Çizgi roman evrenlerinde işin içerisine tanrılar girdi mi benim için vaziyet şekil değiştirir. Çünkü tanrı dediğin şeyin öyle alelade taytlı düşmanlarla karşı karşıya gelmesi pek lezzetli değildir. Tanrılara layık düşmanlar olması gerekir. Ha derseniz böyle çok fazla düşman var mı? Ne yazık ki yok. Hatta çoğu çizgi roman tanrısı o kadar mitolojik arkaplandan nasibini almamışçasına taytlı taytlı karakterlerden çok güzel dayaklar yiyor. Tüm bu tanrıların düşmanları arasında geçmişi itibariyle bağ kurabildiğim çok güzel bir tanrıkopat (bu tabir Gorr'a çok uydu ya) var. Gorr, God Butcher yani Tanrı Kasabı.
Bir adama durup dururken kimse Tanrı Kasabı demez. Ha eğer Asgard veya Olympos'ta sadece tanrılara et satan birisi olsaydı belki denebilirdi ama Gorr et satmıyor, et kesiyor hem de kaçak et değil birinci kalite tanrı eti. Thor: Love and Thunder'da Gorr'u göreceğimiz kesinleştikten sonra çok milisaniyelik bir sevinme yaşadım çünkü potansiyeli gerçekten çok güzeldi. Amma velakin Disney'in 13+ politikalarını ve MCU'nun komedi aşkını hatırlayınca bu sevinme yerini tuhaf bir beklentiye bıraktı. Bu beklentinin niye tuhaf olduğunu Gorr'u size biraz anlatınca anlayacaksınız. Bakalım bu hiçliğin ortasından doğan koca yürekli kasabın hayat hikayesi nasılmış?
Tanrıdan Diledim Bir Dilek Aman Aman
İsimsiz bir gezegende isimsiz bir ailenin sıradan bir çocuğu olarak dünyaya gelen Gorr'un büyüdüğü hayat şartları bütün hikayeyi değiştiriyor. Açlıktan kırılan bir gezegende her gün insanların açlık nedeniyle öldüğünü görerek büyüyen Gorr'un etrafındaki insanlar (aslında uzaylılar) oldukça muhafazakar. Tanrılara sonsuz bir güven besleyen bu çevrede her gün edilen dualar tahmin edebileceğiniz üzere hiçbir karşılık bulamıyor. Çok erken yaşlarda anne ve babasını açlık nedeniyle kaybeden Gorr'un hayatı giderek daha da zor bir hal almaya başlıyor. Ancak epey sağlam bir karaktere ve dirayete sahip olan Gorr, mücadele etmeyi başarıyor.
Yetişkinlik döneminde Arra ile evlenip çocuk sahibi oluyor. Bu çocukların çoğu hayatta kalmayı başaramadığı için Gorr'un içerisinde büyük bir yara da oluşuyor. Tüm bu zor şartlara rağmen kendisine bir düzen kurmayı başaran Gorr, tanrıların yardımı olmadan düşe kalka mücadelesini sürdürüyordu. Lakin evlilikten birkaç yıl sonra yaşanan deprem felaketi hamile eşi Arra'yı ve çocuklarının neredeyse hepsini öldürüyor. Sadece Agar hayatta kalıyor. Ancak deprem sonrası daha da şiddetlenen açlık gözleri önünde Gorr'un hayata son tutunduğu dal olan Agar'ın da ölmesine neden oluyor. İşte bu noktadan sonra Gorr'un şalterleri atıyor ve Kara Kasap efsanesi doğmaya başlıyor.
Kara Kasap Efsanesi
Agar'ın ölümünden sonra tarifi imkansız bir acıyla yüzleşen Gorr, tanrıların var olmadığına artık tamamıyla ikna oluyor. Bu "ateist" düşünceleri nedeniyle toplumdan dışlanan Gorr, sürgüne mahkum ediliyor. Çölde ölmek için dilenirken iki tanrının savaşı tüm olayları değiştiriyor. Altın zırhlı mor ten rengine sahip bir tanrı ile karanlık bir kadim tanrı olan Knull'un savaşına tanıklık eden Gorr'un dünyası bir anda tersine dönüyor. Tanrıların varlığını gözleriyle gören Gorr adeta cinnet geçiriyor. Tüm bunların üzerine altın zırhlı tanrı Gorr'dan yardım isteyince kayış tamamen kopuyor. Knull'un kılıcı devasa bir canlı karanlığa dönüşerek Gorr ile bütünleşiyor ve Kara Kasap (Black-Butcher) efsanesi tam olarak böyle doğuyor. All-Black the Necrosword'u kuşanmasıyla birlikte altın zırhlı tanrıyı oracıkta öldüren Gorr, dualarına asla dönmeyen tüm tanrıları öldürmeye yemin ediyor.
