Kara şövalye tarihi.
Devamını okuTom Clancy's The Division 2 İnceleme
Ubisoft’un Amerika’yı yok etme fantezisinin bir başka bölümüne daha hoş geldiniz!
Looter shooterları seviyorum. Bunu daha önce dergide çoğunlukta incelediğim ve yazdığım oyunlardan anlamışsınızdır zaten. Karakterimin, elimdeki ekipmanımın, çevremin, oyundaki yeteneğimin geliştiğini görmeyi seviyorum. Nasıl bir Soulsborne oyuncusu oyundaki bir bossu öldürünce bir tatmin duygusu yaşıyorsa, nasıl bir Battle Royale oyuncusu maçta birinci olunca bir tatmin duygusu yaşıyorsa ben de looter shooterlarda bir bosstan ya da etkinlikten sonunda istediğim bir zırhı ya da silahı düşürünce o tatmin duygusunu yaşıyorum. İlk Destiny’deki o efsanevi Gjallarhorn’u nasıl oyuna küstükten sonra yaptığım bir raidde düşürdüğümü hala hatırlarım. Destiny’deki ilk exotic silahımı da hatırlarım hatta (merak edenler için Bad Juju bu arada).
Bunları anlattım, çünkü looter shooterları SEVİYORUM. The Division 2’yi de bir looter shooter olarak inceleyeceğim. “Oyunun hikâyesi hayal kırıklığı oldu”, “Karakterler kötü” gibi şeylerden eksi olarak bahsetmeyi pek düşünmüyorum, çünkü Massive gayet mantıklı bir hareketle Bungie ya da BioWare’in yaptığı gibi “Oyunumuzun hikâyesi harika!” diyerek oyunun reklamını yapmadı, bize mükemmel bir senaryo sunacağını söylemedi. Massive, The Division 2 duyurulduğundan beri looter shooter oyuncularının gerçekten ilgilendiği şeyler üzerinde konuştu: Endgame nasıl olacak, loot sistemi nasıl işleyecek, yeni yetenekler neler, yeni eklenen Specialization sistemi nasıl çalışıyor ve neleri etkiliyor gibi şeylerden bahsediyorum. Merak edenler için illa ki bahsedeceğim, ama oyunun yapımcısının hedefi ve alıcı kitlenin niyeti belliyken bunlardan iyi ya da kötü olarak bahsetmek sadece incelemeyi daha dolu gösterme imajı dışında bir şey olmaz.
Eğer bu konuda anlaştıysak, çok merak ettiğimiz şu senaryodan bahsederek incelemeye girişelim :)
THE DIVISION: 7 AY SONRA
The Division 2, ilk oyunun yaklaşık olarak 7 ay sonrasında geçiyor. İlk oyundaki olayların sebebi olan “Yeşil Virüs” ortadan kaybolmuş gibi görünüyor ancak bu sefer de başka sıkıntılar, başka yerlerde türemeye başlamış. Ufak bir tanıtım – öğreti aksiyon sekansından sonra Washington’dan, hatta tam olarak Beyaz Saray’dan gelen bir tehlike sinyaliyle karakterimiz Washington’a gidiyor ve burada sayısı azalmış SHD ekibine bir yandan SHD ağını tekrar açmak için yardım ederken, diğer yandan da Washington’daki türemiş çeteleri bastırmakla uğraşıyoruz. Hyena gibi zayıflara ve sivillere saldıran bir ekipten tutun; kendine True Sons diyen, ilk oyunda bize bir hayli yardımcı olan JTF ekibinden ayrılan, Washington’ı kendi kanunlarına göre yönetmek isteyen ekibe kadar elimizde oyun boyunca öldüreceğimiz düşmanlar var. Yanımızdaki yardımcı karakterler ilk oyundaki gibi akılda kalıcı değil, oyun boyunca özellikle hatırlayacağınız bir diyalog ya da karakter de yok. Ve evet, 40 saat boyunca oynamış olmama rağmen düşmanlardan ilk oyundaki “They killed Alex!” gibi komik bir şey de duyamadım. “You just killed a True Son!” bolca duydum ama. Yani ne öldürdüğümün gayet farkındayım sevgili düşman NPC, belirtmene gerek yok. True Sons’ın ele geçirdiği bir mekânda görev yapıyorken Outcastlerden birini öldürmüş olma ihtimalim yok ya.
