Kan, vahşet, gerilim, korku... Peki ama nasıl olacak bunlar?
Devamını okuBazen bazı şeyleri kelimeler ile tarif etmek çok zor oluyor. İnanın buraya o kadar edebi, o kadar güzel şeyler yazmak istiyorum ki bilemezsiniz... Ama şu anki heyecanla ağzımdan sadece "Hayvaaaan gibi oyun laaaan!" çıkıyor. Çünkü öyle dostlar, bu oyun hayvan gibi...
Geralt ile birlikte bir 80 saati geride bıraktık. Kah güldük kah ağladık. Ama birbirimizle paylaştığımız zamandan ötürü hiç pişman olmadık. Sanki her şey daha dünmüşçesine tazeliğine koruyor hâlâ zihnimde. Velen'e ilk girdiğimizde "oha bu harita gez gez bitmez be" dediğim an 1 saat öncesi gibi. Her oyunda yaşadığım, yeni bir haritaya girdiğim zamanki "şimdi nereye gitsem nereyi gezsem" tedirğinliği daha çok taze. Fakat o zamanlar geçti artık. Velen'i, Novigrad'ı, Skellige'yi avucumun içi gibi biliyorum diyebilirim. Burası artık benim de topraklarım. Biri bu topraklarda adres sorsa hiç duraksamadan tarif edebilir, "Blacksmith'i geç, arkanı herbalist'e ver, 300 adım ileride" diyebilirim. Çünkü ben artık sadece Geralt'ın hikâyesini dinleyen biri değilim. Ben artık Geralt'ım.
***
Düşüncelerden Kesitler
15 Mayıs Cuma: Geralt ile Buluşmaya Hazırlanmak
Witcher 2'yi oynayalı ne kadar olmuştu acaba? Saymış mıydım günleri, beklemiş miydim bu zamanı? Hatırlamıyorum gerçekten. Zaman çabuk geçiyor galiba. Ne yapmıştık en son Geralt ile... Bir Kralkatili'nin peşinden koşturmuştuk. Bizim gibi bir Witcher olan Leto'yu yakalamaya çalışmıştık. Ardından kayıp olan hafızamızı geri kazanıp biricik aşkımız Yennefer'in nerede olduğunu öğrenmiştik. Üçüncü oyunda da amacımız buydu aslında. Yennefer'in izini sürecektik. Tabii bu sadece amaçların ilki olacaktı. Ardından Ciri'nin geri döndüğünü öğrenip onun izini bulmaya çalışacaktık.
Dur şu İhsan'ın yazdığı makaleyi bir daha gözden geçireyim, senaryoda detay atlamamak gerek. Bugün yarın oyun çıkacak sonuçta... "Dünden Bugüne Witcher"
16 Mayıs Cumartesi Akşamı: Kavuşma Anı!
Allah'ım Mad Max seyretmeye gidip, eve Witcher ile döndüm ya la! Resmen Witcher 3 var elimde! Şansa bak be, teknoloji mağazısına erken gelmiş oyun!
16 Mayıs Cumartesi Gecesi: Geralt ile İlk Birkaç Saat
Anaa, güneş mi lan o? Baya sabah olmuş ya. Göz kapaklarım isyan bayrağını göndere çekti resmen. Dur bir saat daha oynayayım. Nasıl olsa yarın pazar. Bir şekilde toparlarız durumu. Şimdi bu düşmanların seviyeleri benimle aynı sayılır ama zorluyor keratalar. E tabii daha yetenek falan yok ortada. Bam güm vurabiliyorum sadece. Şu dana gibi olan yetenek ağacının ne kadarını açabileceğim acaba... Silah falan da kasmak lazım. Ama craft için yeterli malzeme yok elimde.
***
Yanlış anlamayın oyunun ana hikâyesini bitirdim fakat Geralt ile maceraya hâlâ devam ediyorum. Kalan hazineleri topluyor, açmadığım soru işaretlerinin peşinden koşuyorum. Kim bilir belki de ilerleyen saatlerde gwent (kart oyunu) oynarım, at yarışına bahis koyarım. Çok fazla girmedim o işlere, ama bol bol var kendileri. Ben pek kumar sevmiyorum da.
