Oyundan beyaz perdeye
Devamını okuV Rising’i bundan yaklaşık bir yıl kadar önce erken erişimde iken inceleme fırsatım olmuştu. Açık konuşayım, oyunu sevmeme rağmen o günden beri bir kez açıp V Rising oynamışlığım yok. Oyunun 1.0 versiyonu resmen çıkmış olmasa, belki de V Rising’e tekrar dönme şansım bile olmayacaktı.
“Ee bu geri dönüşten memnun musun?” derseniz, “sanırım” diyebilirim. O günden bugüne V Rising dünyasında çok fazla değişiklik yaşanmış. Ee haliyle V Rising’in nihai halini inceleme görevi de bana kaldı.
Rutin
V Rising, bir vampiri canlandırdığımız ve insanların üstüne korku saldığımız bir açık dünya hayatta kalma oyunu. Tabii bu denkleme “servis oyunu” ifadelerini de eklemek gerek zira V Rising de sezonluk “wipe’lar” alacak. Yani en azından resmi sunucularda oynayan oyucular bir süre sonra bu durumdan etkilenecek.
V Rising’in çok basit ama bir o kadar bağımlılık yaratıcı bir döngüsü var: Yeni boss kes, yeni eşyalar aç, yeni eşyaları üret, yeni boss kes…
Öyle ki aynı baltanın, aynı silahın, aynı zırhların 120 farklı versiyonunu kullanıyorsunuz. Gear seviyeniz hem boss savaşlarında hem de etraftaki düşmanlara karşı en büyük belirleyici. Çünkü gear seviyeniz, rakibinizin size vurduğu ve sizden aldığı hasarı etkiliyor. Özellikle boss kesebilmek için gear seviyenizi boss’un seviyesine yakın tutmanız mühim. Bunun için de craft’a abanıyorsunuz tabii.
Oyunun ilk saatlerinde fark edeceğiniz detaylardan biri bu. İkincisi ise V Rising’in herhangi bir hikayeye sahip olmaması. Zaten Stunlock oyunu multiplayer sunucularda oynanması için tasarlamış. Buna ileride daha fazla değineceğiz.
Ben oyunu tek başıma kurduğum bir sunucuda yaklaşık 30 saat kadar standart ayarlarda oynadım. Bana sorarsanız 1.0 versiyonunda yaşanan en önemli değişiklik bu noktada devreye giriyor. Geliştirici ekip solo oyuncuları düşünmüş olacak ki, sunucuların her ayarını değiştirmenize izin vermiş. Bakın şaka yapmıyorum, sunucunun içerisindeki her ayarı değiştirmeniz mümkün.
Oyunun ilerleyen saatlerinde ise stack sayısını artırıp gündüzleri biraz kısalttım. Yani oyuna devam ederken de bu ayarları değiştirme şansına sahipsiniz. Sunucularda lag olmasın diye normalde 250 adetle sınırlanan stack’ler, benim oyunumda 750’ye kadar çıkıyordu. Çantaya eşya sığmıyor, napabilirim arkadaşlar…
Sadece Ölüler Görür
Bu döngüye ayak uydurmanızın tek sebebi, “gelişme hissini” yaşamak değil elbette. Oyunun hala ilk günkü kadar keyifli bir savaş sistemi var ve ben bu sistemin ne kadar keyifli olduğunu unutmuşum. Haliyle çok daha tatlı geldi tekrar dönüşümde.
V Rising’de basit saldırıların yanı sıra silahlarınızın yetenekleri de mevcut. Yetmiyor, vampir güçlerinizi kullanabileceğiniz ve 6 kategoriden oluşan (Chaos, Illusion, Unholy, Frost, Blood ve Storm) bir yetenek ağacınız da var. Bu kategoride bulunan yeteneklerin her biri üç alt gruba ayrılmış. En güçlü olan ultilerin yanında, kaçınma ya da farklı saldırı yetenekleri de kullanabiliyorsunuz.
“Spellbook” içinden seçtiğiniz bu yetenekler, boss’ları öldürdükçe hizmetinize açılıyor. Fakat bunları öyle kafanıza göre vermeniz mümkün değil. Her boss, kendisine özel bir puan veriyor. Yani yetenek ağacı da rutininizin içine katılmış durumda.
Ek olarak bu yeteneklerin kendine has debuff’ları da mevcut. Mesela Unholy kullanıyorsanız Condemn debuff’ı uyguladığınız karakterleri öldürdüğünüzde yerden iskeletler çıkabiliyor. Örneğin ben oyunun büyük bir kısmında Bone Explosion ile Condemn efekti verip rakiplerine Stun atma şansı veren ve aralarında seken Storm yeteneklerini kullandım.
Tabii bununla sınırlı değil yeteneklerin gücü. Bu yeteneklere bir adet de mücevher ekleyerek ekstra işler yapmalarını sağlayabiliyorsunuz. Bir de her şeyi değiştiren kan tipi var elbette...