Ama aklınızda kalacak olan şeyler de var oyunun hikâyesini oynarken. Bunlardan ilkiyse Massive’in Washington’ı seçmesinin en önemli sebeplerinden biri olan görevlerin mekânları. Evet, ilk oyunda da Times Meydanı gibi ikonik New York mekânlarında çatışmalar yaptık ancak o kar kıyamet ve biraz da Massive’in seçtiği mekânların sıkıcılığından pek de akılda kalıcı bir görev yoktu. Fakat hem Washington’ın bulundurduğu mekânlar, hem de Massive’in bunları tasarlama şekli sağolsun The Division 2’de her ana görev apayrı bir tecrübe olmuş. Bir görevde Amerikan Tarihi Müzesi’nin İç Savaş kısmında True Son’larla kapışırken; diğerinde Lincoln Anıtı’ndasınız. Hikâye modu boyunca böyle bolca görev var ve yine Washington’ın çeşitliliğiyle Massive’in Washington’ı birebir olarak oyuna geçirmesi sağolsun, yan görevlerde ya da açık dünyada rastgele gezerken bile ilgi çekici mekânlarla karşılaşıyorsunuz.
Aklınızda kalacak bir diğer şeyse düşmanlar. İlk oyunla kıyaslayınca düşman türlerinde pek farklılık yok gibi görünüyor, fakat düşmanın aynı sınıftaki düşmanları farklı şekilde saldırıyor. Mesela Hyena’ların Rusher sınıfındaki askerleri ellerinde döner bıçaklarıyla size saldırıyorken, True Son’larınki pompalı tüfekle saldırıyor. Outcast’lerinki de direkt olarak canlı bomba olarak geliyor. Evet, Outcast’ler gerçekten tuhaf bir çete. Ayrıca oyun boyunca Outcast’lerin ağır zırhlı sınıfı da hem en can sıkıcı, hem de en korkutucu düşman oldu benim için. Elinde kocaman bir baltayla size doğru yavaş yavaş yürüyen ve eğer çok fazla sıkarsanız size rushlayıp baltayı çat diye ağzınızın üstüne geçirme ihtimali bulunuyor ve özellikle solo oynarken can sıkıyor, çünkü tek yiyebiliyorsunuz saldırısından. O yüzden bazı yan görevler ondan kaçıp, erişemeyeceği bir yere geçip tekrar sıkmaya ve öldürene kadar bunu tekrar etmeye dönüyor.
THE DIVISION: ŞİMDİ DAHA TAKTİKSEL!
Bu saydığım iki “akılda kalıcı” özellik, oyunun yenilenen yapay zekâsı ve oynanışındaki değişikliklerle de birleşince The Division’a yepyeni bir nefes getiriyor. İlk oyundaki düşmanların erişemeyeceği bir yere kurulayım, hepsini temizleyene kadar oradan sıkayım gibi bir şey söz konusu değil The Division 2’de. Oyunu ister 4 kişi, ister solo oynayın artık daha taktiksel ve planlı oynamanız gerekiyor. Çatışmaya girmeden önce elinizdeki silaha, aktif olan yeteneklerinize, düşmanların yerleşimine, siper alabileceğiniz yerlere iyice bakıp ona göre saldırmanız lazım. Çünkü artık her silahın farklı bir rolü var, her yeteneğin işleyişi farklı, düşmanların ne zaman ne yapacağını kestirmek zor ve ilk siper aldığınız yer büyük ihtimalle o kadar da güvenli bir mekân olmayabilir. Bunun yarattığı farkı görevleri rastgele insanlarla yaparken fark ediyorsunuz.
