Marvel Sinematik Evreni 2020 yılını boş geçmesinin ardından yeni yıla Disney+ dizileriyle giriş yaptı. Bu sene izlediğimiz ilk dizi olan WandaVision da özlenen MCU atmosferini geri getirmenin yanı sıra olayları da bambaşka bir boyuta taşıdı. Hem Wanda ve Vision açısından hem de diğer MCU karakterleri açısından çok acayip bir dönem bizleri bekliyor.
WandaVision dokuzuncu bölümüyle final yaptı ve çok fazla yeni kapıyı açmayı başardı. Dizinin hem tarzının hem temposunun bu dokuz bölüm boyunca değişmesine tanıklık ettik, bazı soru işaretlerine cevap bulduk, yeni sorular sorduk. MCU'nun ilk dizi deneyimi olan WandaVision'a şöyle genel hatlarıyla spoiler vermekten mümkün olduğunca kaçınarak bir bakalım.
Siyah Beyaz Film Gibi Biraz
15 Ocak günü dizinin ilk iki bölümü yayınlandı. Çok fazla hayranda aksiyon açlığı, heyecan beklentisi varken dizi bir anda eski sitcom tarzında yumuşak bir giriş yaptı. Belki bu fırtına öncesi sessizliğin habercisiydi ama yine de bu kadar "komik" bir açılış beklentileri de biraz değiştirdi. İlk bir buçuk bölüm diyelim etrafta ne olup bittiğine ve buraya nasıl geldiğimize dair en ufak bir fikrimiz bile yoktu. Elimizde sadece hayran teorileri ve siyah beyaz televizyon reklamlarından çıkarabileceğimiz bazı detaylar vardı. Ancak bu reklamların biraz hedef saptırma amaçlı olduğunu çok geçmeden anlamış olduk ve dizinin asıl teması da yavaşça kendini gösteriyordu.
İkinci bölümün sonlarına doğru çok acayip şeylerin yolda olduğunu dizi hissettirmeye başladı. Arka planda gerçekliğin devam etmesi ve Wanda'nın realitesi arasındaki bu tuhaf durum tabii ki gözlerden kaçmamış. Amerikan başkanı dahil herkesin devreye gireceği hemen dizinin başından kendini belli etti. Sonrasında zaten üçüncü bölüm geldi olaylar şekillenmeye başladı ve dizinin temposu bir anda hız kazanmaya başladı. Wanda'nın bireysel ıstırapları işe biraz psikolojik bir hava katsa da sonuçta bir MCU dizisi olduğu için çok fazla karanlığa gömülemedik. Ancak dizi ilerledikçe bu durum epey değişti ve tahmin ettiğimden daha karanlık bir hikaye ve atmosfer diziye hüküm sürmeye başladı. Agatha gibi karakterlerin de diziye iyice oturmasıyla ve rollerin belli olmasıyla birlikte yeni bir yolculuk başladı.
Cadılar Bayramı
Hikayenin derinliklerine inmeye başlamamız dördüncü bölümü buldu. Tabii şunu söylemekte fayda var dokuz bölümlük bir dizi olduğu için birkaç bölüm boşluk doldurmak için konulmuş. Lakin bu bölümler gereksiz hissettirmiyor aksine bazı soru işaretlerini gideriyor sadece hikayenin ilerleme sürecine katkı sağlamıyorlar. Dördüncü bölüm ile birlikte neden, nasıl, niye gibi 5n1k sorularına cevap bulmaya da başlarken bir yandan sitcomlar eşliğinde zamanın değiştiğine de tanıklık ediyoruz. Dizinin zirve yaptığı dönem bence tam burasıydı dört beş ve altıncı bölümler WandaVision adına akılda kalan anıların en yoğun olduğu bölümler olabilir. Tabii ki sezon finalini ayrı tutuyorum.
Alttan alttan verilen mesajlar artık iyice ortaya çıkmaya başlarken Wanda ve sevimli ailesi kendi küçük ütopyalarında hayallerini gerçekleştiriyorlar. Dizinin bu aralardaki işleyiş mekaniği benim çok hoşuma gitti. Etrafta bir kaos var ama "şov devam etmeli" zihniyeti de hayata geçiyor. Zaten diziyle birlikte Wanda'nın da hayatında yolculuğa çıktığımız zaman olayların neden bu şekilde sirayet ettiğini üç aşağı beş yukarı anlayabiliyoruz. Bölümlerden birisinde gördüğümüz Cadılar Bayramı özel bölümü ise klasik kostümlerin kullanılmasıyla birlikte harika bir "fan service" olmuştu. Wanda'nın biraz bunalıma girmesiyle birlikte dizi yeni bir dönemin başlayacağının sinyallerini vermeye de bu dönemde vermeye başladı.
