Previously on Witcher…
Devamını okuDimitry Glukhovsky tarafından kaleme alınan Metro serisi, yalnızca günümüz Rus Edebiyatı'nın önde gelen distopik kurgu eserlerinden biri olmakla kalmadı, aynı zamanda biz oyun severler için de çok önemli bir serinin kapısını araladı.
Artık serinin 3. halkası Metro Exodus ile buluşma ve hayallerinin peşinden koşan Artyom ve yol arkadaşlarına eşlik etme zamanı geldi. Dilerseniz sözü fazla uzatmadan yolculuğumuza başlayalım.
"Metro, yalanlar üzerine inşa edilmiş bir kale" (Anna)
Metro 2033 ile başlayan hikâyemizin başkarakteri Artyom, metro tünellerinde çürüyüp giden insanlık tablosunu kabullenemiyor ve daha iyi bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyor. Bu inancının peşinden koşarken toplumundan dışlanmak ve en yakınındaki isimlerin bile eleştiri oklarını üzerine çekmek kaçınılmaz oluyor Artyom için. Yine de o bir kahraman ve kolay kolay pes edecek değil. Dünya üzerinde başka kimsenin kalmadığı düşüncesini sonuna kadar reddediyor; geri kalan insanlarla iletişime geçebilmenin ve metrodakilere yaşanabilecek farklı yerler olduğunu göstermenin yollarını arıyor.
Nitekim bu çabası sonuç veriyor; önceki oyunlar (ve kitaplar) boyunca Moskova Metrosu'nda yaşam mücadelelerine şahitlik ettiğimiz kahramanlarımız büyük oranda Artyom'un inadı sonucunda, bir yandan da beklenmedik olayların gelişmesiyle Metro'dan ve Moskova'dan çıkıp yollara düşmek durumunda kalıyorlar. Yolculuğun gösterdiği ilk şey, yıllar boyunca yalanlar üzerine inşa edilmiş bir toplumda, başkalarının yazdığı bir hikâyenin figüranları oldukları. Artyom'un azmi, Anna'nın sevgisi ve Miller'ın görev aşkı, Sparta Korucularının da cesaretleri ile artık figüranlıktan çıkma, kendi hikayelerinin kahramanı olma zamanı geliyor.
Yolculuk boyunca Ural Dağları'nı aşıyor, kah Volga kıyılarında dolanıyor, kah Hazar'a gidiyor, Taiga'da orman havasını soluyup, Novosibirsk'te kışı yaşıyoruz. Artyom'a bu yolculuğunda biricik aşkı Anna, Anna'nın babası ve Sparta Korucularının Komutanı Miller, Stepan, Duke, Sam, Damir, Alyosha gibi kimileri tanıdık kimileri yeni isimler eşlik ederken, yollarımız başka karakterlerle de kesişiyor. Katya ile Nastya, Giul veya Olga'nın hikayelerinde de yüreğinize dokunacak detaylara denk gelebilir, grubumuza katılanlarla sevinip ayrılanlarla hüzünlenebilirsiniz.
Savaş, pek çok canavar doğurabilir!
İlk oyunlardan tanıdık karakterler gibi tanıdık canavarlarımız da var; Watcher, Lurker, Humanimal veya Demon gibi. Metro'yu terk edip dağlar, vadiler, nehirler, çöller aştığımız, binlerce kilometre kat ettiğimiz macerada, yeni düşmanlarla da karşılaşıyoruz haliyle. Göl veya nehirlere girdiğinizde mutasyona uğramış dev balıklar, karidesler veya yeraltı sularında karşınıza çıkan dev solucanlar, sülükler bir yandan, yaban topraklarda radyasyonu yedikçe çılgına dönmüş ayı, goril ve kurtlar öbür yandan size nükleer cehennemi yaşatmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Düşman çeşitliliği açısından çok da şikâyet edilecek bir nokta yok anlayacağınız üzere. Belki, bazılarını daha az bazılarını da daha çok görebilirdik, ama bu haliyle de güzel.
Tabii her zaman olduğu gibi yine esas düşmanın insanlar (ve en çok da iktidar hırsı) olduğu sonucuna varmak için çok vakit harcamak zorunda kalmıyoruz. Oyunun her bir bölümünde savaşın yaraları bu kadar sıcak olmasına rağmen insanlığın nasıl bir anda canavarlaşabildiğini sorgulayacağımız kısımlara denk geliyor ve dünyaya da insanlığa da en büyük zararı verenin biz olduğumuz gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleşiyoruz.
Moskova Metrosu'ndaki iktidar mücadelelerinin benzerleri ziyaret ettiğimiz çeşitli bölgelerde karşımıza çıkarken, inanmamız beklenen yalanı ardımızda bırakıp düştüğümüz yollarda başka toplumlara bambaşka yalanlar söylendiğine ve insanların bu yalan dünyalara hapsolup kaldığına şahitlik ediyoruz. Miller tarafından da dile getirilen "Gerçek bir ölüm mü yalan bir yaşam mı?" ikilemi sık sık zihninizde yankılanan bir soru haline geliyor.