Oyun boyunca sadece iki tane Stronghold’u rastgele ekiple yaptım ve ilkinde (ben de dâhil) olayın tam olarak ne olduğunu ve düşmanların nasıl davranacağını bilmediğimizden bolca öldük ve bitirmek yaklaşık 1 saatimizi aldı. İkinci Stronghold’u solo yaptım, daha kısa sürdü ve sadece en sonunda öldüm. Son Stronghold’daysa yine farklı insanlarla yaptım ama ekipteki herkes 30. seviyedeydi ve oyunu artık nasıl oynayacağını kavramıştık. İki Stronghold’dan da kısa sürdü ve sadece bir kişi öldü. Oyun boyunca karakterlerinizin yetenekleri, zırhları, silahları nasıl gelişiyorsa; sizin de oyun tecrübeniz arttıkça yeteneğinizin ve taktik bilginizin geliştiğini bu anlarda fark ediyorsunuz. Ve incelemenin başında da dediğim gibi, looter shooterlarda bunu görmek beni tatmin eden şeylerden biri.
Gelişimden bahsetmişken, Massive’in The Division 2’deki harika bir şekilde yaptığı “Seviye 1’den Seviye 30’a Olan Yolculuk”tan da bahsetmek gerek. Bu yolculuk yan görevlerdir, açık dünyada ve ana görevlerde gizlenmiş lootları aramaktır derken benim için 40 saat sürdü ve bu 40 saat boyunca karakterimin gelişmediğini, boş boş etrafta dolaştığımı hissetiğim bir an bile olmadı. Her seviye atladığınızda oyunun size loot kutusu vermesi (merak etmeyin, bunları para verip satın alma seçeneği yok), açık dünyada karşılaştığınız etkinleri yapınca loot düşmesi, yerleşim alanlarının gelişmesi için yaptığınız görevlerden gelen ve yeni ekipmanlar yapmanıza yarayacak taslak dosyaları, açılmayacak yeni yetenek kalmayana kadar neredeyse her ana görevden sonra yeni yetenek açıyor oluşunuz gibi şeyler bu yolculuk boyunca oyundaki karakterinizi de sürekli geliştiriyor doğal olarak. Loot düşme oranı da özellikle yine neredeyse bu kadar saat gömdüğüm Anthem’a kıyasla çok ÇOK daha iyi ve dengeli. 1-10 seviye arasında beyaz ve yeşil ekipmanlar, 10-20 arası yeşil ve mavi ekipmanlar, 20-25 arası mavi-mor ekipmanlar ve 25-30 arasıysa mor-sarı ekipmanlar düşüyor. Eğer seviyenizin altında görev yapmıyorsanız da kendi seviyenize uygun ekipmanlar veriyor. Anthem artık nasıl bir hayal kırıklığı yaşattıysa bu konuda, böyle basit şeyler için bile mutlu olur hale geldim.
Loot konusunda beni en çok mutlu eden şeylerden biriyse ilk oyunda sadece Gear Set sınıfındaki zırhlarda bulunan markalı zırhların aynı markadan birden fazla kullanınca verdiği özelliklerin artması olayının oyunun başından sonuna kadar tüm zırhlarda bulunuyor oluşu. Her marka zırhın sunduğu özellikler farklı ve oyun stilinize göre markalar arasında seçim yapıp onun setini toplamak için daha oyun başından grinda başlayabilirsiniz. Bunun yanı sıra bu zırhların seviye atladıkça görünüşü de değişiyor. 5. Seviyede kullandığınız dizlik hasarlı ya da çizik çizik görünürken, 25. Seviyede kullandığınız dizlik daha temiz ve kaliteli görünüyor. Bu ve bunun gibi ufak detaylar bahsettiğim şu karakter gelişimi tecrübesine katkıda bulunan ufak şeyler ve benim acayip hoşuma gidiyor yahu.