Dünya zengin, dünya uçsuz bucaksız. Ve neresinden anlatmaya başlasanız elinizde kalacak gibi. CD Project Red, ilk Witcher'dan Witcher 2'ye yaptığı sıçramayı bu oyunda da yapmış. Muazzam bir açık dünya sunmuş bizlere. Elbet bu açık dünyanın da kusurları var. Fakat içerik anlamında doluluğu hissedebiliyorsunuz. İsterseniz rastgele bir köye girip oradaki vatandaşların bıraktıkları ilanlardan gelen görevleri alabilir, dilerseniz ne olduğunu bilmediğiniz soru işaretlerinin peşinden koşabilirsiniz. Tabii yan görevler ve ana görevler de boylu boyunca uzanıyor önünüzde.
Açıkçası görevlere ufaktan girişirken ilk dikkatimi çeken şey özümüzde Witcher olduğumuzun vurgulanması oldu. İkinci oyun savaşın tam ortasında kaldığımız için Witcher'lığı bir kenara bırakıp olayı çözmeye çalışıyorduk. Fakat yeni oyunda yer alan Witcher Contract isimli görevler size tam anlamıyla bir Witcher olduğunuz anımsatacak cinsten. Diğer görevlere nazararan konsepti daha net olan bu görevlerde amacınız halkı rahatsız eden yaratıktan kurtulmak oluyor çoğu zaman. Genelde "şu dağa giden geri gelmiyor, kötü ruhlar var orada" gibi bir söylentiyle başlayan görevlerden yola çıkarak yaratığın izini sürüyor ve yerini tespit ediyorsunuz. Bunun için de başvurmanız gereken şey Witcher hisleriniz. Batman'in detektiflik moduna benzetebileceğim bu özelliği aktif ettiğiniz zaman oyunda etkileşime girebileceğiniz şeyleri görebiliyorsunuz. Bu bazen bir kan, bazen bir eşya, bazen bir ceset, bazen de bir koku olabiliyor. Bu izleri takip ederek yaratığın bulunduğu yere ulaştığınızdaysa çetin bir savaş başlıyor. Özellikle yaratıklara (büyük olanlarına) hiçbir şey bilmeden girişirseniz bayağı terleyeceğinizin garantisini verebilirim. Çünkü seviyenize yakın yaratıkları pata küte kesemeyebiliyorsunuz. 18. seviyedeken 10. seviye bir yaratıktan dayak yemiş biri olarak söylüyorum bunu. İşte bu tıkanma noktasında da "bilgi" devreye giriyor.
CD Projekt Red, görev olsun diye görev koymaktan kaçınmış. Her görev için ince ince çalışmış.
Bilgi, Witcher dünyasının en önemli şeyi, en elzem unsuru. Bilgi her şeydir. Ara menü ekranında bulunan Bestiary'den karşılaştığınız yaratıklar hakkında ipuçları edinebiliyorsunuz. Zaafları nedir, nelerden hoşlanır, ne yer ne içer, geçmişi nedir gibi soruların cevapları burada. Tabii bu bilgiler lap diye önünüze düşmüyor. Ya bir dökumanda o bilgileri okumuş olacaksınız, ya da benzer bir düşmanın düşük seviyeli halini kesmiş olacaksınız.
Eğer bilgiyi aldıysanız işiniz nispeten daha kolay. Karşınızdaki yaratığın hangi bombalardan etkilendiğini, hangi sign (büyü) çeşidine karşı daha zayıf kaldığını biliyorsunuz demektir. Şimdi olay doğru vuruşları yaparak yaratığın işini bitirmekte. Ben ilk kez bir Noonwraith ile karşılaştığımda bu olayın ne kadar önemli olduğunu kavramıştım. Zira bir gece vakti terk edilmiş bir köyde çarpıştığım yaratık, kesinlikle vuruşlarımdan zarar görmüyordu. Yani görüyordu ama çok çok az. Bir iki denemenin ardından bu işi beceremeyeceğimi anlayınca kitapçığıma bir göz gezdirdim. Bir de ne göreyim; bu arkadaşın Yrden'e zaafı varmış! Hop! Geçtim karşısına bastım Yrden'i, verdim beline beline kılıcın sivri ucunu. İşte o an anladım ki karşındaki yaratık seni ürkütüyorsa aç bir kitap oku.
