Veda vakti geldi. Oyunların filmlerden daha iyi ve daha karmaşık hikaye anlatabileceğinin göstergesi olan Metal Gear artık sona geldi. Hideo Kojima üstadımızın ve ekinin bizi götürdüğü bu akıl almaz maceranın son kapanışını içimiz buruk da olsa yapıyoruz.
Metal Gear Solid V: The Phantom Pain İnceleme
Gerçi ben daha o kapanışı yapamadım. Metal Gear Solid V: The Phantom Pain elime geçer geçmez saatlerimi Big Boss ile geçirdim ve ilk fark ettiğim şeylerden biriyse oyunun bayağı uzun süreceğiydi. Bu yüzden arayı fazla açmadan oyunun ilk 10 saatinden edindiğim izlenimlerle küçük de olsa bir inceleme yapmaya çalışacağım. Maksat, oyunu merak eden ama henüz edinmemiş kesime ilk izlenimlerimizi paslamak. İlerleyen günlerde tam teşekküllü bir incelemeyle de karşınıza çıkacağız elbette.
Sonun Başlangıcı
Metal Gear Solid 5’e girişimizi bir yıldan uzun süre önce Ground Zeroes ile yapmıştık. The Phantom Pain bizi oradaki olaylardan dokuz yıl sonrasına götürüyor. Big Boss’un komadan çıkmasıyla klasik MGS kalitesinde bir hikayeye adımımızı atıyoruz.
Açıkçası hikaye detayı olarak az önceki paragraf ve intikam hedefi dışında bir şey söylemem şimdilik pek mümkün değil. Çünkü ilk 10 saatimin neredeyse yarısı açık dünya ve Mother Base işleriyle geçti. Bir Metal Gear oyunu için oldukça ilginç bir durum bu. Tabii ki hikaye namına bir şeyler görüyoruz, fakat açık dünyanın denkleme katılmasıyla bildiğimiz Metal Gear sunumu da değişikliğe uğramış durumda. Hikayenin ilerleyen bölümlerde yerini arttıracağına dair bir şüphem olmasa da Metal Gear hayranları oyunun ilk saatlerinde biraz afallayabilir.
Peki açık dünya MGS’e yakışmış mı? Benim bu soruya cevabım net bir evet olur. Açık dünyanın tek kullanımı görevler için bir araç olmak. Ana görevler ve girebileceğiniz tonla yan göreve dilediğiniz yerden, dilediğiniz taktikle yaklaşabiliyorsunuz. Şimdiye kadar hiçbir MGS’te görmediğimiz bir serbestlik sunuyor The Phantom Pain. Hatta sadece seride de değil, hiçbir oyunda görmediğimiz bir serbestlik bu.
Bu serbestliğin en keyifli yanıysa oynanışın harika olmasında yatıyor. Kojima, Metal Gear Solid V üzerinde çalışırken diğer günümüz oyunlarına bakıp eski MGS’lerin oynanışından çok utandığını, MGSV ile modern bir oynanış sunacaklarını söylemişti. Bu sözünü de harfi harfine yerine getirmiş. MGSV sadece Metal Gear tarihinde değil, aksiyon oyunları çapında da en iyi oynanışlardan birini barındırıyor. Düşman saflarına gizlene gizlene girmek, aksiyon ve gizlilik arasında yağ gibi kayarak stil değiştirmek ve binbir türlü oynanış detayıyla her seferinde farklı bir sekans deneyimi yaşayabilmek… Kojima, MGS’i modern hale getirmeye çalışırken gizliliğin ön planda olduğu oyunlar çapında doruk noktasına ulaşmış. Şimdiye dek ufak tefek sipere girme sorunları haricinde oynanıştan tek bir şikayetim bile olmadı.
Görevlere yaklaşımdaki serbestlik ve oynanıştaki kalitenin uyumu en iyi bir örnekle açıklanabilir herhalde. Bir görev esnasında üç ayrı adamı bulup infaz etmem gerekiyordu. İkisini uzaktan dürbünle gözleyip işaretledim. Seçtiğim bir hedefe yaklaşmaya çalışırken beni fark eden birini hızlıca indirdim. İndirdiğim adamı Fulton ile yukarı götürürken düşmanlar balonu fark etti ve hafif çaplı bir alarm başladı. Hiçbir risk almak istemeyen hedefler korumalar eşliğinde arabaya binip uzaklaştı. Ayrı yönlere gittiklerinden sadece birini takip etme şansım oldu. Ben de atıma atlayıp arabalardan birinin arkasından koşturmaya başladım. Susturuculu makineli tüfeğimle işlerini temizce halledip arabalarını aldım. İkinci hedefse çoktan gideceği yere varmıştı. Arabanın arkasına bomba yerleştirip mekanın yakınına bıraktım. Hedefe yakın bir yere konuşlandıktan sonra bombayı patlatıp dikkat dağıttım ve hedefin olduğu binanın iç kısımlarına doğru süzüldüm. Hedefi bulduktan sonra bıçağı boğazına dayayıp üçüncü hedefin yerini sordum ama verdiği ukala cevaptan sonra bıçağımın kan isteğine daha fazla karşı koyamadım. Diğer hedefleri bulduğum köye geri dönüp bir umut belki son hedef hala buradadır diye dürbünümle gözetlemeye başladım. Adam şansıma oradaydı. Kayalıkların üstünden sniper tüfeğimi çıkarıp düşman son nefesini alırken nefesimi tuttum. Ardından atıma atlayıp arkamda telaşlı onlarca asker ve kumdan başka bir şey bırakmayarak kayıplara karıştım.
