Ne demiş atalarımız, “unga bunga taka tunta.” Hayatımıza dair önemli çıkarımlar yapabileceğimiz bu atasözünü nedense Ubisoft bir türlü kavrayamadı. Assassin’s Creed’e bakıp, bu sefer düzeltecekler, artık aynı şeyleri tekrarlamayacaklar derken, önümüze ikinci kez şekil değiştiren Far Cry 3 itelendi.
Açıkça söyleyeyim; Far Cry 3’ü ayıla bayıla oynayan ve Far Cry 4’ten aynı tadı alamayan biri olarak, ilk oynanış videosunu gördüğüm andan beri Far Cry Primal’dan hiçbir beklentim yoktu. Fakat yine de karşımızda bir Far Cry oyunu var. Sonuçta Far Cry 3’ün mekanikleri temel alınarak yapılan bir oyun ne kadar kötü olabilir ki?
Ben Hepinizi Kurtarmak
Hala duymayanınız varsa Primal ile Taş Devri’ne, M.Ö. 10.000 yılına dönüyoruz. Her şeyi önceki oyunlardan taşıyarak yapılan Far Cry Primal’ın elindeki en büyük koz da bu nedenle atmosferi. Şimdiye kadar bu yapıda pek oyun görmediğimiz için Ubisoft’un oyuncuları vurabileceği temiz bir nokta vardı ve atış isabetli olmuş. Eşsiz manzaraların ve vahşi hayvanların cirit attığı Oros, Taş Devri’nin havasını buram buram koklatmayı başarıyor. O dönemde yaşamış olmasak da Takkar’ın gözlerinden medeniyetin olmadığı zamanları ilk elden görüyoruz.
Atmosfere ve oyunun dünyasına tam girmeden önce hikayeyi aradan çıkartmak istiyorum, çünkü Ubisoft da aynı yöntemi tercih etmiş. Takkar isimli, hayvanları evcilleştirme yeteneğine sahip bir adamı yönettiğimiz Far Cry Primal’daki amacımız Wenja kabilesini yeniden diriltmek. Bu doğrultuda kabilemizi sıfırdan kurarak yanımıza yandaşlar almalı, köyümüzü güçlendirmeli ve düşman kabileleri ekarte etmeliyiz.
Böyle bir çizgide başlayan hikaye, çizgisini hiç bozmadan devam ediyor ve sonlanıyor. Oyun boyunca hiçbir sürpriz veya çalkantılı olaylar gibi hikayeye farklılık katacak şeyler beklemeyin. Tamam, dönemin getirdiği şartlar doğrultusunda senaryodan büyük umutlarım yoktu ama bu kadarı da fazla özensizlik olmuş. Ne önceki Far Cry’lardaki ikonik kötü karakterlerin esamesi okunuyor, ne de hikayeyi farklı yönlere sürükleyecek bir akış var. Hatta oyunun doğru düzgün bir son bölümü olduğu bile söylenemez. Kabilenize kattığınız karakterler üzerinden ilerleyen hikayede çoğu zaman istediğiniz görevi istediğiniz zaman yapabiliyorsunuz. Bu sebeple, kafanızda son görev olarak belirleyebileceğiniz bir bölümü oyunun ortalarında bile yapabilirsiniz. Böyle bir ortamda merak uyandıran, kaliteli bir hikaye görmek de mümkün olmuyor. Hikayeyi umursamanızı sağlayan yegane şeyler o dönemdeki karakterlerin yapısı, davranışları ve ana görev yapma isteği…
Bu Ses Bir Yerden Tanıdık Geldi Ama...
Oyun boyunca sürekli tekrarladığım bir cümle vardı: “Takkar’ı seslendiren aktör bayağı iyiymiş, bu sesi başka oyunlarda da kullansalar bari.” Ufak bir araştırma sonrası öğrendim ki Takkar’ı seslendiren oyuncu Elias Toufexis, yani namıdiğer Adam Jensen. Toufexis’in o gırtlaktan çıkan sesine ve bunu kullanma şekline bir kez daha hayran kaldım.
Oros Harika Olmak
Takkar’ı da yanımıza alıp Oros yollarına koyulalım en iyisi biz yeniden. Ubisoft, Far Cry Primal’da harika gözüken bir dünya yaratmayı başarmış. Yeşilliklerin arasında hayvanınızla birlikte koşturmak, berraklığıyla içinizi açan nehirlerde yüzmek, bulutlara temas etmekten çekinmeyen dağları hem uzaktan hem de yakından izlemek gibi unsurlar sayesinde oyunun dünyası hemen içine çekiveriyor. Elde mızrakla geyik kovalama gibi sekanslarda giren döneme uygun müzikler de atmosferin tuzu biberi konumunda.