Aslında Witcher Contract görevleri oyunun "önem sıralamasına" göre üçüncü sırada. Fakat buna rağmen bu görevlerin sunumları şahane. Her görevde farklı bir olayın içerisinde olduğunuzu hissediyorsunuz. Üstelik bu görevlerden sayamayacağım kadar çok var. Gösterilen özen ve işçiliğe hayranlık duymamak mümkün değil. Fakat burada sıkıntı duyduğum bir konu da var. Görevlerin sunumu ve hikâyesi çeşitlilik gösterse de ilerleyiş şekilleri yüzde doksan aynı oluyor. Önce bir bilgi alıyorsunuz ardından o bilgi ile bulduğunuz alanı kontrol ediyorsunuz, sonrasında da yaratığın izini kokusundan veya benzeri bir şeyden sürüyorsunuz. Sonrasında da hop çarpışma ve kapışma. Bu döngünün büyük oranda tekrar etmesi arka arkaya Witcher görevleri yaptığınız zaman sıkıcı olabiliyor. O yüzden arada bir nefes alın, başka şeylere de vakit ayırmayı unutmayın. Gidin ana görev yapın mesela.
Görevlerin Dallanıp Budaklanması
Witcher görevleri ana hikâyeden bağımsız bir şekilde, kendi yolunda giderken oyunun diğer önemli görev çeşitleri için işler pek aynı gitmiyor. İlk olarak en sona bırakmak isteyeceğiniz ana görevlere değineyim. Aslında ana görevler ve yan görevler genellikle iç içe ilerliyor. Yani ana görev size "Git şu haritaya Ciri'yi bir araştır bakalım" dediğinde gidip de Ciri'yi en son gören insan ile konuşuyorsunuz, o da size Ciri'nin nerede olduğunu söyleyebileceğini ama önce onun için bir şey yapmanız gerektiğini söylüyor. Pazarlıkçı namussuz. Bu Witcher dünyasında insanlık kalmamış valla. Siz kabul edip onun işine başladığınız zaman ihtiyacınız olan bilgiyi alıyorsunuz ama dilerseniz adamın görevine devam da edebiliyorsunuz. Ve inanın o görevlerin de ana görevlerin kalitesinden hiçbir farkı yok. Öyle yan görevler yaptım ki, oyun boyunca "yahu bu nasıl yan görev olur kardeşim, çok önemli ki bu konu!" demekten kendimi alıkoyamadım. CD Projekt Red, görev olsun diye görev koymaktan kaçınmış. Her görev için ince ince çalışmış.
Girdiğiniz her ana görev, neredeyse size bir adet yan görev paslıyor. Ve hepsi de birbirinden başarılı, birbirinden zarif görevler. Sakın ola ana hikâye ile gelen bu yan görevleri kaçırayım veya sonra yapayım demeyin. Aldığınız gibi yapın derim. En temizi.
Aslında hangi görevi yapacağınız konusunda Witcher 3 size yardımcı oluyor diyebilirim. Her görevin yanında bir adet "önerilen seviye" notu var. Seviyeniz 25 iken görev listesine bakarsanız 35 seviye bir Witcher görevinin kırmızı kırmızı yanarak "bana gelme kardeş" mesajını verdiğini görebilirsiniz.
***
Düşüncelerden Kesitler
22 Mayıs Cuma Akşamı: Yorgunluk
Şimdi bayılacağım valla. Allahım her gün saat 3'te yatıp, 8'de kalkmatkan ciğerim soldu. Yemin ediyorum haftanın bir günü Witcher 3 tatili falan olmalı. Neyseki bugün haftanın son iş günü. Bu gece bir yumuldum mu, sabaha kadar devam ederim. Şimdi... Nerede kaldık... Olaylar karışık. En son Yennefer ile Ciri'nin izini bulmak için yer yer gezmeye karar vermiştik. Ben önce Velen'e gittim. Ciri'yi arayacağım diye bir dolu göreve giriştim. Velen şahane yer valla. Hava genelde esiyor fakat günlük güneşlik, insanın içi ısınıyor. Yine de burada yaşanmaz yeminlen. Oğlum iki adımda bir yaratık çıkıyor la resmen memlekette. Yeminlen yürünmüyor burada. Aha bak, yine az ötede bir Griffin mi ne var, bana bakıyor. Dur bir keseyim şunu, altında hazine varmış. Haydaa, bu griffin'in seviyesi belli değil, kırmızı kırmızı bana bakıyor. Kuru kafa işareti mi o? Witcher'ım ben be! Yerim bunu... (15 saniye sonra) Roaaaachhh! Neredesin lan?! Senin gibi at olmaz olsun! Kaçacağız oğlum gelsene!!! Allah'ım peşimden uçarak geliyor bu! Suya atlasam kurtarır mı durumu acaba! (5 saniye sonra) İmansız Roach... Gel dedim o kadar gelmedin. Öldük lan işte... Ve en son ana görevde save almış oyun. Üfff, işin yoksa bir daha buralara gel. Neymiş... Oyunda bir olaya girişmeden önce save almak önemliymiş... Hem de çok önemli!