Volga kıyılarındaki bir balıkçı kasabasında Tsar-Fish (bildiğiniz Çar Balık:)) adlı bir tanrıya tapınan, bütün teknolojik ürünleri günah, elektriği şeytan olarak gören bir kült ile karşılaşıyor, insanların böyle sapkın bir düşünceye nasıl kapılabildiğini sorguluyor; Hazar kıyılarında Munai-Bailer (petrol baronları olarak çevirebiliriz herhalde) ve zihni yıkanmış gönüllü kölelerini görüp öfkeye kapılıyorsunuz. Taiga'da "Ormanın Çocukları" ile "Sineklerin Tanrısı"nı hatırlayabiliyor; Novosibirsk'te bölümün adı gibi bir "Ölü Şehir" ile karşılaşıyor ve kışı da nükleer felaketi de iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz. Karşılaştığımız kişiler ve topluluklar hikayemizin bambaşka yönlerini gözler önüne sererken, coğrafya da bu maceranın çok önemli bir parçası olarak kendisini gösteriyor.
Exodus, Rus kültüründen izler de taşıyor haliyle. Çehov gibi yazarların kitaplarına denk geliyor, evlilik seremonisinde kupaların "Şerefe" yerine "Gor'ka" diyerek kaldırıldığını öğreniyorsunuz. İkonalar, Hz. İsa ve azizlerin tabloları, dua köşeleri gibi Rusya coğrafyasında denk gelebileceğiniz dini motiflerle de karşılaşıyorsunuz sık sık. Ve Sovyet mirası olarak, kulağımıza aşina gelebilecek Kazakça kelimeleri duyup hafiften tebessüm edebiliyorsunuz.
Ne anlattığınız kadar, nasıl anlattığınız da önemlidir...
Oyun pek çok başka yapımı çağrıştırabilecek anlarla dolu. Kimi zaman, Metal Gear Solid serisinden Snake veya Dishonored'dan Corvo gibi gizlice ilerleyip işimizi sessiz sedasız görebiliyor, düşman bölgesi temizleme, loot, craft işlerine giriştiğinizde Far Cry 5 veya Assassin's Creed Odyssey gibi oyunları hatırlayabiliyor, klastrofobik ortamlarda başarılı bir gerilim oyununu tecrübe edebiliyoruz. Nükleer savaş sonrası dünyayı gezerken, Fallout'u bile yad edebilirsiniz. İşin güzel tarafı, oyun kesinlikle bir taklit değil, özgünlüğünü hissettiriyor, "bu benim maceram, bana ait bir anlatı" diyor bizlere. Uzun lafın kısası, başarılı pek çok örnekten güzel tecrübeleri bir potada eritip güzel bir şekilde sunmuş, hem alışıldık Metro tarzından izler taşıyan hem de yeni bir tecrübe olarak değerlendirilebilecek bir oyun ile karşımıza çıkarak bu anlamda gayet başarılı bir işe imza atmış yapımcılar.
Oyunun tanıtımlar esnasında vurgulanan özelliklerinden birisi silah çeşitliliği ve geliştirmeler konusuydu bildiğiniz üzere. Keleş (Kalash) gibi çok bilinen örneklerden Valve gibi daha az bilinenine, temelde 9 silahımız bulunuyor. Fakat bu silahlar üzerinde yapılabilen özelleştirmelerle çeşitlilik muazzam noktalara varabiliyor. Karakteristik özellikleri bulunan silahlar oyun içerisinde farklı tecrübeler sunabiliyor -ki bu anlamda Tikhar'ı da zikretmeden geçmeyeyim, oyunda sık kullandığım silahlardan birisi oldu kendileri. Benimseyeceğiniz oyun stiline uygun silah ve silah donanımlarını sunuyor, bu konuda elinizi rahatlatıyor Exodus.
Metro oyunlarından alışık olduğumuz üzere cephane kıt. Dolayısıyla dikkatli hareket etmek gerek. Ama bu sefer elimizi rahatlatabilecek yeni bir ekipmanımız, alet çantamız var. Etraftan malzeme toplayıp cephane yapabiliyor, sağlık kiti, maske filtresi, el bombası gibi ihtiyaçlarımızı bu şekilde de tedarik edebiliyoruz. Topladığımız malzemeleri kullanabileceğimiz bir başka yer de silahların temizliği. RDR 2'de olduğu gibi burada da silahlar tozlanıyor, kirleniyor ve bakım yapmadığınız takdirde performansı düşebiliyor, tutukluk yapabiliyor. O yüzden bu noktayı da gözden kaçırmamak, silahlarınızı ilgisiz bırakmamak lazım :)
Umutlar tükendiği noktada tekrar yeşerebilir, hayat yok olurken yeniden filizlenebilir mi?