THE DIVISION: BUGLI VE ÖFKELİ
Evet, The Division 2 bu nesilde live service oyunlar arasında en sorunsuz çıkan oyunlardan oldu. Ne erken erişiminde, ne de herkese açıldığı Cuma gününde herhangi bir bağlantı sıkıntısı yaşamadım. Ama oyunu oynamaya devam ettikçe ufak ufak sıkıntılarını da görmeye başladım. Bazıları klasik, Ubisoft oyunlarında görmeye alışık olduğumuz buglar. Karakterinize baktığınız ekranda silahları hızlı hızlı geçerken karakterinizin ellerinin tuhaf bir şekilde havaya kalkması, olması gereken yerde olmayan NPC’lerin gözünüzün önünde ışınlanması, NPC’lerin animasyonlarının düzgün çalışmayıp stop-motion filmler gibi hareket etmesi gibi oyunu bozmayan ve güldüren buglar sınıfına giriyor bunlar.
Ama diğerleriyse gerçekten oyun zevkinizin içine edebilecek şeyler. Siper aldığınız yerde karakterinizin durduk yere alev alması, düşmanların siz siperdeyken sizi vurabiliyor oluşu gibi buglar bunlar. Hatta en can sıkıcısı ama ben bu incelemeyi yazarken Massive’in yamasını birkaç saate çıkaracağını duyurduğu ve umarım ki bu inceleme yayınlandıktan sonra oyunu oynayacakların karşılaşmayacağı yeteneklerin ortadan kaybolması bugı. Şöyle ki, diyelim taret yeteneğinizi kullandınız. Taretiniz beş saniye boyunca sıkıyor, ardından ortadan kayboluyor ve 15 saniyelik bir tekrar dolum süresine giriyor. Bundan sonra tekrar kullanırsanız çalışıp çalışmaması tamamen şans meselesi oluyor. Solo oynarken elimden geldiği kadar dikkatli oynamaya çalışarak bunun beni etkilemesinin önüne geçtim ama Co-Op oynarken, özellikle Support oynamayı sevdiğimden dolayı beni bayağı kullanışsız hale getirdi bu bug. Adamı kaldırması için Hive Reviver yeteneğimi kullanıyorum, adam canlanmadan ortadan kayboluyor yetenek. Bu bugdan habersiz kaç kişiden “Dalga mı geçiyorsun ulan benimle?!” diye küfür yediğimi merak ediyorum gerçekten.
Teknik olarak diğer şeylere bakarsak oyun gayet harika. Bazı görsel hatalar ve dokuların geç yüklenmesi dışında görseller Snowdrop Engine’in bu geliştirilmiş halinde gerçekten harika görünüyor. Özellikle uzun çimenler ve bitkilerin karakterin içinden geçmeyip kenarlara kayması gibi ufak detaylar çok hoş. Karakter özelleştirme de Snowdrop Engine’in bu yeni halinden payını almış, ilk oyuna kıyasla çok daha detaylı ve bol seçenekli bir karakter geliştirme ekranına sahip ve karakterinizi oyunun ilerleyen vakitlerinde açacağınız bir özellikle surat ve göz rengi dışında istediğiniz gibi düzenleyebiliyor oluşunuz çok iyi. Umarım Bungie de bir gün Destiny oyuncularına sunar bu seçeneği. Xbox One’da açtığım ve en eski karakterim olduğundan silmeye kıyamadığım tipsiz Titan’ımın kaskını çıkarmak istiyorum artık yahu.
Ses konusundaysa bir o kadar ilerleme yok, ama yapılan geliştirmeler gayet yeterli. Silahların ses efektleri daha iyi, ne kadar merminizin kaldığına bakmadan şarjördeki mermilerin azaldığını silahın sesinden anlayabiliyorsunuz dikkat ettiğiniz sürece, bu da daha önce bahsettiğim taktiksel oynanışa biraz daha katkı sağlayacak etmenlerden biri. Düşmanların ne yaptığını tüm dünyaya bağırıyor oluşu biraz saçma olsa da sizin işinize gelecek şeylerden biri, çok fazla düşmanı “I’M GONNA FLANK ‘EM!” diye bağırdıktan bir saniye sonra alınlarının çatından vurdum. Müziklerdeyse yine ilk oyunun müziklerini yapan Ola Strandh bulunmakta. İlk oyunun synth ve atmosferik havasına elektrogitar ve bateri de harmanlayarak hoş bir çalışma ortaya çıkarmış. İlk oyunun tema şarkısı dışında aklımda pek bir şey kaldığını söyleyemem ama The Division 2 müzik konusunda da daha akılda kalıcı bir iş çıkarmayı beceremiş.