***
Witcher'ım ezelden, yeteneklerim dizelden
Geralt ile çıktığımız yolculukta kullanabileceğimiz pek çok oyuncağımız var. Biri gümüş, biri çelik olmak üzere iki kılıcımız, bir adet crossbow'umuz, 5 adet sign'ımız (büyümsü gibi) bombalarımız ve iksirlerimiz var. Tabii oyunun başında iki kılıç, 5 sign dışında kullanabileceğimiz pek bir şey yok. Oyunda ilerledikçe topladığımız craft ve alchemy eşyaları sayesinde ilerleyen kısımlarda yeni iksirler ve bombalar üretecek kıvama geliyoruz. Ki bu da oyundaki dengeleri değiştiren unsur oluyor.
Aslında Witcher 2'de de olan bir sorundu bu. Tabii sorun diyebilirsek... Fakat oyunda ilerledikçe sizle eş değer seviyede olan düşmanları daha rahat kesebildiğinizi fark ediyorsunuz. Bunun en büyük sebebi de yeteneklerinizin çeşitlenmesi, elinizdeki kılıçların oyunun size verdiği kılıçlar değil de sizin arayarak bulduğunuz sağlam kılıçlar olması ve bomba&iksir olayını toparlamanız. Witcher 2'de de vuku bulan bu sorunumsu olay için CD Projekt Red kendince bir çözüm bulmak istemiş aslında. Önceki oyundaki yetenek ağacı yerine farklı bir yetenek ağacı getirmiş. Bence bunun en büyük sebebi oyunun sonlarına doğru dana gibi olmamızı istememeleri. Bakın aşağıdaki Witcher 2 yetenek ağacına; bir sınır veya limit yok. Ne kadar seviye atlarsanız o kadar dallanıp budaklanabiliyorsunuz.
Peki, Witcher 3'te işler nasıl?
Burada işler sınırlı. Ne kadar seviye atlarsanız atlayın, ne kadar çok puanınız olursa olsun. Tam anlamıyla tüm yeteneklerinizi kullanamıyorsunuz. Çünkü oyun öyle istiyor. Alınacak, görülecek pek çok yetenek var. Fakat siz 40. seviyede olsanız dahi bu yeteneklerin 4'te 1'ini anca görmüş gibi hissediyorsunuz. Ve yeni yetenekler almak istemiyorsunuz. Çünkü aldığınız zaman boşa gideceğini hissediyorsunuz. Neden mi? Çünkü yerleştiremiyorsunuz bu yetenekleri. Eğer üstteki resimde yer alan sağ kısma yetenek koymazsanız aktif edemiyorsunuz. O slotlar sizin için çok değerli. Oraya koyacağınız yetenekleri iyi seçmeniz gerek. Zaten bir sürenin ardından karşılaştığınız düşmana göre oradaki yeteneklerinizi değiştirmeye başlayacaksınız. Ağır bir yaratıkla dövüşürken "hızlı vurma" yeteneğini o slota yerleştirecek, kafa karıştırma büyüsü ile düşmanı alt etmek istediğinizde "Axi ile düşmanı kendi safına çek" yeteneğini oradaki slota koyacaksınız.
Yani yetenek ekranı da bir nevi taktik unsuruna dönüyor. Oynanış açısından başarılı bulanlarınız olacaktır muhakkak. Fakat "öğrendiği yeteneği nasıl unutuyor bu adam ya" gibi oynanışınıza balta vuracak bir düşünce de kafanızda yeşerebilir. Ne yapalım dostlar, mutagenler değişik şeyler demek ki...