Bence V Rising'in en şerbetli kısmı bu. Oyun stilinize uygun kan tipini bulabilmek. Örneğin ben genellikle ok ve silahla oynayıp büyü kullandığım için Rogue ya da Scholar kan tipini tercih ettim. Tabii ki bu kanın "saflık" seviyesi de çok önemli. Çünkü eğer yüzde 100'lük bir kan bulabilirseniz, bu kanın verdiği özelliklerin tamamını açtığınız gibi verdiği tüm bonusları yüzde 25 artırabiliyorsunuz.
Bu yüzden çevrenize çok dikkat etmeniz gerekiyor. Mahzeninize kurduğunuz hapishaneyi, kan gücü yüksek insanlarla doldurmak zorundasınız. Bu insanları da etraflarındaki kırmızı parlaklıktan anlayabilirsiniz. Basit bir materyal kullanarak ele geçirdiğiniz insanı direkt olarak yeni evine yollayabiliyorsunuz.
Böylece kendinize nadir kanlardan oluşan bir koleksiyon yapabilir, dilediğiniz kanı tüketebilirsiniz.
Erken erişimdeki tecrübemin aksine bu kez oyunu sonuna kadar oynama ve deneyimleme şansım oldu. Hatta oyunun son boss’una kadar geldim bu süreçte. Sanıyorum bu sebepten olacak ki sistemin bazı eksiklikleri çok daha net şekilde gözüme çarptı.
Dedim ya, Stunlock V Rising’i multiplayer bir oyun olması için geliştirmiş. Bu nedenle de bu ballandıra ballandıra anlattığım yetenekler, boss’lar karşısında neredeyse anlamsız hale geliyor. Evet, standart moblarda bu yetenekleri kullanmak beklediğiniz sonuçları doğuruyor ama boss’larda maalesef aynı etkiyi görmüyorsunuz. İyi de bunun “multiplayer olarak tasarlanması ile ne alakası var?” derseniz, PVP derim.
Ben Kalın Mı Görüyorum?
V Rising’in geliştiricisi Stunlock’u sevdiğimi erken erişim incelemesinde de dile getirmiştim. Fakat bunu detaylandırmaya fırsatım olmamış o yüzden gelin bu sevgimin sebeplerine bakarak başlayalım.
Stunlock’un bana göre en iyi yaptığı şey, PVP. Battlerite ile MOBA türüne farklı bir hava katmayı başarmışlardı örneğin. Standartlaşmış formülü daha da sade hale getirerek çok konsantre ama bir o kadar mekanik ağırlığı olan bir MOBA olmuştu Battlerite.
Hatta yine her köşeden bir battle royale oyunun çıktığı dönemlerde Battlerite’ı bir battle royale’e bile çevirdi Stunlock. Ve oyunun bu versiyonu, oynadığım en keyifli battle royale oyunlardan biriydi. Kullandığınız eşyalar bile ince düşünülmüş, standart Battlerite’tan çok daha farklı tasarlanmış şeylerdi.
Tam da bu noktada denkleme V Rising giriyor. Karakterinizin counter atarken kullandığı animasyona kadar her detayın bana Battlerite’ı anımsatması tesadüf değil. Bu yetenekler ve şürekaları, tamamen oyuncuların Battlerite Rising oynaması için tasarlanmış. Kızmıyorum elbette.
Çünkü Stunlock’un iyi yaptığı bir şey de, kabaca bir tabirle, ince görmek. Ve oyunun her zerresinde bu ince görüşü hissetmek mümkün. Bu da keyfi artırıyor.
Oyun içerisinde oyuncunun elini kolaylaştıran o kadar fazla detay var ki, zaman zaman “yahu bu niye diğer oyunlarda yok” derken buldum kendimi. Mesela bir sandığın içerisinde bulunan eşyalardan üzerinizde bulunuyorsa, tek bir tuşla bunları sandığa atabiliyorsunuz. Farklı materyaller için farklı sandıklar kullanabiliyor ve sadece bu materyalleri tek tuşla depolayabiliyorsunuz.
Böyle ufak tefek çok şık detayların altında Stunlock’u bulmak şaşırtıcı değil.
Mimar Selim Bey Vampir Olursa
Yeniliklerden gözüme çarpan ve en sevdiğim şeylerden biri de UI’ın tamamen değişmesi oldu. İlk dönemlerde mobil oyunlardan fırlama gibi görünen menüler gitmiş, yerine çok daha şık tasarımlar gelmiş. Aynı durum kalenizin içini tasarlarken de karşınıza çıkıyor. Stunlock burada da ince görmeyi ve oyuncuyu “kale tasarlamaya” itmeyi başarmış.
Öncelikle yukarıda bahsettiğim “rutinin” aynı zamanda üretim yapacağınız makineleri kapsadığını belirterek başlayayım. Yani önce basit bir ocağın tarifini açıyor, ardından çok daha geniş ve yeni malzemeler üretebilen gelişmiş bir ocağa sahip olabiliyorsunuz. İşte bu üretim makinelerinin bulunduğu yerler çok ama çok kritik önem arz ediyor.
