Metal Gear Solid Delta: Snake Eater’ı Neden Çok Sevdim?

Sevmemek mümkün mü?

[Neden Çok Sevdim köşemizde etkisinden uzun süre çıkamadığımız oyunları, bizi en çok etkileyen yanlarıyla birlikte anlatmaya çalışıyoruz.]

Konami ile Kojima’nın yollarının ayrılması birçok oyun sever gibi benim için de bir hayal kırıklığı kaynağı olmuştu. Bizlere Metal Gear gibi efsanevi bir seriyi armağan eden bu ortaklığın bozulması, bir devrin kapanması gibi bir şeydi. 

Sonrasında Kojima yine kendine yakışır bir şekilde bambaşka bir serinin temellerini attı, yine bizleri şaşırtmayı başardı ve yine “Acaba sırada ne var?” diye heyecanla bekler hale geldik.

Ama bir yandan da biz ihtiyarlar(!) için apayrı bir yere sahip MGS serisinin öyle sessiz sedasız bir şekilde sahneden çekilip gitmesine gönlümüz razı değildi. Konami bir şeyler yapsın ve seriyi diriltsin diye bekliyorduk. Sağ olsunlar, onlar da bizleri üzmediler ve serinin belki de en sevilen oyununu yeniden bizlerle buluşturmaya karar verdiler. 

Haliyle ben de eski dostumuzla kavuşmak için gün saymaya başladım. Nihayet o gün geldi çattı, Metal Gear Solid Delta: Snake Eater arz-ı endam etti. Yıllar sonra bir kez daha Metal Gear evrenine dönüş fırsatı bulunca kaçıramazdım. 

Yine meşhur Big Boss’un Naked Snake’ olduğu günlere döndüm. Yine o ormanlarda kayboldum. Yine (sanki hiç haberdar değilmişim gibi) ters köşelerden keyif alarak senaryonun tadını çıkardım. Ezcümle bir kez daha bu oyunu ne kadar sevdiğimi hatırladım. Hal böyleyken, sizlerle de paylaşayım istedim Metal Gear Solid Delta: Snake Eater’ı neden çok sevdiğimi…

Ben Snake, Naked Snake…

Metal Gear külliyatının 5., MGS serisinin 3., kronolojik olaraksa ilk oyun olan MGS Delta: Snake Eater bizleri 1960’lı yıllara, Soğuk Savaş’ın yavaş yavaş ısınmaya başladığı, ellerin o malum kırmızı düğmelere yaklaştığı bir zaman dilimine götürmekte. Tahmin edilebileceği gibi birçok tarihi olayı ve kişiyi ele alıp kurguyla birleştiriyor, zaman zaman işin içine fantastik ögeler de ekleyip bizlere gayet güzel bir senaryo sunuyor.

Serinin diğer oyunlarda anlatılan olayların kökenlerine indiğimiz, o oyunlardaki Big Boss’umuzun sahneye çıkış hikayesini tecrübe ettiğimiz bir oyun bu. Bu yönüyle de apayrı bir yere sahip bence.

Kahramanımız Jack, nam-ı diğer Naked Snake, “Virtuous Mission (Erdemli Görev)” isimli bir göreve çıkıyor. Görevin amacı, Küba Krizi’ni sonlandırmak amacıyla Sovyetler Birliği’ne iade edilen Nikolay Sokolov isimli bir bilim insanını bir kez daha onların elinden kaçırmak. Bu sayede Sokolov’un üzerinde çalıştığı Shagohod projesinin tamamlanmasına engel olmak.

Shagohod, Soğuk Savaş’ın seyrini kökünden değiştirebilecek bir araç, nükleer bomba ateşleyebilen bir tank. Dolayısıyla ABD, Sovyetler Birliği’nin böyle bir silahı hayata geçirmesini engellemek durumunda.

Snake, Sokolov’u tutulduğu yerden alıp tahliye noktasına doğru yol alırken beklenmedik bir olay gerçekleşiyor. Snake’in akıl hocası, yıllarca birlikte çalıştığı, bir yandan çok önemli bir rehber bir yandan bir anne figürü gibi gördüğü The Boss, Snake’in karşısına dikilip ona engel oluyor ve Sokolov’u bir GRU Komutanı olan ve Shagohod projesiyle ilgili farklı planları bulunan Yevgeni Volgin’e teslim ediyor. Ayrıca yanında getirdiği 2 adet ABD menşeili nükleer füze başlığını da Volgin’e veriyor. Volgin’de bunlardan birisiyle bir Sovyet araştırma merkezini vuruyor ve izlerini örtüyor.

