Sürücü koltuğuna oturup içini, göstergeleri, dikiz aynalarını, iç aydınlatmasını incelediğim otomobil apartmanımızın garajına birkaç saat önce gelip yerleşti.
İstanbul trafiğinin kendine ait düzen(!)ine karışmak için benim tüm cesaretimi toplayarak şoförlüğe odaklanmamı bekliyor, otomatik vitesli, 1400 kiloluk bu araç. Çocukluğumdan beri en çok ilgimi çeken parçaya, direksiyon simidine bakıyorum: Ben otomobilleri yakından, dikkatli takip etmeyeli uzun bir süre geçmiş olmalı; direksiyonun her iki tarafında birtakım tuşlar, düğmeler fark ediyorum. Ve hızla bilgisayar başındaki koltuğuma geçerek, toplam 900 derece dönebilen oyun direksiyonumu kavrıyorum.
KARİYERE HIZLI BAŞLANGIÇ
Oyun içi direksiyon – gaz – fren ayarlarını yaptıktan sonra, her yarış oyununda yaptığım gibi kariyer penceresinden girerek dalıyorum “Arabalar projesi”ne. Hemen hatırlatayım; tıpkı AssettoCorsa’da olduğu gibi, klavye veya oyun koluyla oynama gibi planlarınız varsa, oyuna ve sunduğu sürüş duygusuna yazık edersiniz açıkçası. Çevrimiçi lobilerde de rastladığım tüm oyuncular direksiyon setiyle oynuyorlar, direksiyon seti konusunda yalnız ve azınlıkta değilim, haksız – abartılı da değilim, cidden.
“Ohoo, bu virajları almam imkansız” da dedirtmiyor, “Mercedes 190E ile 320 kilometreye çıkıp yağ gibi akılır mı asfaltta, amma saçma” da.
Kariyer menülerinin sade, çok karmaşık olmayan bir düzeni var, ki fena görünmedi gözüme. Sanal seyircilerimizden gelen Twitter benzeri mesajlar NBA 2K15’in basketbolcu kariyer sayfasını hatırlattı bana, eğlencelik şeyler tabii, okuyup “Hıh” diye gülüp geçiyorsunuz işte. Peki; asfalt ve benzin kokusu alma zamanı geldi sanırım: Kariyerimize, acemi şoför olarak “Formula çaylağı” (Formula Rookie) seviyesinde yarış ve otomobillerle başlıyoruz. Eğer istersek, Michael Schumacher düzeyinde bir şampiyon seviyesinde de başlayabiliyoruz gerçi, en alt seviyeden başlamak benim tercihim oldu. Alıştırma ve sıralama turlarından sonra iki yarışın ardından elde edeceğimiz derece belirleniyor. Kariyerin sunumu “Hadi bir tur at, beşinci mi geldin? Hadi sonraki yarışa geç, iyi aferin” yavanlığında değil, NeedForSpeedProstreetgibi gereksiz hikâyelerle de bulandırılmamış. Pistlerde yavaş yavaş gelişip ustalaştığınızı hissettiren yapısıyla;menajer, tamirci gibi yardımcı arkadaşlardan gelen e-postalar ile, az önce belirttiğim gibi, sanal izleyici – hayran kitlesinin yazdığı Tweet’leri okuyup kendi kendinizi “Haydi, bu yarışı bir öncekinden daha iyi bir yerde bitireceğim” diye gaza getirdiğiniz bir ortam sunuyor kariyer modu. Ve gayet de iyi bir ortam bu bence bir yarış oyunu için.