THE DIVISION: DAHA BİTMEDİ!
Buzdağının görünen kısmı şimdilik böyle sevgili Oyungezerler. Hataları bulunuyor ama Endgame’e gelene kadar yaşattığı tecrübe harika, yapılacak şeylerin sayısı da, loot da bayağı bol. Bölüm tasarımları ve detayları hoş, oynanış çok iyi; fakat bir looter shooterın kaderini belirleyecek şey kesinlikle Endgame içeriği. Massive çıkmadan önce çok fazla Endgame de Endgame dedi, görelim bakalım ne varmış bu Endgame’de yahu.
Fark ettiğiniz gibi oyuna henüz Artılar, Eksiler, Puan veya Son Karar gibi şeyler yazmadık. Çünkü incelememiz henüz tamamlanmadı, buna 'devam etmekte olan bir inceleme' (ya da yabancıların deyimiyle review in progress) gözüyle bakabilirsiniz. The Division 2 gibi bir oyuna puan verebilmek için Endgame içeriğini iyice oynamak, inceleme puanını aceleye getirmemek gerekiyor. İncelemenin ikinci bölümü tamamen Endgame'e ayrılmış olacak ve oyun hakkındaki nihai kararımızı da o yazıda vereceğiz.
-BÖLÜM 2-
Geçen hafta Tom Clancy's The Division 2 incelememizin ilk bölümünü ve oyunun hikaye modunu değerlendirmiştik. Yazımızın ikinci ve son bölümünde ise oyunun endgame içeriğini inceledik ve puanımızı verdik.
Looter shooter oynuyorsanız, büyük ihtimalle de farkındasınızdır: Bu oyunların endgame’ini oyuncuların istediği gibi yapmak neredeyse imkânsıza yakın bir iş. Destiny 2014’ten bu yana hala herkesi memnun edecek hale getirebilmiş değil. Şu anda da sevdiğiniz ya da kullanmak istediğiniz silahları daha yüksek güç puanına sahip silahla birleştirip üst puana çıkarmanızı sağlayan “Infuse” sistemiyle uğraşıyorlar hala. Bir yandan tüm vaktini Destiny’ye ayıramayan oyuncular gerekli malzemeler çok sık düşmüyor diye yakınıyor, diğer yandan… Diğer yandakilerin pek bir şey dediği yok, son dönemlerde Destiny’ye saatlerini gömen insanların çoğu ya halinden memnun, ya da yayıncılar zaten, ister istemez vakitlerini gömüyorlar.
Anthem’in yaşadığı sıkıntılara hiç girmiyorum bile, onun dertleri yakın bir zamanda bitmez gibi görünüyor. Ama The Division 2 daha şimdiden bu sıkıntıların çoğuyla uğraşmayacakmış gibi görünüyor. Hatta Massive’in bu tür için yeni bir standart oluşturduğunu bile söyleyebiliriz. Sıkıntıları var, her oyuncuya hitap etmeyecek şeyleri de var ama looter shooterlarda olması gereken şey ne diye soracak olanlara “Endgame’i The Division 2 gibi olmalı” diye cevap vereceğim kesin. İsterseniz ufak ufak neler varmış anlatayım.
THE DIVISION: DAHA BİTMEDİ DEMİŞ MİYDİM?
Hatırlarsanız incelemenin ilk kısmında “Seviye 1’den Seviye 30’a Kadar Olan Yolculuk”tan ve hikâyenin seviye 30’a geldiğinizde bittiğinden bahsetmiştim… Görünüşe göre The Division 2 aksini düşünüyormuş.
Seviye 30’a ulaşıp son Stronghold görevinizi de yaptıktan sonra her ne kadar yok etmeye çabaladığımız çeteler kaçışmaya başlasa da, bu sefer de başımıza Black Tusk diye apayrı bir çete salıyor oyun ve inanın ne olduklarını anlamış değilim. Eski Division ajanları mı, Spider-Man’deki Sable International gibi paralı askerler mi pek bir fikrim yok. Ancak bu çetenin de oyuna salınmasıyla Washington’ı işgal ediyorlar ve ilk oyundan da bildiğimiz “World Tier” olayı açılıyor.
