Biraz önce Undertale’i bitirdim. Etkisinden ne zaman kurtulurum bilmiyorum. İnanın bana Undertale’i sizlere nasıl anlatsam diye düşünmek oyunu bitirmemden daha uzun sürdü.
Undertale, Toby Fox’un grafiklerinden hikâyesine ve müziklerine kadar neredeyse tamamını tek başına geliştirdiği bir rol yapma oyunu. Bunu okumayacak ama yine de kendisini Undertale’i yarattığı için tebrik etmek istiyorum. Oyunun hikayesi şöyle: İnsanlar ve yaratıklar barış içinde bir arada yaşamaktadırlar. Bu barış insanlarla yaratıklar arasında savaşın çıkmasıyla son bulur. Savaşta insanlar yaratıkları ezici bir güçle mağlup eder. Yaratıkları bir büyülü bir bariyerle yerin altına hapsederler. Yer altında yaşamlarına devam eden yaratıklar yeryüzüne bir daha çıkamazlar. Aradan yıllar geçer ve bir gün bir insan yaratıkların yaşadığı dağa gider ve aşağı düşer. Bu meraklı insan sizsiniz. Sizi Toriel adında sevgi dolu, anneniz yerine koyabileceğiniz bir yaratık karşılıyor ve sizin ilk arkadaşınız oluyor. Yanında olmanız huzur verse de Toriel ile aranızda ne yaşanırsa yaşansın evinize dönmek için yola koyulmanız gerekecek.
Undertale’in grafiklerini basit bulabilirsiniz ve bunda haklısınız. Gerçekten de basit. Ama aynı zamanda o kadar samimi ve içten ki. Karşılaştığınız her NPCnin kendine has bir tarzı, kişiliği ve sesi (Shovel Knight’taki gibi) var. Her daim sırıtkan Sans ve havasından geçilmeyen kardeşi Papyrus gibi karakterlerle çok komik diyaloglara girebiliyorsunuz. Oyunda fazla bulmaca yok ve olanlarda da zorlanmayacağınıza eminim. Gerçi pek şikâyetçi sayılmam ama Undertale’in birkaç eksik yanından biri bu.
Oynanış olarak Undertale eski tarz JRYO’lara daha çok benziyor ama Toby Fox daha deneysel takılmayı tercih etmiş. Dövüşlere yarı-sıra tabanlı diyebiliriz. Bir yaratıkla savaşacağınız zaman kalbiniz ekranda bir kutucuğun içinde beliriyor. Sıra sizdeyken ATTACK komutuyla saldırabiliyor, sağlığınız azaldığında bir şey atıştırabiliyor ya da FLEE ile kaçabiliyorsunuz. Saldırı tek tuşa basmakla bitmiyor, ekrandaki ibre uygun noktaya geldiğinde daha fazla hasar verebiliyorsunuz. Her yaratığın farklı bir saldırısı var ve size saldırdığı zaman da öylece durup darbe yemek yerine saldırısından hasar almadan kaçabilmeniz mümkün. Yaratığı öldürdüğünüz zaman bir miktar EXP ve altın kazanıyorsunuz. Oyunda bir harita yok ama gideceğiniz pek fazla yer olmadığı için kaybolmazsınız. Belli aralıklarla çıkan 4 köşeli yıldızlarda sağlığınızı geri kazanıyorsunuz, içiniz kararlılıkla doluyor ve oyunu kaydediyorsunuz. Dükkânlardan yiyecek, silah ya da zırh satın alabiliyor ama çoğuna bir şey satamıyorsunuz. Öyle ki bir tanesi “Ben kendi elimdekileri satmaya çalışıyorum bir de seninkileri alamam” diye fırça çekiyor.
Gelelim Undertale’i diğer rol yapma oyunlarından ayıran en önemli özelliğe. Undertale’de kimseyi öldürmek zorunda değilsiniz. Bir yaratık size saldırdığı zaman ACT komutu ile onunla iletişim kurabilir, ona iltifat edebilir ya da dokunabilirsiniz. Yaratık size saldırmayı bıraktıktan sonra, MERCY’den SPARE’i seçip canını bağışlayabiliyorsunuz. Bunu yaptığınızda yine bir miktar altın alıyor ve ama hiç EXP kazanamıyorsunuz. Seviye atlamamak sizi bir miktar güçsüz kılabilir. Ama o EXP’ye ihtiyacınız var mı? Bu soruya cevap vermeden önce iyi düşünmenizi istiyorum çünkü merhametli olup olmamak oyunun gidişatını ve sonunu önemli ölçüde etkiliyor.
İzin verirseniz merhamet üzerine biraz daha konuşmak istiyorum. Küçük yaştan beri oyun oynuyorum. Kaç tane oyun oynadığımı ve bu oyunlarda şimdiye kadar kaç canlıyı, robotu, düşmanı, masumu öldürdüm bilmiyorum. Neden oyunlarımızın çoğu birilerini ya da bir şeyleri yok etmek üzerine hiç düşündünüz mü? Varoluş amacımıza bir anlam vermek, hayatta kalabildiğimizi hissedebilmek için mi başkalarını yok etmekle uğraşıyoruz? En barışçıl ve zararsız görünen oyunlarda bile birilerinin canını yakmıyor muyuz? Mario oyunlarında Goomba’ların üzerine basmasak da kenara çekilmelerini ricat etsek, prensesi kaçırmasına rağmen Bowser ile konuşsak ve onu lava düşürmek zorunda kalmasak nasıl olurdu?
İncelemenin sonuna doğru yaklaşırken size sormak istediğim sorular var. Kin güder misiniz? En son ne zaman birini affettiniz? Yumruğunuzu sıkmak yerine elinizi uzattınız mı? Hiç size saldıran biriyle arkadaş olup birlikte vakit geçirdiniz mi? Tüm basitliğine rağmen Undertale mesajını o kadar sade ve vurucu bir şekilde veriyor ki bu oyun bakış açınızı değiştirebilir. Değiştirmese de eminim sizi düşünmeye sevk edecektir.
Undertale benim için bu yılın en iyi bağımsız yapımı. Çoğu zaman hayranlık ve şaşkınlıkla bakakaldım. Gülmemi, gülümsememi, üzülmemi ve yaşamı sorgulamamı sağladı. Çok az oyun bana bunu yapabildi. Artık bende gerçek anlamda özel bir yerinin olduğunu söyleyebilirim. Şimdi gitmem gerek. Yer altındaki arkadaşlarımı özledim.