SÜRÜŞ KEYFİNE DOĞRU DİREKSİYON KIR USTA
Sürüş keyfi ne durumda? Kuşkusuz “simülasyon” ağırlıklı bir otomobil yarışı oyununda en çok merak edilen özellik olmalı sürüş konusu. Şöyle anlatayım: “Formula çaylağı” aracımı alıştırma turundaki ilk denememde yolda tutmakta çok zorlandım. Sıralama turuna geçtiğimizde, virajlara giriş çıkışlara biraz alışmıştım ve 11. sırada bitirdim. İlk yarışı 15., ikinciyi ise 13. tamamladım. Bir sonraki denememde 9.luk ve 7.likte yer buldum. 6 – 7 yarış daha olsa şampanya patlatarak kutlayacaktım kendimi anlayacağınız. Şaka bir yana, hatalardan ders alarak kendinizi geliştirmenize olanak sağlayan bir oyun yapısı var Project Cars’ın. Bir oyuncu olarak çok sevdiğim bir özellik bu, “Yuh bana, virajlarda savrulmaktan bitiş çizgisini güç bela gördüm” kötümserliğinden “Heyyt be, son virajdan az daha süratli çıkabilseydim birinci bile olurdum” coşkusuna geçtiğiniz sürede virajlarda hız kaybetmemeyi, rakiplerin hatalarından yararlanmayı öğrenerek oyunda ilerlediğinizi hissediyorsunuz, öğrenerek gelişme hissi her zaman güzeldir, değil mi?
İnceleme yazmaya çalışırken, yapay zekâ – çevrimiçi rakiplerle olduğu kadar zamanla da yarışıyoruz. Dolayısıyla, ana menüdeki “Yarış” ve “Serbest alıştırma” pencerelerinden birkaç pist ve farklı türde otomobille birkaç turdan fazla yol aldım. Dediğim gibi sürüş sistemi, keyfi hiç fena değil, gayet mantıklı ve iyi görünüyor oynarken. 100 derecelik keskin virajları 150 kilometre ile alıverme arcade’liği yok anlayacağınız. Direksiyonu döndürürken en ufak bir fazla – az çevirme hatasında ters dönmek, alakasız yerlere gitmek gibi direksiyona yumruk attıran gereksiz, aşırı bir gerçeklik de yok tabii. Simülasyon – arcade dengesi iyi tutturulmuş gibi geldi bana, “Ohoo, bu virajları almam imkânsız” da dedirtmiyor, “Mercedes 190E ile 320 kilometreye çıkıp yağ gibi akılır mı asfaltta, amma saçma” da.
“Zor mu?” diye sorarsanız, benim gibi eh işte – orta karar arası bir seviyedeki oyuncu için biraz zor. Ama, çok zor - imkânsıza yaklaşan abartılı sertlikte bir zorluğu yok. Yarış – otomobil – ekran – yardımcı göstergeler ayarları oldukça ayrıntılı ve yeterli. Direksiyon başına ilk kez geçen de, topluluk etkinliği yarışını 1 dakika 9 saniyede tamamlayan usta sürücü de kendi seviyesine uygun bir oyun deneyimi yaşayabilir rahatlıkla.
Forumlarda çok gündeme gelen bir soru ile yaklaşayım öyleyse bitiş çizgisine: Bilgisayarlarda tam sürümü birkaç ay önce yayımlanan yarış – simülasyon oyunu AssettoCorsamı Project Cars mı? İki yapımın ortak kümesine dahilNürburgring GP pisti ve McLaren P1 ile birer tur attım, sonuç: Menü kullanımı, arayüz Project Cars’ta daha güzel ve mantıklı ama sürüş keyfi, gerçeğe yakın olma çabası hemen hemen aynı diyebilirim. AssettoCorsa’da motor sesi biraz derinden ve boğuk geliyor sahi bir de. Project Cars’a göre düşük bütçeli, bağımsız stüdyo yapımı bir de tabii A.C.,ona göre değerlendirme yapmakta fayda var.
Direksiyon setini bilgisayar masama monte edip usb bağlantısını takmaya değecek, AssettoCorsa’dan başka bir oyun arıyordum, ertelemelerin ardından nihayet o oyun geldi, birkaç eksiğine rağmen direksiyonu kurup ayarlayıp oynamaya değecek şekilde geldi hem de, şimdi kariyer basamaklarında yarışarak yükselmeye devam zamanı…