Aslında yeteneklerdeki bu çeşitlilik oyunun her kısmında hissediliyor. Görevlerden bahsetmiştik zaten, fakat işin eşya kısmında da Witcher 3 kendini aşmış. Açıkçası ikinci oyunu çok seven bir insan olarak zırh ve silah çeşitliliğini çok az bulmuştum. CD Project Red de bu şikayetleri duymuş olacak ki basmış oyuna silah, basmış oyuna zırh. Açıkçası oyunun son kısmı hariç her saat başı bir eşyamı değiştirirken buldum kendimi. Bir bakıyorum daha iyi bir gümüş kılıç, bir bakıyorum daha iyi bir bot... Süreki elimdeki ve üzerimdeki eşyalar yenileniyor. Hem görsel olarak sizi tatmin ediyor hem de daha iyisini bulduğunuz için motivasyonunuz artıyor. Fakat bir şikayetim var arkadaş! Oyunda zırhların yüzde 70'i çok çirkin yav! Kılıçlar şekil. Ona sözüm yok. Hele de üzerine rune koydunuz mu deli gibi parlamaları çok güzel bir detay olmuş. Fakat o zırhlar yok mu o zırhlar... Allah'ım bazen kendimi bir Witcher gibi değil de bir soytarı gibi hissettiğim çok oldu. (Bu arada en güzel zırlhar Skelige'den çıkıyor valla. Çok şekiller, demedi demeyin sonra.)
***
Düşüncelerden Kesitler
27 Mayıs Çarşamba: Para Sorunsalı
Para harcamıyorum ben resmen ya... Bir tek arada bir bahis atıyorum. Onun dışında cebimden para çıkmamı sağlayacak bir şey olmadı valla. Dur bak şimdi üzerimde çer çöp birkaç kılıç var. Onları da şu yoldaki satıcıya satayım bare. Bunları toplasan bir 2000'e yakın para geçer elime. (Satıcıya gider) Ooo, selam kardeşim... Yok, senden bir şey almayacağım, satmaya geldim ben eheheh. Ulan tüm satıcılar da "biraz para harcamaya hazır mısın" diyor. Bugüne kadar benim bir satıcıdan bir şey aldığımı gördünüz mü len keratalar... Aç bakayım envanterini... Haydaa bunun 150 crowns'ı varmış sadece. Bir de benim 2000 lira değerindeki eşyalara en fazla 500 veririm diyor. Demek ki malın kıymetini bilmeyen bir adama satmayacaksın bu eşyaları. Şimdi sağlam bir blacksmith olsa bu kılıçlara 2000 verirdi. Herkes aynı fiyatı biçmiyor anlaşılan. Neyse sen de para yokmuş, bare ne var ona bakayım... (20 saniye sonra) Oha! Bu satıcıdaki bot, benim ayaktaki bottan daha iyi ya! Alsam mı ya? Amaan hayvan gibi param var, alayım ne olacak. (Satın alır) Hoş geldiniz yeni cicilerim... Ehehe, dur şimdi satıcının parasına bakayım. Belki üç-beş bir şey kazanmıştır benim satın aldığım eşyadan... (Satıcının parasına bakar ve...) NEEYYY?! NASIL YA?! 7400 crowns mı?! 150 vardı bunda! Ohaaa! O kadar para mı saydım lan ben buna! Ühühühü... Al ulan al tüm eşyalarımı pis kazıkçı... 9000 crown'ım kalmış yaaa... Lanet olası esnaflar! Resmen benden intikam aldılar!
***
Yakalama Görevleri
Witcher 3 bu tarz bir açık dünya oyununda görmeye alışık olmadığınız düzeyde sağlam bir hikâye sunuyor. Hem sunum hem de olaylar üst düzeyde işlenmiş. Son birkaç yıldır yaptığım en keyifli görevlerden birine denk geldim Witcher'da. Eminim ki oyunculuk hayatım boyunca unutamayacağım nadir görevlerden olacak bu... Fakat her şeye rağmen bir şey eksik geldi bana. İkinci oyunda aldığım o tadı vermeyen bir şeyler vardı bu hikâyede bana. O da "büyüklük"tü.