Dört Duvar Arasında Sıkışmak
Çizgi romanlarda, dizilerde ya da her türlü kurgu evreninin olduğu yerde "dördüncü duvar" diye bir tabirden söz etmek mümkün. Bu duvar kurgu içerisinde yer alan karakterlerin doğrudan gerçek dünyayla yani izleyici/okuyucuyla etkileşime geçmesini ve bir kurgu içerisinde olduklarını bilmesinden kaynaklanıyor. The Office dizisindeki kameraya bakıp konuşmalar gibi yine sitcomlardan esinlenmiş bu tema da WandaVision içerisinde mevcuttu. Zaten dokuz bölümlük serüvende zaman içerisindeki sitcomların evrimine de güzel bir şekilde göz atmayı başardık. Hem sitcom hem MCU aksiyonu derken bir anda Wanda'nın geçmişi de işin içine girince heyecan da yükselerek bir sonraki bölümü merak etme seviyemizi yükseltti.
Dizinin Vision'ı biraz daha dışarıda bırakıp Wanda'ya yoğunlaşmaya başladığı bu dönemlerde olay örgüsü de bambaşka bir hale geldi. Hikayenin gidişatı ve karakterlerin değişimleriyle birlikte özellikle son iki bölüm gerçek anlamda bir MCU şöleni haline gelmeye başladı. Hem Wanda'nın yaşadıklarına hem Avengers: Endgame sonrası MCU'nun durumuna da yeniden ve farklı açılardan baktığımız bu süreçte hikaye de yavaş yavaş finaline doğru yaklaştı ve kendi kötülerini oluşturmaya başardı. Dizide ilk kez gördüğümüz bazı karakterlerin gerçek yüzleri de ortaya çıkınca hızlı bir final sürecine doğru ilerlemeye başladık.
Fin
Dizinin finaline geldiğimiz zaman ise beklentiler gerçekten çok yüksekti. Daha dizi duyurulduğu uzan Doctor Strange 2'ye bağlanacağını biliyorduk ve son dönem hariç bu bağlantıyla ilgili hiçbir adım görememiştik. Ancak dizi yolun son düzlüğünde öyle bir noktaya geldi ki daha önceki beklentiler adeta evrim geçirerek yerlerini yenilerine bıraktı. Doctor Strange ve büyü kavramı için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Hal böyle olunca son bölümün etkileri de normal olarak diğer bölümlerden çok daha fazla olacaktı. Fakat son düzlükte temponun yükselmesi, işleri biraz karman çorman bir hale de getirdi ve toplamak için 45 dakikalık son bölüm biraz yetersiz kaldı gibi gözüküyor.
WandaVision için kötü bir final yaptı demek kesinlikle haksızlık olur. Ancak daha iyi bir final yapabilirdi. Çünkü hem dizi öncesinde yapılan açıklamalar hem de dizi devam ederken atılan senaryo tohumları bizleri bir beklenti içerisine sokmuştu. Daha ilk diziden çok da devrimsel yenilikler ve karakterler görmek belki biraz aşırıya kaçmaktı ama bu fırsatlar ayağa kadar gelmişti. Yine de olayların geldiği son nokta özellikle Wanda hikayesi açısından gerçekten bir devrim oldu ve MCU'nun geleceğinde çok daha farklı bir Wanda Maximoff göreceğimiz bir gerçek. Keza Vision için de yeni bir dönem kapıda gibi gözüküyor hem de oldukça farklı bir dönem.
Son bölümdeki iki farklı jenerik sonrası sahne iki farklı projeye doğrudan selam çakıyor ve niyetlerini belli ediyor. Doctor Strange konusundaki en net adımı da bu jenerik sonrası sahnelerin birisinde gördük zaten. Ayrıca MCU'nun uzay tarafıyla ilgili de Monica Rambeau ile birlikte bir güzellik daha yaptılar. Kendisini Captain Marvel 2'de de göreceğimiz kesinleşmişken burada hikaye tohumlarının atılması uzun vade için epey güzel bir jest olmuş. Ancak işin mutant kısmında bir gelişme bekleyenler epey hayal kırıklığına uğrayacak. MCU'nun X-Men planları için uygun giriş WandaVision da değilmiş.
Özetle dizi duyurulmadan önce "4-5 saatlik bir MCU filmine hazır olun!" mesajlarının hayata geçtiğini söylemek epey güç. Çünkü format gereği senaryo tam dizi şeklinde ilerledi yani bunu tek bir film olarak düşünsek kafadan 2-3 bölümü komple çıkartıp atabilirdik. Dokuz bölüm için doldurucu kısımlar hariç tempoyu zamanla yükselten yavaş yavaş bir hikaye oturtan dizinin aksiyonu da çok hızlı oldu bittiye geldi. Dizinin gerçekten başarıyla uyguladığı yerler ve MCU temeline kattığı yenilikleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Bölümlerden bazılar dokuz puanlıkken bazıları da yedi puanlıktı. O yüzden adet gereği tüm diziye puan vermek gerekirse yedi buçuktan sekiz vermek haksızlık olmaz gibi geliyor. Şimdi önümüzde Falcon & Winter Soldier dizisi var ve MCU tüm hızıyla dizilerle devam edecek. İlk dizi WandaVision da hayranların büyük çoğunluğundan geçer not almayı başardı.