Oyun mu değil mi sorunsalı.
Devamını okuÇinli eBrain Studio’nun çıkış oyunu olan Loopmancer birkaç açıdan yine Çinli TiGames’in çıkış oyunu olan F.I.S.T.: Forged In Shadow Torch’a benziyor. İkisi de kendisine punk estetiğini temel almış: F.I.S.T. Dieselpunk temalıyken Loopmancer Cyberpunk temalı. Her ikisinin de ana kahramanının bir kolu mekanik. Her ikisi de dövüş ustası. Ve her ikisinin de anlattığı hikâye ve anlatım tarzı bir ilk oyun için fazla iyi. Yani diyeceğim odur ki bir gözümüz Çinli oyun geliştiricilerinde olsun sevgili okurlar, adamlar cidden çok iyi işler çıkarmaya başladı.
Loopmancer’da Xiang Zixu isminde bir dedektif/ajanı canlandırıyoruz ve kaçırılan bir gazetecinin peşindeyiz. Bu kaçırma olayının baş şüphelisi Wei Long’un peşinde kavga dövüş ilerlerken kendimizi başa çıkamayacağımız kadar çok kişinin arasında buluyor ve ölüyoruz. Game over. O da nesi, bir anda apartman dairemizde açıyoruz gözümüzü. Meğer hepsi rüya imiş! Değil tabii ki, öldük ama aynı günü tekrar yaşadığımız için bu bir sorun olmadı. Demek ki neymiş? Bir döngünün içine sıkışmışız. Öğrendiğimiz bilgiler capcanlı aklımızda, kazandığımız yetenekleri de kaybetmemişiz. Demek ki neymiş? Bu bir Roguelike’mış.
Bugün aslında dündü, yoksa yarın mıydı?
Aynı günü tekrar yaşamak Zixu’ya benzersiz bir avantaj sağlıyor. Örneğin Wei Long’u tam yakalayacakken bir keskin nişancının ateşine kurban gitmek, bir sonraki seferde o atışı bildiğiniz için bundan kurtulmanızı ve böylece hikâyeyi devam ettirebilmenizi sağlıyor. Sadece o da değil, olayla ilgili topladığınız tüm delilleri, ipuçlarını vs de bildiğiniz için adımlarınızı ona göre atabiliyorsunuz.
Loopmancer kısmen lineer bir oyun. Kısmen diyorum, çünkü hikâye akışı içerisinde başınıza gelenlerden yola çıkarak yapabileceğiniz bazı seçimler var ve bu da oyunun rotasını tamamen değiştiriyor. Zaten öldüğünüz zaman apartmanınızda bu rotalardaki seçimlerinizi görebiliyor, izlediğiniz hangi rotada kaç kez öldüğünüze bakabiliyorsunuz.
Örneğin daha başlarda bir ipucunu takip etmek için gidebileceğiniz iki yer var: Ditch Village ve Kouga Industry. Kouga’ya gidince sizi çok çabuk harcayabiliyorlar, bir sonraki sefer Ditch Village’ı seçerek tamamen farklı bir rota oluşturmuş oluyorsunuz. Bu seçimin ardından rota yine ortak bir bölgeyle devam ediyor ama sonra da karşınıza çok büyük bir seçim çıkıyor: Hangi karakteri kurtaracaksınız? Bunlardan birini kurtarmak için 15 dakika süreniz var, diğeri içinse süre yok. Burada 15 dakikalık olanı seçip başarılı olabilirsiniz, başarısız olabilirsiniz, diğerini seçebilirsiniz. Bu da üç ayrı dal anlamına geliyor.
Bir ağaç gibi yaşamak özgürce, sonra da ölüvermek
Dallanan bu hikâye yapısı oyunun sonları bakımından da etkili çünkü Loopmancer’da 7 ayrı son var ve hangi sona ulaşacağınız tamamen yaptığınız seçimlerin sonucu. Oyun sonunu gördüğünüzde tekrar apartman dairenizde uyanıyorsunuz, bu da diğer yolları da seçebilmenizi, öğrendiklerinizin üzerine çıkabilmenizi sağlıyor.
Son demişken... Loopmancer’ın bunca sonu arasında kötü sonların sayısı bir hayli fazla olmuş. Dahası, hikâye öyle tatmin edici bir bağlanışa da kavuşmuyor aslında, “Ya şimdi niye böyle oldu ki?” diye kafanızı kaşırken buluyorsunuz kendinizi. Yani şöyle diyeyim, yapacağınız seçimler sizce en iyisi olsa da bir anda dünya korkunç bir yere dönüşünce “Ama bu benim hatam değil?” diye isyan edesiniz gelebiliyor. Bu bakımdan çok orijinal bir oyun bence Loopmancer, dünyada her şey siyah ve beyaz değil. Her iyilik iyi sonuç vermiyor, her şey bir anda güllük gülistanlık olmuyor. Çünkü bu karanlık bir Cyberpunk geleceği.