Kozmos boyunca dolaşıp karşısına çıkan tüm tanrıları kesmeye başlayan Gorr'un intikam duygusu asla tükenmiyor. Kendisini bu amaca tamamıyla adadıktan sonra tanrılar tarafından korkuyla bahsedilen bir karakter halini alıyor. Öyle ki öldürdüğü tanrıların çoğu son nefeslerini vermeden önce Gorr'dan gerçekten çok korkuyorlar. Gorr'un özellikle seçtiği tanrılar ise genelde korku, savaş, katliam, intikam, salgın hastalık, kıskançlık ve ölüm gibi konuların tanrılarıydı. Ancak arada bazı çiçekler, şiirler, güzel şeylerin tanrıları da bu kara kasaptan nasibini almıştı. Bu tanrı avı süreci çok eski kadim zamanlarda başlayıp yavaş yavaş orta çağa kadar da geliyor. Zaman ilerledikçe yeni tanrılar da Gorr the God Butcher efsanesini duymaya başlıyor.
Yıldırım Çarpması
800'lü yıllarda yolu dünyaya da düşen Gorr, Amerika kıtasındaki bir tanrıyı öldürdükten sonra Thor'un radarına giriyor. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Vikinglerin Rusya yağması sırasında Thor bazı Slav tanrılarının öldüğünü görüyor. Tabii ki Gorr'un gazabıyla yüzleşen bu tanrılar Thor'u alarma geçiriyor. Zaten hemen ardından Gorr tüm gücüyle Thor'a saldırmaya başlıyor. Hatta neredeyse Thor'u öldürecekken bir yıldırım çarpması Thor'u kurtarıyor. Sonrasında gücünü toplamak için bir mağaraya saklanan Gorr, yeniden Thor ile karşılaşıyor. Asgard hakkında bilgi almak için tam on yedi gün boyunca Thor'a ciddi bir işkence eden Gorr bir noktadan sonra Thor'a tapan Vikinglerin de yardımıyla mağlup ediliyor. Gorr'un sağ kolunu kopartmayı başaran Thor kendisini muzaffer ilan edip orayı terk ediyor ama tahmin edebileceğiniz üzere Gorr'un öfkesi daha soğumamış aksine daha da körüklenmişti.
Vikinglerin Thor'a tapmasını kafaya dert eden Gorr gelecek bin yılı daha fazla tanrı öldürerek ve kendisine karanlık yaratıklardan kurulu bir ordu kurarak zaman geçiriyor. Yeteri kadar büyüyen Gorr ve ordusu bir kere daha Thor'un dikkatini çekiyor. Hatta Thor'un durumu asıl anladığı yer hiç tanrının olmadığı ya da kalmadığı bir gezegen. Burada ölen tanrıları için dua eden birinin sesini duyan Thor, etrafa bakınca Gorr'un buradan geçtiğini çok rahat bir şekilde anlıyor. Tanrı kasabı arayışına başlayan Thor soluğu ilk dövüştükleri mağarada alıyor. Bu sırada Chronux ile dövüşen Gorr, Pool of Forevers'ı ele geçirip zaman ve mekan içerisinde yolculuk yapmaya başlıyor.
Tanrı Parçacıkları
Chronox'un yenilmesi ve zaman-mekanın Gorr'un ayakları altına serilmesi Gorr'a bambaşka bir fikir veriyor. Pool of Forevers etrafında tüm tanrıları öldürecek bir patlama için hazırlıklara başlayan Gorr bu ideası için tanrıları kölesi yapıp madenci olarak çalıştırıyor. Hani sıradan bir tanrı düşmanı sıkıcı demiştim ya Gorr bunun tam tersi tanrıları kölesi yapabilecek bir kudrete ve öfkeye sahip olması onu belki de tüm çizgi romanlar içerisinde bir tanrıya karşı koyulabilecek en yüce düşman yapıyor. All-Black ile zaman içerisinde daha da bütünleşen Gorr oğlunun ve karısının All-Black simbiyottan kopyalarını üretiyor. Thor'un sağ kolunu kopartmasını hiç unutmayan Gorr, Black Berserkers isimli minyonlarını geçmişe yollayıp genç Thor'u öldürmeyi planlıyor.