World Tier’ı bilmeyenler için basitçe özet geçmem gerekirse, şimdilik 1’den 4’e kadar World Tier’lar bulunmakta ve kısaca oyunun açık dünyasındaki düşmanların seviyesini arttırıp, yaptığınız etkinliklerden düşen lootun güç puanını yükseltmekte. İlk oyunda World Tier’ı kendi güç puanınıza göre istediğiniz gibi ayarlayabiliyordunuz ancak The Division 2’de bir şekilde “hikâye”ye yedirmeye çalışmış Massive bunu. Kısaca yapmanız gereken şey o World Tier’daki işgal edilmiş ana görevleri yapıp, bölgenin bağlı olduğu Stronghold’u da gereken güç puanına ulaştıktan sonra yapıp işgalden kurtarmak. Yani bir hile bulup, güç seviyenizi yükseltip bir an önce üst World Tier’lara çıkmak biraz zorlayıcı bir iş, hem böyle yapması da daha zevkli.
Fakat bunun sıkıntıları da yok değil. Mesela en büyük sıkıntısı, yaptığınız tüm görevler ve Strongholdlar hikâyeyi oynarken yaptıklarınızın aynısı, sadece Black Tusk NPC’leri koyulmuş ve çok daha zorlaştırılmış versiyonları. Ben oyunun görevlerinin geçtiği mekânlardan memnun olduğum için bence büyük bir sıkıntı değil ama “Aynı şeyi ısıtıp önümüze koymuşlar be!” diyenleri de anlayabiliyorum tabii.
Başka bir diğer sıkıntıysa solo oyuncuları ilgilendiriyor: Oyunda üst World Tierlara çıkmaya başladıkça oyun gereksiz zorlaşıyor ve solo oynamaya inat ederseniz de bir süre sonra pes etmeniz olası. Seviye 30’a kadar gelirken ya da ilk bir iki World Tier’da oyun gerçekten sizi taktiksel oynamaya ve düşünmeye sevk ediyor fakat üst World Tier’larda oyunun üstünüze yağdırdığı Elite düşman sayısı gerçekten saçma. İşgal edilmiş görevlerden birini rastgele insanlarla beraber yaparken bir şekilde bossu öldürmeyi başardıktan sonra tam bitti diye sevinirken oyunun üstümüze bir grup düşman, yanına da tatlı niyetine 2 tane ağır kalkanlı Heavy düşman atması trollüğünü hala atlatabilmiş değilim.
Ama işin güzel yanı, oyunun endgame’indeki sıkıntılar bunlardan ibaret, eğer bunları sıkıntı olarak görenlerdenseniz.
THE DIVISION: HER YERDE LOOT VAR, KALBİM SENİN BU GECE
Artılarından bahsetmeye ilk olarak “LOOOOOT!” diye giriş yapmak istiyorum, çünkü Destiny 2: Forsaken sonrası ve Anthem bu konuda beni o kadar üzdü ki, o kadar çok vaktimi boşa harcatıyormuş gibi hissettirdi ki sonunda loot sistemini tam yapabilmiş bir looter shooter görmek beni çok mutlu etti. Özetle, The Division 2’ye girdiğiniz ve oynadığınız hiçbir zaman, eğer amacınız güç seviyenizi arttırmaksa, vakit kaybıymış gibi hissettirmiyor. Oyunda yaptığınız her görevden, her etkinlikten güç puanınızı yükseltmenize yarayacak bir silah, bir zırh ya da herhangi başka bir şey çıkabiliyor. Buna Stronghold bossundan, açık dünyada öldürdüğünüz rastgele bir düşmana kadar herkes ve her şey dâhil.