Açıkçası Witcher 2'deki savaş atmosferinin çok yoğun olması, savaşın gidişatını değiştiren işler yapmamız, büyük bir olayın içerisinde olduğumuzu ve bu olayda söyleyecek birkaç sözümüz olduğunu hissettiriyordu. Evet, Witcher'ın doğasına ters "taraf olmak". Ama ister istemez bir taraf seçmek durumunda kalıyorduk önceki oyunda. Üçüncü oyundaysa amacımız daha "küçük". Aslında tüm dünyayı değiştirecek bir olayın peşindeyiz belki ama bunu çok yaygara çıkarmadan yapmamız gerektiği için olayın vehametini hissedemeyebiliyoruz zaman zaman. Ve savaşın içerisinde değiliz artık. Her ne kadar sıcak savaş olmasa da süregelen bir savaş var. Fakat bu savaşın izlerini sadece yan görevlerde ufak tefek olaylarla görüyorsunuz. En azından 2. oyuna göre ufak tefek olaylar diyelim biz buna. Onun dışında asıl amacınız Wild Hunt tehlikesini önlemek.
Bu tehlikeyi önlemek için daha büyük şeylerin kapısını açıyorsunuz fakat tüm insanlığı etkileyecek bir olayın içerisinde olduğunuzu tam anlamıyla hissedemiyorsunuz. Dediğim gibi, bu noktada kıstasım diğer oyunlardan çok Witcher 2 aslında. Başlı başına ele aldığınız zaman Witcher 3'ün muazzam bir gidişatı var. Ama yine de önceki oyunda yer alan krallıklar arasındaki sıkıntıları daha çok görmek ve duymak isterdim.
Yine de oyunun bir noktasından sonra yan görevlere girmek istemeyeceksiniz... Çünkü hikâye sizi öyle bir sürüklüyor ki "Allah'ım sonunu görmem lazım!" diyerek koşturuyorsunuz ana görev peşinde...
Ciri
Ciri'yi bulma gayesinde olduğumuzu daha önce yayınlanan videolardan öğrenmiştik. Hee, bu arada video demişken, CD Project Red'e buradan selamlarımı yolluyorum. Adamlar üşenmemişler ve oyunun videoları için farklı sahneler koymuşlar. Videolarda gördüğümüz ara sahnelerin birçoğu oyunda yok. Hatta oyun içi diye düşündüğünüz bazı sahnelerde aslında farklı karakterlerle farklı şeyler olduğunu gördüğünüz zaman adamları ayrı bir takdir edeceksiniz (ben ettim valla). Bu uğraşın sebebi tabii ki spoiler yemememiz. Helal olsun, daha ne diyeyim...
Ne diyeyim? Ciri diyeyim. Evet, Ciri. Yapımcılar önceki açıklamalarında Ciri ile 7-8 saat oynayacaksınız gibi bir şeyler söylemişti. 7-8 saat olmasa da hatırı sayılır bir süre Ciri ile geçiyor. Ama bunu arka arkaya 7-8 saat olarak düşünmeyin. Oyunda bazı ana görevleri yaptıkça, Ciri'nin gözünden neler yaşadığını görüyoruz ve kısa bir süre (15-20 dakika civarı) Ciri ile oynuyoruz. Ve inanın Ciri ile oynamak bambaşka bir keyif.
Ciri ile, Geralt'taki gibi eşya toplamak vb. işlere girişme olayımız yok. Sadece olayı yaşıyor ve o esnada savaşa giriyoruz. Yani saf aksiyon ve hikâye diyebilirim. Açıkçası Geralt ile Ciri'nin dövüş açısından çok farklılık göstereceğini düşünmüyordum. Ancak yapımcı ekip yaptığı ufak dokunuşlar ile Ciri'nin oynanışını Geralt'tan farklı kılmayı başarmış. İnanılmaz hızlı bir karakter var elimizin altında. Düşmanların yanına bir anda ışınlanabilen, aynı anda 3-5 kişiye saldırabilen bir karakterden bahsediyorum burada.
Böyle bahsedince sanki Geralt'tan daha güçlü gibi gelebilir sizlere. Fakat yapımcı gerek hikâyede, gerekse de bölümler içerisinde bu mesajı net olarak ortaya koyuyor. Ciri gibi efsane hareketlere sahip bir karakterle oynadıktan sonra bile Geralt'ın ne kadar kudretli olduğunu hissedebiliyorsunuz. Hatta başka bir karakterle oynamak, Geralt'ın neden bu kadar çok saygı duyulan bir Witcher olduğunu hissetmenize daha çok yardımcı oluyor bile diyebilirim.