Bu patlama ABD ile SSCB arasındaki ipleri geriyor. ABD Başkanı Johnson, SSCB Lideri Kruşçev’i bu işin arkasında kendilerinin olmadığı konusunda ikna etmeye çalışsa da Snake’i bölgeye götüren ve sonra da nükleer serpinti alanından kaçıran uçağın radara yakalanmış olması bu işi oldukça zorlaştırıyor. Kruşçev, bir yandan da işin içinde Volgin’in bulunduğundan şüphelendiği için ABD’ye olayı çözmek ve hainleri cezalandırmak için 1 hafta süre veriyor.

Bunun ardından da kahramanımız Snake’in yeni görevi başlıyor: “Operation Snake Eater (Yılan Yiyen Operasyonu)” (Burada bir parantez açıp ufak bir detayı da paylaşmak istedim. Jack’in zorlu şartlarda hayatta kalma eğitimlerinin bir parçası olarak yılan yemesinden ileri geliyor bu isim -ki oyunda da bunu bol bol yapıyoruz :)). Hedeflerden birisi yine Sokolov’u kaçırmak ve Shagohod tanklarının üretilmesine engel olmak. Ama bu sefer bir başka hedef daha var. “Hain(!)” The Boss’u yok etmek.

Görüldüğü gibi oyunun daha hemen başında ters köşelerle karşılaşıyor ve sonrasında ne olacağını merak etmeye başlıyoruz. Ayrıca hikâyeye duygusal bir derinlik de katılmış oluyor böylece.

Bundan sonrasını anlatıp da henüz bu güzel senaryoyu tecrübe etmemiş olanların keyfini kaçırmak istemiyorum. Yine de belirtmeden geçemeyeceğim, oyunda o kadar çok detay düşünülmüş, hikâye öyle güzel bir şekilde ince ince işlenmiş ki, apayrı bir keyif veriyor bana. Neler olup bittiğini daha öncesinden bilsem de bu durum değişmiyor, her oynayışımda yine tadını çıkarıyorum bu hikâyenin. Hikâyenin güzelliği gibi başarılı sunumunu da oyunun artı hanesine yazılacak özelliklerinden bence. 

Kojima’nın sinemaya düşkünlüğü malum. Oyunlarında da bunu farklı şekillerde göstermekten hoşlanır. Kojima oyunlarının sinemayı andıran yanları olur, sinematik bir tecrübe sunar. Kimilerince ara sahnelerinin uzun olması eleştirilse de ben bu ara sahneleri çok keyifli ve de hikâye anlatımı için çok kıymetli bulurum. MGS Delta: Snake Eater da bu konuda çok iyi bir örnek teşkil ediyor bana göre.

Hikâye bütün ciddiyetiyle akıp giderken yaşanan absürt sahneler de işin tuzu biberidir, bu oyundan bu kadar zevk almamızın bir başka nedenidir benim için.

Sadece ara sahneler değil, ekibimiz arasındaki diyaloglar da oyuna bir başka renk katar. Mesela oyunun kaydetmek istediğinizde dönemin meşhur filmleri üzerine sohbetlere kulak misafiri olursunuz. 

Bu sohbetlerin birisinde 007 James Bond külliyatının önemli filmlerinden “Rusya’dan Sevgilerle (From Russia with Love)” üzerine konuşulmaya başlanır, operasyonun lideri Major Zero’nun nasıl da Bond hayranı olduğunu görürüz. Sonra tutup Snake’e Bond’un nasıl da iyi bir ajan olduğunu anlatır durur. Nükleer felaket temalı filmlerden uzaylı saldırılarını konu edinenlere, birçok filmden söz edilir. 

“Bir Avuç Dolar (A Fistful of Dollars)” gibi “western spaghetti” tarzının en iyi örneklerinden birisi de bu sohbetlere konu olur. Bu sohbete kulak verince daha bir anlamlı hale gelir Ocelot karakterinin silahşorluk tutkusu.