Bunun yanı sıra, incelemenin ilk kısmında hatırlarsanız açık dünyasında yapılacak şeylerin bolluğundan bahsetmiştim. World Tier ve işgal olayının da işin içine girmesiyle açık dünyada yapılabilecek şeyler iyice ilginçleşmeye ve aktifleşmeye başlıyor. Etrafta daha fazla güçlü düşmanlar geziniyor, yolunu kesip topladıkları kaynakları alabileceğiniz düşmanların sayısı artıyor, daha önce kontrol altına aldığınız kontrol noktaları sürekli olarak, en azından bölgeyi özgürleştirmediğiniz sürece diye tahmin ediyorum, sürekli işgal edilebilme riskine sahip. Ve bunlar sadece World Tier 4’e ulaşana kadar yapabileceğiniz şeylerden bazıları.
Ek olarak yine Seviye 30’a ulaşıp son Stronghold’unuzu yaptığınızda Massive’in sürekli bahsedip durduğu Specialization sistemine de erişiminiz oluyor. Specialization’ın olayıysa size sunulan 3 mega-ultra-güçlü silahtan (Bomba atar, arbalet ve nişancı tüfeği) birini seçip, tıpkı Destiny/Anthem’deki “Süper”iniz gibi kullanabiliyorsunuz. Bunları kullanabilmek için de bir silah olduğundan dolayı diğer oyunlardaki gibi “dolmasını” beklemek yerine çeşitli şekillerde düşman öldürüp mermisini düşürmeye çalışıyorsunuz. World Tier’lardaki ana görevleri, Strongholdları ve belirli şeyleri yapmaya devam ettikçe bu silahla gelen yeni özellikleri de o görevlerden gelen özel puanlarla açmaya başlıyorsunuz ve inanın oynanış stilinizi çok fazla değiştiriyor. The Division 2’de nişancı tüfeklerini kullanmak çok zevkli olduğundan Sharpshooter sınıfını seçip yine bir nişancı tüfeği aldım ve seçtiğim sınıfın sağladığı ek özellikler sayesinde bir anda çatışmanın arkasında, siperde duran bir nişancı gibi oynamaya başladığımı fark ettim. Bir yandan destek olarak oynadığımdan takımımdaki biri öldüğünde Hive Reviver’ı atıp tekrar savaşa sokup, diğer yandan birinin kalkanı gittiğinde de Fixer Drone’u ona doğru yollayabilmemin yanı sıra Sharpshooter Specialization’ının açtığım “Düşmanlara benden daha yakın olanlara %10 ekstra headshot hasarı” özelliğinin de faydasını görebiliyorum böylece. Hani Destiny’deki raidlerde “Defender Titan’ım, kalkanımı açıp milleti koruyayım” ya da Anthem’in “Colossus’um, gidip kalkanla milleti kaldırayım” gibi basitliğinden uzak bir taktiksel oynanışa sürüklüyor sizi Specialization. Nasıl oynamayı sevdiğinizi de biliyorsanız ve bu ikisini birleştirebilirseniz oyundan aldığınız zevk katbekat artıyor.
Tabii bu saydıklarımın yanına hala ana hikâye boyunca yaptıklarınızı da yapmaya devam ediyorsunuz. Her gün - her hafta tamamlamak isteyebileceğiniz yeni projeler açılıyor, bu projelerden yapmak isteyeceğiniz ekipmanların proje dosyalarını alabilir ya da başına ödül konulmuş, avlamanız gereken çete elemanlarının yerleri açılabilirsiniz. Yeraltına gidip ilk oyunda başımızdan atamadığımız Hunterları avlamaya çalışabilirsiniz. Conflict gibi The Last of Us’ı oynanış olarak anımsatan ama The Division’ın ek özellikleriyle daha da çılgın hale gelmiş bir PVP modu oynayabilirsiniz. Ya da ilk oyunu tüm looter shooterlardan ayıran Dark Zone’un artık hangi versiyonu sizi memnun ediyorsa ona girip milletin binbir uğraşla aldığı lootu da çalabilirsiniz. Bu arada farkındayım, oyunun PVP modları üzerinde pek durmadım ancak tam olarak bir PVP oyuncusu olmadığımdan ve The Division 2’nin en büyük odak noktası PVE olduğundan pek de üstünde konuşmayı mantıklı bulmadım, ama Dark Zone’un hem seviyenizin/güç puanınızın etkisiz olduğu, hem de olmadığı iki farklı versiyonu olması Massive’in her kitleyi memnun etmek için elinden yaptığının harika bir göstergesi.