Böyle güzel bir dünyanın içine Taş Devri ile bütünleşik mekanikler ve içerikler de eklemekten geri kalmamış geliştirici ekip. Örnek olarak artık önceki Far Cry’larda, Assassin’s Creed’de ve Watch Dogs’ta (şuna tüm büyük çaplı Ubi oyunları diyelim biz) yer alan kuleye çıkıp haritayı genişletme mekaniği Primal’da rafa kalkmış. Bunun yerine açık dünyada gezindikçe harita da etrafınızda şekillenmeye ve açılmaya başlıyor. Kule vasıtasıyla mekanları açmak yerine bizzat yanlarına giderek keşfetmek Primal’a daha çok yakışan bir tercih olmuş bana kalırsa. Bu mantık The Witcher 3’teki soru işareti sistemiyle de süslenmiş. Keşfedilmeyi bekleyen yerleşim bölgeleri ve mekanlar soru işaretleri yardımıyla oyuncuları bekliyor.
Hoş ve yerinde yapılan yenilikler güzel olsa da, bunlar Far Cry Primal’ı aklayacak ölçüde değil maalesef. Aksiyon açlığını dindirmekten öteye gidemeyen yan görevlerle birlikte outpost ele geçirme sistemi de olduğu gibi yerini koruyor. Kafese kapatılan vahşi hayvanlardan tutun da alarmlara kadar (şekil değiştirmelerini saymazsak) birebir aynı. Far Cry 4’ü oynarken yan aktivitelerden sıkılmamın en büyük sebebi de bu tekrar (Far Cry 3.2) duygusuydu. Fakat Far Cry Primal, Taş Devri’nin de verdiği bir etkiyle beni bu tekrar hissiyatından bir noktaya kadar alıkoymayı başardı. Neredeyse bazı anlarda kendimi Primal’a üçüncü oyun kadar bağlanmış halde buldum.
Bu Mızrak Seni Delmek
Tekrar hissinin bazı anlarda kaybolmasının bir sebebi de oynanışın biraz olsun farklılaşması. Doğal olarak artık ateşli silahlar yok. Modern silahların yerini sopa, mızrak ve ok/yay (bak bu aynı oldu ama) almış durumda. Dövüş sistemi genellikle düşmana yaklaşmadan önce eldeki silahlardan biri fırlatılarak başlıyor ve yakın temasa girerek sona eriyor. Elinizdeki tüm ekipmanları fırlatma imkanına sahipsiniz. Silahları hızlı bir şekilde craft edebildiğiniz ve attıklarınızı da geri alabildiğiniz için silah fırlatmakla ilgili pek bir çekinceniz olmuyor. Yine de benim gibi her ekipmanını teker teker sayma takıntınız varsa kendinizi biraz fazla yakın dövüşe girerken bulabilirsiniz. Ve oyunun bu kısmı pek iç açıcı değil.
Yakın dövüş mekaniği ne yazık ki taktik ve refleks gibi etmenlerden bir nebze bile içermiyor. Dövüşte yapabileceğiniz iki şey var: normal saldırmak veya ağır ama etkili saldırı yapmak. Ne bir savunma sistemi, ne bir kaçma sistemi oyuna konmuş. Rakibin yanına gidip sopa ya da mızrakla bam güm vuruyorsunuz. Ubisoft Montreal bu konuya biraz daha özen gösterse ortaya şahane bir iş çıkabilecekken, şu haliyle yakın saldırı tuşunu R3’ten R2’ye taşımışlar gibi gözüküyor. Dikkate değer tek yenilik yakın dövüşteki vuruş hissinin geliştirilmesi.
Avcı Görüşü
Dönemin getirdiklerinden dolayı ister istemez avcılık yeteneklerimizi de öne çıkarmamız gerekiyor. Bunu göstermek için oyuna getirilen sistem The Witcher 3’te gördüğümüze bir hayli benzer. Avcı Görüşü’nü açarak hayvanların kan izlerini takip etmek, ender hayvanların kokularını almak, ipuçlarını araştırmak ve düşmanları saptamak gibi çeşitli imkanlarımız var.
Dövüş sistemindeki bir sıkıntı da silahlardaki çeşitlilik azlığı. Fırlatılabilir küçük silahlar bakımından cephane bir hayli zengin fakat ana silahlar açısından sadece üç farklı seçenek var. Sopa ve ok/yay silahları kendi aralarında ikiye ayrılsa bile aralarında dişe dokunur bir farklılık olduğu söylenemez. Geliştirici ekip dönemi bahane edip bu işten sıyrılma çabasına girebilir ama bu sefer de “oynanışı neden geliştirmediniz” sorusunu yöneltebiliriz kendilerine.