Loopmancer’ın aksiyonu da Roguelike öğeleri de bir hayli başarılı. Her turda bir yakın silah, bir menzilli silah, bir taktik ekipman ve bir yetenek ekipmanı kullanıyorsunuz. Topladığınız coin’lerle harita içerisinde bulduğunuz yeni silahları açabiliyorsunuz ve bu kalıcı bir açılım. Daha sonra silah / ekipman seçim kısımlarında açmış olduklarınız arasından rasgele karşınıza seçenekler sunuluyor, siz de seçiminizi yapıp devam ediyorsunuz. Bazı silahlar çok güçlü, bazıları çok dandik. Ama tur boyunca birçok kez seçim ekranlarına geldiğiniz için başta karşınıza çıkan zayıf silahlara bağlı kalıp da “Bir an önce öleyim de baştan başlayayım” demiyorsunuz. Bu da çok güzel düşünülmüş. Bir Roguelike’ta en sevmediğim şey sevmediğim bir karakter veya silahla oynamak zorunda bırakılmaktır benim.
Oyunun dövüşleri oldukça yüksek tempolu ve düşman çeşitliliği de gayet iyi. Bu hızlı tempoda düşmanların kafasında çıkan işaretlerden yapacakları saldırıların türünü anlayabiliyor, ona göre dash yaparak veya sersemletici yetenekler kullanarak dövüşü lehinize çevirebiliyorsunuz. Öldüğünüz zaman tüm paralar ve topladığınız buff’lar gidiyor, ama Core ve Memento’lar kalıcı. Core’lar sayesinde yeni yetenekler ve bonuslar açıyorsunuz, Memento’lar da hem oyun evrenindeki şahıslar hakkında yeni bilgiler veriyor, hem de ekstra Core kazandırıyor. F.I.S.T’te olduğu gibi Loopmancer’da da kostüm değiştirme imkanı var ve bu tamamen kozmetik. Yine de Kung-fu kıyafetiyle adam pataklamak daha bir keyifli oluyor.
Bana hemen o silahı getirin!
Loopmancer’ın eleştirilecek çeşitli noktaları da var elbette. Mesela silahlarla ilgili olan kısmı söyledim, ekipman çeşitliliğine rağmen kullanmaya değer (ya da tercih edilecek diyeyim) silah sayısı sınırlı. Yani otomatik taret dururken başka ekipmanlarla uğraşasınız gelmiyor ya da epik baltanızın yerini doldurabilecek silah bulmak zor. Seçenekler arasında sansürlenmiş bir dildo bile var ama, yani oyun çeşitlilik bakımından kendini hiç tutmamış :)
Sonu görebildiğiniz her oyun turunda 5 veya 6 bölge geçiyorsunuz. Bu da oyunda anca bu kadar boss demek oluyor. Üstelik bu bosslardan birini üç farklı halde üç yerde görüyorsunuz. Dolayısıyla boss çeşitliliği bakımdan sınıfta kalan bir oyun Loopmancer. Boss’ların saldırı düzenleri ve tasarımları güzel ama yetersiz. Tek yaptığınız doğru zamanda dash, sonra da elde ne varsa boss’un üzerine boşaltmakla sınırlı.
Karakter animasyonları ve ortam grafikleri çok güzel ama ana karakterimizin vücut proporsiyonları bana biraz kütük gibi geldi. Sanki kafası büyük ve vücudu onunla orantısız gibi ya da belki de bana öyle gelmiştir. Seslendirmeler, özellikle de vurgular bana bir hayli zayıf geldi; bundan da kötüsü bazı diyalogların bir hayli zorlama olması. Başlarda çok ilginç ilerleyen hikâye bir noktadan sonra kötü bir şakaya evriliyor ve ne alaka dedirtiyor. Özellikle de bazı sonlardaki diyalog kısımlarının size de bir hayli komik geleceğine eminim, sanırım bu da Çince’den İngilizce’ye geçişle alakalı bir sıkıntı. Doğal hissettirmiyor yani.
Ama Loopmancer’dan beklentilerinizi belli bir seviyede tutunca karşınızda çok hızlı, aksiyon dolu, kendine has bir tarza sahip bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Hikâye de dediğim gibi başlarda bir hayli ilginç, sonrasında biraz afallasa da “Nereden oynadım bu oyunu?!” değil de “Dur ya, diğer sonlara da ulaşmaya çalışayım bakalım” dedirtiyor. Üstelik başarım çeşitliliği de bunun bitirdikten sonra defalarca tekrarlamaya değer bir Roguelike olmasını sağlamış.
Başlıklar
Loopmancer’ın türe herhangi bir yenilik getirdiğini söylemek zor, bunun yerine elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmaya çalışıyor. Hikâyenin dallanma şekli ve karar verme kısımları bir hayli güzel, ama anlatım bakımından sınıfta kaldığı yerler var.
- Cyberpunk estetiğini bir hayli güzel yansıtmış
- Notları ve belgeleri okuyunca sağlam bir arkaplan yaratıldığını görüyorsunuz
- Grafik tarzı oldukça kendine özgü
- Sevebileceğimiz bir kedi var
- Flappy Bird tarzı mini oyun bağımlılık yapıyor
- Bazı silahlar fazla güçlü, diğerlerini açmak bile istemiyorsunuz
- Hikâye sonlara doğru biraz fazla afallıyor
- Boss sayısı ve hareket çeşitliliği çok az
- Tüm oyun saldırma ve dash yapma ekseninde geçiyor
- Diyaloglar yer yer aşırı cheesy oluyor