Passpartout 2: The Lost Artist - İnceleme

Ressamın çilesi

Son zamanlarda bir sürü bağımsız oyun oynadım. Hepsinin de ne yazık ki ortak bir derdi var; o da 150-200₺‎ altında çıkmamaları. Bağımsız oyun dendiğinde çerezlik “oyna-bitir-kapat” tarzı oyunlar geliyor aklıma hep ama bu fiyatlar nerenin çerezi diye düşünüyor insan. Tabii oyun yapımcılarına kızmıyorum yanlış anlamayın, şikayetim bambaşka yerlere… Her neyse yine haftalık “Ne olacak halimiz böyle?” nazımı geçirdiğime göre yeni bitirdiğim sevimli mi sevimli bir Fransız ressamımızın yolculuğuna bir göz atalım.

Öncelikle ikinci oyunu oynamak için ilk oyunu oynamanıza gerek yok diye belirteyim. Çünkü The Lost Artist’te yaşayacağınız her macera sizin için olduğu kadar Passpartout için de yeni. Passpartout 2, ilk oyunda kavuştuğu ünden sonra parasız ve boyasız kalmış Fransız ressamımızın halihazırda oturduğu evinden çıkartılmasıyla başlıyor. Oldukça sevimli görüntüsüne kanarak başlayıp derbeder olmuştum bu ilk beş dakika bu yüzden. Ama neyse ki bu yıkıklık hali öyle çok da uzun sürmüyor.

Oyun bize nasıl bir sistemi olduğunu ve oynanışını oldukça başarılı anlatıyor. Neyi nasıl yapacağım diye kaybolmadan rahatça adapte oluyorsunuz. Zaten yürüme ve boyama haricinde de öğrenmeniz gereken fazlaca bir mekanik yok pek. Bu nedenle oyuna hızlıca ısınıp, sanatınızı döktürebilirsiniz.

Oyuna başta bir fırçayla başlıyoruz. Sonrasında aldığımız ilk görevle oyunun 1-2 saati çok hızlı akıyor.  Fakat oyunun en büyük sıkıntısı bu ilk saatlerden sonra gerçekleşiyor. Görevlerin bazılarında çiziminizi neye göre değerlendireceklerini pek açık edemiyor karakterler. Hal böyle olunca da fırça sayısı arttıkça neler yapacağınızı anlamadığınız anda kaybolabiliyorsunuz. Fakat bir şekilde yolunu buluyor insan ve daha fazla resim sattıkça kendini gerçek bir sanatçı sanabiliyor.

Bir görev al-çiz-gönder döngüsüyle ilerlerken sadece kanvas değil modellerin üzerine de çizimler yapabildiğimiz özellikler dahil oluyor. Mesela benim tasarladığım tişörtü karakterlerin giymesi, tasarladığım arabayı yolda görebilmek veya hazırladığım bir posteri asılı görmek çok sevindiriciydi.  Bu gibi detaylarına bayıldım oyunun.

Ana temanın şehirde kapanan büyük bir sanat müzesini açmaya yardımcı olmak, şehrin sanat kültürünü genişletmek olduğu bu oyunda bir şekilde müzeye kadar yolunuzu bulmanız gerekiyor. Fakat dediğim gibi birkaç saat sonra oyun sekteye uğruyor ve aynı şeyleri yaptığınız fikrine kapılıyorsunuz. Hatta oyunu birazcık tanırsanız birkaç küçük hileyle resim bile olmayan resimlerinizi satabilirsiniz. Mesela yeni fırçaların ve belli renklerin kullanılmasının istendiği bir görevde anlamlı bir şey yapmanıza gerek kalmıyor. O rengi ve fırçayı kullanarak yaptığınız herhangi bir karalama da geçerli sayılabiliyor. Fakat oyun yapımcılarını da anlıyorum. Kendim de çizim barındıran bir oyunun yapım aşamasında bulunduğum için geliştirme sırasında çok efsane bir yapay zekâ yazılmadıkça yaptığınız resmin gerçekten konsepte uygun olup olmadığını oyuna belirtmek bayağı zor bir şey. Özellikle de belirli bir cismi veya rengi istemiyorsanız. Mesela bir hamburger yapın dendiğinde hamburgeri tanımlatmak biraz daha kolay, kaldı ki o da her koşulda doğru çalışmaz. Ama soyut bir şeyin istenmesi ve oyunun senin onu çizip çizmediğini anlaması gerçekten bayağı zor. Oyuna başlarken de bir oyun geliştirici olarak en çok bu kısmı nasıl yapacaklarını merak etmiştim. Fena da olmamış bence ama tabii dediğim gibi oyunu kandırabileceğiniz kısımlar da mevcut.

Genel olarak Passpartout’un ünlü bir ressam olmaya giden yolculuğuna şahit olduğumuz The Lost Artist, gerek tasarımlarıyla gerek yenilikçi tarzıyla çok oynanası birkaç saat sunsa da o saatlerin sonunda kendini tekrar etmekten kaçınamıyor ne yazık ki. Belirli bir zaman sonunda “Çizeyim de gideyim” moduna girdiğimi ve çok da keyif alarak yapmadığımı fark ettim. Bu yüzden de en azından şu an 250 ₺‎ gibi bir fiyatı dibine kadar hak eden bir oyun diyemeyeceğim. Sunması gereken daha çok görev ve doldurulması gereken daha çok boşluk var. Umarım bunu Passpartout’un gelecek maceralarında görebiliriz. Tabii olursa…

Allah rızası için bir silgi…

Oyunda çizdik ettik her şey çok güzel fakat silgi yok arkadaşlar… Zaten kanvasa çiziyoruz, beyaza boya geç diyor olabilirsiniz ama öyle işlemiyor. Kanvasın kendi dokusuna beyaz bir kalem değdiğinde gün gibi anlaşılıyor. Ayrıca sadece kanvasa değil, başka modellere de çizdiğimiz sahneler var. O tür alanlarda eğer arka planım doğal kalsın diyorsanız hata yapma şansınız sıfır… Bunu biraz acımasız buldum ne yazık ki.

SON KARAR

Farklı bir bağımsız oyun arayana buradayım diyen ama varlığına kanıt olarak da çok bir nitelik sunmayan bir oyun. Bu fiyata kesinlikle alın dersem pek çok bağımsız oyuna haksızlık etmiş olurum. Ama alınca da keyifli birkaç saat geçirtir.

Passpartout 2: The Lost Artist
İyi
7.0
Artılar
  • Çizim mekaniği iyi yedirilmiş.
  • Yalnızca kanvasa değil, farklı modellere de çizim yapmak ve sergilendiklerini görmek
  • Çizim yapıp satma mantığı çok iyi, belirlenenler dışında da çizim yapmaya itiyor
  • Süresi çok yeterli. Biraz daha fazlası bayar, daha azı da parasına ayıp ederdi.


Eksiler
  • Silgi veya geri alma tuşunun eksikliği hissediliyor
  • Oyun boş hissettiriyor. Ya harita oyuna büyük gelmiş ya oyun mekaniğe…
  • Çizim fırçaları daha farklı olabilirdi
  • Görev açıklamaları biraz daha net olmalı
YORUMLAR
Parolamı Unuttum