Geralt'ın Macerası Sonlanıyor
CD Project Red'in buyurduğu üzere Witcher 3, Geralt'ın son macerası olacak... Evet, yollarımız ayırma zamanı geldi artık Geralt ile. Ama durun! Henüz değil! Çünkü Wild Hunt son oyun olsa bile, Witcher'a destek devam ededek. CD Project Red hali hazırda 16 adet ücretsiz DLC duyurdu. Bunlardan bir kısmı makyajsal şeyler olacakken ufak bir kısmıysa Witcher Contract görevleri olacak. Asıl bombamızsa 30 saate yakın oynanış sunacak iki DLC'nin çıkacak olması. Season Pass almadıysanız ücret vereceğiniz bu DLC'ler o kadar da pahalı durmuyolar (PSN'de ikisini toplam 70 kusür TL'ye alabiliyorsunuz). Bir tanesi Ekim'de, bir tanesiyse 2016'da çıkacak bu DLC'ler ile 1 yıl boyunca ara vermeden Witcher 3'ü oynayacağız gibi duruyor.
Muhteşem bir gelişim örneği göstererek seriyi bir efsane haline getiren CD Project Red'e bize yaşattığı tarifsiz duygular ve bu duyguları 1 yıl daha sürdürecek olmalarından ötürü teşekkür ediyorum. Oyunculuk hayatımda yaşadığım tarifi zor olan bu ender deneyimi bir şekilde sizlerin de yaşamasını istiyorum. Uzun bir zamandır "bir oyuna kendini kaptıramayan ben" bile 2 haftadır geceli gündüzlü Witcher oynamaktan helak oldum. Rüyamda Witcher 3 gördüm, sabah kalktım "şu görev nasıl olur ki acaba"yı düşündüm, ofise geldim "orada n'oldu" muhabbetleri dönüyordu Witcher 3 için. Yani sağım solum, önüm arkam Witcher 3'tü... Zerre pişmanlık kırıntısı barındırmadığım bir oyun deneyimiydi Witcher 3... Yetişkinler için yapıldığı belli olan görevleri, sizi karar vermeye zorlayan ama bunu hissettirmeden yapan diyalogları, kendine "aksiyon" diyen oyunların yapamadığı o epik oynanışıyla bütünlüklü bir oyundu Witcher 3... Ufak tefek teknik sıkıntıları (pop-up, fps sorunları gibi) ve oynanıştaki pürüzler onu kusursuza götürmekten alıkoydu belki de ama bu demek değil ki son yılların unutulmaz macerasına sırt çevirin. Kucaklayın onu. Kucaklayın Geralt'ı. Ve görün; Geralt'ın son macerasında aslında ne kadar da "bizden biri" olduğunu...
***
Düşüncelerden Kesitler:
28 Mayıs Perşembe Gecesi: Bitti
Vay arkadaş baya baya bitti oyunun ana hikâyesi... Acaba oynamak ister miyim daha ben bu oyunu... Bakayım şu görevlere bir: 3-4 tane Witcher Contract kalmış, bir de 3 tane Hazine görevi. İyi bunların peşinden koşayım bare ya. Arada bir soru işaretlerini uğrarım. Hem birkaç mekandaki notice board'lar da yenilenmiş, belki görev falan çıkar oradan da... Aaa, ben haritanın bu kısmına hiç gitmemiş miyim? E, gideyim hemen oraya o zaman...
(3 saat sonra)
Yok ya, ben bu oyunu daha çok oynarım...
29 Mayıs Cuma Öğlen: İnceleme Yazabilmek
Bir inceleme karalamak gerek şimdi... Ne desem ki acaba? Yav "Oyun çok iyi! Süper lan işte!" yazsam yetmez mi ki? Sonuçta vermek istediği mesajı veriyor okuyanlara. "Oyun süper, gidin alın!" desem? Geri kalanını oynayınca görürler... Neyse henüz bu kadar "değişik" adımlar atmaya gerek yok şu aşamada... Peki ne diyeceğim? Amaaan, ne hissediyorsam onu yazayım bare:
"Bazen bazı şeyleri kelimeler ile tarif etmek çok zor oluyor. İnanın buraya o kadar edebi, o kadar güzel şeyler yazmak istiyorum ki bilemezsiniz... Ama şu anki heyecanla ağzımdan sadece "Hayvaaaan gibi oyun laaaan!" çıkıyor. Çünkü öyle dostlar, bu oyun hayvan gibi..."