Hazır sıra karakterlere gelmişken, oyundaki dostlarımız ve düşmanlarımızdan da kısaca söz etmekte fayda var bence. Oyundaki karakterler hafızalarımda yer edecek cinsten. Ünlü Cobra ekibinin üyeleri ve Sovyet ormanlarında başımıza bela olan The Pain, The End ve The Fear. Ekibin bir diğer üyesi, The Boss’un büyük kaybı The Sorrow. Binbaşı Zero. Albay Volgin. Ocelot. Eva… Liste böyle uzayıp gidiyor. Her birisi üzerine uzun uzun konuşulabilecek karakterler. Elbette Naked Snake de bu listenin başında yer alıyor.

Karakterlerin arka planları, özellikleri, birbirleriyle ilişkileri, Metal Gear külliyatındaki yerleri üzerine yazdıkça yazılır. Ara sıra sundukları absürt sahneler de cabası :) Sadece bu karakterler bile bu oyunu apayrı bir yere yerleştiriyor benim için.

Oynanış kısmına geldiğimizdeyse, bugün için eleştirilebilecek yanları olduğunu kabul etmek durumundayım. Orijinal oyuna bu yönden sadık kalınması biraz kolaya kaçmak olmuş sanki. Ama yine de kimilerine göre tüm zamanların en iyi espiyonaj oyunu olarak değerlendirilen bir oyundan bahsettiğimizi de unutmamak gerek. 

MGS ve Splinter Cell serileri hoş bir rekabet içerisine girmişler ve bizlere çok güzel tecrübeler yaşatmışlardı. MGS Delta: Snake Eater da en iyi gizlilik-aksiyon oyunları arasına adını yazdırmış, hafızalarımıza kazınmıştı yaşattığı unutulmaz anlarla. İster gizlilikle düşman askerlerini aşıp hedefinize ulaşın ister çatışmalara dalın, bir şekilde size iyi bir ajanı yönettiğinizi hissettirebiliyordu. Boss savaşları da keyifliydi. Bu tecrübeyi eski haliyle tecrübe etmek de halen güzel.

Görsel yönden yapılması gereken yapılmış, günümüz oyunlarının görsel kalitesine ulaşmış bir oyun var karşımızda. Dolayısıyla bu konuda söylenecek çok da bir şey yok. Bu sayede, bu güzel hikâyeyi tecrübe edebileceğimiz en güzel haline kavuşmuş MGS Delta: Snake Eater.

Bitirmeden belirtmek istediğim bir nokta daha var. Konami, işi kan davasına çevirmediğini, Kojima’nın hakkını Kojima’ya teslim ettiğini de gösteriyor bu oyunda. Bu yönüyle de benim için bir artıyı hak ediyor.

“Bu kadar övüp durdun, eleştirilecek yanları yok mu?” diye sorabilirsiniz, var tabii. Fakat bunlar benim için arka planda kalan şeyler. Evet, belki sıfırdan ele alınıp tam anlamıyla bir yeniden yapım halinde karşımıza çıksaydı daha iyi olabilirdi. Fakat bu haliyle de Metal Gear Solid Delta: Snake Eater benim için “mutlaka oynanması gereken oyunlar” listesinde yer alıyor. Ne yapın edin, siz de bir fırsat bulup bu oyuna bir şans verin derim. Eminim pişman olmayacaksınız.

YORUMLAR
Atlas Estrella
22 Eylül 2025 11:41

Ulan ne çok duydum bu oyunu be! Hâlâ da oynamış değilim. Bir ara mutlaka oynamalıyım yoksa gözlerim açık giderim.

omrkcmn
22 Eylül 2025 11:29

Oyun hala taş gibi. Remake olarak duyurulunca çok heyecan yapıp beklentiye girmiştim fakat remaster olması ve özellikle fazlasıyla içe kapanık gerici capon dayıların Türkçe altyazı koymaması delta'dan soğumama sebep oldu. Eski sürüm elimde mevcut. Bir ara oturur yine oynarım. MGS 3 bilim kurguda bir baş yapıttır benim için.

Parolamı Unuttum