7 - 5930k
GPU: R9 295x2
RAM: 16 GB