Oynanışta bir konuyu da es geçmek istemiyorum. Hideo Kojima gerçekten detay manyağı birisi. Diğer pek çok oyunun harika yenilik adı altında getirdiği şeyler onun oyununda ön plana çıkarılmadan toplanmış durumda. Yere dalarak atlamak, kutudan sürpriz şekilde çıkmak, yerde yuvarlanarak sağ ya da sola gitmek gibi pek çok güzel oynanış ve hikaye detayı oyuncuları bekliyor.
Ana Üssümüze Ne Oldu?
Biraz da Mother Base’e bakalım. Peace Walker ile MGS evreninde hayatımıza giren Mother Base, The Phantom Pain’de çok daha gelişmiş bir şekilde karşımızda duruyor. Oynanışa etkisi olarak Peace Walker’daki her şeyin daha rafine edilmiş ve geliştirilmiş hali diyebilirim Mother Base için. Ekibi idare etmek, eşyaları geliştirmek ve askerleri sahaya sürmek oldukça rahat.
Sil baştan kurmak zorunda kaldığımız Mother Base’te işleri yavaş yavaş ilerletiyoruz. Önce teknoloji, sonra destek birimi derken üssümüz de bizimle birlikte gelişmeye başlıyor. Her birim için ayrı bir yapı inşa edip sahada bulduğumuz daha fazla askeri ordumuza katmak mümkün hale geliyor. Mother Base’i geliştirmek son derece önemli çünkü sizin oynanış stilinize adapte olmaya başlayan yapay zekaya karşı yeni oyuncaklar barındırmanız gerekli. Bu noktada teknoloji departmanı devreye giriyor. Destek birimi adı üstünde destek sağlarken, bilgi ve sağlık birimleri de Big Boss’a farklı katkılar sağlıyor. Bunlar gibi pek çok departmanı organize bir şekilde idare etmeniz gerekli. Yoksa işiniz diğer oyunculara göre daha çok zora girer.
“Enis’in notu: Üstelik de benim gibi Mother Base ile uğraşmak istemeyenler için kolaylıklar da var (niye surat astınız ki? Uğraşasım gelmiyor). Menü kısmından “Tüm Ekibi Otomatik Ayarla” seçeneğine tıklayarak tüm birimlere otomatik yerleştirmeler yapabilirsiniz.”
Peace Walker’da sadece menülerde görebildiğimiz Mother Base’in canlı bir şekilde önümüzde durması da ayrı bir keyif doğrusu. Geliştirdiğiniz birimleri ve üsleri, Fulton ile getirdiğiniz canlıları ve eşyaları görmek yaptığınız her şeyin size bir etkisi olduğunu tattırıyor. Yorgun argın geldiğiniz görevlerden sonra sıcak bir duş alabileceğiniz eviniz gibi hissettiriyor.
Big Boss Meşgul Adam
Hikaye sunumunun ilk kez bir Metal Gear’da bu kadar farklılaştığından bahsetmiştim. Bu konuyu biraz daha açayım en iyisi. GTA’dan alışık olduğumuz açık dünya görev yapısını barındıran Metal Gear Solid V’te genelde yapabileceğiniz birden fazla ana görev sunuluyor. Bu görevlerden istediğinizi seçip yapabiliyorsunuz. Hikayenin ön plana geçtiği kısımsa ya bu görevlerden biri oluyor ya da size verilen görevlerin hepsini yaptıktan sonra karşınıza hikaye parçası çıkıyor. Bu söylediklerim en azından oyunun ilk bölümü için geçerli.
Benim gibi yan görev yapmadan duramayan bir oyuncuysanız size bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber oyunda çok fazla yan görev var; kötü haber oyunda çok fazla yan görev var. Yapabileceğiniz tonla yan görev olması güzel bir şey olsa da neredeyse bitirdiğiniz her ana görev sonrası birkaç yan görev çıkıyor. Benim gibi oyuncular ister istemez hikayeden az da olsa kopabilir. En azından hikaye meraktan meraka sürüklemeye başlayana kadar vaktimizi bolca yan görevle harcayacağız.
Daha Nice 10 Saatlere
İlk 10 saatimde Metal Gear Solid V: The Phantom Pain’in ben de bıraktıkları bunlar oldu. Anlatacak daha çok şeyim olsa da bazı detayların daha iyi anlaşıldıktan sonra yazılması taraftarıyım. Bu sebeple tam incelemeyi beklemeniz gerekecek.
Özet geçecek olursak MGSV: TPP oynanışla ilgili her konuda beni tatmin etmeyi başardı. Ana senaryoyu bitirdikten sonra bile defalarca kez sırf oynanışı için geri döneceğime eminim The Phantom Pain’e. Şimdilik kafamdaki tek soru işareti oyunda hikayenin çok fazla yer kaplamaması oldu. Yine de ilerleyen saatlerde durumun böyle olacağını hiç zannetmiyorum. Neredeyse tanıtım videolarındaki hiçbir şeyi görmüş değilim ve görmek için de deli gibi sabırsızlanıyorum.
Son olarak “V has come to” diyerek Metal Gear Solid maceramın kapanışına geri dönüyorum. Hayattan kopuk, uzun saatler geçirmeye devam edeceğim.