THE DIVISION: SON! (ŞİMDİLİK)
Büyük ihtimalle The Division 2’yi en iyi anlatan cümle bir önceki paragrafın son cümlesi olsa gerek. Massive neredeyse harika hale getirdiği ilk oyunu alıp, Washington haritası yerleştirmemiş. Yeni şeyler eklemiş, eskileri korumuş ve bize dünya paylaşımlı bir looter shooterın çıkışta nasıl olması gerektiğini harika bir şekilde göstermiş ve herkesi memnun etmek için gerçekten de harika bir iş çıkarmış. Sıkıntıları yok değil tabii ki. Çoğu oynanışı bozan hatayla üst üste gelen yamalar sağolsun bir süredir karşılaşmadım ama hala bazı komik buglar ve glitchler oyunda, Endgame’de bazı noktalarda oyunun gereksiz zorlaşması can sıkabiliyor, bazılarınız da dediğim gibi Black Tusk içeriğini tekrar olarak görebilir. Ama bu sıkıntıların çoğu ya oyuncu tarafından, ya da Massive tarafından çözülebilecek sıkıntılar ve oyunun geriye kalan her şeyi o kadar iyi ki incelemeyi yazmaya başlamadan önce “Yahu ne sıkıntısı vardı ki?” diye durup düşündüm biraz.
Kısaca The Division 2 gerçekten de harika bir looter shooter. Piyasadaki en iyisi bile diyebilirim rahatlıkla. Yapılacak bolca şey var, toplanacak bolca loot var ve hala önümüzdeki günlerde gelecek yeni bir World Tier ve benim belki de en büyük heyecanla beklediğim içerik olan 8 kişilik raidi var. Fakat günün sonunda The Division 2 piyasadaki diğer looter shooterlara kıyasla daha gerçekçi bir temayla daha taktiksel düşünmeye iten bir oynanışa sahip ve istediği kadar harika olsun, bunlar ilginizi çekmiyorsa gerçekten de önerebileceğim bir oyun değil. Belki oynadıkça sevmeye başlarsınız, oynanışa ısınırsınız diyebilirim ama “belki”ler yüzünden de bir oyuna 300-400₺ vermenizi de istemem.
Geriye kalanlar, yumulabilirsiniz.
Başlıklar
Bu kadarını inanın ben de beklemiyordum. The Division 2 dünya paylaşımlı looter shooterlar için ulaşılması bayağı çaba ve iletişim isteyen, yeni bir çıta koymuş durumda ve önümüzdeki aylarda oyuna hala yeni içerikler eklenecek oluşu benim bile gözümü korkutuyor. Acaba Bungie ve BioWare ne yapıyordur şu an?
- Washington harika bir tercih olmuş
- Silahların rolleri daha keskin ve belli
- Oynanış daha taktiksel ve düşünmeye iten bir şekle girmiş
- Yeni gelen yeteneklerle oynanış stilindeki çeşitlilik artmış
- Endgame öncesinde ve sonrasında yapılacak bolca şey var
- Specialization sistemi her açıdan oynanışı geliştiriyor ve kullanması harika hissettiriyor.
- World Tier’lardaki ani zorluk yükselişi can sıkabiliyor
- Black Tusk görevleri oyunu tekrar ediyormuş gibi hissettirebilir
- Hala var olan bazı bug ve glitchler
Oyun ''Dolby Atmos'' destekliyor. Daha oyunun başındayım. Ama bir bölüme giderken çatıda patlama oldu. Resmen o an kendimi kaptırdım ''Divisinin 2'' hayatına, Elinde imkan olan arkadaşlar varsa kesinlikle ''Dolby Atmos'' ses sistemiyle oynamasını tavsiye ederim.//youtu.be/GNZOnRu7