İşin gizlilik tarafı da bildiğimiz Far Cry mantığında. Düşman bölgesine istediğiniz şekilde yaklaşabilir, arkadan veya üstten adam bıçaklayabilir ya da ok/yay ikilisiyle nişancılığınızı konuşturabilirsiniz. Buradaki yenilikse kontrolü ellerinize verilen bir baykuş. Baykuş Primal’da dürbün niyetine işlev görüyor ve bundan daha fazlasını yapma potansiyeline de sahip. Baykuşu tek tuşa basarak çağırdıktan sonra düşmanlardan birinin işini, fark edilme riskine girmeden, rahatça bitirebilirsiniz. Gerekli yetenekleri açtığınız vakit alana bombardıman bile yağdırmanız mümkün. Baykuş kendi başına yeterli bir yenilik olarak göze çarpmasa da en azından ağızda önceki oyunlara göre daha farklı bir tat bırakıyor.
Atıl Kurt
Hazır sözü baykuştan açmışken konuyu fazla dağıtmadan diğer hayvanlara geçelim. Yazının başlarında da söylediğim üzere ana karakterimiz Takkar hayvanları evcilleştirme yeteneğine sahip. Elinize listesi verilen hayvanları kontrol edebilmek için önce yetenek ağacından ilgili yetenekleri açmalı, ardından da hayvanı bulmanız lazım. Bulma işlemini yaptıktan sonra size saldıran başka düşmanlar olmadığı takdirde işiniz oldukça kolay. Hayvanın yanına bir yere yem atıp kendisini usulca evcilleştirebilirsiniz.
Getirilen bu yeni mekanik baykuşa göre daha büyük bir fark yaratıyor. Vahşi doğada yanınızda bir dostla avlanmak eski çağ temalı bir oyuna cuk oturmuş doğrusu. Ayı, kurt, kaplan ve porsuk gibi çeşit çeşit olan hayvanlar kendilerini üç ayrı özellikle (güç, hız, gizlilik) birbirinden ayırıyor. Gizlenerek giderken arada sırada fark edilmeleri dışında bir yapay zeka sıkıntısını görmediğim dostlarımızın bana en kullanışlı gelen yönü koruyucu kimlikleri oldu. Özellikle Oros’ta güneş battığı an ortalık yırtıcı hayvanlarla kaynıyor. Yanınıza güçlü bir hayvan aldığınız takdirde bu yırtıcı hayvanlar da dostunuzdan tırsıp tabanları yağlamayı tercih ediyor genellikle. Bazılarının üstüne binebilme imkanı da ulaşım açısından oldukça rahatlatıcı bir seçenek.
Bana saatlerce yardım eden kaplanımdan bahsetmezsem içim rahat etmez. Bacaklarım ağrıdığında beni sırtında taşıması, dört bir yanım kurtla çevriliyken yardıma koşması, eli ağır bir abinin ellerinde hayata gözlerimi yumacakken yanarak ölme pahasına bile olsa imdadıma yetişmesi… Hakkı zor ödenir bir dostum oldu uzun saatler boyunca. Oros’taki hayatımı yaşanabilir kıldığı için kendisine bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum… Adam gibi adamdın sen…
Gerçi daha güçlüsünü bulduğum an da, hiç düşünmeden bir kenara atıverdim hayvanımı. Böyle de vefasız biriymişim demek.
Craft’ta Öze Dönüş
Far Cry serisinin bağımlılık yapan craft sistemini bilirsiniz herhalde. İşte bu sistem aynı şekilde Far Cry Primal’a da eklenmiş ve bu sefer doğru yerini bulmuş diyebiliriz. Yine toplanacak onlarca bitki, kesilecek onlarca hayvan Oros’un içinde Takkar’ı bekliyor. Kaynak maddeleri ve diğer gerekli şartları elde ettikten sonra üretebileceğimiz pek çok silah ve ekipman var. Her şeyi açabilmek için yine bolca zaman öldürmeniz gerekli.
Takkar’ı Sevmek, Oyunu Almak
Bir gıdım bile beklentimin olmadığı Far Cry Primal’da yeri geldi sırıta sırıta keçi avladım, yeri geldi bir mamutun ayakları altında ağlayarak can verdim. Sonuç olarak bu yapım bana oldukça keyifli saatler geçirtti. Kendinizi yepyeni, harika bir Far Cry tecrübesine hazırlamak gibi bir hataya düşmeyin sakın. Yaşattığı Taş Devri atmosferi ve harika dünyasıyla sizi hemen içine çekse de elinde yeterli derecede kart yok. Eğer daha fazla Far Cry’a hayır demezseniz ve oyunun geçtiği döneme biraz olsun ilgi gösteriyorsanız Primal sizi de tatmin edecektir.