Her makine, kendi kategorisine ait bir zeminin üzerine kurulduğunda farklı bonuslar veriyor. Örneğin ocaklarınızı “forge” zeminli bir odaya yerleştirdiğinizde, daha az materyal harcayıp daha hızlı üretim yapabiliyorsunuz. Bu da sizi kalenizde yeni odalar yapmaya, kalenizi genişletmeye ve daha iyi tasarımlar yapmaya itiyor.
Bu tip oyunlarda asla bu işlerle uğraşmayan ben bile ilk kez kendi kaleme inanılmaz bir emek harcadım.
Yetmiyor, kaleniz için dehşet tasarımlar yapabiliyorsunuz. Benim kale, internette gördüklerime kıyasla daha çok ambara benzedi ama kullanabileceğiniz tasarımların haddi hesabı yok gerçekten. Gölün kenarına bir şato yerleştirebilir, içini istediğiniz gibi döşeyip tablolar asabilir ya da sonsuz yaşamınızı yaptığınız bahçenizde geçirebilirsiniz. Karar tamamen size kalmış.
Hele ki dayanamayıp hemen aldığım Castlevania DLC’si, bu seçenekleri arşa çıkartıyor. Bu DLC ile şatonuza ekleyebileceğiniz muhteşem yeni materyaller kullanabiliyorsunuz.
Şatodan bahsetmişken oyunun muhteşem “taşınma” sistemine değinmeden edemeyeceğim. V Rising’de şatonuzu taşımak için çok basit bir “taşıma kuyusu” yerleştirmeniz yetiyor. Yerleştirdiğiniz yerde şatonuzun tüm malzemeleri elinize gelerek kurulumu tekrar yapmanızı sağlıyor. Diyorum ya, Stunlock’u boşuna sevmiyorum.
Medcezir
Evet, V Rising’in dünyasında geçirdiğiniz ilk 30 saatte -yalnız ya da arkadaşlarınızla- çok eğleneceksiniz. Peki ama rotanız neresi?
Sonuçta en başta da söylediğim gibi bu bir “servis” oyunu. Yani tek başınıza da oynasanız, oyunun “end game” kısmının oldukça etli olmasını beklersiniz. Fakat V Rising’in “end game” kısmı, şimdilik sadece Taç kraker olarak tanımlanabilir.
Oyunda “end game” olarak nitelendirilebilecek yalnızca bir etkinlik var o da “Rift Incursion” adı verilen canlı etkinlikler. Haritanın bir bölümünde belli sürelerde ortaya çıkan bu etkinliklerde Stygian Shard toplayarak kendiniz için yeni pasif yetenekler açabiliyorsunuz. Fakat yapabilecekleriniz sadece bununla sınırlı.
Rutininizi koruyup en nihayetinde kendinize yüzde 100 kan gücü ile dolu bir zindan, dev bir kale ve kendi vampirlerinizden oluşan bir grup oluşturabiliyorsunuz. Bunların hepsi, sizi nihai sona yani Dracula’ya götürüyor.
Bu dev boss savaşının ardından ise yapabileceğiniz hiçbir şey kalmıyor. Gerçekten, V Rising sanki o an itibariyle “bitmiş” bir oyun oluyor. Gelecekte daha fazla end game içeriği olacağına eminim ama oyun şu anki haliyle “keşke tek kişilik bir oyun olsaymış” dedirtti bana ne yalan söyleyeyim.
Zaten bu nedenle de ilk kez oyunun “sonunu” görmek için tek başıma oynamayı tercih ettim. Erken erişimde bol bol resmi sunucularda oynayıp oyunun PVP kısmını övmüştüm. Bu kez ise vaktimin büyük bir kısmını kendi dünyamda geçirerek V Rising’in sonuna ulaşmayı tercih ettim.
Canımı sıkan bir diğer konu da "hızlı seyahat" işinin neredeyse işlevini yitirmiş olması oldu. Üzerinizde herhangi bir craft materyali bulunuyorsa bu sistemi kullanamıyorsunuz. Sadece bu yüzden haritanın diğer ucuna gittiğiniz boss'lardan, atınıza binerek geri dönmek zorunda kalıyorsunuz.
Yine de son dönemlerde oynadığım en ilginç projelerden biri V Rising. Kendi rutini ile korkunç bir bağımlılık yaratan ve sonuna geldiğinizde ellerinizi boş bırakan bir yapım. Fakat oyunun yarattığı bağımlılığın arkasında da sürekli olarak yaşadığınız o gelgit hissi var.
Velhasıl, Levent beyin de dediği gibi “vazgeçilir gibi değil bu medcezirler.”
Başlıklar
Erken erişimden çıkan V Rising, ufak tefek pürüzlerine rağmen eskisinden çok daha bağımlılık yaratıcı.
- Savaş mekanikleri inanılmaz keyifli
- Grind tutkunları için nimet
- Saatlerce başından kalkamayacağınız üs yapma sistemi
- Kapsamlı sunucu ayarları
- Castlevania DLC'si!
- Hızlı seyahat tüm anlamını yitirmiş
- Hala bir hikayesi yok
- Son boss'u öldürdükten sonra tüm anlamını yitiriyor