Önceki oyunlardan alışık olduğumuz üzere, Exodus'un da alternatif sonları bulunuyor. Bu sonların tamamını görmediğim için konuyla ilgili net bir yorum yapamayacak olsam da, en azından oyunun gidişatından (ve bazı başarımlardan) bir takım çıkarımlarda bulunmak mümkün. Yine gri finallere hazırlıklı olmanızda fayda var. Kendi adıma hikayeyi ve finali beğendiğimi söyleyebilirim gönül rahatlığıyla.
Ana hikaye gibi yan hikayeler de ilginizi çekebilir, sizi etkileyebilir. Dilerseniz başkalarının hayatına dokunacak kararlar alabilir veyahut umursamaz bir tavır takınıp, kendi yolunuza gitmeyi tercih edebilirsiniz. Ufacık mutlulukların bile büyük anlamlar ifade ettiği bir dünyada olduğumuzu unutmamak, çevremizdekilerden yardımımızı esirgememek de bir seçenek, "Her koyun kendi bacağından asılır" diye düşünüp esas amacınıza odaklanmak da. Seçim sizlere kalmış.
Her son yeni bir başlangıç olabilir mi gerçekten?
Glukhovsky'nin yarattığı Metro serisi bir felsefeye, alt metinlere, göndermelere sahip ve oyunlar da bunları ekranlarımıza taşımak konusunda gayet başarılı bir performans sergiliyor. Exodus da bir istisna değil, hatta bu işi çok iyi yaptığı kanaatindeyim. Oyunun alt metninde savaş eleştirisi olduğunu söylemek belki çok abes kaçacak şu noktada. Ama Exodus'un, yeryüzündeki cehennemin yegane sorumlusunun insanlar, insanların dinmek bilmez iktidar hırsları, ihtirasları olduğunu anlatmak konusunda gösterdiği performansın altını çizmeden geçmek istemedim. Bütün bu karanlık, boğucu tabloya rağmen tünelin sonunda bir ışık olduğunu göstermek, umudu yeşertmek konusunda da aynı ölçüde başarılı.
Belki fark etmişsinizdir, yazı boyunca olumsuz bir noktaya temas etmedim, belki de göremediğimdendir :) Yine de adet yerini bulsun minvalinde bir iki hususu belirterek toplarlayayım. Taiga ve Novosibirsk bölümlerinde gereksizce uzatılmış birer alt bölüm vardı -ki bu bazı oyuncuların sıkılmasına, oyundan kopmasına yol açabilir. Klastrofobik yönünü eksik bırakmayalım diye düşünülüp konulmuş olabilir bu kısımlar, ama biraz daha kısa olsalar bir zararı olmazdı diye düşünüyorum. Bir de, bazı düşman türleriyle daha çok karşılaşmak isterdim. Oyunun elindeki malzeme daha uzun bir oyun süresini kaldırabilirmiş bana kalırsa. Dolayısıyla, yan görevlerin sayısı artırarak bu tür karşılaşmaların süresi uzatılabilirdi. Ama bir yandan da dengeyi gözetmek için böyle bir tercihte bulunmuş, oyuncuların ana hikayeden kopmaması için bu yola yönelmiş olabilirler, bu nedenle fazla ısrarcı olacağım bir nokta değil.
Artık ufak ufak son satırları karalayayım. Her güzel şey gibi Metro da nihayete erdi böylece. Dönüp 2-3 gün boyunca dolu dolu yaşadığım bu tecrübeyi gözden geçirdiğimde, gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir yapım olduğunu söylebilirim. Umarım bu hikaye olabildiğince çok kişiye ulaşır, zira çıkartılabilecek çok dersler ve yaşanabilecek güzel bir deneyim vadediyor. Metro Exodus'un bir sene boyunca yalnızca Epic Games Store üzerinden satın alınabileceğini ve fiyatının da 309 lira olduğunu hatırlatayım.
Başlıklar
Rusya'nın uçsuz bucaksız coğrafyasında; öfke, acıma, mutluluk, hüzün, hayal kırıklığı, korku, endişe, umut ve çok daha fazlasıyla dolu bir yolculuk yapmak için muazzam bir fırsat. Her yönüyle etkileyici bir yapım. Oynanması gereken oyunlar listesine bir yenisi daha eklendi.
- Dört Mevsim Rusya!
- Yarı açık dünya, yan görevler, yan karakterler
- Silahlar ve özelleştirmeler
- Hikâye ve kurgu
- Final
- Ve dahası...
- Taiga ve Novosibirsk'te gereğinden fazla uzatılmış 2 alt bölüm
- Bazı düşman türlerini daha fazla (bazılarını da daha az :)) görmek isterdik