Zaman ve mekanın karman çorman bir hale gelmesini epey seven Marvel hemen çeşitli Thorları bir araya getirerek Gorr'a karşı savaştırmaya başlıyor. Genç Thor, Avenger Thor ve Kral Thor'un bir araya gelmesi bile Gorr'u durdurmaya yetmiyor. Ancak ihaneti en yakınından yiyen Gorr hiç beklemediği bir şekilde karısı Agar'ın yeni formunun Thor'a "tanrı" demesiyle birlikte yıkılıyor. Öfkeyle karısını da öldüren Gorr üç Thor'a karşı muhteşem bir mücadele veriyor. Hayatta en nefret ettiği şey olan tanrılardan birisine dönüşmekten çok korkan Gorr'a "İki Yüzlülük Tanrısı" adını veren Agar bu sayede Gorr'un ölmesini de ağlıyor. Daha sonra geçmişten gelen Thor'un son darbeyi vurması Gorr'un resmen ölmesine yol açıyor ve Kara Kasap efsanesi en yakınından yediği ihanet ile birlikte son buluyor mu acaba?!
Loki'nin Mutlu Sonla Biten Hikayeleri
Bu kadar zaman-mekan ve diğer evrenler işin içine girdikten sonra öz hakiki Marvel evreni olan Earth-616'da da işler değişmeye başlıyor. Gorr'un tanrılar hakkındaki düşünceleri ve nefreti Thor'u derinden etkiliyor ve Thor'un Mjolnir'i kaldırmak için değersiz olmasıyla sonuçlanıyor. Bilinci All-Black içerisine hapsolan Gorr burada en azından barış içinde var olmayı sürdürüyordu. Ancak çok uzun yıllar sonra Kral Loki tarafından diriltilen All-Black yeniden evreni büyük bir öfke ve kaos çıkmazına doğru sürüklemeye başlıyor. Loki'nin dahiyane planı ters tepince Gorr'un yeniden gücüne kavuşması bir anda Thor ve Loki'nin hayatlarında alabilecekleri en güzel dersle karşılaşmalarıyla sonuçlanıyor. İki kardeşle dalga geçen Gorr, All-Father Thor'un gücüyle uzaya fırlatılıyor.
Bu fırlatmanın da pek iyi bir fikir olmadığı hemen anlaşılıyor. İyice sinirlenen Gorr All-Father Thor ile güneş sistemlerini mahveden bir savaşa tutuluyor. Bu sırada Thor'a Midgard ve tüm kozmostaki yaşamı yok edeceğini söyleyen Gorr eskisinden de güçlü bir şekilde iki kardeş ile savaşmaya devam ediyor. Loki'nin çenesinin nadiren işe yaradığı olaylardan birisi olan son savaşta Gorr, All-Black ile tüm evreni zehirlemeyi başarıyor. Hatta Thor'u bir kara deliğe çekmeye çok yaklaşan Gorr'a eski hikayeler anlatan Loki savaşın seyrini değiştiriyor ve All-Father Thor son vuruşu yapmak için gereken zamana sahip oluyor. Mjolnir'in de yardımıyla All-Black simbiyotu yok eden Thor, Gorr'u da yeniden binlerce yıl önceki haline getiriyor. Indigarr'ın Gökyüzü Tanrıları tarafından götürülen Gorr son bildiğimiz haliyle barış içerisinde ölmeyi bekliyordu.
Tanrılara kafa tutmayı bırakın onları kölesi yapan, çok fazla tanrıya zevk için işkence eden gerçek anlamda bir Tanrı Kasabı yakında MCU'ya dahil olacak. Ancak burada bahsettiğim hikayelerinden pek çoğunu beyaz perdede görme imkanımız yok. En azından Disney çatısı altından ve Taika Waititi'nin mizahi yönüyle birlikte bu tonlarda işlenmeyeceği kesin. Yine de İlk olarak 2012 yılında gördüğümüz Gorr karakteri son 10 yılda çizgi romanlar içerisinde bir tanrıyla dövüşebilecek en donanımlı karakterdi. Şimdi Thor: Love and Thunder filminde Christian Bale'in canlandıracağı bambaşka bir Gorr izleyeceğiz. Üzerine bir de Mighty Thor bu hikayeye dahil olacak ve yine bolca kaos bizleri bekliyor. Orijin hikayesi itibariyle epey empati yapabildiğim Gorr, umarım MCU içerisinde de bu haklı mesajını vermeyi başarır.